Yeni Üyelik
49.
Bölüm

49. Bölüm

@herdem6060

49. Bölüm

Ali Buğra ve Merve o gece sonsuz bir huzurla uykuya daldılar. Bir sürü sıkıntı vardı onu da uyanınca düşüneceklerdi. Ertesi gün öğlene doğru uyandıklarında doyumsuz adamımız yine karısının bütün bedenini öptü, sevdi doyamayacağını bile bile özgürce dokunmanın tadını çıkardı. Kadınıyla olan ten uyumu ilk sevişmelerinde bile kendini sarsmışken şimdi bir de eşi olunca daha bir tutku dolu olmuştu.

Merve bu durumdan gayet memnundu hayallerinde bile bu kadarını düşleyememişti. Bilmediği bir şeyi nasıl hayal edecekti ki o sadece sevsin diye hayaller kurmuş, dualar etmişti. Sabah ki sevişmelerinde o da o kadar rahat ve cesurdu ki hazzı da o boyutta büyük olmuştu. Sevgili kocası onu yıkamak istemiş bu kadarı bile bünyeme fazla geliyor daha fazla beni zorlama istersen diye reddetmişti. Ali Buğra, ne kadar homurdansa da sadece bugünlük diyerek karısı duş alırken oda diğer banyoda duşunu alıp, kahvaltı hazırlığına girişmişti. Bu işlerden pek anlamasa da en azından kahvaltılıkları masaya dizip, çay yapabilirim diye bütün beceriksizliğine rağmen mutfağa girmişti.

Merve banyodan çıktığında bir süre yatak odasında iç çamaşırlarını aradı. Yüzünde görülmeye değer bir gülümseme içi içine sığmıyordu. Bugün evliliğinin ilk günüydü. Sonra aklına Buse’nin hazırladığı çanta gelince salonda olduğu için havluyla gitmeye cesaret edemedi. Çünkü doyumsuz bir kocası vardı. Ne yapsam bu kirli çamaşırlarda giyilmez ki diye söylenirken… Aklına Ecem’in erkekleri etkileme yollarında ki araştırma yaptığı gün geldi. Seviştikleri sabah kendi gömleğini kadının üzerinde görünce erkeklerin çok etkilendiği hangi kategorideydi acaba, yoksa büyülemede miydi?

“Hay aksi Ecem’i bunun için arasam şimdi kırk yıl dilinden kurtulamam aman neyse şu gömleği giyelim de bakalım Ecem’in araştırmaları ne kadar işe yarıyor yaşayarak test edelim…”

Gece erkeğinden kendi elleriyle çıkardığı gömleği iç çamaşırı giymeden üzerine geçirdi. Sinsi bir gülümseme eşliğinde bilerek üstten iki düğmeyi göğüs çatalı gözükecek şekilde açık bıraktı. Vay vay Merve Hanım sizde az değilmişsiniz diyen kap sesini es geçip, parmak uçlarında mutfağa yol aldı.

“Of siktir ya… Merve iyi ki de bu işler de becerikli ama benim yüzümden kadın aç kalacak.” diye söylenen adamını kapı pervazına yaslanarak bir süre seyretti. İyi ki yemek ve ev işlerinden anlıyorum yoksa ciddi aç ve pis olurmuşuz diye düşünmeden edemedi. Eline çatal bıçak almış masaya götüreceği zaman göz göze geldiler. Bakışları kesiştiği anda, Ali Buğra’nın güzel kahve gözleri karısının bedeninde aşağı yukarı giderken kararmaya başladı. Daha bir saat önce bu kadının içinde kaybolurken şuan bu küçük adamının nasıl hemen harekete geçtiğine kendi bile inanamıyordu.

Merve ise Ecem’in yolunun doğru olduğunu yaptığı araştırmaların kesinlikle boş olmadığını daha ilk anda anlamıştı. Adamın karşısında sanki en seksi gecelikle duruyormuşum gibi bakıyor diye utandı. Ecem size araştırmalarından bahsederken boş işlerle uğraşıyorsun bunlarla adam mı tavlanır diyordun ne oldu bundan sonra daha dikkatli dinle elinde tutman gereken meşhur bir kocan var diyen kalp sesine kaşlarını çattı. Haklısın kalp sesim bu adam hem meşhur hem zengin hem de yakışıklı ama benim diye içinde kavga halindeydi. Artık sinir olmaya başlamıştı. O ara yanına gelen kocasından bihaberdi.

