@herdem6060
|
48. Bölüm “Ne kadar istersem bekleyeceksin öyle mi?” Ali Buğra sadece kafasını sallayabildi. Sıfır makyajla dupduru güzelliğiyle o kadar güzel görünüyordu ki gözüne ama yapacak bir şey yoktu. Bekleyecekti. Sevdiği kadın barıştıkları gece barda yaptığı gibi vücudunda gezintiye çıktı. Bu kadın onun aklıyla oynuyordu. Merve ise kendi heyecanını yıllarca karşılıksız sevdiği adamın bedenine dokunarak hafifletmeye çalışıyordu. Sadece parmak uçlarıyla dokunuyordu. Önce gözleri kapanan aşkının yakışıklı yüzünde elleri dolandı. Sonra saçlarına gitti. Şimdi ise yavaş yavaş boynuna, neden öpmüyor da sadece dokunuyordu. Hiç bilmiyordu. Tek bildiği bu adam sadece benim diye gezintisine devam ettiğiydi. Şimdi gömleğinin üzerinde göğüslerine masaj yapar gibi dokundu. Kocam dedi kendi kendine, bu adam benim böyle bir sahiplenme ile dokunduğu yerleri yaktığından habersiz daha rahat devam etti. Ali Buğra, kadınının ne yapmaya çalıştığına anlam veremese de ona zaman tanıyordu. Her dokunduğu yerde yangınlar çıkarıyordu. Bu kadın onun için neler ifade ediyordu biliyor muydu? Bilmiyordu. Eğer biliyor olsaydı şuan onu ne kadar zorladığını anlar ve böyle yakıcı dokunuşlar sergilemezdi. Gözlerini tekrar kapattı. Kendini o kadar çok sıkıyordu ki acımaya başlamıştı. Sevdiği acımasızca gezintisine devam ederken Allah’ım sabır ver bu kadını incitmeden şu geceyi bitirebileyim diye içinden dua ediyordu. Sonra istemsiz güldü. Bu masum iyi yürekli meleği hayatına girene kadar bu kadar dua ettiğini bilmezdi. Derinden sıkkın bir nefes verdi. Dudaklarına kondurulan küçük buselere karşılık verirken bile gözlerini açmadı. Çünkü gözlerini açar ve taparcasına sevdiği kadını görürse kendini tutamaz dudaklarına yapışırdı. Dur dese de duramazdı. O kadar özlemişti ki yanıyordu. Söz vermişti. Can paresi ne derse onu yapacak, gel derse uğruna ölecekti. Dur derse de ölüm gibi gelse de bekleyecekti. Merve’nin dudakları boynuna değdiğinde kollarından tutup, gözlerini açmadan uzaklaştırdı. Gözlerini sımsıkı, bedeni kaskatı dişlerinin arasında fısıltı ile konuştu. “Yavrum, yüreğimde yangınların en harlı hali varken inan dışımda ayaz var sanki… Böyle devam edersen aşkınla ölürüm ve sana dokunmazsam…” Devamını getiremedi. Az kaldı yalvaracaktı. O sevdasıyla dolup taşan yüreğine bedenine söz geçiremez hale gelmişti. Koskoca adam gözlerini açmaya korkuyordu. Neden konuşmuyordu? Boynunda hissettiği öpücükler gerçek miydi? Yoksa kendi o kadar çok istiyordu ki hayal mi görüyor hatta hissediyor muydu? Kasıkları sızlamaya başlamıştı artık… Kulaklarına dolan sözler ne olur gerçek olsun derken yavaş yavaş gözlerini açtı… “Sana canımdan can, ömrümden ömür iste dedim Ali’m... Allah katında ben senin karın oldum. Üç yıl boyunca seni düşünmediğim, seni sevmediğim bir dakikam bile olmadı.” Göze göze geldiklerinde adamının kapkara olmuş gözleri dolmuş kendine bakarken çok zorlansa da konuşmasına devam etti. “Her gece ellerimin bedeninde gezintisini hayal ederdim. Dudaklarımı dudaklarına, nefesimi nefesine katarken ne hissedeceğimi