@herdem6060
|
56. Bölüm Buse’nin geceyle ilgili planları tamamen hayal oldu. Eve o kadar duygu yüklü gelmişlerdi ki Cenkay sürekli her an kaçacakmış gibi sarılmış, öpüp koklamıştı. Hep gözleri dolu doluydu. Günlerdir yaşadığı stres buhar olup uçmuştu ama hala inanmakta zorlanıyordu. Aslında Buse geceyi daha farklı düşünmüştü. Ancak adamının o yönde bir eylemi olmayınca oda geceyi kara yağızına onu nasıl sevdiğini ikna etmekle geçirdi. Ertesi gün gazete ve televizyonlarda Cenkay’ın başarısı çok ses getirdi. Özellikle video internet sitelerine de düşünce resmen günün kahramanı ilan edildi. Peki, bu umurunda mıydı? Kendine yapılan hiçbir övgü umurunda değildi. Aşkına yandığı kadın onu sorunsuz affetmişti ya sadece önemli olan buydu. Tek korkusu senin eski bir maceran yüzünden ben ölümlerden döndüm diye affetmemesiydi. Şimdi kim ona kızıyormuş kim seviyormuş kim hak veriyormuş zerre ilgilenmiyordu. Pazar günü Çisem ablasının zorlamasıyla maaile dışarda kahvaltıya gitmişlerdi. Yeni ailesinin yanında gayet rahat olan Buse görümcesinin diğer hafta sonu gerçekleşecek isteme töreni için ne gerekiyor. Adetleriniz neler? İstemeye gelirken farklı almamız gereken bir şey var mı? Bize yardım et babaannem çok telaşlı gelin kızımızı utandırmayalım bilgi toplayın diye aradığını söylediğinde çok gülmüştü. Van’da yaptığı saygılı hareketten dolayı tebrik ettiler… Gizem bile keşke bende aynısını yapsaymışım. Kendimi tutamayıp çat çat cevap verdiğim için hala benle yıldızı barışmadı diye hayıflanınca yine kocası sarıp, sarmaladı. Neler çekmişlerdi. Berkay iki yıl ailesinden kardeşleri hariç kimse ile görüşmemişti. Özellikle babasına çok kızmıştı. Sevdiği kızı tanıştırmak için Van’a götürdüğünde babaannesi ve amcaları Türk kızı istemiyoruz diye kıyametler koparınca; Gizem dayanamamış ne olmuş Türk’sem gurur duyarım herkes Türk olamaz deyince ortalık kum gibi kaynamış linç girişimine çalışmışlardı. O zamanlar üniversite son sınıfa giden Cenkay destek olmuş. Gizem’e zarar vermeden konaktan çıkabilmişlerdi. Aynı şeyin Buse’nin yaşadığını duyunca bir kere daha bu ayrımcılık yapan zihniyetlere lanet etti. Ancak küçük gelin krizi çok iyi yönetmiş ve herkesi kendine hayran bırakmıştı. Hafta sonu evde oldukları zamanlar bazen deliler gibi sevişirken, bazen birlikte seyrettikleri filmde ağladılar… Cenkay tamamen kendini bırakmıştı. Sevdiği kadının yanında her halini gösteriyordu ve bundan utanmıyordu. İsteme olayında neler olabileceği konusunda Buse’nin tatlı tatlı anlattıklarını dinliyordu. Sonra heyecanlı hali o kadar hoşuna gidiyordu ki dayanamayıp öpüyordu. Merve çok huzursuzdu. Abisi ile konuştuğunda babasının hiç yorum yapmadığını ve en erken zamanda istemeye gelebileceklerini söylediğini demişti. Ancak korkutucu bir sessizliği var demişti. Geceleri uyuyamıyor, işe gittiğinde nasıl çalıştığını bilmiyordu. Kocasına hissettirmemeye çalışıyordu ama olmuyordu. Ali Buğra’nın ailesine rezil olmaktan çok korkuyordu. Gece gündüz sürekli Allah’ım