@herdem6060
|
53. Bölüm “Karıcım tuzu verir misin?” Herkesin şaşkın suratlarıyla Cihat evi inletecek şekilde kahkaha attı. Ali Buğra ise elini uzatmış sadece Merve’ye bakıyor ve onun kızmasından korkuyordu. Birden ağzından kaçmıştı. Kaç gündür Merve’yi utandırmak için o kadar çok karıcım demişti ki alışkanlık olmuştu. Babaannesinin sert sesiyle ona döndü. “Ali bu ne demek oluyor…” “Hiç anneanne karısına sesleniyor…” Cihat eline geçen fırsatı sonuna kadar kullanıyordu. Ali Buğra’nın omzuna kolunu atıp, kendine çekti. Kulağına doğru eğilerek sessizce; “Ne oldu? Merve senin olsun dünyayı sırtlanırdın. Dut yemiş bülbüle döndün…” “Ali Buğra babaannen sana bir şey sordu.” Bu sefer konuşan Kadir Bey’di. Tamam Merve’yi çok sevmişlerdi ama böyle başına buyruk gidip kendi başlarına evlenmelerini de kabul edemezdi. Böyle bir şey yapmamış ol genç adam yoksa ilk defa külahları değişiriz diye düşündü. Oğlunda o kadar aptal bir surat ifadesi vardı ki gülmemek için kendini zor tutuyordu. Fatma Hanım ağırlığını konuşturdu. “Ali bize açıklamasını yaparken siz de bize kahve yapın… Hadi güzel kızlarım…” diye kızları resmen kibarca kovmuştu ama hemen bu işin aslını öğrenmek istiyordu. Torunu böyle bir şey yaptıysa asla kızmazdı. Çünkü torununun çocukluğundan beri ilk defa Merve’ye bakarken gözlerinin parladığını gördü. Onu mutsuz edecek hiçbir şey yapmaz izinde vermezdi. Kızlar Cihat’a ters ters bakarak masadan kalktılar… Ecem, bu adamın derdi ne Allah aşkına diye düşünmeden edemedi. Sadece bana değil herkese patavatsız bu pislik diye söylenirken Merve’nin zor yürüdüğünü fark etti. “Canım yapma bak Ali Buğra halleder…” O anda Merve bir süre olduğu yerde durdu ve gözlerini kapadı. Onun hayatında ne kolay olmuştu ki sevdiği adamın ailesiyle tanışması kolay olsundu. Şimdi ne olacaktı kesin istemeyeceklerdi. Oğullarını tuzağa düşürdüğümü falan düşünecekler diye kendini yemeye başladı. Gözyaşları sicim gibi akarken Sakine Hanımın sesi duyuldu. “Yavrularım gelin mutfağa ve hemen bana ne olduğunu anlatın bakalım…” Mutfaktaki sandalyelere kendilerini boş çuval gibi attılar. Ecem tekrar ayaklandı. “Sakine Teyze içerdekiler kahve istiyorlar… Nasıl içtiklerini söyle ben yapayım…” “Sen dur kızım kızlar yapar… Merve kızım ne oldu?” Kadının sesi o kadar şevkat doluydu ki Merve kendiliğinden anlatmaya başladı. En başından içinden geldiği gibi tabi yaşadıkları kara gece hariç… “Oy kızım seni Allah göndermiş… Benim yaralı kuzuma….” Diye sarıldı. Kulağına öyle güzel sözler söyledi ki daha iyi hissediyordu. O arada kahveler yapıldı. Tepsiyi Ecem almak istese de Sakine Hanım gelinin götürmesi daha uygun olur diye onu durdurdu. Kızlar çıktıktan sonra Kardelen Hanım oğlunu azarladı. Ali Buğra’ya baktığında hala şok olmuş beklediğini görünce yeğenine yardım etmek istedi. Kocasıyla göz göze gelip; “Ali’m siz evlendiniz mi?” Koskoca adam Merve için içten içe korkuyordu. Kendi hiç önemli değildi ama onun yüzünden karısına bir şey derler ve canının yarısı