Yeni Üyelik
61.
Bölüm

61. Bölüm

@herdem6060

61. Bölüm

Ertesi gün Buse o kadar huzurlu uyanmıştı ki gülümsemeden duramadı. Sevdiğinin çıplak göğüsün de huzurların en tatlı halini yaşarken tekrar gözlerini kapattı. O ara karnından gelen sesle gözlerini belertti. Şuan yapılacak şey mi midem diye düşündü. Hemen bir duş alıp, kahvaltı etmezse bayılabilirdi. Bir gün önceki nişan telaşından dolayı doğru dürüst bir şey yiyememişti. Sevdiğinin göğsüne tüy gibi bir öpücük kondurup uyanmamasını dileyerek yataktan kalktı. Hemen kara yağızının gömleğini üzerine geçirdi. Şöyle bir odaya bakınca yanaklarının ısındığını hissetti. İkisinin de bütün kıyafetleri yerdeydi. Hafif gülümsedikten sonra odadan çıkıp, yavaşça kapıyı kapattı. Hemen mutfağa gidip çay koydu. İki yumurtayı da haşlamaya bırakıp doğru duşa girdi. Güzel bir duştan sonra bornozuyla kahvaltıyı hazırladı. Sessiz olmaya çalışarak tekrar odasına girdiğinde sevdiği adamın görüntüsüne alt dudağını ısırdı. Adam tam yemelik duruyordu. Tek kolunun altına yastığı almış yanlamasına yatan sevdiğine bakakaldı. Boşuna çok güzel adam demiyorum diye düşünmeden edemedi. Arkasını dönüp iç çamaşırlarını çıkardı. Hemen giyinip üstüne de basma çiçekli bir gecelik giydi. Vücut losyonunu çıkardı bacaklarına sürerken de tek gözüyle sürekli sevdiği adama bakıyordu. Uyanık mı diye ama kara yağızı misler gibi uyuyordu. İşi bitince yatağa oturdu. Çıplak kollarına öpücükler kondurdu. Saçlarını okşarken kapkara gözler açıldı. Öyle mutlu uyanmıştı ki ela gözlerde ki aşk ile mutluluğu tavan yaptı. Doğrulup kadınına uzunundan bir sabah öpücüğü verdi.

“Günaydın yavrum…” Buse hala yakıcı öpücüğün etkisindeydi. Kendine şaşırıyordu ne zaman bu kadar edepsiz bir kız olmuştu. Resmen öpücük neden devam etmiyor diye mızmızlanacaktı.

“Gü…günaydın aşkım…” Sesi biraz aksi mi çıkmıştı ne…

“Bir sorun mu var bebeğim…” Buse kendine güldü. Bunu da kara yağızına göstermekten çekinmedi.

“Yok! Yok hayatım hadi kahvaltı hazır…” Son bir öpücükle yerinden kalktı. Cenkay hemen duşa girdi. Çıktıktan sonra birlikte kahvaltıya oturdular ve kendilerini evli gibi hissetiler bu ikisi içinde bulunmaz bir an oldu.

Ali Buğra nerdeyse on gündür ayrı olduğu karısını eve getirdikten sonra kucağında yatak odalarına taşımıştı. Elbisesini elleri ile çıkarmış ve sabahın ilk ışıklarına kadar karısının teninde dolaşmıştı. Bütün vücudunu tekrar tekrar öpüp sevmişti. Her öpücüğünde heyecanlanan karısıyla coştukça coşmuş ve sevginin en özel halini tek vücut olarak yaşamışlardı. Sonrasında sevdiğini kollarına alıp, sarmaş dolaş uykuya dalmıştı. Her defasında daha çok istemesine şaşırsa da çok mutluydu.

Sabah olduğunda Merve kocasının sımsıkı sarılmış haliyle uyanınca ne kadar terlediğini hissetti. Yakışıklı kocasına baktı bir süre ellerini yüzünde gezdirdi. Gece yaşadıkları sevdiğinin ona yaptıkları aklına gelince kızardı. Hala utanıyordu ama adam o kadar edepsizdi ki bir anda kendini ona ayak uydururken buluyordu ve çok da mutlu oluyordu. Ten uyumları harikaydı ya da bu ten uyumu denen şey sevgiyle eş değer miydi acaba diye düşündü. Çünkü insan sevdiğine dokunmak sevdiğini öpmek istiyordu. Ne kadar severse insan o kadar içten karşılık veriyordu.

