Yeni Üyelik
59.
Bölüm

59. Bölüm

@herdem6060

59. Bölüm

Ali Buğra derin bir oh çekip arabada karısının yanına oturduktan sonra sımsıkı sarıldı. Sürekli saçlarından ellerinden öpüyordu. O kadar rahatlamıştı ki güzel gözlüsünü içine soksa azdı. Cihat suratını ekşiterek;

“Yeter Buğra ya vıcık vıcık içimi baydın…” Böyle bir tepki beklemeyen ahali biraz şaşırsa da bir şey demediler…”

“Sanane oğlum karımı öpüyorum…”

“Iyy Merve sen bu adamın bu cıvık hallerine nasıl katlanıyorsun…” Merve sadece aşkla baktığı adamına gülümsedi.

“Beni ancak Cenkay anlar oğlum… Aşık olmadan anlayamazsın…” dediğinde Cenkay da Buse’nin elini alıp, dudaklarına götürdü.

“Aynen kardeşim…” derken Cihat gözlerini belertti. Bu aşk böceklerinden gına gelmişti artık. Bunun üzerine Cihan, Gökçe’ye bakarak konuştu.

“İyi de kardeşim olan var olmayan var…” Ali Buğra arkadaşının kime laf gönderdiğini çok iyi biliyordu. İlk defa bir kadına ulaşamıyordu. Gökçe bütün yakınlaşma çabalarını ustalıkla geri çevirmişti. O kadar uzak davranıyordu ki Cihan nasıl yaklaşacağını bile hesaplayamıyordu. Ağır abi akıllı adamımızı aptala çevirmişti.

“İlahi Cihan görende kadın sorunun var zanneder… Kapında yatıyorlar oğlum…” demesiyle Gökçe’nin nasıl kaşlarını çatıp, başını cama çevirdiğini gördüğünde aslında arkadaşının hislerinin karşılıksız olmadığını anladı. O zaman neden o kadar uzak duruyordu.

Gökçe ise o anda kalbinde ki ağırlığın sebebini sorguluyordu. Tabi ki böyle işi gücü yerinde yürüyen karizmanın etrafından kadınlar olacaktı. Zaten ona yetememekten tekrar terk edilmekten korktuğundan değil miydi bu kadar uzak durmasının nedeni o zaman neden başkalarından duyunca bu kadar ağır gelmişti. Neden içinde sinsi bir sızı kol geziyordu. Gözlerini kapattı ağlamak istiyordu. Peki neden? Neden ağlayacaktı? Kafasını sağa sola çevirdi. Kendine gelmeye çalışırken pür dikkat onu seyreden adamdan habersiz yine o adama kızıyordu. Neden bu kadar güçlüsün, neden bu kadar ağır abisin ah biraz çocuksu olsan belki kendime güvenim olacak… Evet! Cevabını bulmuştu. Her konuda kendine güveni tam olan kızımızın Cihan konusunda yoktu. Çünkü terk edildiği sevgilisi çocuktu çok bir şey de hissetmiyordu. Ancak bu adam başkaydı sever ve terk edilirse buna dayanamazdı. En iyisi uzak kalmaktı.

Buket arabaya biner binmez en köşelerden bir yere geçmiş. Gözlerini kapatmış uyuyormuş gibi yapmıştı. Çünkü bu ortamda kendini yabancı hissediyordu. Olabildiğince soyutlanmak en iyisiydi. Zaten başına gelen olaydan sonra ilk defa bu kadar kalabalık bir ortama girmişti. Gerçi iyi de olmuştu. Psikoloğunun dedikleri çıkmıştı. Erkeklerin kendine beğeni dolu bakmasından eskiden çok hoşlanır daha kendine güveni tam olur ortamda yıldızlaşırdı. Ancak o olaydan sonra hiç kimse ona baksın istemiyordu. Özellikle erkeklerden uzak duruyordu. Bunu düşünürken yanaklarına yaşların süzüldüğünden habersizdi. Zaten sessiz ağlamak artık rutini olmuştu. Erdem’in pür dikkat onu seyrettiğinden bihaber başına gelenleri düşünüyordu. Buse’de Merve’de asla evliliği düşünmüyordu ama kader işte ilk ikisi adım atmıştı. Oysa kendisi hep evlenip, çocuk sahibi olmayı isteyen kişiydi. Demek ki her şey nasip kısmetmiş diye düşündü. Bir şeyi çok zorlamamak gerekiyordu.