üzülürse diye düşünmekten bir türlü kafasını toparlamıyorlardı. “Merve hamile mi yoksa…” Fatma Hanımın sert sorusuyla başına balyoz yemiş gibi oldu. Hemen toparlanmazsa Merve ile ilgili düşünceleri daha kötü olacağından bir iki defa yutkundu. “Yok anneanne ya… Bu bizim aşık oğlan Merve’ye görücü geleceğini ve ailesinin uygun bulduğunu öğrenince çıldırdı. Baktı ki kız elden gidiyor gecenin bir yarısı cami hocası bulup, imam nikahı kıydırdı…” Ali Buğra yumruklarını sıktı. Onun yaşadıkları bu kadar basit miydi? Kulağına doğru eğilip, biraz daha dalga geçersen seni şurda sikicem sus lan dedi ailesine baktı. “Baba Merve’yle evlenmek istediğimi sana zaten haftalar önce söylemiştim. Ailesinin beni kabul etmeme gibi bir durum vardı. Ben kendimi nasıl kabul ettiririm diye kafayı yerken bir de görücüler çıktı. Özellikle Merve’nin annesi evlenmek isteyen çocukla görüşmesi için baskı yapınca içim kavruldu. İstanbul başıma yıkıldı nasıl anlatayım ya bağrımı bin parçaya böldüler sanki… Ellerimle başkasına veriyormuşum gibi hissettim. Bir şekilde oldubittiye getirdim. Sevdiğim kadını ikna edip o gece nikah kıydırdım.” Gözlerini kapattı. Zor nefes alıyordu. Merve içeri geri gelmeden herkesi ikna etmiş olmak istiyordu. Kimse karısını yargılamasın hatta hemen kabul etsinler gerçi etmeseler bile umurunda değildi. Ayağa kalktı. Yere dizlerinin üstüne oturdu. Babaannesinin ellerini tuttu. İki elini de öptü. “Babaanne çok seviyorum çok… Merve’yi o kadar zor elde ettim ki... Hala da ailesinin bana vermemesi korkusundan geceleri uykularım kaçıyor.” “Neden kabul etmesinler oğlum… Çok şükür işince gücünde birisin senden iyisini mi bulacaklar?” “Öyle değil nasıl desem bizde böyle şeyler yok ama Merve’nin ailesi Alevi ve kızlarını mutlaka Alevi biriyle evlendirmek istiyorlarmış.” Kadın torurunun gözlerinin içine içine baktı. Mutluluktan içi coştu. Oğlum senin deli divane aşık oluğunu gördüm ya ölsem de gam yemem diye içinden düşündü. Bunun üzerine Kadir Bey konuştu. “Hiç mi oluru yokmuş?” “Yokmuş…” Ali Buğra’nın gözleri dolunca Fatma Hanım dayanamadı. Ellerini kaldırıp, torununun saçlarını okşadı. “Sende benim babaannemde Alevi de o zaman…” “Nasıl yani?” hep bir ağızdan şok olmuş bakıyorlardı. “Anne sen ne diyorsun…” Kardelen Hanım ilk defa duyduğu şey ile şok oldu. Ya da bu iş olsun diye yalan söyleyelim mi diyordu annesi… “Babaanne bu yalan konuşabileceğimiz bir konu değil?” “Ne yalanı oğlum…” O arada Merve kahvelerle gelince herkes ona yöneldi. Ecem ne olmuş bunlara diye düşünmeden edemedi. “İçeri gelin güzel kızlarım ama bence koltuklara geçelim.” Fatma Hanım tüm güler yüzlülüğüyle kızları rahatlattı. Merve’nin bembeyaz yüzüyle içi ezildi. Ali Buğra babaannesine yardım etti ama gözleri karısındaydı. Bu kadın neden benim yüzüme bakmıyor diye içi içini yemeye başlamıştı. Ulan şu kadına bir tamamen kavuşayım on tane kurban keseceğim diye hala yüzüne bakıyordu. Herkes yerlerine oturunca Merve kahveleri dağıttı. Ali Buğra kahvesini alırken