Yeni Üyelik
63.
Bölüm

63. Bölüm

@herdem6060

63. Bölüm

Tokat’tan gelen herkes otele yerleştirilmişti. Ali Buğra karısını otele getirdiğinde düğünden sonra kalacakları odaya yerleştirdi ama hain karısı odaya bile sokmamıştı. Biri görür diye düğün öncesi bile kabul görmediğinden hay o görenlere diye küfür ede ede eve gelmişti. Baannesine ve babasına düğün stresinden Merve’nin midesine vurmuş her şey yolunda diye bilgi verdi. Kadir Bey oğlum otursana falan dese de o karısını istiyordu. Nasıl otursundu?

Ertesi gün erkenden herkes ayaklandı. Kardelen Hanım kızlar için özel bir oda tahsis edip, kuaför getirtmişti. Başka bir güzellik salonu da diğer misafirler için kapatılmış her şeyleriyle ilgilenilmişti.

Ecem, saks mavisi balık model omuzlarda birkaç parça alt alta olan bir elbise giyerken onun tıpkısı gibi olan elbisenin pudra rengini Gökçe giymişti. Buse siyah payetli straplez mini bir elbise giyerken, Buket ise kahve tonlarda ip askılı uçuşan mini etekli bir elbise giyinmişti. Gökçe otuz iki diş gülücükler saçarken Ecem ve Buket durgundu. Buse ise sabahın köründe kara yağızıyla yaptığı kaçamak sayesinde gayet keyifliydi.

Merve güzeller güzeli gelimiz ise aptallaşmış kim ne derse onu yapan bir moddaydı. Kocası da biraz mesafeli olunca kafasına Ali’sinde kalmış ne düğün düşünecek ne de heyecan yapacak hali kalmamıştı. Oysa ki kocasının mesafeli olduğu falan yoktu, kızlar içeri sokmuyordu. Merve’nin saçı makyajı yapıldıktan sonra giydirilen gelinlikle kızlar hayran kalmıştı. Kına kıyafetinde olduğu gibi kalp yaka göğüs dekoltesi birazcık fazla düşük omuzlu prenses model gelinliği büyüleyiciydi.

“Merve’m harika gö…gözüküyorsun…” Ecem dudakları titreyerek söylediği cümleden sonra dayanamayıp, tek damla akıtmıştı. Arkadaşı adına o kadar çok seviniyordu ki duygularını ifade edecek kelime bulamadı. Hemen sırayla ve toplu olmak üzere bir sürü resim çekildiler…

Ali Buğra yerinde duramıyordu. Birkaç sonra resmiyette de karısı olacak kadını sabahtan beri görmemişti. Hain Ecem ve Gökçe kapıya set kurmuşlardı resmen… Cihan ve Cihat kızların bu tatlı hallerine ve Ali Buğra’nın kudurmalarını o kadar eğlenceli bulmuşlardı ki keyifle olanları seyrediyorlardı. Tabi arada bir Buğra’dan ana avrat küfürlerin bin bir türlüsünü de işitmiyor değillerdi.

Bebeklerinin annesini her daim görmek dokunmak onun olduğunu bilmek istiyordu. Bazen de ne zaman bu kadar kalbime dokundun kadın demekten kendini alamıyordu. Öyle seviyordu ki bazen kaybetmekten korkuyordu. Allah’a şükür ki bugün soyadını verecek ve şu bu görür korkusu olmadan karısına her istediğini yapabilecekti. Bunu düşünürken bile küçük adamının hareketlenmesine şaşmıyordu. Çünkü bunu başarabilen tek kadınla evleniyordu.

Düğün başlamak üzereydi ama hala hain baldızları kapıyı açmıyorlardı. Dört koca adamımız ve Erdem bir daha kapıya dayandığında Buket kafasını kapıdan uzatarak yanlamasına içeriyi göstermeden kendi dışarı çıktı. Kapıya sırtını dayayıp, kaşları çatık ne var bakışları atıyordu.

“Buket! Düğün başlayacak ve ben hala karımı göremedim ya…Eh insafa gelin artık…” diye ağlamaklı ses tonu kullanınca yakışıklı adamlarımız kahkahalara boğuldu. Cihan damadın omzuna kolunu atıp kendine çekti.

“Birde bana karımı verin diye ağla da tam olsun…” Ali Buğra öyle sert bakıyordu ki uzak durun benden dercesine ama kimsenin umurunda değildi. Buket alt dudağını ısırarak gülmemek için kendini zor tuttu. Bu hareketinin gözlerini ondan ayırmayan adamı nasıl harekete geçirdiğinden habersizdi.

“Yok öyle enişte gelin alma olmadı. Doğal olarak benim bahşiş toplayacağım bütün adetler güme gitti…“ Sesinde muzipliğin tatlı tonu ve sağ avucunu açarak konuşmasına devam etti.