“Yavrum ne kadar çekici gözüktüğünün farkında mısın?”

Merve bir an pişman oldu. Acaba çok mu cesur bir davranış sergilemişti. Ali Buğra, karısının kızaran yanaklarına bakınca daha çok tahrik olduğunu hissetti. Gözüne en lezzetli yemek gibi görünmesi çok acayipti ve sanki bu yemeyi hemen yemezse ölecekti. Ellerini çatalı gözüken göğüslerin arasına soktu. Tek bir düğme daha açtı. Kadınının nefesinin hızlanması ile inip kalkan göğüsler sınırlarını zorluyordu. Bir mutfak fantezisi fena olmazdı değil mi? Kendi duş jelinin kokusu nasıl da yakışmıştı kadının tenine boynuna öpücükler sıralarken, Merve’nin derinden gelen nefesi gülümsemesine neden oldu. Erkeklik gururunu bu kadın sayesinde tavan yapmıştı. Ufacık öpücüklerine bile verdiği tepkiler harikaydı.

Merve boynunda ki kokulu öpücükler yüzünden öyle bir hale geldi ki kapıya daha çok yaslanmak zorunda kaldı. Bu adamla başı beladaydı. Boynunda hissettiği ısırıkla sesli bir şekilde inledi. Elleri kendiliğinden erkeğini sararken bedeninde o ısırın bıraktığı etkiyi duyumsamayan hiçbir organı kalmamıştı. Ali Buğra kendini çekip, sağ elinden tuttu karısını ve gözlerinin içine bakarak yürütmeye başladı. Karşısında tanrıça gibi duran kadın öyle titriyordu ki kucağıma alsam mı acaba diye düşünmeden edemedi. Birden belinden tuttuğu gibi masaya çıkardı. Bacaklarının arasına girdiğinde dudaklarına yapıştı. Aynı karşılık sayesinde kendinden geçmek üzereyken telefon çaldı. Merve kendini geri çekmeye çalışınca, Ali Buğra sinirli bir şekilde;

“Bırak çalsın…” deyip tekrar boynuna sulu öpücüklerini kondurmaya devam etti. Elleri gömleğin altından göğüslerini okşarken tekrar çalmaya başlayan telefonla karısı kendini çekince sinirlendi.

“Hay ben böyle zamanlamanın içine sıçayım…” deyince Merve gözleri kocaman olarak ellerini ağzına kapattı. Kocası parmak uçlarını öpmeye başlayınca ellerini nasıl çekip, masadan kendini nasıl attığını ve mutfaktan çıktığını bilmiyordu. Salonda ısrarla çalan telefonu bulduğunda teyzesinin aradığını görünce kendisini görüyormuş gibi üzerindeki gömleği düzeltti. Düğmeleri ilikleyip, öyle açtı. Kocasının kim bu münasebetsiz diye söylenerek yanına geldiğinden habersiz;

“Efendim teyzecim…”

“Yavrum akşam geliyorsunuz değil mi? Bak senin sevdiğin yemekleri yapıyorum…”

“Şey teyze…” Arkasını döndü. Kaşları çatık sinirli bakan adamdan etkilenmemeye çalışıyordu. Ali Buğra aynı konu yüzünden sinirlenmişti. Bu sabah açılmasaydı bari..

“Merve bak babanı sinirlendirme…”

“Tamam! Akşam geç çıkacağım. O yüzden yemeğe beni beklemeyin olur mu?”

“O zaman Buse’de seni beklesin yalnız gelme o saatte yavrum…”

“Akşam görüşürüz teyze…”

Şimdi ne diyecekti. Evliliklerinin ikinci gecesinde ondan ayrılmak mı zordu yoksa başka bir adamla buluşmak zorunda olmak mı? Ne diyecekti nasıl ikna edecekti.