gözünün içine baktı ama nafile karısı yüzüne bakmıyordu. Acayip canı sıkıldı. “Kızlarım gelin bakalım babaannenizin yanına…” diyerek kızları yanına oturttu. Bu zamana kadar hiç lafı açılmamış özellikle de anlatma gereği duymamıştı. Şimdi kendisi de nasıl anlatacağını bilmiyordu. Özellikle kızıyla oğluna baktı. İkisinin de kaşları çatık merakla beklediklerinin farkında konuşmaya başladı. “Biliyorsunuz annem Malatyalıydı ama anne tarafımdan hiç kimseyle görüşmüyorduk. Hiç nedenini düşündünüz mü? Dedemler Malatya’dan İstanbul’a geldiklerinde çok fakirlermiş bu yüzden karı koca çoluk çocuk çalışmaya başlamışlar. Babamlar çok zenginmiş başka hizmetçileri de varmış ama temizlik için haftanın dört günü annem ve anneannem temizliğe gelmeye başlamışlar. Annem o zamanlar on yedi yaşındaymış. Babam yurt dışında okuyormuş. Neredeyse iki yıl evin küçük beyini hiç görmemişler. Neyse babam yurt dışından geldikten birkaç ay sonra annem temizlik için odaya giriyor bir bakıyor çok yakışıklı bir genç don paça çığlık atıp nasıl çıkacağını bilmiyor bir taraftan da kalbini durdurmaya çalışıyor.” Fatma Hanım annesinden yüzlerce kez dinlediği aşk hikayesiyle gülmeye başladı. Herkesin o kadar dikkatini çekmişti ki kimse konuşmuyordu. “Neyse annem çok etkilenmiş sonra öğrenmiş ki gördüğü yakışıklı çıplak adam evin küçük beyi… Bir iki hafta falan sonra aynı olay tekrar olunca babam bunu durduruyor ve senin benim odama girmeni yasaklıyorum diye azarlıyor. Ha bu arada babam nişanlıymış o zamanlar… Annem etkilendiği adam tarafından azarlanınca çok hırslanıyor. Odasına girmiyor ama evin her köşesinde tesadüfmüş gibi karşısına çıkıyor. Her karşılaşmadan sonra babam daha çok deliriyor işten çıkarmayı falan düşünüyor ama nedense bir türlü dili varmıyormuş. Böyle böyle üç-dört ay geçirmişler babamda artık onu görmeden duramaz olmuş. Bir gün bahçede annemi ağlarken görmüş yanına da gidememiş ama aklına çakılıp kalmış. Sürekli bu kız niye ağlıyor diye düşünüp durmuş. Ertesi günde annem işe gelmeyince dayanamamış nineme sormuş. Annemin hafta sonu nişanlanacağını öğrenince başından aşağı kaynar sular dökülmüş. O ana kadar kendine bile itiraf edemediğini yüreği ona eğer o kızı kaybedersen ateşlerde yanacaksın diye fısıldamış. Oysa kendi de nişanlıymış ne yapıp edip o nişanı engellemem lazım diye planlar yapmaya başlamış. İki tane adam tutmuş ve nişan öncesi bir bahane ile kavga çıkartmış ve adamı hastanelik edene kadar dövdürtmüş. Damat hastanelik olunca doğal olarak nişan da olmamış.” Herkes gülünce Fatma Hanımda Merve’ye bakarak kahvesini içti. Beğendiğini ifade ederek konuşmasına devam etti. “Ondan sonra ilk iş gününde güzeller güzeli annemi bahçe de sıkıştırmış. Evlenmeyeceksin falan diye atar yapmış babam, annem durur mu size ne ben size evlenmeyeceksiniz diyor muyum deyince sen iste evlenmem ben zaten demiş. Bizimkilerin aşkı o şekilde başlamış. Babam da nişan atmış. Babam ailesine anlatınca kıyametler kopmuş hizmetçi ile evlenemezsin falan