düşünüp, heyecanlanırdım. Sonra seni başka kadınlarla görür kendimden nefret eder ve böylesine saçma sevgi mi olur der unutmak için sadece dua edip, ağlayarak Allah’a yalvarırdım.” Gözlerinden firar eden yaşları adamının gözlerine bakarken akıttı. İçinde ki her şeyi bilsin, ilk önce duygu konusunda çırılçıplak olmak istiyor ilk geceleri gibi değil yürekten, sevda ile tertemiz onun olmak istiyordu. Burnunu çekti. Ellerini dudaklarına bastırdı. Hıçkırmak istemiyordu. Sevdası yüzünden nasıl küçük düştüğünü anlasın istemiyordu. “Biliyorum! Bu gece kimsesiz kaldım ama benim aslında üç yıldır tek dileğim, tek duam, tek sevdiğim, benliğim, ailem sensin ki… Yuvam ol Ali’m…” Ali Buğra tutup, dudaklarını alnına bastırdı. O kadar duygulanmıştı ki çocuklar gibi ağlamak istiyordu. Yıllarca kimse tarafından sevilmeyeceğini düşünürken aslında içten içe böyle bir kadın beklediğini şimdi anlıyordu. Hayatının anlamı Merve ile başlamıştı. Yalvarırcasına yuvam ol demişti. Elimi sevdasıyla öyle bir tuttu ki… Asıl o benim yuvam oldu farkında değil miydi diye düşünmeden edemedi. Yüreği yanıyordu Bu kadar acı çektirdiği için kendinden nefret ediyordu. Karısı bu kadar açık yüreklilikle içini dökmüştü. Oda aynısını yapacaktı. Merve’nin yüzüne öpücükleri sıralarken bir taraftan da duygularını dökmek istedi. “Hayata gelirken bile annesi tarafından istenmemiş bir çocuğum ben… Hiç sevilmemiş biri olarak sevginin ne olduğunu inan bilmiyordum. Hayatım boyunca hiçbir şey beni uçuracak derece mutlu etmiyordu. Hiçbir başarı gurur vermiyordu. Çünkü eksiktim… Anne! Başka bir şey… Tamam, babam vardı ama Allah kahretsin anne gibi olmuyordu işte… Anne kokusu ne bilmiyorum Merve’m ben… Öyle bir koku varmış… Neye benziyor hep merak ettim… Elinden tuttuğum, boynuna sarılıp kokusunu çektiğim, korktuğumda sığındığım olmadı. Ne baba ne başkası, bir çocuğa her şeyi sadece anne verebiliyormuş… Ben sevgisizlik gördüm. Ben içkinin bir kadına neler yaptırdığını küçücük çocuk yüreğimle yaşadım. Sürekli yüksek sesli kavgalar içinde kulaklarımı tıkamak zorunda kaldım. Ben dürüstlüğü, sadık olmayı öğrenmem gereken kişiden ihaneti öğrendim. Bilmiyordum aşkım, bilmiyordum sevginin neye benzediğini… Özür dilerim! Biliyorum sana çektirdiklerim hep içinde saklanmış bir yara olarak kalacak ama unutman için iyi ki affetmişim demen için elimden geleni hatta daha fazlasını yapacağım… “Ömrüme ömrünü, canıma canını, nefesime nefesini, bedenime bedenini kattığımda yuvam da sen olacaksın, yaşama sebebim de…” Merve gözyaşları içinde başını Ali Buğra’nın kalbinin üstüne koydu. Kalbi fısıltı şeklinde ona her şeyi anlatıyordu. İkisi de çok acı çekmişti. Birbirlerinin ellerini tutacak, birbirlerinin kokusunda kaybolacaklardı. Sevdiği adamın kalbi gel artık diye bağırıyordu. Kalp atışından nasıl böyle bir anlam çıkardığını bilmiyordu. Başını kaldırıp, uğrana öldüğü gözlere baktı. O gözler izin istiyordu. Ne demişti. Nefesini nefesime bedenini bedenime kattığında yuvam olacaksın. Müptelası olduğu dudaklara baktı uzun uzun o baktıkça adamının nefesinin nasıl hızlandığını