@herdem6060
|
54. Bölüm Ecem sabah uyandığında gözleri acıyordu. Millet ağladığında gözleri şişer ya da kızarırdı. Ecem’in hiç ağlamamış gibi gözleri daha güzel olur gökyüzü mavisi rengine bürünürdü ama sanki susuz kalmış gibi batardı. Sürekli kaşlarını çatarak konuşmak zorunda kalırdı. İnşallah yanlış anlaşılmam diye düşünerek hiç gitmek istemediği kahvaltı için hazırlamaya başladı. “Ali’m yapma böyle…” “Sus Merve sus o kadar mesaj attım. Ben gelemiyorum babaannem görmesin sen benim odama gel diye.” “Ali’m neden anlamıyorsun.” “Neyi anlamalıyım Merve… Karımla aynı çatı altında ayrı ayrı yattık. Niye hanımefendi utanıyor diye…” “Babaannem dedi ki nikah olmadan sizi aynı odada görürsem gözünüzü oyarım.” “O babaannemin de alacağı olsun.” Ali Buğra suratı beş karış elinden emziği alınmış bebekler gibi dudakları sarkıktı. Gece Merve’yi ikna etmek için neler demişti ama inatçı karısı her mesajını ustalıkla geri çevirmişti. Ecem’i gördü. Bugün Merve cezalıydı o yüzden sadece kırgın üzgün baldızıyla ilgilenecekti. “Ha uyandın mı tatlı baldızım benim,” diyerek kolunun altına aldı. Karısını arkada bırakarak aşağıya indiler… Merve oflayarak arkalarından yürüdü. Cihat’ın ailesinin evine geldiklerinde herkes pür dikkat Ecem’e bakıyordu. Ecem ise yer yarılsa da içine girsem diye düşünüyordu. Kardelen Hanım ve eşi sanki akşam hiçbir şey olmamış gibi sıcacık karşıladılar… Cihat suratı beş karış herkese hoş geldin dese de Ecem’e bir kaşık suda boğacak gibi bakıyordu. Bir taraftan da çok güzel ama değil mi diyen iç sesinden nefret etti. Ecem kafasını kuma gömmüş gibiydi. Masaya oturduklarında Cihat içeri girmişti. Herkese hoş geldin derken bile ses tonundan ne kadar sinirli olduğunu göstermişti. Arkadaşı ona tabak hazırlayıp önüne koymuştu ama bir şey yiyecek hali yoktu. Sadece kızım sen mazoşist misin ne diye seni üzen sana acı veren birine kalbin çarpıyor diye kendine kızıyordu. Merve gözünü Ali Buğra’dan ayırmıyordu. Kocası barıştıklarından beri ilk defa ona böyle davranıyordu. Onu karşılıksız sevdiği günlere gitti aklı ve ne kadar acı çektiğini hatırladı. Aynı o zamanlardaki gibi görünmez olmuştu kocasına... Kahvaltı bitmek üzereydi ve bir kere bile yüzüne bakmamıştı. Ali Buğra’nın her fırsatta alttan alttan ona baktığından habersiz üzülüyordu. O zamanlar kadınlığını kullanamıyordun ama azgın bir kocan var kendine baktıracak birçok şey yapabilirsin. Yeter bu kadar pasif olma Merve diyen kalp sesine bir çak işareti yapmak istiyordu. Karşısında ki kocasına baktığında eniştesiyle işlerle ilgili konuştuğunu ve onu hiç sallamadığını gördü. Sinir oldu ve iç sesine hak vererek biraz kadınlığını kullanmaya karar verdi. Sağ ayağını uzattı ve erkeğinin bacaklarında hareket etmeye başladı. Ali Buğra ilk temasla irkilirken bunu yapanın karısı olduğuna inanamıyordu. Merve’nin alt dudağını ısırarak başını eğmesiyle daha kötü oldu. O ayak nerelere gidiyordu inanamıyordu. Bacaklarının arasından yukarı çıktı. Bu