filan diye ama Allah’tan dedem babama destek olmuş. Babam zenginliğine güvenip o kadar eminmiş ki annemi alacağından istemeye gittiklerinde kovmaktan beter olmuşlar. Dedem gurur meselesi yapıp her işlerine taş koymaya başlamış.” Ecem masal gibi dinlediği hikayeden o kadar etkilenmiş ki heyecanlı yapısını hemen ortaya çıkarıp sordu. “Ay babaanne neden vermemişler annenizi…” Cihat kıza ağzı açık bakıyordu. Onun anneannesine nasıl babaanne derdi. Bu ne küstahlıktı. Kendini hemen de aileye sokmuş diye tam bir şey diyecekken anneannesi konuşmasına devam etti. “Annemler Aleviymiş kızım ve ne babamın annemi sevmesini ne de maddi durumunu umursamamışlar. Babam gururunu ayaklar altı edip en az on kere gitmiş istemeye ama hepsi hüsranla sonuçlanmış. Sonra annemin başka biriyle evlenmesi için dayılarımdan dayak yediğini de öğrenince annemi kaçırmış ve öyle evlenmişler. Annem büyük abim doğduğunda barışmak için neler yapmış ama bırak annesini babasını kardeşleri bile yüz çevirmişler. Annem ailesini hep özlediğinden ama babamla evlendiği için hiç pişman olmadığından bahsederdi. Ben on yaşlarında falanken dedemin hastalandığını öğrendik. Annem tekrar gitmek istedi. Babam her defasında seni çok üzülüyorlar gitme dese de dinletemedi. Abimler ve bende vardık yanında o kadar yıl geçmesine rağmen hiç kinleri soğumamıştı. Bizi bile görmek istemediler. Dayımlar annemi kovdu babamız senin yüzünden hasta oldu diye ondan sonra da bir daha hiç gitmedi.” Merve’nin gözleri yağmur gibi yağıyordu. Onun kaderi de böyle olabilirdi. Asla affetmeyebilirlerdi. Ali Buğra kimseyi umursamadan kalkıp sevdiğinin yanına geldi. Omuzlarından tutup sarıldı. Saçlarını öperken; “Bizde bu durumu yaşamak zorunda kalabiliriz,” dedi. Ağlamaklı bir ses tonuyla söylediği sözlerin arkasındaydı. Karısından asla ayrılmazdı. “Oğlum, babaannen size seksen yıl öncesinden bahsediyor o zamanlar insanlar bu konularda daha katıydı. Şimdi böyle şeyler kalmadı.” Kadir bey oğlu ve gelinini rahatlatmaya çalışıyordu fakat dinlediği hikaye onu bile derinden etkilenmişti. “İnşallah baba… Yoksa bende büyük büyük dedemin yaptığını yapar Merve’yi kaçırırım.” Cihat kahkahalarla gülmeye başladı. Kardelen Hanım sinirlenmeye başlamıştı artık gecenin başındaki suspus oğlu yine eski dalgacı haline gelmişti. “Oğlum ne var bunda gülecek…” “Anne görmüyor musun ya Ali Buğra kaçırırım diyor kız ailesinin yanında sanki…” “Ne alaka lan…” Ali Buğra artık Cihat’ın yaptığı hareketlere sinir olmayı geçmişti. Kalkıp ağız burun dalası geliyordu. Tam bir şey diyecekken Ecem konuştu. “Kardelen teyze babaanne lütfen şuan söyleyeceklerimden size saygısızlık yaptığımı düşünmeyin,” diyerek dik dik Cihat’a baktı. Ancak yeter susmak istemiyordu. Ellerini kaldırdı. “Cihat bey sizin için her şey dalga geçilecek konu olabilir ama burada ciddi bir konu konuşuyoruz.” Cihat’ın anında kaşları çatıldı. Bu kız kendini ne sanıyordu. Ailesinin yanında ona böyle diklenme hakkını nerden bulmuştu. İlerde çok pişman olacağı