Ecem ara ara Cihat’a bakmak istemese de gözü kayıyordu ve her defasında göz göze geliyorlardı. Hemen gözünü çekip, neden baktın diye kendine kızıyordu. Sivas havaalanına daha bir saatlik yol vardı. Canı sıkıldı. Sürekli onu dikizleyen adamın bakışlarından kurtulması lazımdı. Yoksa avazı çıktığı kadar çığlık atacaktı. Sonra aklına bir fikir geldi.

“Merve’m bize bir türkü söylesene…”

“Hayır ya…” diyen Merve hemen kıpkırmızı kesildi. Kocası bilmiyordu şarkı söylediğini ve onun yanında söylemek istemiyordu. O arada gözlerini açan Gökçe;

“Bacım ne olur ya… Hem yolda daha eğlenceli geçer…”

“Kuzen lütfennn…” Bukette gözlerini açıp yalvarmaya başlamıştı. Merve İstanbul’da yaşamaya başlayana kadar Buket hiç türkü dinlememişti. Kuzeni çok şey kaçırıyorsun duyguları en iyi ifade eden müzik şekli bence türküdür dese de pek umursamamıştı. Ta ki bir gün Merve’nin zoru ile Taksim de bir türkü bara gidinceye kadar… Canlı canlı dinlediği türkülerle kendinden geçmiş sonra sürekli kuzeniyle ortamlarda türkü ister olmuştu.

Ali Buğra kızların ısrarı karşısında şaşkındı. Karısının sesi bu kadar güzel miydi yani gerçi o pek türkü dinlemezdi. Klasik müzik ile büyümüştü ve onu çok dinlendirirdi. Bugün nişanlarında çalınan birçok oyun havasını bile ilk defa duymuştu. Karısının kulağına yaklaştı.

“Arkadaşlarını kırma istersen yavrum…” dedi. O kadar merak etmeye başlamıştı ki biran önce duymak istiyordu. Bakalım hanımefendinin bilmediğim daha ne gibi marifetleri var diye düşünüyordu.

“Peki! Tamam ne söyleyelim…” Merve öyle bıkkın bitirmişti ki sözünü herkes gülümsedi. Buket ve Gökçe birbirlerine baktılar aynı anda;

“Hata benim günah benim suç benim…” Cihat uzaylılara bakar gibi bakıyordu. Sonra da dayanamadı zaten…

“Böyle bir şarkı mı varmış…”

“Sen ne anlarsın… Neşet ERTAŞ ustayı tanımıyorsan boşuna yaşıyorsun…” Ecem yine dayanamamıştı. Ona cevap veren kendi olmamalıydı ama dilini tutamamıştı. Sözleri biter bitmez dilini ısırmaya başladı. Kendine ettiği küfürler de cabası…

“Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp bizde yengemizden öğreniriz…” Cihat bu altta kalır mıydı? Merve’ye dönüp sözlerini bitirdi.

Merve gözlerini kapatmış türküye başladığında kızlarda ara ara ona eşlik edince koca adamlarımız çok şaşırdılar. Özellikle Ali Buğra karısının sesine hayran kaldı. Bu kadar gür ve güzel beklemiyordu. Narin sevdiceğinden öyle bir ses çıkmasına şaşırdı. Bir kadına insan kaç kere aşık olur ya diye düşünüyordu. Gözünü bile kırpmadan gözleri kapalı karısına bakıyordu.

