Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm: 'Bırakma.'

@hermionegrangerrr5

"Burada ne işin var?" Şaşkınlığı ses tonuna da yansımıştı Riddle'ın. "Eniştem, bu yetimhane ile anlaşmış." Riddle fılsıladadı. "Lanet olsun.." Hermione ona bakıp şakayla karışık bir ses tonuyla konuştu. "Beni gördüğüne sevinmedin mi?" Riddle gözlerini devirdi. "Hayır, seni aptal. Öyle değil..." Lanet müdire, bana yaptıklarını sana da yapar.

"Imm, konuyu değiştirmeye ne dersin? Mesela bahçeye çıkabiliyor muyuz?" Riddle başını salladı. "Cumartesi ve Pazar günleri bahçeye çıkılabiliyor." Hermione duvarda asılı duran saate baktı. 19.47'ydi. Riddle da onun baktığı yere baktı. "Akşam yemeğine 13 dakika var. Geç kalırsak ceza alırız. Hadi, gel." İkili, odadan çıkıp 2 kat aşağıda bulunan yemekhaneye gittiler. Biraz kalabalıktı. İki adet sandalye bulduklarında Riddle ona baktı. "Sen otur. Ben yemekleri alıp geliyorum." Hermione başını sallayıp sandalyeleri iç içe geçirerek oturdu.

Yaklaşık olarak 5 dakika sonra Riddle elinde iki adet yemek tableti ile oraya gelmişti. Hermione, iç içe geçirdiği sandalyeleri ayırıp birini yanına birini de arkasına koyarak oturdu. Riddle da elindeki tabletleri masaya koymakla meşguldü.

İkili, yemeklerini bitirdikten sonra tam kalkıyorlardı ki iki adet iri yarı çocuk önlerini kesti. "Merhaba Riddle. Bakıyorum da bu sefer yalnız değilsin. Bu kim?" Riddle öfkeyle dişlerini sıkıp Hermione'nin önüne geçerek dişlerinin arasından adeta tısladı. "Ondan uzak durun." Diğer ikisi alayla güldü. "Şuna bakın hele. Büyümüş de bize dikleniyor. Senin icabına bakma zamanı geldi, ha?"

Çocuk, yumruğunu kaldırmış Riddle'ın yüzüne geçirecekti ki Hermione, Riddle'ın arkasından çıkıp çocuğun elini kendisinden beklenmeyecek bir güçle tutup çevirdi. "Sen kim olduğunu sanıyorsun? Ona el kaldırma hakkını nereden buluyorsun?! Hemen buradan defolup gidin!" Çocuk, Hermione'nin ateş saçan gözlerine bakıp yutkunurken onun yanındaki diğer çocuk pek korkmuşa benzemiyordu.

Yaklaşıp diğer çocuğun elini Hermione'nin elinden kurtararak onun elini tutup sıkarak büktü. "Gitmezsek ne olur?" Riddle, Hermione'nin elini sıkan ele baktı. "Çek. O. Elini." Çocuk aptal aptal sırıtarak Hermione'nin elini daha çok sıktı. Riddle gözlerini onun eline dikti. Az sonra çocuğun eli sanki ateşe dokunmuş gibi yanarak hızla geri çekilirken öfke ve korku karışımı bir sesle bağırdı. "Ucube!"

"Neler oluyor burada?" Diğer iki çocuk Müdire'ye bakıp konuştular. "Hanımefendi, bu ikisi bizimle kavga ettiler." Elizabeth Wool, öfkeli bakışlarını Hermione ve Riddle arasında gezdirdi. "İkiniz de cezalısınız! Benimle gelin." Hermione ve Riddle, Müdire'nin peşinden gittiler.

Müdire, onları bir odaya götürdü. Karanlık, rutubetli, dar bir odaya. Riddle, ne olacağını biliyormuşçasına, sessizce yutkundu.

