Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm: Doğum Günü

@hermionegrangerrr5

30 Aralık

Hermione, saat 23.30'a yaklaşırken, üzerini değiştirmek için yatakhanesine girdi. Ardından, adımlarını dolabına yönlendirdi. Hava soğuktu. Kalın bir şeyler giyse iyi olacaktı. Siyah, dar bir boğazlı kazak, ayak bileklerinin biraz üzerinde biten, siyah bir etek ve hafif topuklu, siyah deri bir bot giydi. Saçlarını tarayıp siyah kasket şapkayı başına yerleştirdi. Hazırdı-

Ah, pardon. Hediyeyi almayı unutmuştu. Onu da aldığında hazırdı. Tek yapması gereken, mutfakta ev cinlerinin hazırladığı pastayı almaktı. Filch'e yakalanmasa yeterdi.

Zindanlardan çıkıp meyve tablosunun yanına gitti. Armudu gıdıklayarak kapının açılmasını sağladı. Mutfağa girip ev cini Mia'yı buldu. Yüzündeki gülümsemeyle ona baktı. "Mia, pasta hazır mı?" Mia, tezgahın üzerindeki pastayı alıp Hermione'ye uzattı. Heyecanlı bir sesle konuştu. "Evet, Miss. Granger. Pasta hazır." Hermione, Mia'nın elindeki pastayı dikkatle alıp tekrar Mia'ya döndü. "Teşekkür ederim, Mia. Sonra görüşürüz."

Hermione, elindeki pastayla bahçeye çıkarken içinden Merlin'e o kadar çok dua etmişti ki, ne Filch'e ne de başka birisine yakalanmamıştı.

Bahçeye çıktığında her zamanki gibi, Karagöl'ün yanına çevirdi sessiz adımlarını. Her zaman önünde oturdukları ağacın az arkasında durdu. Kahvelerini ağacın önünde oturana dikti. Evet, Riddle'dı bu.

Her zaman geldikleri yer burası olduğu için onu bulmak zor olmamıştı. Sessiz bir tempus büyüsü yaptı. Saat 23. 58'di. İki dakika. Riddle, iki dakika sonra 16 yaşına girecekti.

1 dakika kaldı. Hermione, içinden saymaya başladı. '59, 58, 57, 56, 55, 54... 20, 19, 18, 17...'
10 saniye kalmıştı. İçinden saymaya devam ederken, Riddle'a yaklaştı. '8, 7, 6, 5, 4, 3, 2, 1'

"İyi ki doğdun!" Riddle, duyduğu tanıdık sesin sahibine çevirdi, şaşkın zümrüt yeşillerini. Hermione'ydi bu. Elindeki çikolatalı pastanın üzerindeki mumların yaydığı ışık, hafif hafif esen rüzgâr ile titreşerek ay ışığına karışıyordu. Bir kelime kaçırdı, şaşkınlıkla aralanmış dudaklarından. "Ne?" Hermione'nin yüzünde bir gülümseme oluştu. "Doğum günün kutlu olsun."

Riddle'dan bir tepki gelmeyince, Hermione onun karşısına oturup neşeyle konuştu. "Sabaha kadar öyle duramazsın değil mi? Hadi, mumları üfle." Riddle, şaşkınlığından sıyrılıp başını salladı. Tam mumları üfleyecekken Hermione onu durdurdu. "Dur! Önce dilek tut. Sonra üfle."

Gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı. İlk defa birisi onun doğum gününü kutluyordu. İlk defa bir dilek dileyecekti. O da diledi. Ardından mumları üfledi. Gözlerini açtığında Hermione, kahvelerini ona dikmiş, gülümsüyordu. Bir dilek, nasıl bu kadar çabuk kabul olurdu?

Hermione, bir bıçak alıp ona verdi. Riddle, da onu alıp pastayı kesti. Pastayı yedikten sonra Şato'ya geri dönmeye karar verdiler. Ortak Salon'a girdiklerinde Hermione yanında getirdiği çantayı Riddle'a uzattı. "Doğum günün kutlu olsun..." zümrüt gözlere bakarken hafifçe gülümsedi. "Marvolo."

Riddle, ona uzatılan paketi alırken Hermione, ona son kez bakıp yatakhanesine ilerledi.

Riddle, elindeki çantayla onun arkasından, boş merdivenlere bakarken buldu kendini. Orada daha fazla dikilmemek için yatakhanesine yöneldi.