“Şimdi eniştecim sandığa oturma, arabaya oturma ve kapı kilitleme adetlerinin hepsi için bin liracık alayım…” Ne yani bin liracık için mi sabahtan beri bu eziyeti yapıyorlardı. Kaşlarını daha ne kadar çatabilirdi bilmiyordu ama Buket’i bakışları ile dövebilirdi.

“Ne yani bu kadarcık para için mi bana bu eziyeti ettiniz…”

“Bu kadarcık mı? Bu kadarcık ama elim hala boş…”Buket bu sefer dişlerini göstererek sırıttı. Kuzeni adına çok seviniyordu. Bu adam onun şansıydı. O arada Ali Buğra kafasını Erdem’e çevirdi. İşaret verdi hem yanında para yoktu hem de Erdem biraz Buket’e yaklaşsın istiyordu. Yoksa bu işler için Cihat görevlendirilmişti.

“Erdem! Şu başbelası baldıza ne kadar istiyorsa ver…” Buket, Erdem ismini duyar duymaz elini çekti. Diğer eliyle birleştirip kafasını yere eğdi. Kapının önünden çekildi. Erdem en sonunda güzel gözlüsüne bir metreden daha yakın bir mesafeye ulaşmanın heyecanını yaşarken karşısındaki kızın kendi ismi ile ne kadar dağıldığını fark etmesinin sinirine yenilmemeye çalışıyordu.

“Buyurun Buket Hanım…” sesi o kadar sert çıkmıştı ki Buket o olaydan beri ilk defa kafasını kaldırıp karşısında tüm ihtişamı ile duran yakışıklı adama baktı. Tam onun tarzıydı. Esmer uzun boylu ve çok güzel yüzü vardı ama öyle kötü davranıyordu ki ne düşüneceğini bilmiyordu.

Aslında Erdem’in bir şey yaptığı yoktu. Buket yaşadığı olay ve psikolojisiyle beğendiği adamı öyle değerlendiriyordu. Çünkü Erdinç denen pislik sürekli azarlar ve eleştirirdi. Şimdi yine aynısını yaşadığını düşündüğü için bir hışımla Erdem’in elinden parayı alıp arkasını döndü.

Ali Buğra tam içeri girecekken üç kızın yaptığı set ile sıkkın bir nefes verdi. Yeterdi ama çok özlemişti ya neden kimse anlamak istemiyordu. Hem beyazlar içinde ki karısını çok merak ediyordu. Hainler sesini bile duyurmadılar bana diye içinden saydırıyordu.

“Allah aşkına ne istiyorsanız vereceğim. Yeter ki çekilin ve sevdiğime kavuşayım…” Kızlar küçücük çocuk gibi kendilerine yalvaran enişteleriyle gülümsediler… Buse tüm şirinliğiyle;

“Ali Buğra kalbini tut çünkü sevgili kuzenim akıllara zarar güzel oldu…”

“O zaten güzel Buse daha ne kadar olabilir ki…”

“Ben seni uyarayım dedim…” bütün kızlar adım adım yolunu açtı. Ali Buğra zaten heyecanlıydı. Kızların bu yaptıkları ile daha bir heyecanlandı. Açılan yolun sonunda karşısında prensesler gibi elinde papatya buketiyle kendine aşkla bakan kadınla kalbi tekledi. Elini kalbinin üstüne koydu gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Bir kere daha sevdaların en büyüğünü yaşarken bacaklarında adım atacak derman aradı. Kalbini titreten kadın bedeninde de hareket edecek hal bırakmamıştı. Öyle duygu yüklü bakışıyorlardı ki herkes sessizce dışarı çıktı.

Merve sadece sevdiği adama bakıyordu. Bacakları tir tir titrerken o gözlerde gördüğü aşkla mest oldu Gözlerinde ki bakış ona cennetleri sunuyordu. İyi ki de o kadar olaya rağmen affetmeyi bilmiş ve bu mutluluğu yaşıyordu. Şuan aklından geçen tek şey buydu. Sanki yürümekte zorlanıyor gibi kendine adım adım gelen adamıyla kalbinin ritmi değişiyordu.

Şimdi aralarında mesafe kalmamıştı. Sadece bakışıyorlar ikisi de ne konuşuyor nede birbirlerine dokunuyorlardı. Merve’nin gözleri doldu. Kocasının yaşadığı duygusallığının farkındaydı. Yine sevgiye aç bir çocuğa dönüşmüştü. Ne yapacaktı bu koca adamla bilmiyordu. Tek bildiği hep sadık olacağı ve ömrünün sonuna kadar çok seveceğiydi. Çünkü bu adam yaşamında bir kadın darbesini daha kaldıramaz yıkılırdı.