sözleri bir kere de döktü. “Asıl siz kim oluyorsunuz Ecem Hanım… Hangi ara ailemin içine bu kadar girip anneanneme ve anneme böyle hitap edecek cüreti buluyorsunuz.” Ecem böyle bir çıkış beklemediğinden utandı. Yanaklarına hücum eden kan ile ağlamamak için kendini zor tuttu. Sadece kıpkırmızı başını yere eğebildi. “Oğlum saçmalama ben dedim kızım teyze de diye…” “Deme anne deme… Daha bir günlük tanıdığın kıza bu ne yakınlık anlamadım ki…” “Cihat haddini bil benim evimde benim misafirime böyle konuşamazsın.” Kadir Bey’in kükremesi ile ortam daha çok gerildi. Merve tiyatro seyreder gibi kim konuşursa ona bakakalmıştı. Ecem’e baktığında saçlarıyla ağladığını gizlemeye çalıştığını fark etti. Birden ayağa kalktı. Kimseyi umursamadan konuşmaya başladı. “Bana bak Cihat Efendi! Ona söylediğin her şeyden haberim var. Hiç hak etmediği halde her karşılaşmanızda kızı aşağılıyorsun. Senin bu kızla derdin ne anlamadım?” “Böyle bir şey yaptığım yok… Hatta aşağılayacak kadar bile değer vermiyorum.” “Cihat hemen Ecem’den özür dile…” Fatma Hanım yine otoriter tavrıyla herkesi muma çevirdi. Kimsenin korktuğundan değil saygıdan herkes susmuştu. Ecem ayağa kalktı. “Ben gi..gitsem iyi olacak… Ali Buğra beni otogara bı..bırakır mısın?” Fatma Hanım daha çok sinirlendi. Bugüne kadar onun evinde kimse böyle bir duruma düşmemişti. Çalışanlarına bile sonsuz değer verirken misafiri baş tacıydı onun için… “Hiçbir yere gitmiyorsun Ecem! Gidecek biri varsa oda Cihat…” “Babaanne! Şey pardon Fatma Hanım gerek yok.” “Anneanne beni kovuyor musun?” “Sen misafirimden özür dilemezsen evet kovuyorum.” Fatma Hanım en son ne zaman bu kadar sinirlendiğini düşündü. Bu çocuk hiçbir zaman kadınlara kaba biri olmamıştı. Gül gibi kızı ne diye yerin dibine sokuyor şimdi diye düşünürken; “Özür dilerim Ecem Hanım…” dedi ve çekti, gitti. Evet, herkesin sorduğu gibi oda soruyordu. Bu kızla derdi neydi. Neden her hareketi sinirlerini bozuyordu. Neden boynundan tuttuğu gibi dudaklarına yapışmakla boynunu koparmak arasında gidip geliyordu. Neden sürekli sabahlara kadar bu kızın bedenini keşfetmek istiyor sonrada kendine kızıyordu. Evet derdi neydi ah bir bilse derdinin ne olduğunu ama bu gece daha çok emin oldu. Bir gece sadece bir gece bedenine hoyratça sahip olacak ve kapının önüne koyacaktı. “Kızım onun adına tekrar tekrar ben özür dilerim. İnan oğlum böyle biri değil.” Kardelen hanım yerin dibine girmişti. Hayatında ilk defa böyle bir şey olmuştu. Kızcağız bu kadar tatlıyken ve hiçbir şey yapmamışken oğlu neden böyle yapmıştı. Merve’nin söylediklerinden anladığı kadarıyla ilk defa da kırmamıştı. Aslında aklına bir şey geliyordu. İçten içe gülümsese de inşallah düşündüğümdür diye dua etmeden duramadı. Ecem yaşadıklarına inanamıyordu. Kimsenin yüzüne bakamıyordu. Oturduğu yerde yere bakıp, saçları ile kendini saklıyordu. Resmen kaçıyordu. Hemen bu evden gitmeliydi ama nasıl? Ayağa kalktı. Özür dileyerek odadan çıktı. Aile büyükleri çok mahcuptu. Cihat’ın babası