“Teyzen gel diyor sanırım.”

Suçlu bir şekilde kafasını aşağı yukarı sallayarak cevap verdi. Yakışıklılığına doyamadığı adamı ne derse haklıydı. Ancak evlilikleri için onay almak birazda bu duruma bağlıydı. Eğer görüşmeye gitmezse annesi kesin babasını doldururdu. Zaten çok zor olacaktı. Belki de hiç onay alamayacak tamamen arkasını dönecekti. Kollarında hissettiği dokunuşla aşkına baktı. Ne düşünüyordu hiç bilmiyordu ama sinirli gözükmüyordu.

“Ben sizi bırakırım.”

“Gerçekten mi?”

“Beni zorlama Merve? Hadi kahvaltı edelim…” Merve çocuk gibi dudaklarını büzmüştü. Ali Buğra onu azarlamıştı. Biraz önceki durumlarını düşündü. Bir de şimdi ki durumlarını umarım hep böyle olmaz diye mırıldanarak oda arkasından gitti. Sessizce kahvaltı ettiler iki tarafta can sıkıcı konudan konuşup kavga etmek istemiyordu. Kahvaltıdan sonra iki kahve yapıp, kocasının dibine oturdu. Ali Buğra’da belinden sarıp, kucağına oturtmuştu.

“Aşkım yarın ki görüşmeden sonra hemen gelirim.” Kokusuyla yeni yeni rahatlamış adamımız yeniden sinirlendi. İçinde tsunami çıkmış gibi hissediyordu.

“Yavrum bak küfür etmek istemiyorum ama sen… Neyse şu belasını siktiğim herifle görüş ondan sonra pazartesi ilk iş resmi nikâh için başvuracağız.”

İçinden hay ben senin adamlığına tüküreyim, sende erkeğim diye ortalıkta gezeceksin öyle mi diye kendine bin bir türlü küfür ederken, karısına kıyamıyordu. Lan bir gün bunu bana biri söylese onun gelmişini geçmişini tövbe Yarabbim diye kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Merve kollarını sevdiği adama doladı. Ne kadar gergin olduğunun farkındaydı. Yaptığı fedakârlığında ama altında kalmayacaktı.

“Seni çok seviyorum…”

“Ah bebeğim bende seni ve inan şu an çıldırmak üzereyim.”

“Biliyorum aşkım… Söz ne dersen o olacak…”

“O zaman haftaya izin al sen bende işlerimi toparlayayım. Salı günü Balıkesir’e gidelim. Hafta sonu da ailene haber ver seni isteyelim. Ben bütün olanaklarımı kullanıp, en geç on beş gün sonraya nikâh tarihi alırım. Merve’m bana kalsa sana yarın yıldırım nikâhı yaparım ama ailelerin rızası olsun istiyorum.”

Ali Buğra hala sinirliydi. O yüzden sanki iş toplantısından bahsediyor gibi konuşması Merve’yi kırsa bir şey demedi. Adam daha ne yapacaktı. Hak veriyordu. Biraz şirinlik yapıp, ortamı yumuşatmaya karar verdi. Pek de beceremezdi ya neyse…

“Tamam kocacım…” Kocacım kelimesinden sonra Ali Buğra istemsiz yandan gülümsedi. Başını birazcık eğip, gözlerini kısarak karısına baktı. O Türkiye’nin en ünlü avukatlarından biriydi. Bir insanın duruşundan ses tonundan az çok ne yapmaya çalıştığını anlardı. Tatlı karısının da onu sakinleştirmek için özellikle o kelimeyi kullandığını bildiği gibi zaten kucağında olan kadını kolunun üstüne yatırıp, öpmeye başladı. Aldığı karşılıkla içinden sabahlar olmasın dedi.