hayırlısıyla kazasız belasız şu geceyi geçirmemi sağla diye dua ediyor bazen daraltıdan ağlıyordu. Ali Buğra ondan daha beter durumdaydı. Karısının stresinin farkındaydı ama üstüne gitmemek için sormuyordu. Davalarına bile odaklanamıyordu. Bazı günler gün ortasında Tokat’ta kovulabilecekleri aklına geliyor daralıyor, nefes almakta zorlanıyordu. Orda çok sakin olmalıydı biliyordu ama ya vermem derlerse karısını elleriyle teslim mi edecekti. Evlendiğimizi söyleyelim dediğinde Merve kesinlikle karşı çıkmış babasının bunu gurur meselesi yapacağını ve daha çok sinirlenebileceğini söylemişti. Doluya koyuyor olmuyor boşa koyuyor dolmuyordu. Eğer seni vermezlerse herkese ben bu kadının aşkıyla yanıyorum kaçırırım diye haykırırım dayanamam demişti Merve’ye… Sürekli şu söylenirse bu olur bu söylenirse şunu derim diye planlar yapıyordu. Eğer bu hafta Buse’nin istemesi olmasaydı biz istemeye gider ve bu stresten kurtulurduk diye düşünmeden edemiyordu. Bir hafta aşık çiftlerimize olmasa da ailelere su gibi geçmişti. Bahar Hanım bütün hazırlığını yapmış kızını en iyi şekilde temsil etmek istiyordu. Kocasına gelecek ailenin Sünni olduğunu söylemiş ve karşı çıkmayacağını özellikle belirtmişti. Aslında bir sıkıntı çıkarmasından korkmuyor değildi. Yine de sorun çıkmaması için elinden geleni yapacaktı. Onun çocuklarının mutluluğundan daha önemli hiçbir şey yoktu. Zaten bu adama da sırf bu yüzden katlanmıyor muydu? Buket, Ecem, Gökçe ve Merve tam takım Buse’nin yanındaydılar. Gelin kızımız saks mavisi sıfır kollu dizlerinin çok altında olan bir elbise giydi. Saçlarına sadece fön çektirdi. Makyajı çok sadeydi. Yerinde duramıyordu. Ayağında ki stilettolar yüzünden daha zorlanıyordu sanki… Zil çaldığında Buse derininden büyük bir nefes alıp, kapıyı açtı. Zaten son yarım saattir kapının arkasındaydı. Babaanneyi bekletmek istemiyordu. Hanım Ağa kızmasın ne olur ne olmaz diye hala bütün kozlarını büyük hanıma oynuyordu. Doğru yoldaydı. Gel gör ki bunu Gökçe’ye anlatamıyordu. Bu cadı kadın senin sinirini bozarsa bana söyle acısız ölümler biliyorum diye Buse’yle uğraşıyordu. Kadına ciddi ciddi hala sinirliydi. Buse tüm güzelliğiyle misafirleri karşılarken en arkada Cenkay hariç üç koca adamında geldiğini gördüğünde nedense sanki abileri gelmiş gibi sevindi. Gençlere salonda yer kalmayınca mecbur Buket’le birlikte kaldıkları odaya aldılar… Gökçe, Cihan’ı görünce suratını astı. Bu adam neden böyle içine düşecek gibi bakıyordu. Sinir oluyordu. Ecem zaten Cihat’a hoş geldin bile dememişti. Ortamdaki tek mutlu çift hiç kuşkusuz Merve ve Ali Buğra’ydı. Cenkay elindeki kocaman buketi sevdiğine uzatırken çok heyecanlıydı. Kulağına doğru öpmüş en seksi sesiyle çok güzel olduğunu söylemişti. Buse sanki bunu bekler gibi birazcık sakinleşmişti. En azından elleri titremeyi bırakmıştı. Hem sevdiğine hem de yeni ailesine aşkla baktı. Bu kara kışların bir baharı vardı elbet bu gece o güzel baharı yaşamak istiyordu. Bahar hanım tüm güzel duygularıyla misafirlerini