Kocasının dudaklarına bir buse kondurup kalktı. Duşunu alır almaz kahvaltı hazırladı. Ali Buğra’nın yatakta çok kalmayıp mutfağa damlayacağını biliyordu. Adam yataktan kalkar kalkmaz yanında olmadığını hissediyor ve uyanıyordu. Merve’siz o yatakta yatmak istemediği için de oda kalkıyordu. Tam da Merve’nin düşündüğü gibi daha çayı demlemeden kocası saçlarından sular akarak mutfağa girmişti. Arkadan sarılıp;

“Sensiz o yatağı yakmak istiyorum biliyorsun değil mi?”

“Günaydın yakışıklı kocam… Ne yapayım çok acıktım…” Merve karnını göstererek sözlerini bitirdi. Kafasını arkaya çevirip dudaklarını uzattı. Ali Buğra’nın içten aldığı sabah öpücüğü ile kızgınlığı geçti.

Merve yine döktürdü. Kocası patates kızarmasını çok seviyor diye hemen iki patates kızarttı. Kendi de sucuğu sade kızarmış severdi. Yumurtaları haşlayıp hepsini ayrı ayrı servis etti. Ekmekleri kızartıp kendi yaptığı çilek reçelinden koydu. Adamının kahvaltı da tatlı şeyleri daha çok yediğini anlayınca kendi evinden geçen yıl yaptığı reçellerden birkaç kavanoz getirmişti. Hemen sofraya saldıran ve iştahla yiyen kocasını seyretti bir süre sonra kendi de çayından bir yudum alarak başladı. Zaten Merve yapı itibariyle kendi yaptığı bir şeylerin iştahla yenmesinden çok mutlu olurdu. Ali Buğra’nın arada bir lezzetli bulduğuna dair sözlerine her defasında daha çok teşekkür ederek karşılık veriyordu.

Kahvaltıdan sonra birlikte mutfağı topladılar Merve Türk kahvelerini yapıp salona geldiğinde kocasının uzandığını gördü. Kahvelerin olduğu tepsiyi sehpaya koyup, yanına oturdu. Uyuyorsa bir süre seyrederim diye düşünürken kahve gözlerle karşılaştı. Bu ara bir sıkıntısı olduğunu hissediyordu. Ali Buğra karısının gözlerine uzun uzun baktı ve sonra ayaklandı. Hiçbir şey demeden kahvesine uzandı.

“Ali’m!”

“Efendim…”

“Bir sorun mu var…”

“Yok hayatım neden…”

“Bilmiyorum sanki birkaç gündür canını sıkan bir şey var gibi…” Merve kocasının elinden fincanı alıp geri sehpaya koydu. Ellerini tutup gözlerinin içine içine baktı.

“Benimle her şeyi konuşabileceğini biliyorsun değil mi?” Ali Buğra kafasını yukarı kaldırıp, birkaç kez derin nefes aldı. Tabi ki biliyordu ama işte konuşmak istemiyordu. Karısıyla her anı çok güzeldi bunu bozacak hiçbir şeye tahammülü yoktu.

“Bir şey yok hayatım…” Merve kaşlarını çattı. Bir sıkıntısı olduğu çok belliydi. Neden paylaşıp rahatlamıyordu.

“Tamam…” deyip kocasının ellerini bırakıp, kahvesine uzandı. Tekli koltuklardan birine oturdu. Barıştıklarından beri ilk defa sevdiği adama kızıyordu. Bilmiyor muydu? Onun derdi kendi derdiydi. Onun için ölüyordu. Bu düşüncelerle suratını astı.

Ali Buğra ayakta karısının her hareketini gözlerini kırpmadan takip etti. Oda kahvesini alıp biraz önce uzandığı yere oturdu. Tek yudum kahvesinden içti. Tekrar karısına baktığında yere baktığını görünce canı sıkıldı. Nasıl konuşacağını bilmiyordu. Konuşmakta istemiyordu. Neden anlayış göstermek yerine böyle surat asıyordu.

“Merve’m yapma böyle…”

“Neyi?”