kadın ne yapıyordu şimdi rezil olacaklardı şahlanan erkekliğiyle nasıl kalkacaktı masadan bir yalnız kalalım ben sana yapacağımı biliyorum diye kafayı yeme noktasına geldi. Veee birden karısının küçücük ayağı geri çekildi. Merve ayağını çekmesiyle kahvelerinizi ben yapayım deyip kaçarcasına odadan çıkması bir oldu. Beni oturamaz etti ama kendi de kıpkırmızı diye içten içe gülümsemeden edemedi. O alt dudak hafif kıvrılıp, gülümsediğinde nasıl can yaktığından habersiz kadınının yanına nasıl gidebileceğinin hesaplarını yapıyordu. Ben bir ellerimi yıkayım diye ayaklandığında bir tek Fatma Hanım hallerini anlamıştı. İçten içe şükür etti. Merve’nin kalbi küt küt atıyordu. Nasıl yaptım öyle diye kendine şaşıyordu. Tam mutfağa girmek üzereyken kolundan çekildi. Aynı anda dudakları özlediği dudaklarla buluştu. Daha doyamadan çekilen dudaklara bakakaldı. Ali Buğra halasının yardımcılarına kahve yapmalarını söyleyip, elinden tuttuğu gibi canının yarısını banyoya soktu. Kapıyı kapatır kapatmaz Merve’nin sırtı kapıyla buluştu. Karısının nefesinin içine sığmazcasına inip kalkmasına delirse de onu çıldırtacaktı. Boynundan öpmeye başladı. Ufak ufak kokusunu içine çeke çeke… Karısının gözlerini kapatıp, anın hazzını nasıl güzel çıkardığını gördü. Bu ana bile aşık oldu. “Merve’m, güzel karım neden bilmiyorum sana akıyorum resmen… Öpüşmekten dudaklarımız kavrulsun, birbirimizi okşamaktan ellerimiz yorulsun, şehvetimizden bedenlerimiz yansın… Ne olur benden uzak durma kadın…” deyip hoyratça öpmeye başladı. Aynı şekilde aldığı karşılıkla tutuşmaya hazır çıraydılar artık kimse umurlarında değildi. Sadece birbirlerine duydukları aşk ve tutkuydu. Ali Buğra bir kere daha Balıkesir’e geldiğine küfür etti. Kendini geri çekip, aşkının alnına dudaklarını koyarak sakinleşmeyi bekledi. Yok! Bu böyle olmayacaktı hemen akşama geri döneceklerdi. Babaannesi karısını bu gece de ona hasret koyardı. Bu kararın rahatlığıyla tekrar dudaklarını öpüp, banyodan çıktılar… Odaya geldiklerinde Merve sanki herkes onların banyoda yaptıklarını biliyormuş gibi hissedip utanıyordu. Bir türlü normal davranamıyordu. Birde Ali Buğra’nın ne yapıp, edip İstanbul’a geri dönmekle ilgili konuşmalarıyla yerin dibine girdi. Merve, gelin sıfatında Ali Buğra’nın ailesinden tam not almış her şeye ve herkese karşı birlikte mücadele edileceğinin sözü verilerek yolcu edilmişlerdi. Buse Van’dan döner dönmez annesiyle konuşmuş iki hafta sonra için isteme tarihi ayarlamışlardı. Cenkay’ların büyük konaklarının yanında evleri küçücük kalacaktı ama yapacak bir şey yoktu. Tek dileği tanışma merasiminde olan kişilerin toplu istemeye gelmemesiydi. Çünkü hepsinin ayakta kalma ihtimali çok yüksekti. Annesine büyük hanımla yaşadığı nahoş olay haricinde her şeyi anlattı. Oda açıkçası babasından korkuyordu. Babasının sağı solu belli olmazdı. Bu adamı sevmez dediğinle can ciğer kuzu sarması olurken sever dediklerine düşman kesiliyordu. Neye neden takıntı yaptığını