Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm:Hogwarts

@hermionegrangerrr5

James, sinirli sinirli bahçeye çıktı. Diğer 3'ü onunla gelmemişti. Uyku tutmadığı için dışarı çıkıp dolaşmak istemişti. Evet, gecenin 2'sinde. Sıkıntıyla yanaklarını şişirip nefesini dışarı verdi. Ardından geyik formuna dönüşerek yasak ormanın kenarına doğru ilerledi. Oraya gidiş sebebi, ormanın havasının daha temiz olmasıydı. Kesinlikle bela aramıyordu. Zaten James hiç bela aramazdı ki. Bela, onu çekerdi(!)

Biraz sonra gözleri az ilerisindeki yere kaydı. Sanki yerde birşey duruyordu. Tabii ki oraya gidecekti. Meraktan ölürdü yoksa. Gördüğü şeyin olduğu yere yöneldi. Bu 'şey' bir kızdı anlaşılan. Üzerinde siyah bir kazak, -James, kızın Mayıs ayının ortasında neden kazak giydiğine anlam verememişti- diz kapaklarına kadar uzanan siyah bir etek ve siyah bir pelerin giyiyordu. Saçları sarı gibiydi ama kahverengiydi ve hafif kabarıktı. Anlaşılan, bayılmıştı. Geyik formundan çıkıp, kızı kucağına alarak şatoya ilerledi. McGonagall'ın yanına giderse kesin ceza alırdı. En iyisi Profesör Dumbledore'un odasına gitmekti. Griffin heykelinin önüne gelip bekledi. Şifreyi bilmiyordu.

Birkaç saniye bekleyip tam gitmek üzereyken merdivenler belirdi. Nasıl olduğunu düşünmeden omuz silkip merdivenleri çıkmaya başladı. Sonunda odanın kapısına vardığında nefes nefeseydi. Kapıyı çalamazdı, elleri doluydu. Derken kapı kendiliğinden açıldı. Albus Dumbledore, her zamanki yerinde oturuyordu. "Oğlum? Seni bu saatte buraya getiren n- bu kim?" James, kızı bir koltuğa bıraktı. "Bilmiyorum, Profesör. Uyku tutmadığı için dışarı çıkıp dolaşmak istedim. Yasak Orman'ın havası temiz olduğu için Orman'ın kenarına gittim. Sonra onu gördüm ve buraya getirdim."

Albus, başını salladı. "Gidebilirsin."

***

Hermione, gözlerini açtığında, tanıdık bir yerdeydi. Başı ağrıyordu. Yavaşça yerinde doğrulup etrafına bakındı. Burası, Hogwarts Müdür Odası'ydı ve orta yaşlarda görünen Albus Dumbledore, gözlüklerinin ardından şüpheli gözlerle onu süzüyordu.

Hermione bir an garip hissetti. Bayılıyorsunuz sonra da gözlerinizi açtığınızda ölmüş birini sizi izlerken buluyorsunuz. İçi burkuldu. Sonra gözleri fal taşı gibi açıldı. Başarmıştı! Yüzünde bir gülümseme belirdi. Albus ise kızın tepkilerini ve duygu değişimlerini izliyordu. Hermione, bakışlarını ona çevirip heyecanla konuşmaya başladı.

"Profesör Dumbledore! Başardım! Yaşıyorsunuz!" Albus, birşey anlamamıştı. "Kimsiniz ve neyi başardınız?" Hermione'nin yüzü düştü. Bakışlarını yere çevirdi. "Evet, beni tanımıyorsunuz... Profesör, ben Hermione Granger. Size gerçeği söyleyeceğim ama bana inanma olasılığınız çok düşük." Hermione, elleriyle boynundaki zaman döndürücüyü çıkartıp Dumbledore'a verdi. Albus, avucuna bırakılan zaman döndürücüyü incelerken Hermione söze girdi. "Profesör, ben 1998 yılından geliyorum." "Miss. Granger, bu normal bir zaman döndürücü. Bununla sadece birkaç saat geçmişe dönebilirsiniz." Hermione başını salladı. "Tabi bu zaman döndürücü, eski bir Karanlık Lord tarafından büyülenmeseydi." Albus, çatık kaşlarının ardından ona baktı.

"Bu zaman döndürücü, bana üçüncü yılımda derslerime yetişebilmem için Profesör McGonagall tarafından verildi. Ben 7. yılı bazı sebeplerden dolayı- bir saniye, bir saniye. Profesör, sizin düşünseliniz vardı. Anılarımı versem siz de izleseniz?" Dumbledore temkin ve kararsızlık ile ona baktı. Bu bakışları gören Hermione'nin gözlerinde kırgınlık parıltıları belirdi ve üzgün bir sesle söyledi. "Asamı alabilirsiniz." Hermione, Albus'un ölümünü, 7. Yıllarını, sonraki yıl gerçekleşen Hogwarts Savaşı'nı, Gellert ile konuşmaları, eğitimlerinden bazı anlar, Gellert'ın döndürücüyü büyülemesi ve veda konuşması anılarını çıkartıp gümüşi sıvıyı Albus'un verdiği şişeye koyduktan sonra asasını ona verdi.

Yaklaşık yarım saat sonra Albus, düşünselinden çıktı. "Miss. Granger, anılar sahte olamayacak kadar gerçekçi ve detaylı. Size inanıyorum. Peki, buraya gelme amacınız nedir?" "Profesör... siz de dahil olmak üzere çok kişiyi kaybettik. Ben, kardeşlerimi ve ailemi kaybettim. O, kendini Lord sanan aptal yüzünden çok kişi öldü. Ben, bu kayıpların olmaması için elime geçen fırsatı değerlendirmek istedim." Dumbledore, bilmiş bir tavırla konuştu."Ya da fırsat yaratmak istediniz. Pekâla, Miss. Granger, sizin deyişinizle "O, kendini Lord sanan aptal", anılarda gördüğüm Karanlık Lord. O kim Miss. Granger?" Albus, merakla ona bakarken, genç kız cevapladı. "Tom Marvolo Riddle."

