Genç kız, güzel biten kahvaltının ardından odasına çıktı. Gözlerini dolaba dikmiş, içindeki kıyafetlere bakıyordu. 'Ne giysem?' Diye düşünürken siyah renk, eteği ayak bileklerinin birkaç santim üstünde biten, sade bir elbise gördü. Elbise giymeyi pek tercih etmezdi aslında. Fakat bugün giymesinde bir sakınca göremiyordu. Elbiseyi giydikten sonra sıra saçındaydı. Saçlarıyla pek uğraşmak istemediği için, onları tarayıp serbest bıraktı. Beyaz sporlarını da giyip asasını elbisenin gizli cebine koydu. Ve hazırdı. Son kez aynaya bakıp alt kata indi.
Oturma odasında oturmuş, kitap okuyan adama seslendi. "Ben gidiyorum!"
Cisimlenmek için gözlerini kapattı. Kahverengi irisleri tekrar açıldığında, Diagon Yolu'ndaydı. Görünürde kimse yoktu. Black kardeşler de, Lucius, Sev ve Rodolphus da henüz gelmemişti. Etrafına bakındı. Her şey eskiden olduğu gibiydi. Harry, Ron ve diğer Weasley'ler ile gelip okul alışverişi yaptıkları günler gibi..
"Herm!" Ah, kızlar gelmişti. Hermione gülümsedi. "Merhaba Bella, Andy, Cissy." Hasret giderme faslı sonunda bittiğinde, bir dükkana gidip çay içmeye karar vermişlerdi.
"Hadi ama Bella. Çikolata yemekten bıkmadın mı?" Gözlerini devirerek söylenen Cissy'e bakıp omuz silkerek çikolata dolu olan ağzından gelen boğuk sesiyle itiraz etti. "Hayor, bukmodom." Üçlüden kıkırtılar yükselirken Bella, onlara ters ters bakmakla yetindi.
"Yarım saattir sizi arıyoruz!" Bella homordandı. "Konuştu yine Sarı Civciv." Lucius kaşlarını çattı. "Bir kirpinin bunu söylemesi komik." Cissy gözlerini devirdi. "Bella'ya kirpi deme Lucius." Bella zaferle sırıtarak ağzını yaya yaya söyledi. "Ağla."
"Lucy'i rahat bırakın. Sonra mızmızlanıyor." Rodolphus, karnına geçirilen dirsekle yüzünü buruşturdu. "Ihm, otursanız mı?" Şimdiye kadar boş bakışlarla etrafı izleyen Severus, Hermione'ye döndü. "Hermione!" Lucius'un da mavi-gri gözleri üzerine dikildi. "Benim hayırsız kardeşim de buradaymış! Söyler misiniz hanımefendi, neden hiç mektup göndermediniz?" Hermione gözlerini devirdi. "Sanki sen gönderdin."
◇◇◇
"Bunu da-" Narcissa gözlerini devirdi. "Yeter, Bella. Merlin aşkına, dükkanda şeker kalmadı!" Hermione, başını onaylarcasına salladı. "Evet, Bella. Şimdi kitapçıya gitmeliyiz." Lucius bıkkınlıkla ona baktı. "Ah, hayır... seni oradan çıkarabilmek imkânsız olur." Hermione gülümseyip Sarışın'ın omzuna vurdu hafifçe. "Abartma, Lucy.
◇◇◇
Rodolphus, hayattan bezmiş bir sesle söylendi. "Lucius haklıydı. Olamaz.. bu 32. Oldu, Herm!" Hermione tatlı tatlı gülümseyip başka bir kitaba yönelmek üzereyken Andy ve Bella, onu dükkandan uzaklaştırmak için resmen sürüklediler.
"Eee? Şimdi nereye?" Lucius ve Rodolphus, gözleri parlayarak Severus'a dönüp aynı anda bağırdılar. "Quidditch dükkanı!" Sev, yüzünü buruştururken diğer ikili, çoktan dükkanın yolunu tutmuşlardı. Hermione, onlara seslendi.
"Saat geç oluyor çocuklar, ayrılsak iyi olur. Sev ve ben iksir dükkanına gidelim. İşimiz bittiğinde az ilerideki kafede buluşuruz." Diğerlerinden yükselen onay veren mırıltılar eşliğinde ayrıldılar.