görüyordu. Neyi mi bekliyordu. Bu güzel sözlerinin gerçekliğini özümlemesi gerekiyordu. Yüzünde tekrar gözlerini gezdirdi. Ezber yapmalara doyamadığı yüzüne gözlerine baktı doya doya… Ayaklarının ucunda yükselip, dudaklarına öpücük kondurdu. Sevdiği adamın bu geceyi ondan beklediğini biliyordu. Bu gece yıkılan devrilen gururunu tekrar ayağa kaldıracak, teni tenine karışınca tamamlanacaktı. Bu adama olan aşkını daha çok alevlendirilen kırılan kalbiydi belki de… Dudaklarından usul usul öptüğü adamın kokusunu içine çekmeyi de ihmal etmiyordu. Yüzünün her zerresine öpücükler konduruyor sanki kendi gururu gibi sevgiyi bilmeyen buna aç adamı da bak sevgi var dercesine iyileştiriyordu. Biliyordu ki bu adamın anlaşılmaya çokça da sevgiye ihtiyacı vardı. Bu gece sadece karı koca olmayacaklardı. Bu gece canlarını canlarına katıp, aile olacaklardı. Merve derin bir nefes aldı. Dudaklarından bütün sevgisiyle öptü. Ali Buğra’nın alt dudağını ısırıp biraz çekti. Duyduğu iniltiyle adamını nasıl etkilediğini gördüğünde üzerindeki çekingenlik uçtu gitti. Daha cesur öpmeye başladı. Kocasının beline sarılan kollarından güç alıp, kendini resmen adama yapıştırdı. Deli gibi öpüşüyorlardı. Yıllardır birbirlerini görmemiş ve hasret kalmış gibiydiler. Dudaklar ayrıldıktan sonra sevdiğinin boynundan kulaklarına doğru yol alan Merve söyleyeceklerinden dolayı daha da heyecanlandı. Bütün vücudu alev alev yanmaya başlamıştı. İçinden dökülenlerden sonrasını doyasıya yaşamak istiyordu. Sesi bedeninden dolayı mı titriyordu bilmiyordu ama fısıltısı büyüleyiciydi. “Ali’m! Benim için dünyanın dönmesinin, güneşin doğmasının sebebi sensin... Nefes almamın da... Kendimle birlikte her şeyi, herkesi yakan bir ateşsin sen... Beynimin hayır dediği şeyi bana yaptırabilen tek şeysin... Değil başka bir erkek senin dışında başka bir varlığı bile bilmiyorum artık SADECE SENİN OLMAK İSTİYORUM...” Ali Buğra kulaklarını dolduran sözlerin altında ezildi. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu. Bu nasıl bir teslimiyettir Allah’ım diye kendiyle konuştu. Bu kadını nasıl sevmezdi. Nasıl uğruna ölmezdi. Şuan bu duygu patlamasından sonra can verse huzurla ölebilirdi. Elleri titreyerek sevdiğinin boynundaki kırmızı yazmayı çekti. Gözlerini birbirlerinden hiç ayırmıyor ve sanki ilk defa birlikte olacaklarmış gibi heyecandan göğüsleri inip kalkıyordu. Bu gece bu kadınla sevişmeyecek, sevecek, aşk nasıl yaşanırmış onu anlatacaktı. Sevdiği, canı bundan daha fazlasını hak ediyordu. Boynundan tuttu tam öpecekken kendini çekti. Gözlerinden mutluluk yaşı akarken karısını kucağına aldı. Yatak odasına doğru giderken, Merve’nin o güzel sözlerine bir şey söylemesi bir karşılık vermesi gerekiyordu. Ancak bu kadar güzeline ne denirdi. Hiç bilmiyordu. Bilmeyecekti. Şimdi yatak odasında karşılıklı durmuş birbirlerine bakıyorlardı. Ali Buğra yavaşça arkasına geçti. Elbisenin fermuarını indirirken bilerek titreyen kadına dokunuyordu. Saçlarını öne doğru kaydırıp, iki eliyle işkence edercesine elini elbisenin altına soktu. Omuzlarında dokunuşlarını devam