Elinde ki çiçeği yatağın üzerine attı. Tekrar gözlerine baktığı adamın bakışlarında kendini çok değerli hissetti. Ellerini kaldırıp sevdiğinin yüzüne şevkatle dokunmaya başladı. Öyle uysal bir çocuk oluyordu ki bazen onu kırmaktan çok korkuyordu. Normalde sinirli ve sert olan adamın bu hale dönüşmesinin şaşkınlığını yaşarken sadece kendisinin görmesinin de haklı gururunu yaşıyordu.

Gözlerini kapatmış aşkına öldüğü kadının dokunuşlarını en ince detayına kadar hissetmek istiyordu. Neden konuşamadığını bilmiyordu. Nutku da dili de tutulmuştu. Sevdiğinin ahenkli sesi ile gözlerini açtı.

“Gözünle değil de gönlünle beni gördüğün için, dilinle değil de hislerinle bana baktığın için ve sözlerinle değil kalbinle beni sevdiğin için çok ama çok teşekkür ederim. Sen benim ulaşamayacağım kara sevdamdın. Gözyaşlarımın sebebi kalbimi acıtandın ama şimdi… Kollarınla değil ruhunla saranımsın… Bir bakışı ile tebessüm ettirenim bir kelimesi ile kahkahaya boğanımsın… Kısacası sevdiğim sen benim her şeyim bebeklerimin babasısın… Hadi elimden tut ve beni ATALAY yap…”

Merve’nin yanaklarına doğru yaşlar inerken yüzündeki gülümseme dünyalara değerdi. Karısı buydu işte sözleri ile yüreğinin başköşesine kuruluyordu. Yine hiç çekinmeden onu nasıl sevdiğini değer verdiğini söylemişti. Tutmaz mıydı o eli tutmazsa ölürdü. Elleri birleştiğinde bile Ali Buğra’dan tek kelime çıkmamıştı. Konuşmak istiyordu ama ne diyecekti ki bu kadına… Onun sevgisinin, saygısının yanında içinden sadece önünde eğilmekten başka bir şey gelmiyordu. En sonunda ellerini sımsıkı sarıp, titrek bir sesle;

“Seni se..sevdiğimden beri ayaklarım yere basmıyor. Yüreğimi adınla mühürlendin. Bundan sonra bayan A…ATALAY dua gibi dilimdesin. Hayat gibi gözlerimdesin ve nefes gibi dudağımda olacaksın. Seni seviyorum kadın. İlkim olmadın ama dilerim Allah’tan sonum olursun…” Alnında dudaklarını uzunca beklettikten sonra öptü. Kokusunu içine çekip, elleriyle kapıyı gösterdi. İkisinin üstünde acayip bir duygusallık vardı. Boşuna atalarımız dememiş. Nasip diye bir şey var iki cihan birbirine çarpsa ondan öteye adım atamazsın. Bu iki aşık da birbirlerinin kaderleriymiş ama işte acılarda yoğurulmadan değer bilinmezmiş ya… Ancak öyle değerlerini anlayıp birbirlerinin değerini anladılar…

Düğünün yapılacağı salona merdivenlerden iniliyordu. Merdivenin başına geldiklerinde Merve bir adım geri gitti. Hem bu kadar kalabalık beklemiyordu hem de herkes okuduğu eski İngiliz Kraliyet ailelerinin düzenlediği balolardaki gibi çok şıktı. Bu ihtişam gözünü korkuttu. Ali Buğra karısının neden çekindiğini anladı. Alışık değildi böyle şeylere gerçi kendisi böyle büyümüştü de alışık mıydı? Kesinlikle hayır… O huzuru karısında bulmuştu. Onun saf sevgisinde sade yaşantısında ve bundan da çok memnundu. Güven verircesine elini beline atıp, yavaşça merdivenden inmeye başladılar.

Merve daha önce düğün mekânını falan gezmediğine çok pişman oldu. En az bin kişi vardı karşısında yuvarlak masaların etrafında oturanlar ayakta onları alkışlayanlar ciddi ciddi içinde yanlış bir şey yapacağım korkusu yaratmıştı. Nikâhın yapılacağı masaya nasıl geldiklerini hiç anlamamış umarım şapşal bir yüz ifadem yoktur gülümseyebilmişimdir diye kendini azarlamanın derdindeydi. Ali Buğra’nın şahitleri Cenkay ve Cihan olurken, Merve’nin şahitleri Ecem ve Gökçe olmuştu.