hiç bilmezlerdi. Bu yüzden ne sevdiği adamın ne de ailesinin bir şeyine takılmadan şu isteme olayının bitmesini istiyordu. Van’dan geldikten sonra bile tavrını sürdürdü. O Cenkay Efendi beni adam gibi savunamamanın ve uyarmamanın cezasını çekecek diye asla yüz vermiyordu. Kendini öptürmüyor doğru dürüst buluşmuyordu. Kara yağızının her tavırlı hareketini ve laf sokmalarını alttan alması çok hoşuna gidiyordu. Ara ara kızlarla Sertaç pisliğini konuşmak istiyor ama tam isteme arifesinde ortamı germek istemiyordu. Merve, abisini aramış ve Ali Buğra’dan bahsetmişti. Artık ne olacaksa olacaktı. Hayatında olmadığı kadar net konuşmuş karşı çıksalar da bile bu işin olacağını uygun bir dille babama anlat demişti. Abisi tamam dese de alacakları tepkilerden toplum baskısından ürkmüyor değildi. Belki de çevreden dışlanacak akrabalar iletişimlerini kesecekti. Hurşit ağaya Merve’nin telefonda anlattıkları söylendiğinde tepkisiz kaldı. Bir gün korktuğunun başına geleceğini biliyordu. Şimdi gelmesinler istemiyoruz dese Tanrı misafirini kovmuş gibi olurdu. Kabul edip evine buyur etse başta kardeşleri herkes tepki gösterirdi. O kızına hep akıllı ol demişti. Hiçbir şey aklına mantığına sığmıyorsa kalbine de sığmasın demişti. Bu yaşına kadar başını hiç eğmemişti. Demek ki aklıda kalbi de bu çocuğu kabul etmişti. Ya çok seviyorsa ve ben ayırırsam ömrü boyunca gözün kör olsun baba senin yüzünden mutsuz oldum derse bu veballe nasıl yaşarım diye kara kara düşünmeye başlamıştı. Hurşit Bey’e herkes ağa diye hitap ederdi. Aslında aşiret olduklarından falan değil aksine çok fakir büyümüşlerdi. Küçük yaşta babalarını kaybetmiş ve abileri büyütmüştü. Aynı damatlıkla evlenmişti bütün erkek kardeşler o kadar fakirlerdi yani… Sonra Allah bir yürü ya kulum demiş durumlarını düzeltmişlerdi. Ona Hurşit ağa denilmesinin sebebi dürüst sözü dinlenen konuştuğunda herkesi kendine hayran bırakan yapısından dolayıydı. Bütün yakın çevreleri de sevmekten çok adama saygı duyuyordu. Baldızından telefon almış Buse’yi de haftaya istemeye geleceklerini öğrenmişti. Merve’ninkiyle arkadaşlar ve çok başarılı avukatlar demişti. Maddi anlamda sıkıntıları yok o önemli değil dürüstlükleri ile meşhurlar demişti. Ben gönül rahatlığıyla vereceğim kızımı enişte kızım seviyor ya kimse umurumda değil… El gelip benim kızımı kurtarmayacak onun mutsuzluğunu çevre düzeltmeyecek… Çocuğum üzgün diye benim ciğerim yanarken eş dost akraba dediğinin umurunda olmayacak bence sende Merve’nin mutluluğunu engelleme demişti. Bu kız sizin başınızı hiç yere eğmedi bunları düşün ve kızının kalbine karalar bağlama enişte diyerek telefonu kapatmıştı. Ne yapacağını ne edeceğini bilmiyordu. Karısına baksa anında ayırmak gerekiyordu. Herkes bizi konuşurdu ama ya bir daha evlenmez, anne olmazsa bunun vicdanını kaldırabilir miydi? Okutma diyen herkes haklı çıkmıştı. Okutmasaydı istediği kişi kendi çevresinden olurdu. Ne yapacaktı? Hayatının hiçbir döneminde bu kadar çelişkide