ağırlarken kızlarıyla gurur duydu. Gökçe’nin ve Ecem’in de kızlarından farkı yoktu. Merve zaten canıydı. Hiç onu kaldırmamışlardı. Arı gibi çalışan kızları her şeyi hallederken oda dünürleriyle sohbet ediyordu. Zahide hanım ile ilk dakikadan birbirlerini sevdiler… Buse uygun bir dille evlerinin küçük olduğunu söylediğinden ona göre gelmişlerdi. Çekirdek ailesi haricinde babaanne ve bir amca gelmişti. Mehmet Bey’in biraz sohbet ettikten sonra suratı asıldı. Zaten gözü hep kocasında olan Bahar Hanım huzursuz olup, kaş göz işareti ile düzeltmeye çalıştı. Ancak yok kocası sohbet etmeyi de kesmişti. Hasan Bey ve büyük hanım bir terslik olduğunu anladı. Bahar Hanım ikramlardan sonra kahveler yapılsın diye mutfağa gidince sinirle konuştu. “Buket bir yolunu bul ve babanı buraya getir…” “Anne ne oldu? “Dediğimi yap Bukeeettt” “Ta..tamam.” Buket gitti ama Bahar Hanım yerinde duramıyordu. Sürekli mutfağa girip çıkan kızlara bir şey hissettirmemek için elinden geleni yapsa da Merve bir terslik olduğunu anladı. O ara da Mehmet Bey içeri girdi. Kocasına ters ters bakarak; “Merve dışarı çık kızım ve kimse içeri girmesin.” Bahar Hanım o kadar uyarmasına rağmen misafirlerine böyle davrandığı için adamı vurabilirdi. Burnundan nefes alıyordu. Ne kadar sinirli olduğunu da göstermekten çekinmedi. “Derdin ne Mehmet...” “Neden Vanlı ve Kürt olduklarını söylemedin Bahar…” “Ne fark eder Mehmet kızım sevmiş getirmiş. Benim çocuğum kimi sevdiyse benim başımın tacı odur…” “Bahar keçi ile koyun karışıyor mu ki Türk ile Kürt karışsın…” Bahar Hanım gözlerini kıstı ve midesi bulanıyor gibi bir surat ifadesi ile kocasına baktı. Nasıl bu kadar cahil bir adamla evlendiğini düşünüyordu. Gerçi yıllardır hep bunu düşünüyor cevabını bulamıyordu ya neyse... Ancak bu gece değil bu geceyi mahvetmesine izin vermeyeceğim dedi içinden ve içini boşalttı. “Mehmet kafayı mı yedin… Biz iki cins miyiz? Sadece insan olarak bakamıyorsun dimi? Yeter yıllardır senden çektiğim otuz yıldır bu evliliği sürdürüyorsam çocuklarım için… Eğer şimdi içeri gidip, güler yüzlü bir şekilde kızımızı verdiğini söylemez, yavrumu rezil edecek bir şey yaparsan… Yarından tezi yok kendini kapıda bulursun…” “Ha ne yani elin Kürtleri için beni mi boşayacaksın…” “İşte busun sen… İnsana insan olduğu için bakamıyorsun… Benim yavrum sevmiş getirmiş… Veeee… Eğer bu gece Buse senin yüzünden tek damla gözyaşı döksün boşuyor muyum? Boşamıyor muyum görürsün…” deyip bir sinir mutfak kapısına gitti. Salona girdiğinde tüm güler yüzlülüğüyle kahveleri nasıl içmek istediklerini sordu. Cenkay’ın onları duyduğundan habersiz damadı olacak adama baktı. Öyle içi ısındı ki kızını bir kere daha tebrik etti. Cenkay’ın içinde fırtınalar kopuyordu. Şimdi Buse’yi daha iyi anladı. Onun yüzüne bir şey söylenmediği halde bu kadar kötü olmuştu ama tepki veremezdi. Yoksa birilerinin cahilce düşünceleri yüzünden sevdiğinden olurdu. Peki! Neden her şeyi alt üst etmek istiyordu. Neden bu kadar kırılmış hissediyordu. Gözleri yanmaya