“Bak hala devam ediyorsun… Senin yüzün düşünce benim dünyam kararıyor bilmiyorsun sanki…”

“O zaman düşürme Ali’m…”

“Ama…”

“Ama ne?” Ali Buğra elini kaldırıp saçlarından geçirdi. Sinirli bir iki nefes aldı. Zaten böyle giderse anlatmak zorunda kalacaksın şimdi aranızı bunun için neden bozuyorsun diyen iç sesine hak verdi.

“Tamam anlatacağım ama yanıma gel… Sen böyle uzak olunca bütün ışıklarım sönüyor yüreğim kararıyor…” Merve boynunu büktü yüreği sökülürcesine adamına baktı. Karşısında küçük Ali Buğra’yı gördü nedense ve kocasının bu sevgi açlığı hiç bitmeyecekti. Kedine kızdı ve ayaklanıp yanına gitti. Kucağına oturdu. Boynuna sımsıkı sarıldı.

“Ben bana derdini anlatmıyorsun diye kızmıyorum… Ne zaman istersen o zaman konuşuruz… Ben sıkıntın olduğunu anladığım halde yokmuş gibi saklamaya çalışmana kızıyorum. Bir daha konuşmak istemediğin bir konu olursa bir sıkıntı var ama şimdi konuşmalıyım de yeter bana…”

Ali Buğra başını karısının göğsüne koyup güçlü kollarıyla sımsıkı sarıldı. Kucağındaki kadın onun dünyasıydı başka bir şey değil bir kere daha onu karşısına çıkaran kadere şükür etti. Birden ağlamaya başladı. Sessiz kalıp ağlamasının dinmesini bekleyen sevdiğine minnet duydu. Gözyaşları daha sakin akmaya başlayınca Merve kendini geri çekti. Elleriyle kocasının gözyaşlarını sildi. Alnından gözlerinden öptü. Kocasının neden bu kadar acı çektiğini çok merak etti ama ısrar etmeyecekti. Zaten surat astığı ve sevdiğine bu gözyaşlarını döktürdüğü için pişmanlıkların dibine vurdu. Her gözyaşı kurşun misali göğsünü deldi.

Ali Buğra kendini geri çekip koltuğa başını koydu. Gözlerini kapattı. Sessizce yanaklarından inen yaşlara isyan etmek istiyordu. O bu kadar güçsüz bir adam değildi. Nedendi bu gözyaşları yıllardır onun için ağlamamıştı. Dudaklarından sözler çıkarken bile karısına bakamadı.

“Perşembe günü öğleden sonra sekreterimden bir telefon aldım. Benimle bir kadın görüşmek istiyormuş. Biz Tokat’tayken de birkaç kere gelmiş kim dediğimde ismini vermiyor efendim ısrarla sizinle görüşmek istediğini söylüyor aşağıdaki danışma buraya yönlendirmiş dedi… Bende çok umursamadım müvekkil olacağını düşündüğümden tamam gönderin dedim…” Ali Buğra derin derin nefesler aldı. Sanki Nefesi daralıyor gibiydi. Merve’nin gözleri doldu. Kocasının yüzünde ki acı başkaydı. Acıdan ölüyordu sanki… Yüzüne ellerini koydu. Sessizce akan yaşları sildi.

“Odamın kapısı açıldığında bir telefon görüşmesindeydim. Gelen kişiyle şok oldum ve o telefonu nasıl kapattım hiç bilmiyorum…” gözlerini açtı. Bakışlarındaki acıyı sevdiği görsün istedi. Yüreğinin nasıl hala yandığını biri bari bilsin istedi.

“Annemdi…” Merve hiii diyerek elleriyle ağzını kapattı. Gözleri doldu. Neden küçük Ali Buğra’yı gördüğünü şimdi daha iyi anladı. Tek elini yine kocasının yanağına koydu.

“Ali’m özür dilerim… İstersen devam etme…” tek damla yaş yanaklarına doğru yol alırken kocası kafasını sağa sola salladı ve konuşmasına devam etti.

