Gellert elinde asasıyla, mağaranın önündeydi. Tanınmayı göze alamazdı. Bu yüzden üzerinde görünüş tılsımı vardı. Öğrendiklerine göre, Hermione'ye saldıran vampirler bu mağaradaki vampir klanındandı. Adımlarını mağaraya yöneltti.
Biraz sonra, mağaradaki tüm vampirler etrafını sarmıştı. Lider vampir olduğunu düşündüğü kişi, tam karşısında durdu. "Sen! Neden buradasın?" Gellert sinsice gülümsedi. "Sizi yok etmek için." Elini sallayıp lider vampiri asasız büyüyle bir kalkanın içine hapsetti. Bu hareketinden sonra diğer vampirler ona saldırmaya başlamıştı.
Yaklaşık olarak iki saat sonra, 300 vampirden sadece 2 vampir kalmıştı. Lider vampiri saymazsak.
"Yalvarırım yapma! Onlar klanımın son üyeleri. Her ne yaptılarsa bir daha yapmayacaklar. Lütfen affet!" Gellert'ın yüzündeki sinsi gülümseme daha da büyüdü. "Evet, bir daha yapamayacaklar. Çünkü ölüler birşey yapamaz." Gellert, kalan 2 vampiri de yok etti.
Lider vampire yaklaştı. "Senin klanının üyeleri, benim kızıma saldırdılar. Bir daha böyle birşey olmayacağından emin olmalıydım, değil mi? Ayrıca benim elimde ölmekten onur duymalısınız." Lider vampir öfkeyle bağırdı. "Sen kimsin ki! K-" vampirin sözleri, baktığı gözlerin birinin maviye, diğerinin kahverengiye dönüşmesiyle kesildi. Gellert, görünüş tılsımını kaldırmıştı.
"Gellert Grindelwald.." vampirin son sözleri, onun adı olmuştu.
İşi bittiğinde mağaradan ayrıldı. Tekrar görünüş tılsımı yapıp Hermione'nin St. Mungo'daki odasına cisimlendi.
Gördüğü manzarayla dudaklarının şefkatle kıvrılmasına engel olamadı.
Riddle, Hermione'nin yatağının hemen yanındaki koltukta uyuyakalmıştı. Saçlarından bir bukle, yüzüne düşmüştü. Bu karanlıkta bile görebildiği ince şeritler vardı yüzünde. Besbelli ağlamıştı genç adam. Bir eli Hermione'nin elini tutuyordu. Hermione ise, yüzünde huzurlu bir ifadeyle uyuyordu. Saçları, yastığın üzerine dağılmıştı.
Onlara yaklaştı. Riddle'ın üzerini örttükten sonra Hermione'nin yattığı yatağın diğer yanındaki koltuğa oturdu. Genç kızın elini tuttu. Lavanta kokuku saçlarına küçük bir öpücük kondurdu. Sabaha kadar saçlarını okşadı. Kokusunu içine çekti.
Saat 8 civarı kapı açılırken, Gellert üzerine bir hayalbozan yaparak görünmez oldu. Riddle da kapının sesiyle uyanmıştı. Gelen kişi, bir şifacıydı. Hermione'yi muayene ettikten sonra hafifçe gülümsedi. "Miss. Granger, güçlü bir cadı olduğunu belli ediyor. Sihir çekirdeği de yarası da beklediğimizden daha iyi durumda. Biraz sonra uyanacaktır. Kahvaltıdan sonra gidebilirsiniz."
Riddle başını sallayıp Hermione'ye baktı. Genç kızın elini yavaşça bırakıp lavaboya gitti. Elini yüzünü yıkayıp geri döndüğünde Hermione, fısıldayarak sayıklıyordu. "...Baba.." birkaç dakika sonra, zümrüt yeşilleri, yeni uyanmış kahvelerle buluştu. Rahat bir nefes alıp bir bardak su uzattı.
Hermione, itiraz etmeden içti suyunu. "Riddle? Neredeyiz?" "Vampir saldırısında yaralanmıştın. Seni hastaneye getirdik. Dünden beri buradayız." Hermione'nin gözleri şaşkınlıkla büyürken endişeli bir ses tonuyla konuştu. "Gellert! Onun haberi var mı? Merlin.. çok endişelenmişt-" Gellert, elini onun omzuna koydu. "Buradayım, Hermione. Sakin ol." Hermione, sesin geldiği yere baktı. Fakat hiçkimse yoktu. "Sen-" "Evet, hayalbozan yaptım."
"Pekâla. Hemen eve git. Zaten birazdan taburcu olurum." "Ama-" "Aması yok Gellert. Seni fark edebilirler. Hadi, git. Evde görüşürüz."