"İksir dükkanına gitmek istediğimi nereden bildin?" Hermione, şaşkın bakışlarını onun kahvelerine dikmiş olan Severus'a bakıp omuz silkti. "İksire ilgin olduğunu biliyorum?" İkili, yüzlerindeki gülümsemeler ile iksir dükkanına girdiler.
◇◇◇
Genç kız, bir tempus büyüsü yaparak saate baktı. Sıkıntıyla iç çekti. "Şimdiye gelmiş olmalılardı." Severus, onun endişelenmesini önlemeye çalışıyordu fakat o da Hermione'den farklı değildi. "Onları aramaya gidebiliriz." Hermione, başını sallayıp ayağa kalktı.
Hogsmeade'deki her dükkana bakmışlardı. Hogsmeade'in sonlarındaki ıssız yoldan biraz geridelerdi ki sesler duymaya başladılar. İkili, endişeli bir bakış paylaşırken Hermione, sessizce mırıldandı. "İçimde kötü bir his var.."
Sokağın girişine geldiklerinde gördükleri manzara..
Cissy, duvarın önüne çökmüş, eliyle karnını tutuyordu. Giydiği mavi elbise, yavaş yavaş kırmızıya boyanıyordu. Galiba yaralıydı. Bella ve Andy onu iyileştirmeye çalışıyordu. Fakat onların da elleri tir tir titrerken pek bir işe yaradıkları söylenemezdi.
Lucius ve Rodolphus ise 7 vampirle birden savaşıyorlardı. Lucius'un beyaz gömleğinin sol kolu kana bulanmıştı. O da yaralıydı. Rodolphus ise, vampirlere lanetler yağdırıyordu. Hermione endişeli bakışlarını onlardan çekip Severus'a dikti.
"Sev! Çantada geyikotu var. Cissa'nın yarasını iyileştir. Kızları sakinleştir. Lucius yaralı. Onu da kızların yanına göndereceğim. Hadi." Severus tam itiraz etmek için dudaklarını aralamıştı ki Hermione onun konuşmasına fırsat vermedi. "Severus hadi! Zaman yok!" Genç adam, başını sallayıp aceleci adımlarla kızların yanına ulaştı.
Hermione, hızla asasını çekip Lucius ve Rodolphus'un yanına geçti. Sırt sırta vermiş, vampirlere lanet yağdırıyorlardı. Hermione, Lucius'a bağırdı. "Lucius! Kızların yanına git. Severus yaranla ilgilensin." "Hayır. Sizi yaln-" "Lucius, hemen! Güven bana. İdare edebilirim."
Sarışın, oradan ayrılırken, Vampirlerden kıkırtılar yükseldi. "Duydun mu, idare edebilirmiş!" "Hadi şu aptallara gününü gösterelim!" Sinsi sinsi güldü. "Ben arkadaki aptallara gidiyorum! Nasılsa savunmasızlar." Dedi bir diğeri.
Vampirlerden 3 tanesi, Black kardeşler, Severus ve Lucius'a saldırmaya başlarken bir kişi tarafından geri püskürtüldüler. Hermione'nin o kişiye bakma fırsatı yoktu, çünkü önünde daha 4 tane vampir vardı.
Ne yaparsa yapsın vampirler uzaklaşmayınca Hermione de zorunda olduğunu bilerek onlardan kurtulmanın tek yolunu uygulamaya başladı; onları yakmak.
"Dawod!" Lanet, vampiri tam göğsünden vururken oyalanmadan bir diğer büyüyü yaptı. "Descendio!" Pekâla, bu gerçekten kontrol edilmesi zor bir büyüydü. Alevleri geriye kalan 3 vampire yöneltti. Dikkatleri dağılmış vampirler, ansızın üzerlerine gönderilen alevlerde tutuşarak can verdiler. Hermione, alnındaki teri silecekti ki, gözleri karardı.
Baygın hâldeki bedeni yere düşecekken, güçlü kollar tarafından tutuldu. Riddle fısıldadı. "Granger sen ne yaptın..."