Mrs. Wool, odadaki küçük sehpanın üzerinden tahta bir cetvel alıp onlara döndü. Yüzünde sinsi bir sırıtma ile konuştu. "Bir hata yaptınız. Cezanızı elbette çekeceksiniz. Yeni gelmiştin değil mi? İlk sen." Hermione'ye yaklaşıp tam önünde durdu. Sert bir sesle bağırdı. "Uzat elini!" Hermione, ifadesiz bir yüzle elini ona uzattı. Mrs. Wool, elindeki cetvelle ona vurmaya başladı. Gerçekten acıtıyordu. Fakat Hermione'den çıt çıkmamıştı. Mrs. Wool, ona defalarca vurduktan sonra sıra Riddle'daydı.

Riddle'ın o cetvelle bir geçmişi olsa gerekti. Çünkü cetvele canavar görmüş gibi bakıyordu. Mrs. Wool, ona vurmaya başladı. Riddle'a daha hızlı vuruyordu. 4. Vuruşunda Riddle kısık bir inilti çıkardı. Hermione, onun acısını hafifletmek istercesine, Müdire'ye çaktırmadan onun diğer elini tuttu.

Müdire, ona vurmaya devam ediyordu. Fakat onun tüm acısı, o tutuşla birlikte bir anda uçup gitmişti sanki. Müdire, ona vurmayı bıraktıktan sonra sabaha kadar burada kalacaklarını söyleyip odadan çıktı. Elbette kapıyı kilitlemişti.

İkili, zifiri karanlıkta birbirlerine baktı. Riddle'ın gözü Hermione'nin tuttuğu eline kaydı. Genç kızın gözleri de onun bakışlarını takip ederek ellerine kilitlendi. Tam elini çekecekken Riddle, onun elini daha sıkı tutup zümrütlerini onun kahvelerine çevirdi. "Bırakma." Bunu öyle bir ses tonuyla söylemişti ki...

O kadar masum, o kadar yumuşak bir sesle söylemişti ki Hermione'nin kalbi bir atış kaçırdı. "Bırakmam." Onun sesi de o kadar şefkatli, o kadar yumuşaktı ki Riddle'ın kalbine dokundu.

İkisi, bir duvarın önüne çöküp zifiri karanlığı izlediler. Yaklaşık olarak bir saat boyunca öylece oturdular. Riddle'ın dikkatini dağıtan şey, omuzuna düşen baştı. Hermione uyuyakalmıştı. Bir süre boyunca farkında bile olmadan onun saçlarının kokusunu içine çekti. Uykusu gelmişti. Gözleri kapanıyordu. Başını genç kızın başına yaslayıp uykuya daldı..

Ertesi gün ilk uyanan Hermione oldu. Başının üzerindeki başı hissedebiliyordu. Onun uyuduğunu anlamıştı. Uyanmasın diye hareket dahi etmiyordu.

Uzun zamandır bu kadar huzurlu uyumamıştı. Şuan kendini şey hissediyordu... güvende. gözlerini hafifçe aralayıp etrafa baktı. Odada pencere olmadığı için halâ karanlıktı. Kapının kenarlarından içeri sızmayı başaran bir miktar ışık vardı sadece. Gözleri ellerine kaydı. İstemsizce bir gülümseme oluştu dudaklarında. 'Bırakma.' Demişti ona.

Sonra neden gülümsediğini sorguladı. Kendisini tam bir aptal gibi hissediyordu. Gözlerini devirdi. Yarım bir aptal olacak hâli yoktu ya. Çünkü yarım bir aptal diye bir şey yoktu. 'Ben ne saçmalıyorum?' Diye düşünmeden edemedi.

Başının üzerinde bir hareketlenme hissetti. Başını hafifçe kaldırdığında parlak zümrütlerle göz göze geldi. "Günaydın." dedi fısıldayarak. "Günaydın." Riddle aynı fısıltıyla cevapladı onu. Yakınlardı. Fazla yakın. Birkaç dakika boyunca birbirlerinin gözlerine baktılar. Zümrütler, kahvelere; kahveler zümrütlere kilitlenmişti.

Taa ki, kapının kilidi açılıp Mrs. Wool içeri girene kadar. İkisi de göz temasını kesip hızla ayağa kalktılar.