Diğer grupları da etraflarını sarmış genç çiftin heyecanını paylaşıyorlardı. Sorulan sorular söylenen evetler atılan imzalar nasıl oluyordu. Merve sanki ruhu çıkmış yukarıdan bir yerden bakıyor gibiydi. Hala inanmıyordu. Ayağa kalkıp, ellerini karnında birleştirdi. Balıkesir Belediye Başkanının sözlerinin bitmesini bekledi. Ona uzatıla kırmızı küçük deftere baktı biran ve ilk defa içten bir gülümsemeyle eline aldı. İlk işi kızlara doğru sallamak oldu. Olmuştu işte o artık acı sevdasından galip çıkmıştı.

İlk danslarını yapmak üzere salonun ortasına doğru yürürken bile 1800 yıllarının romanlarında hissetmesi kendisinin ne kadar romantik olduğunu gösteriyordu. Kocasının ise tek derdinin kokusuyla bayılacak gibi olduğu kadını kollarının arasına almaktı. Belinden tuttuğu gibi kendine yapıştırdı. Alnına dudaklarını koyup, gözlerini kapattı.

“Ohhh çok şükür artık tamamen benimsin…” diye mırıldandı. Gözlerini açıp tekrar alnından öptükten sonra göğüs dekoltesi gözüne takılıp durdu. Sinirlenmek istemiyordu. Çünkü karısıyla kıyafet yüzünden sorun yaşamak istemiyordu ama böylesi de giyilir miydi Allah aşkına…

“Güzel karım neden şu güzellikleri zırt pırt ortaya döküyorsun…”

“Neyi aşkımmm.”

“Böyle güzel güzel aşkım maşkım diyerek aklımı karıştırma kadın… Şu ikizleri diyorum benim onlar benim neden sürekli açıyorsun…” diye tıslayarak göğüslerini gösterince ufak çaplı bir şok yaşayan Merve kızardığını hissetti. Bu adamın ayarı yoktu bir kere daha anladı. Şuan en romantik olmaları gereken zaman değil miydi ama yok adamın derdi yine nerelerindeydi.

“Düğünümüz de tartışmayacağız dimi kocacım…” diye sitemkar konuşunca Ali Buğra da yine yelkenler fora biraz önceki sinirli adam nereye gitti bilinmez ama gülücükler saçmaya başladı.

 

2. Part

“Yok, yok! Neden tartışalım güzel karım…” diye tatlı tatlı düğün hakkında konuşmaya başladılar.

Cenkay’ın yine suratı asıktı ve bu Buse’yi deli ediyordu. Neredeyse altı yedi aylık ilişkilerinde kara yağızı ile tartışmalarının tek sebebi kıyafetti. İlk günden beri kısa ve açık giyindiğini biliyordu şimdi neden bu kadar sorun oluyordu anlamıyordu. Kıyafetini gördüğünden beri soğuk davranıyordu.

“Kara yağızım ne olur böyle yapma… Hem ne zaman ben böyle giyinsem surat mı asacaksın?”

“Ne yapmamı bekliyorsun anlamıyorum ki… Ooo Buse ne güzel oranı buranı açmışsın çok güzel mi diyeyim… Sana bakan her gözü kör etmek istiyorum ben, kıskançlıktan kavruluyorum anla be kadın ve buna göre giyin artık… En azından biraz dikkat et inadına yapıyorsun sankiii…” Buse alt dudağını ısırdı. Cenkay’ın ses tonu ve azarlar gibi konuşmasına kızması gerekirdi ama bu onun çok hoşuna gidiyordu. Belki de inatla böyle giyinmesinin sebebi buydu. Çünkü sevdiğinin kıskançlık halleri onu mutlu ediyordu. Bugün biraz abarttığının kayınvalidesi Zahide Hanımın bakışlarından sonra anlamıştı. İlk defa kaşları çatık bakmıştı. Van’dan bu kadar kişinin geleceğini tahmin etmemişti. Eğilip babaannenin elini öperken bile tedirgin olmuştu. Ellerini simsiyah saçlara daldırdı.

“Tamam! Yüzü de yüreği de güzel adamım… Ailenin geleceğini söyleseydin böyle giyinmezdim zaten ama bundan sonra çok dikkat edeceğim söz… Lütfen gül artık…” Cenkay alttan alan kadınına baktı. Genel de inatlaşan sevdiği miydi? Bu aslında onu yorsa da en çok sevdiği huylarından biri de ona diklenmesiydi. Gülümsedi ve alnından öptü söze gerek kalmamıştı.

Ecem İzmir’den gelen annesinin yanından pek ayrılmadı. Kıymet Hanım kızım eğlen arkadaşlarınla dese de hem annesini çok özlemişti hem de annesinin kalabalık da çok rahat etmediğini bildiğinden yanından ayrılmak istemedi. Biliyordu ki Merve söz konusu olmasaydı da asla bu düğüne gelmezdi.