kalmamıştı. Mecbur istemeye gelmelerini kabul edecekti. Tanrı misafirine yok denmezdi. Allah ne verdiyse yedirip, içirip misafirperverliğini gösterecekti ama devamı… Hazır hissetmiyordu. Ben kızıma bu kadar güzel Aleviliği öğretmişken Sünni birine vermeye hazır değilim diye düşünüyordu. Tek bildiği buydu. Baba olarak Allah’ım hayırlısı ise gel beri hayırsızsa git geri diye dua etmekten başka bir şey yapamadı. Takdiri Rabbine bırakıp o günün gelmesini bekledi. Bu hafta Türkiye Barolar Birliğinin her yıl düzenlediği ve başarılı avukatların ödüllerini aldığı bir tören vardı. Bu yıl Cenkay’da Ali Buğra’da ödül alacaktı. Ödül töreni olarak başlayıp, gala gecesi olarak devam edeceğinden kızlarla gitmeye karar verdiler. Hem baro başkanından izin alabilirse içi kinle dolu kara yağızın herkese bir sürprizi olacaktı. Bu, günlerdir çalıştığı konu için tam yeri ve zamanıydı. Bir kanun bekçisiyse yolsuzluk yapan herkesin ceza çekmesini sağlamalıydı. Onunla birlikte bir sürü kişiyi de rezil edecekti ama yapacak bir şey yoktu. O gece belki de birçok adam bu orospu yüzünden işinden olacaktı. Gamze’ye karşı o kadar kin doluydu ki bir taşkınlık yapmaktan korkuyordu. Cihan bile bir defasında valla düşmanın olmaktan korktum kardeşim diye düşüncelerini beyan etmişti. Cuma gecesi gerçekleşecek ödül töreni büyük bir otelin balo salonunda olacaktı. Baro başkanından ve ilgili yerlerden izin Perşembe akşamı çıkmıştı. Polisler ve ilgili savcı da hazır bekleyecekti. Cenkay ve Ali Buğra’nın ayrı ayrı aldıkları ödüllerin yanında zengin bir iş adamın kızına tecavüz ettiği davadaki başarıları topluma örnek teşkil ettiğinden bir konuşma yapacaklardı. İşte Cenkay bu fırsatı kaçırmayacak Gamze’ye hayatının golünü atacaktı. En çok sinir olduğu ve bir türlü kabullenemediği ise o Cenkay’ı istemiyordu. Çünkü istese de bir daha ona dönmeyeceğini biliyordu. Gamze’nin derdi onun olmuyorsa başkasının da olmasındı. Bu kadar bencilce bir düşünceyle birinin hayatıyla oynamış, oynamamış umurunda değildi. Buse’nin ölümlerden döndüğünü düşündükçe çıldırıyor nefretin en zehirli halini yaşıyordu. Ödül törenine Merve mürdüm rengi balık model ama sırt dekoltesi oldukça cüretkar bir elbise satın almıştı. Normalde hayatta giyemezdi bu kadar açık elbise ama Ecem’in git oraya da yakışıklı kocanın etrafını defileden çıkmış gibi kadınlar sarsın… Sende iş yerinden çıkmışsın gibi dur onların yanında alık alık deyince gaza gelip almıştı. Ecem’in dediklerine bozulsa da hak verdi. Çünkü seçtiği bütün elbiseler gündelik gibi duruyordu. Dekoltesini biraz kapatır düşüncesiyle saçlarını açık bıraktı. Kurşuni tonlarda arada mürdüm far kullanarak gözlerini ortaya çıkaran bir makyaj yaptı. Dudaklarına oldukça açık pembe ruj sürdü. Zira dudaklarında çok fazla kalacağını düşünmüyordu. Bunu düşününce bile kalbinde bir hareketlenme hissetti. Edepsiz kocası onunda huyunu değiştirmişti. O da artık deli gibi öpüşmeyi seviyordu. Her daim öpüşesi vardı. Zaten