Mrs. Wool, gözlerindeki tiksintiyle onlara baktı. "Çıkabilirsiniz." Hermione ve Riddle aceleci adımlar ile odadan çıkıp kahvaltı etmek için yemek salonuna indiler. Olaysız bir kahvaltıdan sonra ikisinin paylaştığı odaya doğru yol aldılar.

İlk olarak Hermione kısa bir duş aldı. Üzerine turuncu bir tshirt, siyah, ispanyol paça bir kot pantolon ve beyaz sporlarını giydi.

Hermione'den sonra Riddle da duş aldı. Üzerine lacivert bir tshirt, siyah bir pantolon ve siyah ayakkabılarını giydi.

Bugün bahçeye çıkabilirlerdi. "Riddle?" Riddle, başını elindeki kitaptan kaldırıp ona baktı. "Evet?" "Bahçeye çıkalım mı?" Riddle biraz düşündükten sonra başını salladı. "Gel."

İkili, aşağı inip ön bahçedekilere görünmeden arka bahçeye gittiler. Burada kimse yoktu. Hermione de bunun nedenini merak etmişti elbette. "Neden burada kimse yok?" Riddle omuz silkti. "Buraya gelmek yasak." Yerdeki çimenlerin üzerinde biraz oturdular. Hermione, aklına gelen şeyle birlikte bakışlarını Riddle'a çevirdi ama konuşmadı. Birkaç dakika boyunca öyle durdu. Riddle derin bir nefes alarak ona baktı. "Söyle." Hermione, çekingen bir sesle konuştu. "Şey... saklambaç oynayalım mı?" Riddle şaşkınlıkla ona baktı. "Granger, biz çocuk muyuz?" "Hmm. Teknik olarak, evet. 17 yaşından küçüğüz."

Riddle gözlerini devirdi. Oynamayacaklarını düşünmüş olacak ki yüzü düştü Hermione'nin. Riddle ona baktı. "Çok mu istiyorsun?" "Evet." Derin bir nefes aldı. "Pekâla. Ama ben ebe olmam." Hermione, çocuksu bir neşeyle ona baktı. "Kabul! Ama ön bahçe yok." Riddle başını salladı.

Hermione, duvara dönüp saymaya başladı. "1,2,3,4,5,6...49,50 Sağım solum sobe. Saklanmayan ebe!"

Genç kız, arkasını döndüğünde Riddle yoktu. Onu aramaya başladı. Bahçedeki tüm ağaçların arkasına baktı. Karton kolilerin arkasına, büyük saksıların arkasına, her here baktı. Riddle yoktu. Artık endişelenmeye başlıyordu. Derin bir nefes aldı. Sakinleşmeliydi. Biraz daha aradı onu. Ama yoktu. Gözleri doldu. Ağlamaklı bir sesle konuştu.

"R-riddle?" Cevap yok. "Riddle? Nerdesin?" Yine cevap yok. Gözlerindeki yaşlar tane tane düşmeye başladı. "R-riddle? Neredeysen çık lütfen. K-korkuyorum." Boğazındaki düğüm giderek büyüyordu. "Riddle?"

Ağlıyor muydu o? Sırf kendisini bulamadı diye? Imm pekâla artık kendisini gösterse iyi olacaktı.
"Granger?" Yaşlı kahve gözler onu buldu. "Neredeydin seni aptal?! Ne kadar korktum haberin var mı?" dedi gözündeki yaşları silerken. Riddle şaşkınlık ve bilmemezlik ile ona bakıyordu. Ne yapmalıydı?

"Tamam, tamam. Sakin ol. Buradayım." Hermione gözlerini kapatıp derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. Gözlerini açtığında Riddle'a baktı. "İyi misin?" Yanlış mı duymuştu? "Ne?" "İyi misin, dedim." Riddle gözlerini kırpıştırdı. "İyiyim."