O günü sürekli birbirlerini severek geçirdiler akşam dokuzdan sonra yola çıktıklarında kocası çok sessizdi. Cenkay Buse’yi ben bırakırım dediği için Pendik sahilde buluşmaya karar verdiler. Bir saatlik yolda tek kelime konuşmadılar sanki kavga edip küsmüş gibiydiler… Buse, onları her zaman gittikleri sahildeki çay bahçesinde beklediklerini söyleyince onlarla birazcık oturdular. Ali Buğra hala konuşmuyordu. Cenkay’ın sohbet açma çabalarını hep duymazlıktan geldi. Sadece kadınının elinden tutuyordu. Ayrılma vakti geldiğinde iki adamında bırakmasını istemediler biri görebilirdi. Birbirlerinden biraz uzaklaşıp, ikisi de sevdikleri kadınların dudaklarında doyasıya bir hükümden sonra gitmelerine izin verdiler. Kızlar taksiye bindiğinde Ali Buğra dişlerini kırmak üzereydi.

“Allah benim belamı versin… Gül gibi karımı başkasına yolluyorum resmen ya…”

“Saçmalama Ali Buğra, mecbursunuz ne olacak bir çay içer kalkarlar.”

“Tabi sana söylemesi kolay Buse’ye değil o görücüler…”

“Allah korusun abicim ya…” deyince Ali Buğra da ipler koptu. Sahil tarafına doğru yürüyüp, denize baktı bir süre sonra bütün İstanbul’un duyacağı şekilde bağırdı. Tekrar tekrar gücü tükenene kadar bağırdı. Yaşadığı bu duruma küfürler ediyordu. Sinirden mi özlemden mi bilinmez gözünden tek damla yaş geldi…

“Ohhh Allah’ım sesimi duy ne olur…” diye kayalıkların üstüne oturdu. Cenkay bir bira uzattı yanına oturdu. Bu gece ikisi de buradaydı anlaşılan arkadaşını çok iyi anlıyordu. Ancak mücadele etmekten başka çareleri yoktu. Ali Buğra’ya üzülüyordu ama kaderin onun için hazırladığından hiç haberi yoktu. Kendi arkadaşından daha beter durumlara düşebilirdi. Aslında onların mezhep sorunun yanında ırk sorunu da vardı. Ne Buse ne Cenkay hiç bunları akıllarına getirmiyordu. Bakalım Cenkay’ın ailesi Buse’yi Buse’nin ailesi Cenkay’ı hemen kabul edecek miydi?

Ertesi gün öğleden sonra olan buluşmaya Merve çok basit bir kot pantolon, kazak, spor ayakkabı ve at kuyruğu saçlarıyla gitti. Kızlarda asla süslenmemişti. Kartal’da bir kafeteryada olan görüşme yerine gittiklerinde kızlar sanki Merve’yi alıp, götürecekmiş gibi ortalarına almışlardı. Özellikle Buket acayip gardını almıştı. Gökçe de gelmek istemişti ama her zaman nöbeti olan kızın bugün gündüz çalışması gerekiyordu. Hemşire olduğu güne lanet ederek kızlardan haber gelmesini bekledi. Ecem bu hafta İzmir’e gitmesi gerektiği için gelememişti ama oda telefon başında bekliyordu.

Ali Buğra akıllara zarar durumdaydı. Sabaha kadar içmiş sinirine yenilip, ağlamıştı. Cihat’ın Bostancı’daki oteline Erdem sayesinde gidebilmişlerdi. Öğleden sonra uyandığında Merve’nin bir sürü mesajını görmüştü. Cevap vermek istemedi hiç suçu olmadığını bildiği halde kızgındı.

Görüşmeye gelen adam siyah takım elbisenin altına beyaz çorap giyip, ayakkabısının topuğuna basan elinden tespih düşmeyen biri çıkmıştı. Merve adama bakamıyordu bile Allah’ım annemin beni layık gördüğü tipe bak diye görüşmeye geldiği için kendine kızıyordu. Sürekli zenginliğinden konuşan evlenince çalışmayacağından bahsedince Buket’te film koptu. Kendine gelince suspus olan Buket, Merve’ye gelince aslan kesildi.