Bilemedim kıymetini kadrini.

Hata benim günah benim suç benim.

Eliminen içtim aşkın zehrini.

Hata benim günah benim suç benim.


Bir günden bir güne sormadım seni.
Körümüş gözlerim görmedim seni.
Boşa mecnun eylemişim ben beni.
Hata benim günah benim suç benim.

Bilirim suçluyum gendi özümde.
Gel desem gelirdin benim izimden.
Her ne çekti isen benim yüzümden.
Hata benim günah benim suç benim.

Sana karşı benim bir sözüm yoktur.
Haklısın sevdiğim kararın haktır.
Garibim derdimin dermanı yoktur.
Hata benim günah benim suç benim.


Neşet Ertaş

Erdem gözlerini Buket’ten ayıramıyordu. Yengesi türküye başlar aşlamaz kafasını camdan tarafa çevirip ağlamaya başlamıştı. Resmen dağılmıştı. Aşk acısı çekiyordu. Bu canını acayip yaktı. Ona nasıl ulaşacağını düşünürken o başka birine aşıktı. Bu gerçekle yüzleşmek ağır geldi. İki gündür ilk defa gözlerini ondan çekti. Oda dışarıyı seyretmeye başladı.

Türkü bittiğinde arabanın içi alkış tufanına tutuldu. Özellikle en önde oturan Oğuzhan helal yengem süperdi diye arkaya bağırınca herkes kahkaha attı. Ali Buğra karısına gururla bakıyordu. Ellerini eline aldı. Tekrar tekrar öptü. Tebrik etmek istiyordu ama o kadar duygulanmıştı ki tek kelime konuşamıyordu. Bu sefer Buse bir istekte bulundu.

“Bacım sen Sivas'ı seyret yar bende seni onu da söyler misin?” Merve bu istekle kocasına baktı. Gözleri doldu. Onu karşılıksız sevdiği zamanlar geldi gözünün önüne az söylememişti. Kuzeninin istediği türkü yüreğini yakıyordu. O kadar imkansızdı ki aşkı o zamanlar sadece seyretmek istiyordu. O yüzden bu türküyü başka söylerdi. Kafasını aşağı yukarı sallayarak;

“Tamam…” dedi. Türküye başladığında yine gözlerini kapattı. Sen Sivas'ı seyret yar bende seni kısmını kızlar hep birlikte söyledi.


Çıkalım kaleye bir akşamüstü.
Sen Sivas'ı seyret yar bende seni.
Sanma deli gönül yar sana küstü.
Sen Sivas'ı seyret yar bende seni.

Yıllardır hasretim o gül yüzüne.
Ceylan bakışına yeşil gözüne…
Başımı koyup da göğsün üstüne…
Sen Sivas'ı seyret yar bende seni.

Bu garip Ferhat'ın kurbanın olsun.
Sensiz bu dünyayı söyle neylesin.
İste bu canını yoluna sersin.
Sen Sivas'ı seyret yar bende seni.

Mehmet Ferhat-Hasan Erdoğan

Merve türkü biter bitmez çok duygusala bağladıklarını anladığından hemen bir Tokat oyun havasına başladı. O ağlayan kızlar birden alkış tutup, oldukları yerde oynamaya başladılar… Kızların bu değişimleri koca adamlarımızı da keyiflendirdi. Onlarda elden geldiği kadar eşlik etmeye çalıştılar…

Başındaki yazmayı da sarıya mı boyadın.
Neden sararıp soldun da sevdaya mı uğradın.
Tokat’tan mı geliyon da yar sen Almus’lu musun?
Ben sana varacağım da söyle namuslu Musun?

İçliğimin yakası da sıra sıra nakış yar.
Gurban olam boyuna da o ne biçim bakış yar.
Yola yolladım seni de yollar yormasın seni.
Hızır elinden tutsun da bana yollasın seni.