Balıkesir’den döndüklerinden beri sadece bir gece evinde kalabilmişti. Sabahlara kadar birbirlerine doymaya çalışmışlardı. Ancak nafile bir çaba olduğunu yaşayarak öğrenmişlerdi. Her defasında tutkuları da sevgileri de daha çok büyüyor birbirlerinde kaybolurken aşkı doruklarda yaşıyorlardı. Şehvetin hazzını da sevginin doyumsuzluğunu da öğrenen iki beden yangınları hiç sönmeyecek gibi birbirlerinin oluyordu. Buse ise siyah balık model hem sırt dekoltesi olan hem sol bacağı kasıklarına kadar yırtmacı olan bir elbise aldı. Dekolteli giyinmeyi seviyordu ama bu sefer bu kadar abartmasının nedeni Cenkay’ı kıskandırmaktı. Hala Van’ın intikamını alıyordu. Biliyordu biraz fazla uzatmıştı. Belki bu gece bu elbiseden sonra delirecek sevgiline bir güzellik yaparsın diyen iç sesine gülümsedi. Oda çok özlemişti. Nerdeyse on gündür doğru dürüst öpüşmemişlerdi bile sadece ona değil kendine de acı çektiriyordu. Buluşmayarak öpüşmeyerek… Bu gece kendisine ve sevdiği kara yağızına bir güzellik yapacak sabaha kadar onun olacaktı. Teninin kokusunu bile özledim be adam demekten kendini alamadı. Gözlerini siyah tonlarda makyaj yaptı. Dudaklarına bordo rengi ruj sürüp saçlarını dağınık topuz yaptı ki dekoltesi kapanmasın ve adamı çıldırsın… Bugün sevdiği ödül alacaktı. Onunla o kadar gurur duyuyordu ki içine sokası geliyordu. Bu gece müstakbel eşine bir ödülde kendi olacaktı. Bu düşüncelerle daha çok heyecan bastı. Biliyordu bütün kadınların gözü kara yağızında olacaktı. İnşallah kıskançlıktan ölmem bu gece diye kendi kendini dolduruyordu. Keşke Ecem’le Gökçe’de olsaydı yanımızda demekten geri kalmıyordu. Karısının bütün eşyalarını kendi evine taşımak istese de Merve ailemden biri gelirse anlaşılır diye kabul etmemişti. Zaten hayatları Ali Buğra’nın sürekli bir şeyler isteyip Merve’nin kabul etmemesiyle geçiyordu. Bunu düşündüğü zaman sinirlenmesi gerekirken kendi kendine gülüyordu. Bu kadın benim huyumu değiştirdi. Ben her istediği olmaya alışkın adamım derken bile Merve’yi ikna etmenin hazzının ne kadar güzel olduğunu düşünüyordu. Bu gece iki ödül alacaktı. Bugüne kadar da bir sürü ödül almıştı ama karısının yanında almak gururlanmasına sebep oldu. Şimdi onu kapıda beklerken bile sanki sabah ayrılmamışlar gibi heyecanlanması özlemesi kendini bile şaşırtıyordu. Karısı özellikle arabadan inmeden beklemesini istemişti. Bakalım hanımefendi nasıl bir sürpriz hazırlıyor diye içinden geçirdi. Kapının açılma sesi ile kendine geldi. Bugün Erdem’in işi olduğundan Oğuzhan ve Samet yanlarındaydı. Gerçi yalnız gitmeyi düşündü ama o zaman sevdiğime istediğim zaman sarılamam diye vazgeçti. Karısı yanına oturmak için hareketlendiğinde ilk gözüne çarpan elbisenin üzerindeki kısa montun tamamen boynuna kadar kapatılmış olduğu ve sağ bacağının gözüktüğü yırtmaçtı. Normalinden fazla hatta aşırı bulduğu makyajıyla nedense yutkundu. Bu yutkunma beğenme ve kıskanma arası bir şeydi hatta sinir bile olabilirdi. Güzel bal gözlerinin