Annesine baktı çok güzeldi öyle güzeldi ki kırk altı yaşında olduğuna bazen inanamıyordu. Keşke annesi de kendinin farkında olsaydı. Ne yaparsa yapsın geçmişte yaşadıklarını unutturamıyordu. Yine o günler aklına geldi. Bir kere daha babası ve babasının ailesinden nefret etti. Annesi lavaboya gitmek için ayaklanınca ona yardım etmek için oda kalktı. Onu uzaktan hayran gözlerle seyreden maviliklerden habersiz sadece anneciğine destek olmak istedi.

“Kızım bırak yürüyebiliyorum…”

“Ama anne daha yeni ameliyat oldun sayılır zaten doğru dürüst yanında olamadım…” Kızının kendi gibi deniz gözlerine baktı. Elini kaldırıp yanağından okşadı koskoca kıza sanki yeni doğurmuş gibi yüreği titreyerek baktı.

“Yavrum yapma böyle… Sen benim en büyük desteğim ve her zaman yanımda olanımsın… Hem bu ilk ameliyatım değil biliyorsun ve neredeyse iki ay oldu. Bak şuan koltuk değneği bile kullanmıyorum bak…”

“Biliyorum ama ben sana kurban olurum annem…” kollarını açmış annesine sarıldı. Annesini çok mutlu etmek istiyordu çünkü onun annesi her şeyin en güzeline layıktı.

“Hadi hadi çatlak kızım yine ağlatma beni…” deyip aslında su misali akan gözyaşlarını sildi. Çıkışa doğru yürürken bu zindan dünya da tek dayanağı için şükür etti. Kızı olmasa da belki de yaşamıyor olabilirdi.

“Anne bak…” deyince kızının gösterdiği yöne baktı. Ecem’in uzun boylu kahverengi keskin gözlü yaşına göre çok yakışıklı bir adamın koluna girdiğini gördü.

“Kadir Amca bu benim canım annem…” bacağından dolayı aksayarak gelip gülümsedi. Adamın bakışlarının gülümsemesinde kaldığından habersiz oda kızının çok sevdiği beye sıcak davranmak istedi. Normalde erkeklere pek yaklaşmazdı. Ellerini uzattı.

“Merhaba kızımın meşhur amcası sizsiniz demek… Ben Kıymet…” Kadir Bey o anda karşısında gördüğü kadından ne kadar etkilendiğini kalbinin ritminin neden değiştiğini düşünüyordu. Ona uzatılan ele baktı. Sanki o ele tutarsa bir daha bırakmaması gerekiyordu. Gülümsemeye çalışarak eli sıktı.

“Çok memnun oldum. Hoş geldiniz ben de Kadir…” Kıymet Hanım bir türlü eli bırakılmayınca mecbur çekmek zorunda kaldı. Adamın bakışlarından etkilenmişti. Kafasını eğip hemen arkasını dönüp bacağının izin verdiği hızda yürümeye başladı. Sen akıllanmazsın Kıymet diye içinden kendine kızmaya başladı. Senin gerçeğin belli o adam nere sen nere bakışlarına aldanma iki görüşmeden sonra gözüne batar nasıl yürüdüğün diye içinden söylenip durdu.

Ecem annesinin neden böyle davrandığını biliyordu mahcup bir gülümseme ile annesinin peşinden gitti. On iki on üç yıldır birçok kişi annesiyle evlenmek istemişti ama o ısrarla bacaklarını sorun etmişti. Herkesin babası gibi olmadığını anlatmaya çalışmıştı. Ancak annesi yürüyüşü yüzünden yaşadıklarını bir türlü unutamıyordu.

Kadir Bey ise giden kadının arkasından kalakaldı. O nasıl güzel yüzdü öyle çok uzun zamandır ilk defa bir kadından etkileniyordu. Başını sağa sola salladı şuan biricik oğlunun düğününü düşünmesi gerekiyordu ama gökyüzünü anımsatan o gözleri uzun süre unutamayacağını biliyordu. Boşuna dememiş şair;

*Gülüşlerine yazılır hep şiirler, kimse gözyaşlarına aşık olmaz bir kadının… diye mırıldandı. Dünürü Hurşit Ağa’nın yanına oturdu. Kafaları o kadar uymuştu ki her fırsatta dünürü ile sohbet ediyordu. Aklında güzel gülüşlü kadınla misafirlerine odaklanmaya çalıştı.

