@herdem6060
|
52. Bölüm Ali Buğra Balıkesir’e gitmek için yola çıktıklarında arabada bir o yana bir bu yana yerinde duramayan karısıyla gülmemek için kendini zor tutuyordu. Zira sevdiği kadını ilk defa böyle görüyordu. Birde sürekli kıyafetim olmuş mu saçım nasıl duruyor makyajım fazla değil mi gibi sorularına sabırla cevap verdi. Tabi bu arada sürekli orasına burasına dokunup, kadınını taciz etmekten geri kalmadı. Kadınından ellerini bir türlü çekemiyordu. İki gündür yüzüne renk geldi sanki diye düşünüyor ve bu durumdan gayet memnun oluyordu. Öyle huzurlu öyle mutluydu ki içi içine sığmıyordu. Bir gün biri ufacık bir kadının gülüşünün bile onu mutluluklara boğacağını söylese git işine kardeşim derdi. O kadar şaşıyordu kendine bu bal göz bütün dünyam oldu diye düşünmeden edemedi. Allah’ım hiç sorun çıkmasın diye durup dururken dua etti. Sürekli ıssız yerlerde durup, karısının birazcık baldudaklarını öpüyor ondan sonra yola devam ediyordu. Merve’nin sürekli rujumu bozdun diye azarlamalarına kahkahayla karşılık veriyordu. Güzel gözlüsünün heyecanını başka türlü unutturamadığını anlayınca bu yolu bulmuştu. Gerçi heyecan bahane adam müptelası olmuş gibi sürekli öpmek koklamak hatta yer mekan fark etmeksizin karısının içinde olmak istiyordu. İstanbul Balıkesir arası en fazla dört saatken ki arabaları sayesinde rahatlıkla üç saate gelebilirlerdi ama Ali Buğra’nın sürekli karısını öpme arzusundan beş saate çıkmıştı. Arabadan iner inmez evin emektarı aynı zamanda sütannesi Sakine Hanıma anam diye sımsıkı sarıldı. Merve’nin bacakları zangır zangır titriyordu. Allah’ım bu neyin korkusu diye içine döndüğünden arabadan inmediğinin bile farkında değildi. Bir de eve bakınca yutkunmadan edemedi. Her defasında Ali Buğra’nın zenginliğinin bir kanıtıyla karşılaşıyor daha çok korkuyordu. Ya beni sırf bu yüzden bile kabul etmezlerse diye korkusunu sürekli içinde artırıyordu. Allah’ım neden hep kötüsünü düşünüyorum. Bu zamana kadar her şeyin iyi olacağını düşünerek okumadım mı? Bu hayatımı kendi çabalarım sayesinde yaşamıyor muyum şimdi ne değişti? İyi olacak merak etme diyen kalp sesine inşallah diye cevap vermeden duramadı. O arada arabasının kapısı açıldı. Kocasının gözlerinin içi gülüyordu. Yeni oyuncak alınan küçücük çocuklar gibi şen duruyordu. Oda onun güzel kahve gözlerine daldı. Senin gözlerine benim gözlerimden başkası haram olsun adam demekten kendini alamadı. Adamının aynı şeyi dilediğinden habersiz sadece bir süre birbirlerine baktılar. Sakine Ana ile tanıştıktan sonra kapı önünde bekleyen ellilerinin ortalarında yaşına göre çok yakışıklı gözüken uzun boylu adamla tekrar yutkundu. Sonrası boğazına bir şey takılmış da yutamıyor gibiydi. Kadir bey çok samimi bir şekilde karşılayınca kendini biraz daha iyi hissetti. Babaannenin biraz rahatsız olduğu için içerde beklediğini söyleyerek içeri geçmişlerdi. Koltukta dizlerine örtülmüş bir battaniye ile heyecanlı olduğunu gösteren bakışlarla dik dik oturan kadını daha görür görür sevdi. Ali Buğra’nın babaannem diye sarılışı yüzünün her tarafını öpüşü her öpücük de dur deli oğlan diye söylenmeleri o kadar güzeldi ki kendini biran önce bu ailede görmek istedi. Kadir bey ise gelininin bu karşılaşmaya hayran hayran bakışıyla mutlu oldu. Ali Buğra öpücülerine son verip sevdiğini döndüğünde yavaşça yanına geldi. Elini tutup, babaannesinin önüne getirdi. Coşkulu bir ses tonuyla tanıştırdı. “Sana gelinini getirdim. Babaanne! Bak bu kadın için ölüyorum…” Merve ise kıpkırmızı oldu. Bu adam edepsizdi başka bir şey demiyordu. Ölüyorum derken aile içinde