içi gülerek bakıyordu. Ah nasıl dayanayım ben bu kadına diye tepki vermedi. Sarılıp, saçlarından öperek kendine yapıştırdı. Konuşmuyordu… Çünkü bacak dekoltesine sinir olmuştu. Ağzından ters bir şey çıkıp, narin sevdiceğine geceyi zehir etmek istemiyordu. Buse de Merve gibi Cenkay’ın araba da beklemesini istemişti. Tüm gün hazırlık yaparken aşkını nasıl deli edeceğinin planlarını yapıp, kıs kıs gülmüştü. Şimdi evde bu elbiseyi görüp çıkarttırma çabalarını sıfıra indirmek istiyordu. Bacak dekoltesini bile kapatacak şekilde bir kaban giydi… Uzun sayılacak bir zaman sonrasında kara yağızını mutlu edecekti. O kara yağızın nasıl bir stres yaşadığından habersiz planlar yaparken hüsranla sonuçlanmaktan korkmuyor da değildi. Arabaya bindiğinde kaşları çatık bir adam beklemiyordu ama bozuntuya vermedi. Gülücükler saçarak iyi akşamlar aşkım dedi. Günlerdir sevgi sözcüğü duymadığı kadından aşkım kelimesi ilaç gibi gelmişti. O duygu yoğunluğuyla belinden tuttuğu gibi kucağına çekti. Sımsıkı kokusunu çekerek sarıldı. Saçlarına ufak ufak öpücükler kondurdu. Bu gece yapacaklarından sonra sevdiğinden olmaktan da korkuyordu. Bir türlü Buse’ye anlatamamıştı. Sonra da herkesle birlikte öğrenmesinin daha iyi olacağına karar verdi. Tek korkusunun bu kadını kaybetmek olduğunu bilerek geceyi de günü de bitirememişti. Sevdiği günlerdir ilk defa böyle güler yüzlüydü ve bahar gibi gelmişti. Cenkay gözlerini kapattı içinden ağlamak geliyordu. Neden bu kadar duygusaldı bilmiyordu. Her şey yok olsun, herkesi unutsunlar sadece şuan kollarında olan kadın ve kendisi olsun istiyordu. Kulağına sessizce; “Seni çok seviyorum çok…” dedi Buse ise kendine kızıyordu. Tribi çok uzattığı için adamı bu hale getirdiğini düşünüp, sevgilisinin sesindeki acı içinin kavrulmasına sebep oldu. “Ben de aşkım ben de çok seviyorum…” deyip dudaklarından ufacık bir öpücük aldı. Cenkay sevdiği kadının yüzüne uzun uzun baktı. Adem elması aşağı yukarı inerken bir şey diyemedi. Tek dileği bu geceyi hayatının kadınını kaybetmeden, kırmadan bitirebilmekti. Yüreğinin en derinlerinden gelerek içinden Allah’ım yardım et dua etti ve yola koyuldu. Ali Buğra, özellikle Cenkay’ın gelmesini beklemiş ve birlikte arabalardan inmişlerdi. Otelin lobisine geldiklerinde vestiyere verilmek üzere montlar çıktığında iki koca adamımızın gözlerinden şimşekler çıktı. Birbirlerine baktılar ikisinin de aklından geçen cümle seni bu davete çağıran aklıma sıçayım… Ali Buğra hemen Merve’nin arkasından sırtını kapatacak şekilde yürümeye başladı. Yürürken de açılan bacakla kafayı yeme seviyesine geldi. Tam balo salonuna geldiklerinde sanki herkes karısına bakıyor gibi geldi. Tıslayarak; “Yavrum bu elbisenin arkası nerde…” Merve ilk defa bu kadar kıskanıldığını hissetmiş acayip mutlu olmuştu. Tüm şımarıklığıyla; “Elbisemin modeli böyle aşkım…” “Merve!” “Ay ne Merve ya etrafındaki kadınlara baksana ben en kapalısı sayılırım…” “Yavrum banane ya diğer kadınlardan… Benim