Cihat saks mavi elbisenin içinde denizkızına benzettiği güzelden gözlerini alamıyordu. Annesinin engelli oluşuna şaşırdığı kadar da Ecem’in ona kırılacak bir kristalmiş gibi özenli davranmasına hayran oldu. Bu kız beni daha ne kadar şaşırtacak diye düşünürken vicdanının sesi tekrar devreye girdi. Sen o kızı hiç tanımadan laylay lom bir kız sandın. Onu bırak kıza her fırsatta kaşar muamelesi yaptın. Öyle olmadığını gördükçe ne kadar şaşırtacak diyorsun diye içini daraltmıştı. Artık herkese hak veriyordu. Yanlış yapmıştı. Allah’tan onun haberi yok diye kendini rahatlatmaya çalıştı.

Cihan kollarındaki güzel sevgilisine bakmaya doyamıyordu. Bir de öpmeye her fırsatta dudaklarına sahip oluyor ve aynı karşılığı alıyordu. Bu kadar ateşli olacağını asla aklına hayaline getirememişti. Onun masum baykuşu bildiğin dişi kaplan çıkmıştı. Bir öpücüğünde bile deli etmeye başlamıştı. Artık tamamen sahip olduğunda yaşayacağı duygu selinden korkuyordu. Resmen içine baharlar doğurmuştu.

İlk fırsatta ailesi ile tanıştırmayı planlıyordu. Şu aşık çiftler bir birleşse oda dişi aslanıyla yeteri kadar zaman geçirirdi. Sevgilim olduktan sonra arkadaşlarımı bile ihmal eder senle olmak isterim demişti ama hiç öyle olmadı. Geçen hafta ne zaman buluşmak istese Merve’nin şunu bunu var diyerek hiç buluşamamışlardı. Sürekli konuşmak istediği falanda olmamıştı. Sonra gülümsedi sevgili olarak kendini bile tam bilmiyordu farkında değildi. Bir aydır her hareketini ölçüp biçiyor ama hiç öyle kapris falan da yapmıyordu. Böyle olunca da demek ki beni uzak tutmak için yapmış diye düşünmeden edemiyordu. Kulaklarında hissettiği nefesle tüyleri ayaklandı.

“Ne düşünüyor benim yürüyen karizma sevgilim…” Cihan bu lafa gülümsedi. Bir de böyle güzel sevgilim deyişi yok muydu? Sevgilisinin oyununa ayak uydurmaya karar verip en seksi sesiyle cevap verdi:

“Dişi kaplanıma ne zaman tamamen sahip olurum onu düşünüyordum.” Deyince Gökçe kendini geri çekti. Kaşlarını çattı dikkatli dikkatli bakmaya başladı. O gözlerde gördüğü muziplik olmasa ilk tribini atacaktı. Hafif kızardığını hissediyordu. Omzuna vurdu ve yeniden sarıldı. Cihan kafasını geriye atarak kahkaha attı. Sevda dedikleri şey böyleydi sanırım yüreğe bir girince yerine sığmıyor ve gözlerle gülüşlerle öpücüklerle ağlayışlarla kendini dışarı atıyordu. Cihan’ın ki şimdilik kahkaha ile taşıyordu. Zaman bu çift için ne gösterecekti Allah bilirdi.

Masa masa dolaşarak herkese hem hoş geldin deyip hem de tanıştırma faslı sürerken düğün tüm neşesi ile devam ediyordu. Ağır adamlarımız yine bir masada içkilerini yudumlarken sevdikleri kadınların kıvırmalarını seyrediyorlardı. Cihan kaşları çatık daha dokunamadığı güzel poponun bir sağa bir sola gitmesine bakarken, Cenkay Buse’nin hopladıkça dışarı çıkacak gibi olan göğüsleri ile kafayı yemek üzereydi. Erdem ve Yavuz da imkansız olduklarını düşündükleri aşklarını uzaktan izlemekle meşguldüler. Ceren resmen ışık saçıyordu.

Ali Buğra yakın arkadaşlarından birini kapıda görünce çok sevindi. Allex heybetli bir giriş yapmıştı. Nasıl olmasındı ki adam iki metre ve esmer yakışıklı haliyle girdiği her ortamda parlıyordu. Amerika da olacağı için düğüne gelemeyeceğini söylemişti. O yüzden bu güzel sürpriz ile çok mutlu oldu. Hemen karısının elinden tutup karşılamaya gitti.

“Dostum hoş geldin…”

“Hoş buldum…” Allex Yunan olmasına rağmen çok iyi Türkçe konuşurdu. Gülümseyerek Merve’ye döndü.

“Sırf bu çapkın adamı deli edip, nikah masasına oturtan kadını merak ettiğim için geldim…” deyip elini öptü. Merve ilk şaşırsa da sonra güldü. Ali’sinin kıskanç bakışlarla ellerine baktığını görünce mutlu oldu. Bu kadar tatlı olma be adam diye içinden geçirip misafirine oda hoş geldin dedi.

Sen yine çok mu konuşuyorsun ne… Hem çek ellerini karımın üstünden…” deyip ellerini ayırdı. Allex süper bir kahkaha attıktan sonra Ali Buğra’ya sarıldı.