gece boyu hiçbir şeye karışmamıştı zaten çok gerekmedikçe olaylara müdahale eden bir yapısı yoktu. Ecem’in peşinden gitti. Merdiven başında kolundan tutup sarıldı. Göğüsün de ağlamasının durmasını bekledi. “Faruk amca özür dilerim.” “Dileme kızım ben özür dilerim oğlum adına hadi sil gözyaşlarını…” Ecem elleriyle hızlı hızlı gözyaşlarını sildi. Gülümsemeye çalıştı. Böyle anne babadan bu adam nasıl çıkmış diye düşünmeden edemedi. “Tamam!” “Şimdi odana git ve güzelce dinlen yarın sabah bizde kahvaltı da olacaksınız. O eşek sıpası oğluma inat güler yüzlü o masamız da ol, olur mu?” “Ben gelmesem…” “Hayır! Sen benim baş misafirimsin rahatsız olan varsa o gider.” “Tamam,” dedi gülümsemeye çalışarak ve hızla odasına geldi. Kendini yatağa atıp, hıçkıra hıçkıra ağladı. En son böyle ağladığında babasıyla ilgili olayları yaşamıştı. Annesiyle sarılıp sabaha kadar ağlamışlardı. Ali Buğra salonda bir o yana bir bu yana dönüyor konuya nasıl gireceğini bilmiyordu. Ne demek Ecem’e yaptıklarından haberim var. Kuzeni Ecem’e ne yapmıştı ne demişti de bu kadar yaralamıştı. Herkes bir yana Ecem bir yanaydı. Onun yardımlarını asla unutamazdı. Şuan bu mutluluğu yaşıyorsa sebebi güzeller güzeli baldızıydı. “Merve’m ne demek istedin. Cihat, Ecem’e daha öncede mi hakaret etti?” Merve ileri gittiğinin farkındaydı ama detaylı anlatamazdı. Sonuçta bu arkadaşının özeliydi. “İlk tanıştıkları geceden beri her gördüğü yerde aşağılayacak bir şeyler söylemiş.” “İyi de neden bak kuzenimi savunmuyorum ama Cihat kadınlara nazik davranması ile ünlüdür. Hiçbir kadına bırak hakaret etmeyi terslediğini bilmem… Flört ederek ortamı hep yumuşak tutar. O da olmuyorsa sallamıyormuş havalarıyla kadını yok sayar.” “Bilmiyorum Ali’m böyle işte…” Onları dikkatle dinleyen Fatma Hanım ve Kardelen Hanım birbirlerine baktılar aslında onlar anlamışlardı. Ancak mankafa oğulları ne zaman anlardı onu kestiremiyorlardı. Herkes yorgun yatalım diye konuşulduğunda akşamdan beri Ali Buğra’nın yüzü ilk defa güldü. Merve’ye yaklaştı. “Aşkım herkes öğrendiğine beraber yatarız değil mi?” diye sorunca Merve şaşkın şaşkın kocasına baktı. Bu kadar olay olmuştu. Adamın derdi hala beraber yatmaktaydı. Allah aşkına aklı fikri neresinde bu adamın diye düşünmeden edemedi. Hayatta birlikte aynı odaya giremezdi. Çünkü edepsizler abidesi kocası rahat durmaz oda ertesi sabah kimsenin yüzüne bakamazdı. Kulağına dolan sözlerle kahkaha atmamak için kendini zor tutu. “Ali resmi nikah olmadan Merve’nin kapısının önünden bile geçme!” “Ama babaanne karım o benim…” “Yok öyle bir şey Ali…. Gel kızım ben seni odana çıkarayım.” Babaanne kendisine göz kırpınca Merve gülmemek için alt dudağını ısırmaya başlamıştı. Aç kurt her an saldıracak gibi diye mırıldanan kadınla kahkahasını koyverdi. Zalim sevgilisinin kahkahasıyla daha çok sinirlenen Ali Buğra tıslayarak fısıldadı. “Allah benim belamı versin gül gibi karımı adamlardan kurtarmaya çalışırken babaanneme kaptırdığım için… Öl Ali Buğra öl…”
|
0% |