gözümde gönlümde senden başkasını görmüyor. Gece boyu dibimden ayrılmayacaksın…” Merve’nin ani heyecandan yüreği hopladı. Nefesi hızlandı bu adam hep bunu yapıyordu. O ne güzel sözdü. Gözü de gönlüde benden başkasını görmüyor diye kendi içinden tekrar etti. “Sen emret kocam....” Ali Buğra istemsiz kafasını sallayarak gülmeye başladı. Bu kadın böyleydi işte bir bakışıyla bedenini şahlandırırken tek kelimesi ile içini mutlulukla dolduruyordu… “Seni seviyorum kadın…” kulaklarına dolan sevgi sözcüğüyle kalbi pır pır atarak masalarına oturdular. Ali Buğra’nın sanki uzak gibi sandalyesini daha çok kendine çekmesine de ayrı bir güldü. Cenkay zaten stresin bin bir türünü yaşarken birde Buse’nin elbisesiyle dellenme noktasına geldi. Kaşlarını çattı ve hiçbir şey demeden kadınının elinden tutup, yürümeye başladı. Farkında olmadan Buse’nin elini acıtacak derecede sıkmaya başladı. “Cenkay canımı yakıyorsun…” deyince oldukları yerde durdular bu gece değil ya bu gece kavga etmemelilerdi. Bunları düşünerek güzel gözlüsünün gözlerinde kaybolduğunun farkında değildi. “Hayatım ne oldu?” “Buse bu nasıl kıyafet…” Kafasını toparlayıp, tepki bile veremiyordu. Cenkay’ın içinde fırtınalar koparken üstüne bu kıskançlık dağıtmıştı. Dağılmaması ve dimdik durması gereken gece de darmaduman olmuştu. “Aşkım ne var etrafına baksana…” “Buse bakmıyorum hiçbir yere bakamıyorum…” Sevdiğine sarıldı. Kulağına eğildi. “Ah bir kolayı olsa benim gözlerimi senin gözlerine taksalar ve kendine birde benim gözlerimle baksan… Herkese her şeye kör bu gözler anla be kadınım…” Niye bu kadar acılıydı bu adamın sesi… Söylediği sözlerin güzelliğini bile sesindeki acıdan dolayı yaşayamamıştı. “Aşkım bir şey mi oldu?” “Buse’m ne olur bugün yanımdan ayrılma…” “Tamam! Sen nasıl istersen…” Bir şey olmuştu ama ne? Buse sadece kara yağızı ne derse onu yapacaktı. Oysa mutlu olması gerekmez miydi iki ödül birden alacaktı. Neden bu kadar üzgün diye düşünmeden edemedi… Cenkay ise, sen sensizliğin nasıl bir acı olduğunu bilmiyorsun güzelim… O yüzden beni anlayamazsın… Ne zaman karım olursun ondan sonra rahatlarım diye sanki Buse’ye konuşuyormuş gibi kalbine konuşuyordu. Gece başlamış birçok konuşmalar yapılmış, ödüllere geçilmişti. Ali Buğra da Cenkay da en son kendilerinin çağrılacağını biliyorlardı. Ali Buğra örnek teşkil eden dava sürecini anlatacak, Cenkay da gecenin bombasını patlatacaktı. Kızlar adamlarının ödül almaktan çok savaşa gider gibi bir ruh halinde olduklarını anladıklarından birkaç defa öğrenmek için şanslarını denemişler ama geçiştirilmişlerdi. Koca adamlarımız anons edildikten sonra ikisi de kalkıp ceket kollarını ellerine doğru çekip, düzeltiyormuş gibi zaman kazandılar. Cenkay, derin bir nefes alıp, Buse’nin kulağına eğildi. Boynundan öptü. “Biraz sonra göreceğin her şeyi senin için yaptığımı bil ve bana çok kızma…”dedi ve sahneye doğru yürüdü. Arkasında içine korkular saldığı kızdan habersiz mırıldandı. “Haydi Bismillah…” |
0% |