başladı. O kız senin için herkesin içinde hakarete uğradığı halde saygısızlık yapmadı sende yapmayacaksın diyen kalp sesine kafasını salladı. Aşkı bu kadar çok fedakârlık yapmışken oda sakin olup, hiçbir şey yokmuş gibi davranmalıydı. Bahar Hanıma baktı. Annem diye içinden geçirdi. Zaten Buse’mi de senin gibi bir kadın yetiştirebilirdi diye düşünmeden edemedi. Mutfak da ise deli bir kargaşa vardı. Merve ve Gökçe ikramların servis edildiği tabakları, bardakları filan toparlamışlar bulaşıkları hallederken Ecem kahveleri yapıyordu. Buse’nin gerginliği yine çenesine vurmuş taramalı tüfek gibi konuşmasından beyinleri yanma noktasına gelmişti. “Ecem kahveleri ben mi yapsaydım. Yok! Cenkay’ın kahvesine tuz koyma Ecem kıyamam ben ona… Ay acaba kahveleri ayı ayrı mı yapsaydık… Yanına çikolata mı koysak yoksa çifte kavrulmuş lokum mu?” diye konuşmuştu da konuşmuştu. “Buse sus ya beynim yandı. Kızım tepemde vır vır sen gelin olacak kızsın… İki dakika şurada hanım hanımcık otursana… Hem valla tuz yerine bulaşık deterjanı koyarım. Sevdiğin adamı hastanelerden toplarsın ha…" diye Ecem pratik zekası ve hazır cevaplarıyla tehdit edince arkadaşını susturmayı başardı. Buse el mecbur susunca kızlar ellerini kaldırıp oh şükür dediler… Kahveler dağıtıldıktan sonra kızlar da koca adamlarımız da gelmiş. Sandalyelerle salonda hazır bekliyorlardı. Herkesin gözü Cenkay’ın tuzlu kahveyi nasıl içeceğindeydi. Adamın içinin yandığından habersiz arkadaşları dalgaya alırken, sevdiği kadına uzun uzun baktı. Buse’nin özür diler gibi bakışları ile bile zehir olsa içerim senin için deyip bir defa da içti. Kaşı bile kırışmadı. Gözü hep Mehmet Bey’de ne diyeceğini merak ediyordu. Korkuyordu. Yok, olmaz derse kendinden çok korkuyordu. Bir gün bir yerde okumuştu. *Korku, karanlık tarafa giden yoldur. Korku öfkeye; öfke nefrete; nefret ise acıya yol açar… Cenkay artık acı çekmek istemiyor. Mutlu olmak için elinden geleni yapmak istiyordu. Korkunun içini kaplamasına izin vermemeye çalışıyordu. Çünkü öfkesi kötüydü bunu biliyordu. Sevdiği kadının ailesinin görmemesi gereken bir öfkeydi bu… O kadar kendi içine dalmıştı ki sevdiğinin gözünün içe baktığından habersizdi. Oda bir sıkıntı olduğunu anladı ve sürekli kara yağızına bakmaya başladı. O arada büyük hanımın sesi odayı doldurdu. “Mehmet Bey, sebebi ziyaretimizin nedeni belli… Sağ olun var olun çok güzel bir misafirperverlikle ağırlandık. Allah’ın emri Peygamberin kavliyle kızınız Buse’yi torunum Cenkay’a istiyorum…” Mehmet Bey asla kızını bir Kürt’e vermek istemiyordu. Biraz düşündü. Cenkay’ın yüreğinde fırtınalarla beklediğinden habersiz Bahar Hanıma baktı. Kaşları daha çok çatıldı. Karısının gözlerinde gördüğü kararlılık sinirlerini bozdu. Bu kadın kendisine ilk defa böyle dikleniyordu. Buse babasına bakıyor kalbi sıkışıyordu. Biliyordu işte biliyordu. Son dakikaya kadar bir şey yapmayıp kesin bir şeylerine taktı ve burnumuzdan getirecek, vermiyorum diyecek beni rezil edecek diye düşünüyordu. Normalde