Şarkılar türküler derken hangi ara yol bitti anlamadılar… Özel uçakla gidileceği için hepsi VIP’den geçmişti. Uçakta da şarkılar türküler devam etti. Sadece Erdem katılmıyordu. Fatma Hanım bile gençlerin neşelerine ortak olmuştu. Merve ve Ali Buğra’nın nişanı resmen İstanbul’a gelene kadar devam etmişti. Herkesin üzerinde tatlı bir yorgunluk vardı. Keşke bütün yorgunluklar böyle olsa dercesine herkesin yüzü gülüyordu.

Fatma Hanım düğüne kadar İstanbul’da kalmaya karar verince Ali Buğra yıkıldı. Düğün hazırlıkları için burada olmam daha uygun derken içten içe gülüyordu. Torunun renginin gitmesinden gayet memnundu. Bahar Hanımın bende kızlarda kalayım demesi ile Cenkay’ın da suratı düştü. Kaç gündür sevdiğine hasretti hay kaynanamı çağıran aklıma sıçayım diye kendine saydırıyordu. O gece adamlarımız için tamamen hüsranla bitti.

O geceden sonra Buse nişan hazırlıkları için ailesinin yanında kaldı. Cenkay kafayı yemek üzereydi. Çok özlemişti ama zalim sevdiği işten sonra doğru ailesinin yanına gidiyordu. Sabırlı ol aşkım diye de şirin şirin konuşmuyor muydu hepten deli ediyordu. Sadece telefonlaşıyorlar sevdiği kadın özellikle buluşmaktan kaçıyordu. Nişanları Pendik Belediyesinin sahildeki sosyal tesislerinde olacak şekilde ayarlanmıştı. Allah’tan bir gün sonra nişanları olacaktı da güzel gözlüsüne sarılıp, kokusunu içine çekecekti. Bugün Van’dan ailesi gelecekti. Onları karşılayıp yerleştirdikten sonra Buse için özel sipariş verdiği hediyeyi alacaktı. Heyecanlıydı çok heyecanlıydı hem de…

Kızlar Cuma günü iş çıkışı doğru Bahar Hanımlara gitmişlerdi. Nişan sabahı Buse yine yerinde duramıyordu. Elbiseleri hazırdı Cumartesi sabahı süper bir kahvaltıdan sonra kuaföre gidildi. Hepsi kendini bakıma aldı resmen manikür pedikür cilt bakımı derken akşam ettiler… Artık hepsi birbirinden güzeldi.

Buse kırmızı tek omuz uzun ama tek bacağını tamamen açıkta bırakan önden açık olan bir elbise giydi. Saçlarını dağınık topuz yaptı. Gri siyah tonlarda göz makyajı yaparken dudaklarına narçiçeği bir ruj sürdü. Ayakkabısını çok yüksek topuklu seçti. Kara yağızının yanında biraz olsun küçük durmamayı planlıyordu.

Merve siyah mini bir elbise seçerken, Gökçe pudra rengi ikinci bir deri gibi kendine yapışan giyerken, Ecem ise kendi rengi olduğuna inandığı kırmızı uçuşan etekli bir mini elbise giydi. Sadece Buket fuşya rengi salaş bir elbise giyip saçlarını bonus yaptı. Diğerleri saçlarını açık bırakıp, dikkat çekici makyajlarıyla tamamlandılar…

Cenkay kuaförün önüne geldiğinde heyecandan ölecek gibi hissediyordu. Neredeyse beş gündür aşkını görmüyordu. Kokusunu bile özlemişti. Telefonlarda bile kısa kısa konuşup, hep işim var diye geçiştirmişti. Hem çok kızıyor bu kadar uzak durmasına hem de özlemekten geri kalmıyordu. Yanında bu sefer kardeşi Burkay da vardı. Hayta İngiltere’den abisinin nişanı için gelmişti. Ailenin küçük çocuğu olma bütün şımarıklığını sonuna kadar kullanan yakışıklı piçin tekiydi. Kendine güveni tam kadınları parmağında oynatan ve ikinci bir Cihat vakası gibiydi. Ancak Cenkay kardeşinin yanında olmasından çok memnundu.