Albus'un bakışları yerdeydi. Korktuğu başına gelmişti. Aslında teknik olarak henüz gelmemişti. Onun aklına gelen de bu olmalıydı ki umutla parlayan gözlerini genç kıza dikti. "Miss. Granger, benim deyişimle kendi yarattığınız fırsatı, sizin deyişinizle elinize geçen fırsatı değerlendirmenizin tek yolu, Tom'u değiştirmek. Bunu yapabilirseniz pek çok kişinin hayatını kurtarmış olursunuz."

Hermione'nin bakışları kararsızdı. Evet, Albus'un söylediklerini buraya gelmeden önce de biliyordu. Fakat korkuyordu. Ya yapamazsa? Ya herşey daha da kötüye giderse? Ya- "Miss. Granger?" Albus'un endişeli mavileri, Hermione'nin üzerindeydi. Hermione, ani seslenişle hafifçe yerinde sıçradı. "E-efendim?" Albus rahat bir nefes aldı. " Bakın, korkunuzun farkındayım. Fakat denememiz gerekiyor. Auranızdaki bu aydınlık, yaydığınız bu pozitif enerji... s​​​​​iz gelecekten gelen bir aydınlık gibisiniz, Miss. Granger. Bunu yapabilecek birisi varsa o da sizsiniz. Onun ruhundaki karanlığın farkındayım. Hep farkındaydım. Fakat her karanlığın içinde küçük de olsa bir aydınlık, her aydınlığın içinde küçük de olsa bir karanlık vardır. Siz, içinizdeki karanlıkla onu anlayabilir, aydınlığınızı onunla paylaşarak onun bu zifiri karanlıktan kurtulmasını sağlayabilirsiniz." Hermione, yaşlı büyücüyü dikkatle dinleyip derin bir nefes aldı. Kararlı gözleri Albus'un üzerindeyken konuştu.

"Pekâla. O şuan kaçıncı sınıf-" Hermione'nin yüzünde 'ben tam bir aptalım' der gibi bir ifade hakimken elini alnına vurdu. "Bunu sormayı nasıl unuturum! Profesör, biz hangi yıldayız?" "17 Mayıs 1945." Hermione kafasında kısa bir hesap yaptı. O, şuan 5. Sınıftaydı. Yani... gözleri fal taşı gibi açıldı. "Profesör! Myrtle, o yaşıyor mu?" Albus kaşlarını çattı. "Myrtle Warren mı?" Hermione başını salladı. "Evet, kendisi şuan 4. Sınıfta." Genç kız derin bir nefes alıp mırıldandı. "Merlin'e şükürler olsun..." Birkaç saniye sessizliğin ardından Albus konuştu. "Miss. Granger, sizi İlvermorny'den nakil gelmiş bir öğrenci olarak göstereceğim. Yarın akşam yemeği yenilirken seçme işlemi gerçekleşecek. Yarın sabah okul alışverişinizi yapacaksınız. Sanırım, Profesör McGonagall yarın müsait. Alışverişi onunla birlikte yaparsınız. Şimdi, yorgun olmalısınız. Yatakhane işini yarına bırakalım. Şurada dinlenebilirsin." Albus'un elini sallaması ile masanın az ilerisindeki koltuk, yatak gibi bir şeye dönüştü. Üzerinde de yastık ve battaniye belirdi. Genç kız, Albus'a iyi geceler dileyip teşekkür ettikten sonra, kendisi için hazırlanmış yatağa uzanıp üzerini örttü. Birkaç dakikanın ardından uykuya daldı. Birkaç dakika daha dayanabilseydi, açılan kapıdan içeri giren Profesör McGonagall'ı görebilirdi.

"Albus, gecenin bu saatin- Bu kız kim?" Bakışları, mışıl mışıl uyuyan genç cadıyı bulduğunda merakla Albus'a dikti gözlerini. "Seni buraya çağırma sebebim. Gel, otur şöyle." Minerva kendisine gösterilen yere oturduktan sonra tekrar Albus'a döndü. Adam, boğazını temizleyip söze girdi.

"...Ona yarın müsait olduğunu söyledim. Onunla Diagon Yolu'na gidip alışveriş yapın. Okul alışverişi dışında kişisel eşyalar almasına da yardım edebileceğini umuyorum." Mavi gözleri, beklentiyle Minarva'ya bakıyordu. Minerva başını salladı. "Tamam, Albus. Yarın, saat 10.00'da onu buradan alırım. Başka bir şey yoksa?" "Hayır. Teşekkür ederim, Minerva. İyi geceler." Minerva da Albus'a iyi geceler diledikten sonra oturduğu koltuktan kalkıp Müdür Odası'ndan ayrıldı.

***

James, yatağında bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu. O kız kimdi? Nereden gelmişti? Neden gel-

Ve, beklenen son... düşünceleri yataktan düşmesiyle bölündü. Sıkıntıyla yanaklarını şişirip nefesini dışarı verdi. Eliyle alnına hafifçe vurarak yerinde doğruldu. Sonunda yatağına ulaştığında beli biraz ağrıyordu. Derin bir nefes alıp tekrar düşüncelerinde kayboldu. Biraz sonra, bir ayağı çarşafa dolanmış, diğer ayağı yataktan sarkmış, elleri yastığının altında, yüzüstü bir şekilde uyuyordu.

***

Loading...
0%