“Çok özlemişim kardeşim…” dedi. Aynı şekilde karşılık aldıktan sonra erkeklerin olduğu masaya götürüldü. Herkes tanıdığı için çok sıcak bir karşılama olmuştu. Ecem hariç bütün kızlarla tanıştırıldıktan sonra masaya oturtuldu.

Berkay Bey şubeden birkaç arkadaşıyla düğüne gelmişti. Nedense karısı bu dönem biraz halsiz hissediyordu kendini… O yüzden gelmemişti ama Ali Buğra’da Merve’de onun kardeşi sayılırdı. Aylar önce yaptığı oyundan sonra Merve’nin dağılmış haliyle pişmanlıklar yaşasa da iyi ki de yapmışım diye düşündü.

Tekne turunun olduğu gece karısı her şeyi anlattığında olmaz bu iş Merve’ye yazık Ali Buğra benim kardeşim ama o kızı harcar demişti. Sonra bankaya geldiği zaman özellikle Merve’yi istemesinden şüphelenip odasında yalnız bırakmıştı ama sonrasında Merve’nin akşama kadar ağladığını fark etmişti. İlk iş gününde de on günlük rapor almıştı. Geri döndüğünde yaşayan ölü gibiydi. O gün odasında ne olduysa kardeşi olan adam kızı dağıtmıştı. Sürekli karısına o gün onları yalnız bırakmamalıydım. Kıza ne dediyse alt üst oldu diye dert yanarken şimdiki bu mutluluk görüntüde gizli bir katkısı olduğunu düşününce tekrar gülümsedi.

Erkeklerin masalarında ise başka bir sohbet almış başını gidiyordu. Allex herkes tarafından sevilen biri olduğu için ortama neşe getirmişti. Dışarda sertliğinden yanına yaklaşılmayan adam arkadaşlarının arasında pamuk gibi oluyordu. Zaten en yakın arkadaşlarından biri Buğra’ydı. İyi ki de iyi ki de başıma o olay geldi ve Ali Buğra hayatıma girdi diye düşündü. Arkadaşına bakarken çok mutlu oldu. Birkaç ay önce çok üzgün olduğunu biliyordu. Şimdi böyle mutlu olması onu da çok sevindirdi. Sonra simsiyah saçlı mavi gözlü bir denizkızı dikkatini çekti. Tam da adamına sordu. Cihat’a yaklaştı.

“Şu mavi elbiseli afet kim…” Cihat gösterilen yerde Ecem’i görünce birden gerildi. Elinde ki peçeteyi sıktığından habersiz sadece bakıyordu. Hayatında ilk defa yaşadığı duygunun ne olduğunu anlamaya çalışırken cevap vermediğinin farkında değildi. Allex Cihat’ın yüzünde gördüğü kıskançlıkla yanlış kişiyi sorduğunu ve arkadaşının sınırlarına girdiğini fark edip, geri adım atacakken Cihan cevap verdi.

“Merve’nin en yakın arkadaşlarından biri çok tatlı bir kızdır dostum…” Cihan özellikle Ecem’i övmüştü. Cihat’ın nasıl kıskandığını fark edip, üstüne gitmek istedi. Çünkü Ecem’e nasıl bir haksızlık yaptığını en iyi o biliyordu o gece de uyarmıştı bu kız senin dediğin gibi değil diye ama arkadaşı inatla Ecem’i kötü düşünmüştü. Köpek gibi sevdiğinin farkında bile değildi diye düşünüp bunu değerlendirdi. Allex Cihan’a bakıp göz kırptı. Oda Cihat’ı gösterince bakışlarla anlaştılar ve oyuna devam etti.

“Kardeşim kız afeti devran nasıl tanışırım….” Cihat ayağa kalktı. Neden içinde yangınlar çıkmıştı. Biran önce temiz havaya çıkmayalım diye düşünüp kimseye bir şey demeden salonun balkonuna çıktı. Güzel bir bahar akşamıydı. Ellerini trabzanlara koydu. İçine derin derin nefesler çekmeye başladı. Çünkü bir el boğazını sıkıyordu sanki ve nefes almaya ihtiyacı vardı. Bu hissettiğim ne diye mırıldanınca yine vicdanının sesi ortaya çıktı.

Kıskançlık! Kıskanıyorsun hem de can yakacak şekilde artık kabul et bu kıza aşık oldun diyen ses ile kalbini tuttu. Gözlerini kapattı hayır bunu kabul etmek istemiyordu. İçeriye girdiğinde gördüğü görüntü ile yandı. Kavruldu. Ecem Allex ile dans ediyor ve güzel güzel gülüyordu. Neden ona değil de başkasına gülüyor diye sorunca iç sesi yine yapmıştı, yapacağını… Sen gerçekten bunu sorabiliyor musun? Başını sağa sola salladı. Gidip onun olanı alacaktı başka türlü sakinleşemezdi. Yanlarına gittiğinde Ecem’in tatlı gülüşüyle daha çok sinirlendi.