dudaklarına bakmak neydi ya sinirlenmişti. “Hoş geldin yavrum…” Merve hemen gelip kadının elini öptü. Bir süre öyle kalktı. Bu adamı bu kadar güzel büyüttüğünüz için ellerinizi bir daha bir daha öpsem desem abartmış olur muyum acaba diye düşünürken aslında düşündüğü şeyi yaptığının farkında değildi. Babaanne kızın ellerini uzun uzun öpüşüne baktı. Bu devirde el öpen bile yokken bu kız sanki bir şeye minnet duyar gibi diye düşündü. Hal hatır faslından sonra Ecem’in otogarda olduğunu söyleyen mesajıyla asıl bombayı öğrendi. Ali Buğra, Cihat da gelmek üzere haber vereyim de o alsın dediğinde karşı çıkmak istese de yeni tanıştığı ailesinin yanında tepki göstermenin uygun olmayacağını düşündü. Ecem gelince bir güzel onu paylayacaktı ama yapacak bir şey yoktu. Kuzeninin telefonuyla ben istedim tek göz Allah verdi iki göz diye mutluluklara dolanmış bir adam vardı. Cihat, bu iki günde ne yapıp edip, bu kızla yakınlaşırım nasıl olsa diye düşünüyordu. Otogara geldiğinde biraz araba da onu seyretti. Upuzun saçlarını açık bırakmış, üzerinde uzun kırmızı bir elbise vardı. Siyah deri montla etrafa meraklı bakan mavi gözlerinde kalakaldı. Bu şekilde ne kadar masum duruyor diye düşündü. Sonra kendine kızdı. Onunla tanıştığı geceye gitti aklı ve tekrar sinirlendi. Bu kızın her hareketinin güzel gelmesine ve artık bedeninin isyan noktasında olmasına neden diye deliriyordu. Neredeyse üç ay olmuştu tanışalı ve her birlikte olduğu kadında bu kızın yüzünün gözlerinin önüne gelmesinden bıkmıştı. Bu iki günü iyi değerlendirmeli en azından dudaklarının tadına bakmalıydı. Bu kararla kendini daha iyi hissedip, arabadan indi. Ecem, uzun boylu ve kaliteli duruşuyla daha arabadan iner inmez fark etmişti. Sanki birilerine bakıyormuş gibi kafasını çevirdi. O şerefsiz yüzünden kalbine kızarken özellikle o tarafa dönmüyordu. Gözlerini kapattı. Ali Buğra ve Merve’nin nikahlarının olduğu gece gözlerinin önüne geldi. Sürekli ona bakmıştı. Bazen beğeni dolu bazen tiksinti dolu bakışları aklına gelince yine gözleri doldu. Ne yapmıştı da ona öyle bakıyordu. Neyimi gördü diye düşüncelere dalmışken kolunda hissettiği temasla sıçradı. “Korkuttum mu? Ali Buğra seni almamı söyledi. Geciktim sanırım…” “Yo..yok iyiyim. Tamam.” Cihat’ın yönlendirmesiyle arabaya doğru yürüdüler. Ecem hala ufacık temasın kendinde yarattığı etkiyi düşünürken Cihat gözlerinin neden dolu dolu olduğuna takılmıştı. Arabaya gittiğinde derin bir nefes aldı. Atma diyorum sana diye içinden kalbine kızarken kalbi yerinden çıkacak gibi atıyor içine sığmıyordu sanki… Merve’ye, buraya geldiğine ve en çokta yanındaki şerefsize söverken ağlama krizine girecek duruma geldi. Neden Ecem ne oluyor sana hem nerde sıkıntılarını rahatlığına ve kahkahalarına saklayan kıza ne yaptın diye soran iç sesine sadece bilmiyorum ah bilmiyorum diye cevap veriyordu. Sessiz bir yolculuk oldu. Cihat arada bir baktığı kızın tavrından sohbet açamadı. Buda bir ilkti. İlk defa bir kızla aynı ortamda olup, sohbet açamıyordu. Kendi de mavi gözlüydü ama bu kızın ki başka güzeldi. Masmavi cam gibi ama sanırım gözlerini güzel gösteren bakışları diye düşünürken eve geldiler. Ecem araba durur durmaz kendini dışarı attı. Ali Buğra ve Merve kapıda onları karşılayınca Cihat hemen o rahat umursamaz adam hallerine büründü. Ecem, Merve’ye öyle bir sarılmıştı ki kurtar beni dercesine… İntikamdan falanda vazgeçmişti. Kabullenmek istemese de kızların dediği doğru bu pislikten etkileniyordu. Arkadaşının nasıl dağıldığını görünce kendine de kocasına da küfür edecek duruma gelmişti. Kızlara