ettirirken güzel sesiyle sevdiğine onun kadar olmasa da içindekini aktardı. “Bakışlarında ki aşkla gelip, yüreğimdeki mayına ayaklarınla bastıysan eğer asla geri adım atamazsın bundan sonra… Kadınım! Bu gece beraber yanmaya hazır mısın?” Ali Buğra’nın sözlerinin bitiminden sonra zaten titreyen bedeninle ayaklanmayan hiçbir yeri kalmadı. O nasıl betimlemeydi. Gözlerini kapatıp, omuzlarındaki dokunuşların tadını çıkardı. Elbise acıtan bir yavaşlıkla ayaklarının dibine düştüğünde kendini adamına bastırdı. Şimdi kocasının ellerinin yerini dudakları almıştı. Ali Buğra’nın dudaklarının dokunduğu her yer yanıyordu. Bu adamın nefesi neden bu kadar tahrik edici diye düşündü. Göğüs uçları dokun bana diye bağırmaya başlamıştı. Bedeninin ihtiyacını hissedip, kendi dokunmaya başladı. Dantelli beyaz sütyenin üstünden dokunmak yetmiyor ve kocası onu daha çok çıldırtıyordu. Kendine çevirdiğinde yakışıklı adamının bakışlarından utandı. Biraz da gururlandı. Çünkü en nadide bulunan bir mücevhere bakar gibi bakıyordu. “Off! Bu iç çamaşırların beni çıldırtıyor.” dedi ve dudaklarına yapıştı. Gerisi yangın yeri, gerisi dünya batsa umurunda değildi. Bu kadın onundu. Dillerin devreye girmesiyle artık durmak imkânsızdı. İkisinden de içlerine sığmayan iniltiler daha fazla azgın duygulara neden oluyordu. Merve’nin elleri adamının gömleğine gittiğinde tir tir titriyordu. Aşkının zorlandığını görünce o da yardım etti. Üzerindeki gömlek çıktığında yatağa doğru uzandırdı. Tekrar dudaklar buluştuğunda daha dingin, daha tadını vararak öpüşmeye başladılar… Ali Buğra’nın küçük adamı taş gibi olmuş. Biran önce Merve’nin derinliklerine girmek istiyordu. Bu yüzden kendini çekip, hızlı hareketlerle pantolonunu ve baksırını çıkardı. Susuz çöllerde kalmışçasına ve kana kana su içmek istercesine tekrar karısının dudaklarına saldırdığında bambaşka bir şey yaşadığını anladı. Sevdiğinin boynuna sulu öpücükler bıraktıktan sonra; “Karım” ah bu neydi. Karım diye dökülen nidasından sonra sadece bana ait diye düşündükçe daha çok şahlanıyordu. Heyecandan kalp krizi geçirmezsem iyi diye düşünürken, kulağına fısıldadığı kelimeden sonra artık daha rahatlamıştı. Göğüslerine indiğinde bir süre tomurcuklarına baktı. Üfledi ve ilk dil darbesini attı. Diğer eliyle de bacaklarını okşuyordu. O güzel beyaz iç çamaşırından bile kadınlığına dokunmaya korkuyordu. Çünkü o kadar özlemişti ki eğer dokunursa ve onun için ıslandığını anlarsa dayanamaz hemen içine girmek isterdi. Bu gece karısının gecesiydi o yüzden ilk önce onu sevgiye doyuracak ondan sonra bedenlerini rahatlatacaktı. Diğer eli bir hayli zayıflamış bedende dolaşırken, aşkına yeniden kilo aldırmayı kafasının bir kenarına yazdı. “Ali’m, Ali’m yapma…” Merve’nin nefes nefese iniltilerinin arasından çıkan sözler adamı daha çok azdırıyor. Hareketleri daha bir sertleşiyordu. Bu kadın ses tonunun ne kadar seksi olduğunu bilmiyor mu ya iniltileri yüzünden bile şuracıkta rahatlayabilirim diye düşündü. Göbeğinde gezdirdiği dudaklarında Merve’nin sürekli kendini kaldırıp, erkekliğine bastırması onu çok