“Allex! Ecem’le birazda ben dans etmek istiyorum…” Sanki çok sevdiği bir arkadaşından değil de düşmanından izin istiyor gibiydi. Tıslayarak konuşmuş ters ters bakarken Allex gülümsedi.

“Tabi kardeşim…” deyip Ecem’in elini Cihat’a uzattı. Ecem bir anda kollarına girdiği ve sımsıkı sarılmanın şokunu yaşarken sinirlenmemek için kendini zor tutuyordu.

“Canımı yakıyorsunuz…”

“Benimle sizli bizli konuşma…”

“Neden siz benim neyim oluyorsunuz ki Cihat Bey…”

“Bana bir daha bey dersen var ya…” Ecem gözlerini kıstı. Karşısındaki adamın ne yapmaya çalıştığını çok merak ediyordu. Uzak duruyordu olmuyordu. Yakın zaten hiç olamamıştı. İntikamdan bile vazgeçmişti. Derdin ne adam derdin ne diye gözleriyle konuştu.

“Cihat Bey…” dedi. Gerisi gelmedi. Çünkü karşısındaki adam öldürecek gibi bakarak kollarından sıkmaya başlamıştı. Canı çok yanıyordu. Gözleri doldu.

“Bana bey deme dedim… Ecem yeter bu aramızdaki olan neyse yoruyor beni artık… Konuşalım lütfen…”

“Neyi konuşacağız… Sizin hakaretlerinizi mi? Canımı yakıyorsunuz…” demesiyle Cihat sanki ateşe dokunmuş gibi kendini çekti. Çenesini sıvazladı.

“Özür dilerim farkında değilim…” Ecem bir süre daha baktı ve hiçbir şey demeden arkasını döndü. Cihat sadece gidişine baktı. Hayatında ilk defa çuvallamıştı ve bu durumu kendi yaratmıştı.

Düğün tüm hızıyla devam ederken aileler gayet memnundu. Ali Buğra sürekli karısının iyi olup olmadığını kontrol ediyordu. Fatma Hanım zaten gözünü hiç gelininden ayırmamıştı. Şimdi sıra çiçek atmaya gelmişti. Şubeden bekar arkadaşları ve diğer kızlar hepsi gelinin arkasına geçti. Ecem ve Buket birazda Merve’ye şenlik olsun diye geçtiler ikisinin de hiç öyle bir derdi yoktu. Buket zaten erkeklerle olan ilişkisine hayatı boyunca son verdiğini düşünüyor Ecem de ilk defa yorulduğunu hissettiğinden uzun süre erkek milletinden birini görmek istemiyordu.

Merve son ses müzikle kahkahalar atarak dans ediyordu. Aşk başına vurmuş gibi kocasının gözlerinin içine baka baka göğüslerini ona sergiliyordu. Ali’sinin bakışlarından sonra daha bir şenleniyor daha kıvırarak oynuyordu. O Ali’sine yaptığı oyuna öyle dalmıştı ki ikinci şarkı olmasına rağmen çiçeği atmamıştı. Artık hadi diye bağırıldığında anladı. Kendine bir kere daha şaştı. Bu adam huyumu suyumu değiştirdi onu ayartıyorum derken herkesi unuttum diye gülümsedi ve birden attı. Kızlar birbirlerinin üstüne çıkıp çiçeği kapmaya çalışırken galip çıkan Gökçe oldu.

O arada Ecem’i nasıl ittiyse onu yere kapaklanacağını anlayan Cihat kendini öne attı. Gözlerini kapatmış canının yanmasını beklerken tanıdık kokuyla başının çarptığı sert göğüsten korkak bakışlarla kaldırdı. Kendi gözlerinin tıpkısı gibi olan gözlere baktı. Cihat, Ecem’e bir şey olacak diye o kadar korkmuştu ki kimseyi umursamadan atılmıştı ve birlikte düştüklerinde sırtı yere gelecek şekilde ayarlamıştı. Korkmuş bakışlar bile o kadar güzel gelmişti ki;

“Şuan bir sürü kişinin içinde değil bir yatakta böyle üstümde olmalıydın güzelim…” Ecem tam teşekkür edecekken duydukları ile kan beynine sıçradı. Hala onu yatmalık kız olarak görüyordu. Kimsenin bakışlarını umursamadan bir hışımla ayağa kalktı ve bağırdı.

“ÖKÜZZZZZ”

 

Loading...
0%