Gellert gittikten saniyeler sonra kapı açıldı. "Hermione! İyi misin?" Genç kız üzerine atlayan Cissy'e karşılık verdi. "İyiyim Cissy. Fakat biraz daha sıkı sarılırsan kemiklerim kırılabilir." dedi gülerek. "Ah, üzgünüm."
"Herm! Bizi çok korkuttun." Genç kız, gülümsedi. "Seni korkutmanın imkansız olduğunu sanıyordum, Bella." Bella kıkırdadı. "Orası öyle."
"Çok endişelendik Herm. İyisin değil mi?" Hermione başını salladı. "İyiyim Andy."
"Geçmiş olsun Mione." "Sağol Rod."
"Hermione.." Genç kız Severus'un sarılmasına karşılık verdi.
"Hermione ben özür dilerim. Hepsi benim yüzümden oldu. Ben o yolu önermeseydim o lanet yaratıklarla karşılaşmayacaktık. Sana birşey olsaydı kendimi aslâ affetmezdim..." Hermione, Lucius'un yanaklarından süzülen yaşları sildi. "Hey! Saçmalama Lucy. Hiçbirşey senin yüzünden değildi. Ayrıca bak, iyiyim. Başının tatlı belasından kurtulabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun. Şimdi ağlmayı kes ve gülümse. Yoksa seni ağabeylikten reddederim."
Lucius başını iki yana salladı. "Hayır. Kız kardeşimden red yemek istediğimi pek sanmıyorum."
***
Biraz sonra, Hermione, odadaki 6 kişiyi de evlerine göndermişti. Geriye kalan tek kişi Riddle'dı. Onu gitmesi için ikna etmeyi başaramamıştı.
"Hadi ama! Büyükanne Mary, Büyükbaba Thomas ve Mr Riddle seni merak etmiş olmalılar. Eve dön. Kendim gidebilirim." Riddle başını salladı. "Evet, gidebilirsin. Ama ben de seninle geleceğim." Hermione gözlerini devirdi.
Gözlerini devirirken önüne bakmayı unutmuş olması elbette onun suçu değildi, suçlu olan önündeki taştı(!) Tam yere düşecekken Riddle onu tuttu. Beline sarılan kollar onu kurtarmıştı. Fakat o kollar sadece Hermione'yi kurtarmakla kalmamış, kalbinin atışlarını da hızlandırmıştı. Genç kız bu duygulara anlam veremedi. Göğsü hızla kalkıp inerken, kahveleri halâ onu tutan kolların sahibinin zümrüt yeşili gözlerindeydi.
Bilmediği şey şuydu ki aynı şeyi Riddle da yaşıyordu. Nedensizce (?) hızlanan kalp atışlarına anlam veremedi. Gözleri, Hermione'nin kahvelerinde takılmıştı. Sertçe yutkunup Hermione'yi ayağa kaldırdı. Gözlerini onun kahvelerinden kaçırıp fısıldadı.
"Hastaneden yeni çıktın. Dikkat etmelisin." Hermione başını salladı. Biraz ilerleyip cisimlenmek için elini tuttu Riddle. Birkaç saniye sonra, Gellert ve Hermione'nin kaldığı evin önündelerdi.
"Gellert, sana eve git demiştim. Evin kapısının önünde beni bekle dememiştim." Gellert onu duymazdan gelip gülümsedi. "Hoşgeldiniz çocuklar. İçeri geçin." Riddle başını iki yana salladı. "Babamlar merak etmişlerdir. Ben gitsem iyi olacak." "Ah, hayır. Onlara 2 günlüğüne bizde kalacağını söyledim. Şimdi, başka bir itiraz duymak istemiyorum. İçeri geçin."
Gellert ile birlikte içeri girdiler. Hermione, Riddle'a döndü. "Üst kattaki yatak odasına yerleşebilirsin. Benimle gel." Riddle başını sallayıp Hermione'yi takip etti.
Odaya girdiklerinde Hermione, kapıyı kapatıp oturdu. "Orada ne işin vardı?" diye sordu sakince. Riddle omuz silkti. "Kitapçıdan birkaç tane kitap almak için gelmiştim. İşim bittiğinde biraz dolaşmak istedim. Sonra da sizi gördüm." "Ben ve Rodolphus'u bırakıp diğerlerine saldırmaya gelen vampirleri durduran... sen miydin?" "Hm hm." "Yaralandın mı?"
Riddle, bakışlarını kaçırıp tişörtünü düzeltti. Hermione kaşlarını çattı. Elbette onun hareketlerini fark etmişti. Keskin bir ses tonuyla konuştu. "Tişörtünü çıkar." Riddle şaşkınlıkla ona baktı. "Granger saçmalama." Genç kız, bu sefer uyarıcı bir ses tonuyla tekrarladı. "Tişörtünü çıkar." "Hayır." Hermione'nin sabrının son zerreleri de kaybolmuştu.