zorlasa da bütün direncini kullanarak kendini tuttu. Bacaklarına öpücükler kondururken, o kadar zorlanmaya başlamıştı ki küçük küçük ısırmalarla kadınının daha sesli inlemesini sağladı. “Ali’m lü…lütfennn” diye kendini adama daha çok bastırıyordu. Merve, sevdiği adamın dudaklarının yakıcılığı, dilinin bıraktığı soğukluğa ve dişlerinin acısına dayanamıyordu artık… Belindeki ve kasıklarındaki sancılar gittikçe artıyor, bir şeye ihtiyacı vardı ama neye bir türlü ona karar veremiyordu. Alt iç çamaşırını çıkarırken o kadar aceleci davrandı ki kocasının yandan gülümsemesine sebep oldu. Evet çok istiyordu. Bu adama şuan ihtiyacı vardı. Nasıl söylese de hemen birleşselerdi. Neden o el, o öpücükler kasıklarında dolaşıyordu da çok ihtiyacı varken kadınlığına dokunmuyordu. Bu adam bu işi çok iyi biliyor, ciddi yalvarma moduna sokuyor ama bunun acısını çıkarırım senden diye kendince sinileniyordu. Sürekli yön vermeye çalışmaktan sıkılmıştı. Ali Buğra, sinsi gülümsemesi ile kadınının nasıl çıldırdığının farkındaydı. Seyre doyamadı. Eliyle kadınlığına dokunduğunda gözlerini kapattı. İçine parmaklarını sokmak bile müthiş bir hazdı. Yavaş yavaş üstlerden öpücükler kondururken, kritorisiyle oynamaya başladı. Merve altında ki çarşafları sıkarken yaşadıkları harikaydı. “Ko…kocam, aşkım ne o..olur? Hadi!” Dese de deli adam işkencesine devam ediyordu. Kocam kelimesi nasıl da yakışmıştı karısının ağzına… Her dil darbesi yükselmesine neden oluyordu. Kadınının onun için tamamen hazır olduğunu anladığında bacaklarının arasında yerini aldı. Dudakları ve teni yer yer kıpkırmızı olmuş kadını görmesiyle bile içi titredi. “Bebeğim! Aç gözlerini...” Merve anında gözlerini açtı. Kendini kasmaktan kıpkırmızı olmuş bir adamla karşılaşmayı beklemiyordu. Bacaklarını beline doladığında sanki ilk defaymış gibi korktu. Ali Buğra ilkinde olduğu gibi canını yakmak istemiyordu. O yüzden yavaşça itti kendini o kadar dardı ki çıldırmamak elde değil diye düşünmeden edemedi. Erkekliği öyle sıkı sarılmıştı ki artık kendini tutamazdı. Kendini çekip, ikinci girişi biraz sert oldu. Kadının gözlerinde yüzünde gördüğü mutluluk ona yetmişti. Bütün gücüyle gelgitlerini hızlandırdı. Of yaşam bu işte diye düşünürken altındaki kadının belini yükseltip, çığlık atmasıyla rahatladığını anladı. Son bir girişle kafasını arkaya attı ve anın en güzel sesiyle tamamen karısının içine aktı. Birkaç dakika öyle kaldıktan sonra yana kayıp, karısını kollarının arasına aldı. Nefesini düzene sokarken bile gözlerini açamamıştı. Aylardır hasretti bu bedene sevişmeden de Merve yanımda olsun yeter diyordu ama bu başkaydı be bu tamamlanmaktı diye gülümsedi. Bundan sonrada gülümsemeleri bitemezdi zaten… Merve ise o gece ki korkuyu yaşıyor Ali Buğra’nın sevgisine inansa bile böyle bir mutluluktan sonra yaşadığı hayal kırıklığı gözlerinin önünden gitmiyordu. Kendini nasıl kastığından habersiz sadece duyacağı sözler için kendini hazırlamaya çalışıyordu. Kocası sımsıkı sarılarak ve gülümseyen ses tonuyla bütün korkularını alıp, götürdü. “YUVAMIZA HOŞGELDİN KARICIM…” |
0% |