babasının düşüncesi umurunda bile değildi. Çünkü annesi olmasa onlar darmaduman olurlardı. Hiçbir zaman ne baba sevgisini ne de desteğini görmüştü. Sadece sevdiği adamın ailesinin yanında küçük düşmek istemiyordu. Bahar Hanım kızının gözlerinin dolduğunu ve kocasının hala cevap vermediğini görünce kendi kararı açıklamaya karar verdi. Tam verdik biz kızımızı diyecekken kocasının aksi sesini duydu. “Gençler kararlarını vermişler o yüzden bize söz düşmez… Hayırlı olsun…” Mehmet Bey’in sözlerinden sonra kim daha çok rahatlamıştı bilinmez ama büyük hanım anlamıştı anlayacağını… O yüzden Buse daha çok büyüdü yüreğinde… “Oğlum yüzükleri getirin…” Zahide Hanım biran kızı vermeyeceklerinden o kadar korktu ki hayırlı olsun sözünden hemen sonra yüzük takma işlemine geçmek istedi. Dünürü Bahar Hanıma bayılmıştı. Cenkay ise gözlerini kapattı. Bekleyiş ölüm gibi gelmişti. Resmen hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu. Bu sevinçten miydi? Yoksa beklerken ki geçmeyen saniyelerin korkunç sızımıydı. O geçmeyen saniyelerde siz Kürt’sünüz olmaz bu iş derse ne yapmalıyım diye düşünmüştü. Ali Buğra gelip arkadaşını ayağa kaldırdı ve sarıldı. “Mal mısın oğlum kızı verdiler sen karalar bağlamış gibisin…” deyince gözlerini açtı. Vermişlerdi değil mi? Sanki hayırlı olsun lafını yeni duymuş gibiydi. Gözlerinin içi parladı. Kafasını kaldırıp kendisine garip garip bakan ailesine güldü. Herkes Cenkay’ın kızı verdiklerini yeni idrak ettiğini anlayınca gülmeye başladılar… Ondan sonrası o kadar hızlı geçti ki… Yüzükler takıldı. Tebrikler edildi. Hemen iki hafta sonrasına nişan tarihi belirlendi. Cenkay mutfakta duyduklarından sonra asla düğünü ileri bir tarihe atamazdı. Bu yüzden iki ay sonraya ilkbaharda düğün tarihi ayarlandı. Mehmet Bey’in asık suratına rağmen gece güzel bitti. Şimdi sıra diğer çiftimizdeydi. Onların arkasında Bahar Hanım gibi gizli bir kale de yoktu. Gerginlikten uykusuzluktan Merve hastalanmıştı. Boğazı şişmiş sürekli ateşi çıkıyordu. Ali Buğra karısının hasta olmasının sebebini bilse de bir dakika yanından ayrılmıyor ya kendi evinde kalıyorlar ya da Merve’nin evinde oluyorlardı. Bugün ailesi gelecekti. Babaannesi ve halası İstanbul’dan hep beraber uçakla gidelim daha iyi demişlerdi. Merve cesaret edemediği için bir gün önce tek gidemedi. Sivas’a ilk uçakla o gidecek öğleden sonra ki uçakla da Ali Buğra ve ailesi gelecekti. Beraber gidelim hastasın zaten diye kendini paralasa da uygun olmayacağından Buket’le ve Buse’yle erken gitmesinin daha iyi olacağını söyleyerek reddetmişti. Ali Buğra sevdiği kadına bir şey demelerinden ölesiye korkuyordu. Uçağa binmeden acile gidip Merve’ye iğne yaptırdılar boğazı o kadar kötü olmuştu ki bir türlü yutkunamıyordu. Abim alacak merak etme diye kendini anlatmaya çalışsa da kocasının hiç içinin rahat etmediğini biliyordu. Kocasıyla birlikte gidip onun yanında laf yemek istemiyordu. Uçakta Merve iğnenin de etkisiyle biraz uyudu. Sivas havaalanına geldiklerinde hastalıktan mı yoksa