Cihan bugün ne yapıp edip, Gökçe’yi kollarına almayı planlıyordu. Mekanın DJ’yi ile konuşmuş slow parçaları uzun tutmasını istemişti. Ufak bir bahşiş karşılığında seve seve kabul edilen bu istekten sonra bugün de sana yaklaşamazsam yuh olsun benim adamlığıma diye kendini gaza getiriyordu.

Kuaförün kapısını derin bir nefes alıp, çaldıktan sonra kafasını uzatan kızla gülmemek için zor tuttu kendini ve gelini sordu… Kız hemen elini uzatıp, gelin çıkmıyor diye bağırınca bolca paranın avucuna bırakılmasına şok yaşadı. Kızın şok olmuş haline koca adamlarımız kahkaha attı. Kız kapıyı sonuna kadar açtı. Karşılarında güzeller güzeli kızlarımızla koca adamlarımızın nefesleri kesildi.

Cenkay gözlerini aşkından ayıramıyordu. Elbise yine açıktı ama bu kadar yakışmazdı. Yanına gitti hiçbir şey söylemeden alnından öptü. Ölüyordu bu kadına ve aşkı yüreğine sığmıyordu artık… Biran önce düğünü olup kendine katmak istiyordu. Soyadını ve hayatını bu kadına adamak az geliyordu. O kadar büyüktü yüreğinde…

Cihan, Gökçe’yi ayak parmağından saç tellerine kadar inceledi. Gözlerini aşağı yukarı yapmaktan kendini alamıyordu. Çok güzel olmuştu. Esmer teninde bu renk ne kadar yakışmış bu kız kalbimle oynuyor Allah’ım demekten kendini alamadı. Aklımı başımdan aldın be yavrum birde ben seni alsam diye düşünmeden edemedi.

Ali Buğra kaşları çatık karısına baksa da içinden bu kadın benim derken ki haklı gururu yaşadı. Babaannesi yüzünden bir haftadır karısına hasretti. Bu gidişle düğüne kadar da hasret kalacaktı. Bacaklarına baktı. Gözlerini kapatıp o bacakların ona hissettirdiklerini duyumsadı. Hemen gözlerini açıp sevdiğinin yanına gidip sımsıkı sarıldı. Çok şükür ki artık rahattı. Parmağında kendi yüzüğünü gördükçe yüreği kabarıyordu. Bir kadını sevecek ve ona yüzük takacak bu yüzük de ondan gurur kaynağı olacaktı. Biri bunları altı ay önce söylesene git işine derdi. Yaşadıkları inanılmaz geliyordu.

Cihat gözlerini Ecem’den ayıramıyordu. Yine kırmızı giymişti. Yine mini etek ve Allah kahretsin ki çok yakışmıştı. Bu kızı istiyordu. Gecesi gündüzü akşamı sabahı her şeyi bu kız olmuştu. Kırmızı rengi nerede görse Ecem’i düşünüyordu. Son zamanlar da ki ürkek bakışları daha çok dikkatini çeker oldu. Bugüne kadar hiçbir kadına yapmadığını yapmış sürekli bu kızı küçük düşürmüştü. Sürekli yargılamış kırılıp, kırılmadığını umursamadan ağzına geleni saymıştı. Aslında onun derdi kendiydi. Tokat’tan döndükten sonra çok düşünmüş bu kıza karşı duygularının yoğunluğundan böyle saçmaladığını anlamıştı. Ne yapıp edip kendine katacaktı. Bedeninin her noktasını keşfedecekti. Başka türlü aklından çıkmayacaktı. Artık stratejisini değiştirdi. Kibar davranacak hatta hiç istememesine rağmen özür dileyecekti.