Elleriyle Riddle'ın tişörtünü tutup çıkarırken Riddle'ın sözlerini umursamadı. "Granger! Dur!" Hermione durmadı. Tişörtü çıkarıp bir kenara bıraktı. Tekrar Riddle'a döndüğünde karnındaki yarayı gördü.
Orta derinlikte bir yaraydı. Neyseki organlara ulaşacak kadar derin değildi. Kanıyordu. Lanet olsu! İltihaplanıyordu! Dün yaralanmıştı. Canı kesinlikle çok acıyor olmalıydı.
Gözleri doldu. Ayağa kalkıp titreyen elleriyle odanın kapısını açtı. Ağlamaklı bir ses tonuyla Gellert'ı çağırdı. "G-gellert!" Birkaç saniye sonra yanlarında bitti adam. Hermione'nin dolu gözlerini görünce kaşlarını çattı. Hermione'nin onu kolundan tutup Riddle'ın karşısına getirmesine izin verdi.
Riddle'ın tişörtünün olmadığını gördüğünde kaşları daha da çatıldı. Neden- ah, yaralıydı. Fena hâlde.
Asasını çıkartıp yarayı iyileştirmek için gerekli büyüleri yaptı. Bir 'accio' büyüsüyle kan tazeleyici ve ağrı kesici iksirleri de çağırıp Riddle'a içirtti. Ardından Hermione'ye dönüp kızın gözlerini sildi. "Sakin ol. O iyi. Bak ne diyeceğim, mutfağa gidip birlikte çikolata parçacıklı kurabiye yapmaya ne dersin? Riddle'ın biraz dinlenmesi iyi olur. Hadi, gel."
İkisi odayı terk edip mutfağa girdiler. Gellert ile kurabiye yaparken fazlasıyla düşünceliydi genç kız.
"O acıya nasıl dayanabildi? Sabah kalktığımdan beri yanımda-" "Hayır. Seni hastaneye getirdiğinden beri yanında." Hermione şaşkınlıkla söylendi. "Bir de o hâldeyken tüm gece yanımda mı bekledi?" Gellert başını sallayıp konuyu değiştirmek istercesine konuştu. "Sen kurabiyelere devam et. Ben de öğle yemeğini hazırlayayım. Acıkmış olmalısınız."
***
Genç kız, elindeki tepsiyle Riddle'ın odasına girdi. Tepsiyi yatağın yanındaki sehpaya bırakıp Riddle'a döndü. "Daha iyi misin?" "Evet. İyiyim." Hermione başını sallayıp asasını çıkardı. Riddle gülümsedi. "Ne o? Beni mi lanetleyeceksin?" Hermione gözlerini devirdi. "İnan bana, sen iyileştikten sonra ilk yapacağım şey bu olacak. Ama şimdi değil. Seni muayene etmem gerekiyor. Şimdi uslu dur, ben de işimi yapayım."
Genç kızın elleri, Riddle'ın üzerindeki tişörtü sıyırıp yarayı açtı. Büyüsüne odaklanıp elini yaranın üzerine koydu. Sıcak eli, Riddle'ın soğuk tenini ısıtırken, zümrüt gözler üzerindeydi.
Hermione'nin işi bittiğinde elini yaranın üzerinden çekti. "Merlin'e şükür, iyisin. Ama biraz daha dinlenmen gerekiyor. Şimdi yemeğini ye." Sözlerini bitirdikten sonra odadan çıkacaktı ki Riddle'ın sesiyle duraksadı. "Yemekten sonra buraya gelsen olur mu? Tek başıma sıkılırım." "Tamam."
Yemekten sonra tekrar Riddle'ın yanına gitti. Yanında birkaç tane de kitap getirmişti. Kitapları yatağın yanındaki çekmecenin üzerine bırakıp Riddle'a döndü. "Bunları okuyabilirsin. İçlerinde hikaye kitapları da var. Herneyse, ağrın var mı?"
"Başım biraz ağrıyor. Ama iksir istemiyorum. Çok kullanınca yan etki yapıyor. Zaten birazdan geçer." "Yaklaş." Riddle, kendisine söyleneni yapıp genç kıza yaklaştı.
Hermione, ellerini Riddle'ın şakaklarına yerleştirerek masaj yapmaya başladı. Riddle gözlerini kapattı. Bu şey ona iyi gelmişti. Hermione birkaç dakika daha devam etti. Riddle'ın başı ellerine düşene kadar. Anlaşılan, baş ağrısının yok olmasıyla rahatlayarak uyuyakalmıştı.
Hermione, onun yatağa düzgün bir şekilde yatmasını sağlayıp üstünü örterek sessiz adımlarla odadan ayrıldı. Riddle, biraz dinlense iyi olacaktı.
***