“Bana baksana sen zenginliğini de paranı da al bir taraflarına sok… Bu kızın ne kadar zor okuduğunu biliyor musun? Rahat rahat sanki seninle evlenmeyi kabul etmiş gibi çalışamazsın falan demeler ne sanıyorsun lan kendini…”

Adam öyle şok olmuştu ki zaten geldiğinden beri gözü takılan kızın bu çıkışıyla daha çok emin oldu. Merve denen silik kızı değil bunu istiyorum dedi kendine ve dile dökmekten çekinmedi…

“Ben zaten onu değil seni istiyorum…” Buket yiyecek gibi kendine bakan adamdan tiksindi. Tekrar yaşadığı korkunç olay gözlerinin önüne geldi. Ne demek istiyorum mal mıyım ben lan diye adamın üstüne atlamamak için kendini zor tuttu. Ah arada aileler olmayacaktı Allah yarattı demeyip, kafa göz dalmıyor muydum ben senin diye düşünürken güzel büyük gözleri ile şimşekler çıkarırcasına baktı. Ayağa kalkıp,

“Kızlar kalkın yoksa elimden bir kaza çıkacak…”

Mekândan çıkınca kızlar Buket’in adama söyledikleriyle kahkahalara boğuldular. Merve tekrar Ali Buğra’yı aradığında telefon yine açılmadı. Sabahtan beri attığı mesajlara da karşılık vermemişti. Oysa mesajları gördü çok mu kızmıştı. İçi öyle huzursuzdu ki hemen yanına gitmek istiyordu. Teyzesigile gidip, eşyalarını almalılar ve lanet olasıca bu görüşmeyi anlatmalılardı. Suratı öyle bir asılmıştı ki kızlar Ali Buğra’nın telefonunu açmadığını anladılar… Buse taksiye el sallarken, karşıdan öldürecek gibi bakan adamlarla karşılaşmayı beklemiyordu. Arkasını döndüğünde kızların fark etmediğini anladı. Hafif bir gülümseme eşliğinde;

“Kızlar karşıya bakın iki izbandut gibi ama yakışıklı adam bize öldürecek gibi bakıyor,” deyince kızlar biraz ürktü. Gösterdiği yöne baktıklarında Merve’nin kalbinde ritimli bir davul çalıyordu sanki öyle hızlı atmaya başladı ki kalbinin üstüne elini tutmak zorunda kaldı. Kocası o kadar kötü bakıyordu. Bu duruma üzüldü ama hemen yanına gidip, hiçbir şey olmamış gibi boynuna sarıldı.

Ali Buğra ise bir suçu olmadığı halde Merve’ye neden bu kadar kızgın olduğunu bilmiyordu. Ancak şu an boynuna sarılan kollara bile içinden karşılık vermek gelmiyordu. Haksızlık yaptığının farkındaydı. Karısının gözlerinin dolduğunu görünce kendine küfür etmeye başladı. Usulca belinden tutup, kendine bastırdı. Dün geceden beri vücudu kurşunlara dizilmiş gibi acı çekiyordu. Sevgilisini başka bir adama gönderdiğini düşündükçe sanki göz kapaklarının altında iğneler vardı ve gözlerini yumdukça batmıştı. Battıkça acıttı, acıttıkça uyutmadı. Merve bu gece farkında olmadan ona yaptıklarının kat kat intikamını almıştı. Onu başkasının yanında düşündükçe YÜREĞİNE KAN DAMLADI. Gözlerini kapattı ve sevdiğinin elini alıp, kalbine götürdü.

 

“Burayı görüyor musun? Burası benim kalbim ama bundan senin yaşayacağın şehir bu yüzden bir daha gideceğin zaman bu kalbin yerinden söküleceğini bil… Bu gece ki gibi bir şey yaşatma bana…

 

“Ali’m özür dilerim…” Merve, sevdiğine nasıl bir acı verdiğini şimdi daha iyi anlıyordu. Gözleri doldu. Sevdiği adamın kıpkırmızı gözleri karşısında ezildi.

 

Ali Buğra, dayanamayıp kadınının alnına dudaklarını bastırdı. Karısının güzel gözlerine bakmaya doyamıyordu. Dün geceki yaşadığı duyguya acı demek hafif kalırdı. Hem ruhu hem bedeni buz kesmişti. Bu kadını nasıl sevdiğini en acı şekilde bir kere daha anlamıştı.

 

“Hadi evimize gidelim…”

Loading...
0%