odaları gösterilmiş akşam yemeğine kadar güzelce dinlenmeleri tembih edilmişti. Bu duruma en çok bozulan hiç kuşkusuz Ali Buğra’ydı. Karısından ayrı yatmak istemiyordu ancak utangaç sevgilisi yok olmaz demişti. Yok arkadaş ben onun kokusu olmadan uyuyamam ne yapıp edip yine birlikte uyuyacağız diye içinden kendini dolduruyordu. Sadece uyuyacak mısın diyen iç sesine tüm samimiyetiyle güldü. O kadınıyla aynı çatı altında olacaktı ve ayrı yatacaktı. Yok yok mümkünatı yoktu. Kafasında planlar yapmaya başlamıştı bile… Merve Ecem’in kalacağı odaya geldiğinde kapıyı çalmaya korkuyordu. Onun ağzına edeceğini düşündüğünden ziyade onu üzgün görmek istemiyordu. Bir cesaret kapıyı çalıp, odaya girdiğinde arkadaşını camın kenarında kollarını kendine dolamış dışarıyı seyrederken gördü. Gitti arkadan sımsıkı sarıldı. “Özür dilerim…” “Dileme canım özür dilenecek bir şey yok…” “Ali Buğra Cihat yakın o alsın diyene kadar onun geleceğini bilmiyordum.” Ecem hemen kendini toparladı. Arkasını dönüp gülümsemeye çalıştı. “Olsun canım… Hem birinci yakışıklı eniştemin kuzeni mecbur arada karşılaşacağız dimi?” Ecem’in gözlerine uzun uzun baktı. Bu bakışları onu ilk tanıdığı zamanlardan ve İstanbul’a ilk geldiğinden beri görmüyordu. Kırılgan ve yıkılmaktan korkan bakışlardı bunlar o adamı ne yapıp edip, uzak tutmalıydı. Onun canı arkadaşı dışarıya ördüğü duvarlar yıkılırsa yaşayamazdı. Birlikte koltuklara oturdular… “Yalnız Merve evi görünce nutkum tutuldu. Enişteciğimin zengin olduğunu biliyordum ama bu kadarını tahmin bile edemedim.” “Bende her defasında hem şaşırıyorum hem de korkuyorum…” “Nedenmiş?” “Kızım görmüyor musun ben küçücük şehirde büyümüş küçük hayalleri olan biriyim. Ali Buğra’nın İstanbul’daki evi, Çatalca da ki çiftlik bile beni ürkütürken şu evin haline bak… Sadece senin için verilen oda benim dünyam kadar…” “Off canım saçmalama ya… Ali Buğra seni seviyor mu seviyor gerisi boş…” Merve hemen gülümsedi. Aşkı aklına gelince her şey önemini yitiriyordu. Yol boyu yaptıklarını düşündükçe hem kızarıyor hem de mutlu oluyordu. “Off Ecem biliyor musun beş saatte geldik ya…” “Ne oldu neden o kadar uzadı yok bir şey mi oldu? “Yok! Ay ben bu kocayla ne yapacağım bilmiyorum… Adam için yer, zaman mekan fark etmiyor edepsiz ya… Yolda en az on kere durdu beni öpmek için düşün izin versem ıssız bir yere girip daha neler yapacaktı…” Ecem kahkahayı bastı. Merve gibi bir kıza Ali Buğra gibi adam demek ki bu hayata birbirlerini tamamlamak için gelmişlerdi. Onun utangaç sınırları olan arkadaşına edepsiz sınırsız bir adam süper olmuş Allah bozmasın diye düşündü. “Hadi hadi yeme beni senin de hoşuna gidiyordur…” “Gitmiyor dersem çarpılırım…” Birlikte kahkaha atarken odalarının dışından bu kahkahalardan mutlu olan adamdan habersiz sohbetlerine devam ettiler. Akşam yemeği için hazırlanmaya karar verdiklerinde böyle zengin bir ailenin akşam yemeğine nasıl inmek gerektiğini konuştular. Ecem çok bir şey getirmemişti. Merve üzerine pencere yaka sıfır kollu dizlerinde biten siyah bir elbise giydi. Saçlarını açık bırakıp, gözlerini ortaya çıkaran bir makyaj yaptı. Ecem ise saks mavisi uzun kollu mini bir elbise giyip saçlarını yandan ördü. Kırmızı bir rujla dudaklarını ön plana çıkardı. Ali Buğra ve Merve’nin seslerini duyunca oda dışarı çıktı. “Ali Buğra lütfen ısrar etme diyorum ya…” “Hayatım karım anlatamıyor muyum ben sensiz uyumam…” Ecem bu konuşmaya istemsiz bir kıkırtı ile güldü. Arkalarında konuştuklarını duyan kızla Ali Buğra gülerken, Merve ya başkası olsaydı diye sinirlendi. “Ben sonuna kadar enişteme hak