Hermione onu kolundan çekiştirip yere oturttu. Birkaç saniye sessizliğin ardından, konuşan yine oydu. "Tam bir aptalsın." diye söylendi. "Neredeydin?" "Arkanda." Genç kız kaşlarını çattı. "Nasıl yani?" "Arkanda işte. Seni takip ettim. Sen beni bulamayıp ağlamaya başladığında da... karşına geçtim."

Hermione, onun koluna hafifçe vurup ona sırtını döndü. "Tam bir pisliksin." dedikten sonra kollarını kavuşturdu. Riddle 'bu ne şimdi' der gibi ona baktı. "Sen bana trip mi atıyorsun şimdi?" "Sus." Omuz silkti. "Tamam." Birkaç dakika boyunca çıt çıkmadı.

Hermione sinirle ona döndü. "Konuşsana!" Riddle sırıttı. "Sus dedin." Genç kız, gözlerini devirdi. "Off. Trip bile attırmıyorsun." "Atma o zaman." Ona gönderilen sinirli bakışlar karşısında gülme isteğini zorlukla bastırıp ellerini havaya kaldırdı. "Tamam. Haklısın, o kadar uzun süre saklanmamalıydım. Özür dilerim." Hermione gülümsedi. "Affettim. Ama bir daha saklambaç oynamayacağım seninle."

Riddle da elinde olmadan gülümsedi. Öğle yemeği vakti gelmiş olsa gerekti. İkisi birlikte yemek salonuna gittiler. Yemekten sonra da odalarına. Yataklarında yarı oturur yarı yatar hâlde kitap okurlarken odalarının kapısı açıldı ansızın. Yetimhane Müdiresi, ateş saçan gözleriyle onlara baktı. "Siz ikiniz! Arka bahçede görülmüşsünüz. Oranın yasak olduğunu bilmiyor muydunuz?!" Riddle, bu suçlamadan kurtulamayacaklarını biliyordu. Bu yüzden tüm suçu kendi üzerine çekmeye karar verdi.

"Ben biliyordum. Ama o bilmiyordu, Efendim. Ceza alması gereken kişi benim." Hermione, şaşkın gözlerini ikisinin arasında gezdirdi. "Hayır ben-" fakat ikisi de ona bakmıyordu. Sözlerinin kesilmesini sağlayan sesin sahibi Mrs. Wool'dan başkası değildi. "Tahmin etmeliydim.. benimle gel Riddle." İkisi odadan çıktıkları anda Hermione, dolabındaki pelerini üzerine geçirip odadan çıkarak onlara yetişti. Yine o odaya gidiyorlardı. Dün ceza aldıkları oda.

"Demek kuralları çiğnemek her zamanki gibi hoşuna gidiyor? Ceza almak da hoşuna gitse iyi olur." dedi ve Riddle'ı odaya itti. Hermione de onun hemen ardından odaya girdi. Ondan sonra da Mrs. Wool.

Dün akşamki olaylar tekrar yaşandı. "Aç elini!"
Riddle elini uzattı. Mrs. Wool vurdu. Hermione, dün akşam olduğu gibi Riddle'ın elini tuttuğunda, Riddle eline baktı. Bir şey yoktu. Ama hissedebiliyordu. Bu Hermione'nin eliydi. Bakışları umutsuzluğa büründü. Hermione'nin onun elini tuttuğu falan yoktu. Kendini kandırıyordu.

Mrs. Wool, ona vurmayı bırakıp gittiğinde bakışları tekrar elini buldu. Ne? Nasıl?

"Granger?" Hermione öfkeyle ona baktı. "Evet, Granger! Ne sandın, seni öylece bırakacağımı mı? Bırakmam demedim mi?" Riddle zümrütlerini ona çevirip fısıldadı. "Bırakmam." Hermione başını salladı. "Ama sen bıraktın."

Riddle'ın zümrütleri, o kahvelerde hayal kırıklığı gördü. Hayır, o bunu istememişti. O sadece Hermione'nin ceza almamasını istemişti. Onu... korumak istemişti. "Ben.. ceza almanı istemedim." Hermione üzgün bir ses tonuyla konuştu. "Bana sordun mu? Ya ben seninle ceza almak istiyorsam?"

***

Loading...
0%