Ecem Cihat’ın bakışlarının farkındaydı. Teni yanmaya başladı. Bembeyaz bir kız olarak kızarmaya başladığını düşünüyordu. Kafasını yere eğdi. Bacakları titriyordu. Bu sefer bakışları başka Allah’ım ne olur güçlü olmama yardım et diye dua etmeye başladı. O kadar çok aynı ortamda olmaya başlamışlardı ki artık duygularından kaçamıyordu. İlk defa küçümseyerek bakmıyor bana acaba fikri değişti mi diye düşününce kendine kızdı. He Ecem he adam seni bu kadar ayakaltı etsin ve tek bakışıyla fikri değişti diye sevin… Suç onda değil ki sende bak ufacık bir hareketiyle yüreğin kalkıp kalkıp iniyor diyen iç sesine hak verdi. Derin bir nefes alıp, tamam kendime geldim o şerefsiz yaptıklarının cezasını çekecek diye içinden konuştu.

Gökçe karşısında siyah takım elbisenin içinde kendine hayran hayran bakan adamla ne yapacağını bilmiyordu. Böyle güzel bakma be adam ne olur bakma diye ağlamak istiyordu. Bugüne kadar onu seven beğenen adamlar olmuştu ama kimse böyle bakmamıştı. Hem çok beğenildiğini hissediyor hem de bakışlarının dudaklarında olduğunu görünce bedenine bir şeyler oluyordu. Sürekli dudaklarını ısırmak istiyordu. Yirmi dört yaşında bir kadın olarak başka hissediyordu. Hem de bambaşka bir şeyler… Adamı tutup dudaklarına yapışmak istemesi çok edepsizceydi. Allah’ım düşündüklerime bak aklımı koru diyor dayanamayıp tekrar bakıyor gözleri kesişiyordu.

Nişanın yapılacağı yere geldiklerinde Buse’nin bedeninde titremeyen yer yok gibiydi. Avuç içleri terliyordu. Neler yaşamışlardı artık vuslata erme vakti miydi? Hala inanamıyordu. Yanındaki adama baktıkça içi akıyordu. Çok yakışıklı ya çok yakışıklı diyor içine sokası geliyordu. Sevgisi büyüdükçe daha yakışıklı geldiğinin farkında bile değildi. Aslında güzellik yakışıklılık yürekteki sevgiden bakan gözün güzelliğinden geldiğini bir anlasa adamını her gördüğünde neden daha yakışıklı geldiğinin sebebini de anlardı. Kara yağızıyla göz göze geldiğinde gülümsedi. Cenkay kulağına sessizce bir şeyler söyleyince kıpkırmızı oldu.

“Yavrum harika gözüküyorsun ve ben seni içeriye götürmek yerine evime götürüp bu üzerindeki kıyafeti parçalayarak çıkarmak istiyorum. Hasret kaldığım bedeninde öpücüklerimle yollar çizerek, tadını almak için çıldırıyorum…”

“Aşkım ya..yapma…”

“Ne yapmayım kadın bir haftadır öpücüklerinden bile mahrum bıraktın beni… Nişan falan umurumda değil… Gel evime gidelim…” Buse şok olmuş sevdiğine bakıyordu. Hiçbir zaman böyle aceleci görmemişti. İçten içe gülümsese de kaşlarını açtı.

“Cenkay Efendi… Hayır!”

“Offf tamam…” Koskoca adamın çocuk gibi mızmızlanmasına gülmeye başladı. İçeriye girmek için anons geldiğinde dayanamayıp yanağından öptü. En seksi sesiyle adamı çıldırtacak ve zamanı geçiremeyecek sözleri söyledi.

“Nişandan sonra bir güzellik yaparız aşkımmm…”

“Vallaha mı?” Buse kara yağızının heyecanlı cevabıyla insanların içine girdiğini unuttu. Şapşal sevgilisi ile kahkaha attı. Ailelerinin çiftin mutluluğuyla nasıl rahatlattıklarından habersiz sevgilisine cevap verdi.

“Vallaha…”

 

Loading...
0%