"Riddle, ona ne-" Lucius'un sözü, Hermione'nin üzerindeki siyah elbisenin göğsündeki koyu renk ıslaklığı fark etmesiyle kesildi. Bella, endişe ve korku karışımı bakışlarını Hermione'den çekip Riddle'a döndü. "O-onu hastaneye götürmeliyiz." Riddle başını salladı.
Rodolphus, hepsini St. Mungo'ya cisimleyip bağırdı. "Buraya bakar mısınız! Acil!" Gelen şifacılar, Hermione'yi Riddle'dan alıp sedyeye koydular. "Ne oldu?" Andy aceleyle olayı özetledi. "... ve sonra bayıldı. Göğsünde bir yara olduğuna eminim. Umarım derin değildir." Son kısmı kendi kendine söylemiş gibiydi.
Şifacı başını salladı. "Hastayı yalnız bırakın."
◇◇◇
Cissy, dolmuş gözleriyle yere bakıyordu. Andy, birşey olmaması için dua ediyor gibi görünüyordu. Bella, stresle tırnaklarını yiyordu. Rodolphus, endişeli gözleriyle kapıyı izliyordu. Severus da Rodolphus gibi, gözlerini kapıya dikmiş, içinden dua ediyordu.
Lucius ise dolmakta olan gözleriyle savaşırken koridorda durmadan volta atıyordu.
"Lanet olsun... lanet olsun.. hepsi benim yüzümden. Bu yoldan gitmemizi söyleyen bendim. Ben, kardeşimin yaralanmasına sebep oldum! Merlin... ben tam bir aptalı-" Rodolphus, sinirle ona baktı. "Lucius yeter! Volta atmayı kes. Evet tam bir aptalsın ama olanlar senin suçun değildi. O yoldan gitmeyi biz de kabul ettik. Şimdi sus ve ona birşey olmaması için dua et."
Riddle, onlara en uzak, kapıya en yakın yere oturmuş, düşüncelere dalmıştı.
Acaba durumu nasıldı? İyi miydi? Ona birşey olursa ne yapardı? Hayır, ona birşey olmazdı. Olmazdı, değil mi? Ya-
Düşüncelerini bölen şey, yanlarına gelen şifacının sesiydi. "Pençe izi çok derin. Bir milim fazla ilerleseydi, kalbe zarar verilebilirdi. Onu tedavi ettik. Şuan iyi sayılır. Sadece yaptığı büyü.. sıradan değildi. Zebani ateşi kullanmak onu yormuş. Hem sihir çekirdeğinin, hem de Miss. Granger'ın dinlenmesi gerekiyor. Yarın sabah taburcu olacaktır. Sizler gitseniz iyi olur. Yanında sadece bir kişi kalabilir. Yarın sabah tekrar gelebilirsiniz."
Şifacı, sözlerini bitirdip oradan ayrılırken hepsi rahat bir nefes almıştı. "Ben kalıyorum." Riddle, bunu öyle keskin bir ses tonuyla söylemişti ki, hiç biri itiraz edemedi.
Sonunda diğerleri gittiğinde, Riddle odaya girdi yavaşça. Genç kızın yatağının yanındaki koltuğa oturdu. Zümrüt yeşillerini onun üzerinde gezdirdi. Bir milim fazla ilerleseydi, kalbe zarar verebilirdi. Ah, o vampirler ölmemiş olsaydı...
Neyse ki yarın sabah taburcu olacaktı, genç kız. Gellert! Ona haber vermeliydi. Kızı gibi gördüğü kişiden haber alamayan eski karanlık lordun etrafı birbirine katması pek de iyi olmazdı.
Ayağa kalkıp gözlerini kapadı. Birkaç saniye sonra, Hermione ve Gellert'ın kaldığı evin önündeydi. Hızla ilerleyip kapıyı çaldı. Asasını kaldırıp Gellert'a görünüş tılsımı yaptı. "Benimle gelmen gerekiyor."
◇◇◇
"O vampirleri yok edeceğim! Ne cüretle Hermione'ye saldırırlar! Burada kal Riddle." Gellert, onun konuşmasına fırsat vermeden cisimlendi. Şaka yapmıyordu. Gerçekten o vampirleri yok edecekti.
***