“Yok aşkım birine anlatmazsam kafayı yiyeceğim zaten… Şok oldum ama kendimi hemen toparladım. Sahi kaç yıl olmuştu onu görmeyeli yirmi yıl mı? Biliyor musun Merve’m yüzünü hiç unutmamışım… Bana bakışları o kadar yabancıydı ki… Neden geldiğini sordum. Güya hep bana ulaşmaya çalışmış, beni çok özlemiş ama babaannem izin vermemiş… Ödül aldığım gece beni haberlerde görünce araştırma yaptırmış ve iş yerimi bulmuş… Düşünebiliyor musun? Buna inanma mı bekliyor, ben ilk defa mı haberlere çıktım… Şurada altı aya kadar her hafta magazinlerdeydim ben ya… Ulaşmak isteyen o zamanda ulaşamaz mıydı?” Sanki çok hızlı bir koşudan gelmiş gibi uzun uzun nefesler aldı. Gözyaşlarını silen elleri alıp öptü. İçi dolup dolup taşıyordu. Aslında bu gözyaşların yılların birimi olduğunu biliyordu.

“Neden geldiğini sordum… Benim yıllardır televizyonlarda olduğumu bu yüzden inanmadığımı ve gerçekten neden geldin dedim… Uzun uzun düşündü sanırım eski saf çocuk olmadığımı o anda idrak etti… Karşımda gözyaşı dökmeye başladı. Çaresizmiş mecbur kalıp gelmiş. Babamdan ayrıldıktan sonra o adamla evlenmiş çok fakirlermiş ama asıl bombayı en sona saklamıştı…” Merve sormaya korkuyordu. Kocasını bu kadar dağıttığına göre çok büyük bir şey olmalıydı.

“İki kız kardeşim varmış… Biri çok hastaymış onun hastalığı yüzünden ellerinde avuçlarında bir şey kalmamış. Benden ne istiyorsun para mı dediğimde evet dedi… Tek kelime evet dedi ya…” Ali Buğra tekrar küçücük çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

“Beni bir kere bile öz…özlediğini söylemedi. Beni se…sevdiğini söylemedi parası bitmiş ve bana gelmiş dü…düşünebiliyor musun?” hıçkırıklarının arasında konuşmasına devam etti. Merve ne yapacağını şaşırdı. Oda ağlıyordu. Kocasının boynuna sımsıkı sarıldı. Nasıl teselli edilir ki oda en iyi bildiği şeyi yapıp öpüp kokladı. Ne kadar süre geçti bilinmez kocasının son kelimesi kulaklarını doldurdu.

“Kovdum…”

“Peki hasta kardeşin ne olacak…”

“Benim kardeşim falan yok…”

“Yapma aşkım o kızın ne suçu var…”

“Tabi ki suçu yok…”

“Seni annesiz bırakan kadın onları da abisiz bırakmış farkında değil misin?”

“Her gece ağladım ben Merve onun için… Anne özleminden yandım, kavruldum. Okul arkadaşlarım annelerinden bahsederken ben hep tekrar tekrar öldüm… Söyle aşkım ben hiçbir şey olmamış gibi nasıl kabul edeyim o kızları şimdi…”

“Zaman Ali’m zaman… Sen çok iyi bir adamsın… Benim tanıdığım kocam hasta bir kızı yabancı bile olsa yalnız bırakmaz… Yine görüşme ama uzaktan takip edelim ve hastaysa tedavisini karşılayalım…”

“Sende hasta olduğuna inanmıyorsun benim gibi değil mi?”

“Yani inşallah hasta değildir ve annen para almak için yalan uyduruyordur… Çünkü daha çok küçüktür Ali’m…”

“Evet! On yedi yaşındaymış…”

“Ne yapacaksın?”

“Haklısın… Kaç gecedir ya hastaysa diye uyuyamıyorum zaten…” Sakinleşen kocasıyla biraz rahatladı. Yanağından öptü.