veriyorum…” “Ah benim güzeller güzeli baldızım da gelmiş…” diye kolunun altına aldı. Aynı anda Cihat’la göz göze geldiler adamın yavaş yavaş çatılan kaşlarıyla kendini bırakmamaya çalıştı. “Bak Merve’m Ecem bile bana hak veriyor sen neden inat ediyorsun. Bu güne bugün karımsın ya…” Merve başını sağa sola sallayarak sinirlendiğini belli etmeye çalışıyordu. Az kalmıştı biraz daha böyle devam ederse çığlık atacaktı. Bu adamın ayarı yoktu onu anlamıştı da o neden beni anlamıyor diye söylendi. Çünkü senin istediğin şey Ali Buğra’nın işine gelmiyor diyen kalp sesine bile gülümsemekten alamadı kendini… Yemeğe geldiklerin de Cihat’ın ailesinin de geldiğini gördüler. Merve hemen gözlerini Ecem’e dikti. O kendi heyecanını unutmuştu. Boşuna o kadar telaş yapmışım sanki yıllardır bu ailenin içinde gibi hissediyorum diye düşündü. Ali Buğra elinden tutup, sevdiğim kadın diye halası ve eniştesine de gururla tanıştırdı. Ah Merve’m ah seni şimdi karım diye tanıtmak ve geceyi beraber geçirmek vardı diye aklınca kızıyordu. Yemek masasına geçildiğinde Kadir Bey masanın başına oturdu. Aile geleneği gibiydi sanki herkes yerini biliyordu. Ecem’le Merve yan yana otururken tam karşılarına koca adamlar yerleşti. Ali Buğra’nın babaannesi Fatma Hanım ve halası Kardelen Hanım o kadar güzel ve içten bakıyorlardı ki ortam kendiliğinden yumuşadı. Bir Merve’ye bir Ecem’e sorular soruluyordu. Ecem’in İzmirli, 26 yaşında ve bankada bir milyon üstü müşterilerine bakan bireysel müşteri temsilcisi olduğunu tek çocuk olup, annesinden başka kimsesinin olmadığını öğrendiğinde Cihat ilgilenmiyormuş gibi dursa da aslında pür dikkat dinliyordu. Merve, annesine çok düşkün ve aile reisi gibi bütün sorumluluğun Ecem’de olduğunu söylediğinde daha farklı bakmaya başladı. Bu kızın kafasındaki imajının değişmesini istemiyordu. Genelde biriyle ilgili ilk düşündüğü hep doğru çıkardı. Kıza o kadar laf ettikten sonra haksız olabileceğini düşünmek canını sıktı. Sen önyargılı pisliğin tekisin diyen iç sesiyle daha kötü oldu. Bir insana en büyük ceza vicdanından gelen sestir aslında çünkü başını ne zaman yastığa koysa vicdandaki ses ortaya çıkar ve huzur bırakmaz… Kendine de vicdanına da bu kızla ilgili yanılmadığını ispat etmek için yeminler etti. Bunu neden yapıyordu hiçbir fikri yoktu. Neden bu kıza bu kadar kinleniyordu. İyi şeylerine bile sinir oluyordu. Kafasını yemeğe gömdü ve hiçbir konuşmaya katılmadı. Annesi her zaman neşeli dalgacı oğlunun düşünceli hali dikkatini çekti. Bir de karşısındaki maviş gözlü güzeller güzeli kıza nasıl baktığını acaba oğluyla bu kız arasında bir şey mi vardı diye düşünmeden edemedi. Keşke olsa bu zamanda böyle gelin zor bulunur diye daha şimdiden kızı benimsemişti. Ecem ise o ara karşısına hiç bakmamaya çalışarak yemekte mutlu olmaya çalışıyordu. Her zaman ki yaptığı şeyi yapıp içi kan ağlarken neşeli neşeli konuşuyordu. Bugün Merve’nin günüydü ve arkadaşını en iyi şekilde tanıtacaktı ama arkadaşı sanki o görücüye çıkmış gibi sürekli onu övüyordu. Birbirlerini gönülleyip duruyorlardı. Bir ara Merve’nin kulağına eğilip; “Kız Merve kocanın kime çektiği belli oldu. Kadir amcanın maşallahı var… Bu yaşta bile ben karizmayım diye ortalığı yıkıyor…” deyince Merve kızardı. Biri duyacak diye aklı çıkıyordu. Ali Buğra söyleyelim demişti ama o uygun olmaz diye saklamak istemişti. Bu gidişle arkadaşı kocan diye diye zaten birine duyuracaktı. “Ecem sus biri duyacak…” derken patavatsız sevgilisi bombayı patlattı. Tüm gözlerin şaşkınlıkla ona dönmesiyle titremeye başladı. “Karıcım tuzu verir misin?”
|
0% |