"Tekrardan hoşgeldiniz, çocuklar." Hermione, kibarca gülümsedi. "Hoşbulduk, Mrs. Riddle." "Ah, lütfen büyükanne deyin. Eh, hadi buyurun. İçeri geçin."
"Çocuklar, sanırım ilk önce eşyalarınızı yerleştirseniz iyi olur. Fakat sadece bir odamız boş. Orada sizin için iki yatak hazırladık. Sizin için bir sorun-" Riddle başını iki yana salladı. "Hayır sorun olmaz. Kaldığımız yerde de oda arkadaşıydık." Hermione, başını hafifçe yere eğip yanaklarında beliren kırmızı lekeleri gizlemeye çalıştı.
O hareket etmeyince Riddle, kolundan tutup onu çekiştirmeye başladı. "Granger. Hadi."
"Riddle, ben sizi rahatsız etmek-" Riddle, çatık kaşlarının ardından ona baktı. "Senin kimseyi rahatsız ettiğin yok. Bir daha böyle saçma şeyler düşünme."
***
İkili, şuan ev hâlkı ile oturmuş, arada ufak sohbetler eşliğinde çaylarını yudumluyorlardı. Mrs. Riddle, Hermione'ye baktı. "Ihm, adın neydi, kızım?" Hermione, onca karmaşa arasında adını söylemeyi unutmuştu. "Ben, unutmuşum. Üzgünüm... Şey, adım Hermione. Hermione Granger."
"Ah, hayır sorun değil. Sadece merak etmiştim." Mr. Riddle, gözlerini ikisinin üzerinde gezdirdi. "Buraya gelmeden önce nerede kalıyordunuz? Demek istediğim, sizi her yerde aramıştım. Ama bulamadım. Neredeydiniz?"
"Aslında ben doğduğumdan beri Wool Yetimhanesi'ndeydim. Granger -İzin ister gibi baktı Hermione'ye. Genç kız başını salladı.- ailesini kaybedince teyzesinin yanına yerleşmiş. Fakat büyüden hoşlanmayan eniştesi, teyzesinin haberi olmadan yetimhane ile anlaşmış. Yaz tatilinde orada karşılaştık. Sonra... yetimhaneden kaçıp bir büyücü oteline yerleştik. Buraya gelmeden önce orada kalıyorduk."
"Anladım. Yani Miss. Granger da-" Riddle başını salladı. "Evet. O da büyü yapabiliyor."
***
Dakikalar; saatleri, saatler; günleri, günler; haftaları kovaladı. Riddle Malikânesi'nde herkes, birbirine alışmıştı. Hermione, Büyükanne Mary ile çok iyi anlaşıyordu. Boş zamanlarında sık sık sohbet ediyor, birlikte pastanelerde satılanlardan çok daha güzel kurabiyeler, poğaçalar, kekler ve turtalar yapıyorlardı.
Büyükbaba Thomas'ın biraz sert bir yapısı vardı. Fakat suyuna gidilince şirin bir büyükbabadan farksız oluyordu. En sevdiği üç aktivite vardı; tenis oynamak, kriket oynamak, akşamları içilen çay eşliğinde sohbet etmek.
Mr. Riddle ise -Riddle'ın babası olan- oğluyla vakit geçirmekten mutluluk duyuyor, onu daha iyi tanımak için elinden geleni yapıyordu.
Hafta içi, bizim ikili odalarına çekilir, aldıkları kitapları okur, pratik yaparlardı. Nadiren de olsa Diagon Yolu'na giderlerdi. Mr. Riddle, işe giderdi. Kendisi bir öğretmendi. Büyükbaba Thomas, arkadaşları ile tenis veya kriket maçlarına giderdi. Büyükanne Mary de arkadaşlarıyla gezer, onlarla tiyatro, sinema gibi yerlere giderdi. Akşam çaylar yudumlanırken, herkes gününün nasıl geçtiğini anlatır, sohbet ederlerdi.
Fakat son zamanlarda bizim ikilinin araları biraz limoniydi. Hermione, bir şeyler saklıyordu ve Riddle bunu elbette anlamıştı.
"Ne zaman sorsam beni geçiştiriyorsun. Sence ben bir şeyler sakladığını anlamıyor muyum?" Hermione, suçlu bir ifadeyle yere bakıyordu. Sessizce fısıldadı. "Anlatamam.." Riddle, öfkeyle yumruklarını sıktı. "Neden?!" diye tısladı. "Riddle, bak bu... özel bir konu. Şimdi anlatamam. Lütfen zorlama beni." Dişlerinin arasından sabırsız ve sinirli bir sesle sordu. "Ne zaman? Şimdi değilse ne zaman?!" Hermione'nin sabrı taşıyordu. "Bilmiyorum!"
İkisi de sakinleşmeye çalışarak derin nefesler aldılar. Riddle, yapabildiği kadar sakin bir sesle söyledi. "Bak, bana anlatabilirsin. Konu her neyse üstesinden tek başına gelemediğin açık. Sana yardım edebilirim." Hermione kararsız kahvelerini onun zümrütlerine dikti. "Bir şartla." Riddle, sorarcasına ona baktı. "Nedir?" "Soru sormak yok." Bu şart Riddle'ı daha da çok meraklandırmıştı. "Kabul."
"Gellert Grindelwald'ı Nurmengard'dan kaçıracağım." Riddle, bu sözlerin anlamını kavrayabildiğinde göz bebekleri şaşkınlıkla büyüdü. "Ned-" derin bir nefes alıp merakını geri plana attı. "Soru sormayacağım. Tamam. Pekâla." Sinsi bir sırıtış oluştu yüzünde. "Ama bunu sormam lazım. Yoksa yardım edemem. Plan ne?" Hermione, gözlerini devirdi. Ardından ciddi bir ifade takınarak planı anlatmaya başladı.