“Biliyordum arkanı dönemeyeceğini… Erdem bir araştırsın istersen eğer hastaysa gizlice yardım edelim olur mu?” Merve o kadar korkarak konuşmuştu ki kocasını birde o üzmek istemiyordu. Kendi çocuğu olursa ne olursa olsun onu sürekli sevdiğini gösterecekti. Babasının yaşadığı sevgi açlığını çocuklarına hiç hissettirmeyecekti. Bunu düşününce hemen Ali Buğra’nın kucağından kalktı. Şok olmuş bir şekilde kocasına bakmaya başladı. Yok olamaz değil mi? Eliyle hesap yapmaya başladı. Allah’ım ne olur olmasın düğüne üç haftamız var diye düşüncelere dalmışken kocasını duymuyordu bile…

“Aşkım ne oluyor korkutma benii….” Ali Buğra kendi derdini unutmuş karısının şekilden şekile giren yüzüyle korkmaya başlamıştı. Merve oraya buraya yürüyor bir şeyler mırıldanıyordu… Yok yok kesin Tokat’a giderken çok stresliydim ondan geciktim diyor o zaman bu bir haftadır olmam lazımdı diyor kendi teorisini yine kendi çürütüyordu. Ali Buğra en sonunda dayanamadı. Karısının kollarından tutup, sarsmaya başladı. Karşılıklı dururken Merve’nin gözleri doluydu. Allah’ım her iki türlü de üzüleceğim bu nasıl çelişki diye düşünüyordu. Hamile kaldıysa bunu nasıl açıklardı ailesine ama bir taraftan da bu adamdan çocuğu olsun istiyordu hem de çok istiyordu. Hesaplarına göre Tokat’a gittiği hafta regli olması gerekiyordu.

“Merveeeee… Yavrum ne oldu?”

“Ali’m…”

“Söyle gülüm ne oldu?”

“Şeyyy Ali’m…”

“Yavrum adımımı ezberliyorsun ne oldu korkutuyorsun bak beni…” Yok yok emin olmadan söyleyemezdi. Bugün Gökçe beşte nöbete gidecekti. O hemen testi falan hallederdi. Sorun Ali Buğra’dan nasıl gizleyecekti. Salaklaşma senin bu hallerini gördü hayatta kocan bırakmaz seni o yüzden uygun bir dille konuş diyen kalp sesine hak verdi. Korkulu bir nefesten sonra konuşmaya başladı.

“Ali’m…”

“Evet…”

“Şey saat üç olmuş… Gökçe’nin çalıştığı hastaneye gitmemiz beşi bulur beni oraya götürür müsün?”

“Bir yerin mi ağrıyor…”

“Yok yok öyle değil… Uff ne olur bir şey sorma…” dedi ve kasıklarına bir sancı girince elini bastırıp yüzünü buruşturdu. Stresten sancı girmişti.

Tamam aşkım sormuyorum sen yeter ki iyi ol… Hadi hazırlanıp, çıkalım…” Hemen giyinip evden çıktılar Merve o ara çaktırmadan Gökçe’ye durumu anlatan bir mesaj attı. Arkadaşı oha dini nikahın olduğu gün mü hamile kaldın diye mesaj atınca oda emin oldu nerdeyse bir buçuk ay olmuştu. Ali Buğra karısından gözünü hiç ayırmıyordu. Merve’nin eli sık sık sağ kasığına gidiyordu. Kesin bir şey vardı. Hastaneye geldiklerinde Gökçe’nin dışarda beklediğini gördüler. Hemen kadın doğum acilden girişi yapıldı. Merve’den kanı kendi aldı ve hemen laboratuvara götürdü. Laboranta acil olduğunu bu yüzden hemen yapmasını rica etti.

“Merve’m bir şeyin yok dimi… Bak yerinde duramıyorsun…Elin sürekli karnına gidiyor ağrın mı var…” Kocasının güzel kahvelerinde kendini kaybetti. Neden telaş ediyorsam bu adam zaten kocam diye kendini rahatladığı anda isminin seslendiğini duydu.

“Allah’ım sen hayırlısını nasip et…” diye mırıldanarak kocasıyla el ele içeri girdi. Gökçe de doktorun yanındaydı. Şanslarına Buket’i getirdikleri doktor nöbetçiydi. Profesörü görünce rahatladı. Gülümsemeye başladı.

“Merhaba Merve… Hoş geldin…”

“Merhaba hocam…Hoş buldum…”

“Gökçe bazı şüphelerinden bahsetti…” Ali Buğra sessizce karısının doktorla arasında ki konuşmayı dinliyordu. Tek dileği karısına kötü bir şey olmamasıydı.

“Eveeet kan testinin sonucu da çıkmış…”

Loading...
0%