korkudan mı bilinmez çok zor yürüyordu. Ertesi gün geri dönecekleri için valiz getirmemişlerdi. Kızlar birer sırt çantasıyla Merve’nin koluna girip hep birlikte çıkışa gittiler… Tam abilerini gördüklerinde Buket durdurdu. “Bana bak Merve yirmi yedi yaşında ayakları üstüne basan bir kızsın sen ya… Ne bu çökük haller eniştemin ya da diğer akrabalarının yanında kendini böyle mi savunacaksın… Sen yanlış bir şey yapmadın. Çok sevdin, çok yandın bu evlilik için çok bedel ödedin. Yıllar yıllar önce çıkarılan saçma sapan ayrımcılık yüzünden bu korkuyu sana yaşatmaya kimsenin hakkı yok tamam mı? Şimdi Tokat’a gideceğiz eniştem ne derse desin susacağız… O sözünü bitirdikten sonra da bu evliliğin bir şekilde olacağını anlatacağız… Tamam mı?” Merve hıçkırarak ağlamaya başladı. Günlerdir gizli gizli ağlıyordu. Aslında onun korkusu ne akrabaları nede evliliğe izin vermemeleriydi. O babasının gözünde göreceği hayal kırıklığından korkuyordu. O babasını hiç yanıltmamıştı. Kim ne derse desin babası arkasında durmuştu. Canı yanıyordu babasına böyle gitmek istemiyordu. Kime ne anlatabilirdi. Özü sözü bir, Hurşit Ağa kızına söz geçirememiş diyeceklerdi. Ki bu babasını öldürürdü. Babası ölürse o nasıl yaşardı. Bir tarafta babası bir tarafta kocası ikisinden de vazgeçemiyordu. İkisi içinde ölürdü. İkisi de içinde ki tek sevgisi tek yangınıydı. Günlerdir bunu düşünmekten vücudu iflas etmişti. Bir delilik yapıp herkesi bırakıp gidesi geliyordu ama Ali Buğra’nın bakışları yetiyor onu durduruyordu. Buket haklıydı. Babası ne derse desin susacaktı zaten susardı. Bugüne kadar dayak yediğinde bile karşı gelmemişti. Ablası, abisi ve yengesi biz senin arkandayız demişlerdi. Keşke annemde olsaydı keşke annem herkese savunsaydı beni bu kadar güçsüz hissetmezdim kendimi diye düşünüyordu. Havaalanından çıktılar abisi çok güzel karşılamıştı. Merve suçluymuş gibi arabanın arkasına oturdu ve yolculuk boyunca tek kelime etmedi. Vazgeçmek neden bu kadar zor bir şeydi ya da neden vazgeçmek gerekiyordu. Hayatında değer verdiği iki erkek de olsa olmaz mıydı? Merve bunları düşündükçe daha çok ağlama isteğiyle doluyordu. O arada mesaj geldi. “Güzeller güzeli karım benim… Ben ayrılığın, sensizliğin bedelini çok acı çekerek binlerce kez ödedim. Şuan ne haldeyim biliyor musun dünya üstüme yıkılıyor sanki… Merve’m babanın senin için ne kadar değerli olduğunu biliyorum… Ama benden vazgeçmenden ölesiye korkuyorum… Canımı iste vereyim ama ne olur birilerinin cahilce düşünceleri yüzünden kopma benden be gülüm…” Merve mesajdan sonra bitti. Kan ağlayan yüreğine hiç iyi gelmemişti bu mesaj ama tek karalar bağlayanın kendi olmadığını sevdiği adamın her halükarda arkasında olduğunu bilmek güzeldi. “Senle olmak haramdı aslında bana biliyorum ama çok sevdim işte… Senden vazgeçmem, vazgeçemem zaten… Eğer öyle bir şey olursa bil ki Merve’n nefes almıyor… Korkma sevdiğim bir şeylerden vazgeçmem, kopmam gerekiyorsa da bu sen değilsin… Gel ve bütün imkânsızlıklara rağmen beni al…” |
0% |