"Nurmengard'a gidip bekçileri bayıltacağım. Bekçilerin hafızasını değiştirip Gellert'ı ölü göstereceğim. Sahte bir mezar kazdıktan sonra hikaye daha inandırıcı olacaktır. Sonra da Gellet'ı bayıltıp kaçıracağım." Riddle güldü. "Ve bütün bunları tek başına yapacaksın?" Hermione omuz silkti. Önceki hayatında yapmıştı. "İstersen yardım edebilirsin."
***
"Gellert, benimle gelmen gerekiyor. Herşeyi anlatacağım. Ben-" Hermione'nin sesi, az ileriden gelen Riddle'ın sesi ile kesildi. "Granger?" Genç kız, aceleyle Gellert'a döndü. Hızlıca fısıldadı. "Baygın numarası yap." Gellert, gözlerini devirip kızın dediğini yaptı.
Biraz sonra Riddle geldi. "Hafızalarını değiştirdim. Sahte mezar işi de tamam. Hadi gidelim." Hermione başını sallayıp Gellert'a havada süzülerek onları takip etmesi için büyü yaptı. Cisimlenme duvarının dışına çıktıklarında durdular.
"Seni onunla yalnız bırakamam." Hermione ona baktı. "Bırakman gerekiyor." Riddle, gözlerini Gellert'ın üzerinde gezdirdi. "Ya sana zarar verirse?" Hermione, başını iki yana salladı. "O bana zarar vermez. Bir şey olmayacak. Güven bana." Kız, bunları kendinden o kadar emin bir sesle söylemişti ki Riddle, teslimiyetle başını salladı.
Gellert'ın kafasındaki soru işaretleri artmaya devam ediyordu. Kız, ona zarar vermeyeceğinden nasıl bu kadar emin olabilirdi?
"Pekâla. O zaman... görüşürüz. Kendine dikkat et." Hermione, içtenlikle gülümsedi. "Sen de kendine ve evdekilere iyi bak. Büyükanne Mary'e benden selam söyle. Hoşçakal."
İlk cisimlenen Riddle'dı. Riddle gittikten sonra Hermione, Gellert'ı yere indirip bir şey demesine fırsat vermeden kolunu tuttu.
Az sonra Hermione'nin iki hafta önce bulduğu, evdelerdi. Muggle'ların olduğu bir yerleşim yeriydi burası. Buna rağmen bir büyücüden almıştı evi. Etraftaki muggle evleri, bu evden biraz uzaktaydı. Evin olduğu yer, ormanlık bir araziydi. Evin az ilerisinde bir göl vardı.
Hermione kibar bir gülümsemeyle yanındaki adama baktı. "Önden buyurun, Mr. Grindelwald."
İki katlı, geniş bir evdi. Dış duvarları beyazdı. Şirin bir bahçesi vardı. İçeri girdiğinizde, büyük bir koridor karşılıyordu sizi. Girdiğiniz kapının tam karşısında, üst kata çıkan merdivenler vardı. Sağ ve sol taraflarınızda 2 adet kapı bulunuyordu. Sağdaki kapılardan ilki, geniş bir oturma odasına açılıyordu. İkincisi de mutfağa.
Sol taraftaki kapılardan ilki, misafir odasıydı. İkincisi de yemek odası. Üst katta da dört oda vardı. Üç tanesi yatak odası, bir tanesi de kütüphaneydi. Hermione, Gellert ile birlikte oturma odasına geçti.
İçindeki neşe, dışına da yansımıştı. Uzun zamandır görmediği dostu, şuan yanındaydı. Gözleri doldu. Ağlıyordu, ama mutluluktan. Gellert, kızın hareketlerine anlam veremezken, Hermione ona sıkıca sarıldı. Gellert adeta taş kesilmişti.
Hermione ondan ayrıldığında gözündeki yaşları silerken koltuğu işaret etti. "Otur lütfen."
İkili, karşılıklı otururken, sessizliği bozan, Gellert'dı. "Merlin aşkına, neler oluyor? Sen kimsin?" Hermione, asasını çıkartıp accio büyüsüyle düşünselini çağırdı. "Anlatmak uzun sürer." Asa yardımıyla, anılarını gümüşi bir sıvı hâlinde düşünseline yerleştirdi. Gellert, başını düşünseline daldırdı...
İlk anıda bir savaş vardı. Çok kişi ölmüştü. Kızın arkadaşları ve ailesi de. Sonra anı değişti. Burası Nurmengard'dı. Bu... kendisiydi. Bilmem kaç yıl sonraki hâli. Ah, yaralıydı. Kız onu iyileştirip ikna ederek Nurmengard'dan kaçırdı. Biraz önce olduğu gibi. Çatlak Kazan'dalardı. Kızı eğitiyordu. Gülerek sohbet ediyorlardı. Tombala isimli muggle oyununu oynuyorlardı. Yürüyüş yapıyorlardı. Bir zaman döndürücüyü büyülüyordu. Kızla vedalaşıyordu. Kız, onu kurtaracağına dair söz veriyordu..
Anılar bitince düşünselinden çıktı. Şaşkındı. "Sen, gelecekten geliyorsun." Hermione başını salladı. "Demek kendine verdiğin sözü tutmak için beni kurtardın?" Genç kız hüzünle gülümsedi. "Elimde bir şans varken yıllarca orada kalmana izin veremezdim. Ayrıca seni özledim." Sesindeki titreme, Gellert'ı ikna etmeye yetmişti.
***