Odasına girdiğinde, diğerleri uyuyorlardı. Kapıyı kapatıp yatağına oturdu. Bir sessizlik tılsımı yaparak çantanın içindekilere baktı. İki adet hediye paketi vardı. Biri siyah bir paketti. Beyaz bir kurdele ile bağlanmış. Diğeri koyu yeşil bir paketti. Gri bir kurdele ile bağlanmış.

İlk önce siyah paketi açtı. Bu... kendisiydi. Karakalemle çizilmiş, kusursuz bir tabloydu. Sonra yeşil paketi açtı. İçinde zümrüt yeşili renginde bir atkı, bir bere ve aynı renkte bir çift eldiven vardı.

Gülümsedi. Tabloyu Hermione'nin çizdiğine emindi. Birkaç gündür onu ne zaman görse, elinde hep kalem izi oluyordu. Atkı, bere ve eldivenler de onun eseriydi. İki gün önce, KSKS dersinin sonunda, çantası düştüğünde yeşil renkli üç yumak ip gördüğüne yemin edebilirdi.

Bunlar, onun ilk aldığı hediyelerdi. Anılar aklında canlanırken gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Hermione. Ona. 'Marvolo'. Demişti. İlk kez. Hermione, ona ilk kez ismiyle hitap etmişti. Hem de ikinci ismiyle. Daha önce hiçkimse ona 'Marvolo' diye hitap etmemişti. Genelde 'Riddle' veya 'Tom' derlerdi

Fark ettiği şeyle, düşüncelere daldı.
Hermione, her zaman onun İlk'i oluyordu.

***

"Hermione!" "Hmm.." Bella, gözlerini devirdi. "Kahvaltıya geç kalıyoruz. Kalk hadi." Hermione, uykulu uykulu etrafı süzerek yerinde doğruldu. Yanındaki çekmeceden asasını alıp bir tempus büyüsü yaptı. 09.39. Gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Kahvelerini Bella'ya çevirip konuştu. "Uyandırdığın için çok teşekkür ederim Bella. Ama biliyorsun, duş almadan gelemem. Sen git. Ben birazdan gelirim." Bellatrix, başını sallayıp odadan çıktı. Hermione'nin her sabah mutlaka duş alma huyunu biliyordu.

Genç kız, hızlı bir duş alıp saçlarını kuruttu ve kabarıklığını alarak onları her zamanki gibi serbest bıraktı. Ayak bileklerinin birkaç santim üzerinde biten, koyu yeşil bir etek ve siyah renkli, boğazlı, dar bir kazak giydi. Üzerine pelerinini geçirip siyah botlarını da giydiğinde hazırdı. Hızlı adımlarla Ortak Salon'dan çıkıp zindanları terk etti.

Neyse ki Büyük Salon'a geldiğinde, kahvaltıya yetişmişti. Slytherin Masası'nda Bella'nın yanına oturup kahvaltısını ederken gözüne çarpan görüntü, gülümsemesine sebep oldu. Az ileride Severus ve Andromeda, yan yana oturmuş gülerek sohbet ediyorlardı. (Aşk görüyorum hocam.)

Bugün günlerden pazardı. O yüzden kahvaltısını bitiren çoğu kişi Hogsmeade'e gidiyordu. Dolayısıyla Black'ler de öyleydi. Hermione, yanından kalkan Bellatrix'e gülümseyerek sorun olmadığını belirtip kendisine bir bardak portakal suyu aldı.

Portakal suyunu bitirdiğinde bahçeye çıkmaya karar vererek Büyük Salon'dan ayrıldı. Bahçede rastladığı Çapulcular ile sohbet ediyordu şuan.

"N'aber Herm?" Hermione gülümsedi. "İyidir, Siri. Sizden n'aber?" Remus omuz silkti. "Çatalak'ı bekliyoruz." Hermione etrafa bakındı. "Sahi, o nerede?" Sirius muzipçe gülümsedi. "Lily'nin yanına gitti." Remus başını salladı. "Aslında Hogsmeade'e gidecektik ama o Lily'i de çağırmak isted- ah bir dakika! Senin haberin yok." Sirius'un yüzünden bir aydınlanma ifadesi geçerken Hermione kaşlarını çattı. "Ne oldu?" "James ve Lily-" o sırada yanlarına gelen James, sahte bur kızgınlıkla Sirius'un sözünü kesti. "Bunu kendim söyleyebilirim, Pati." Ardından yüzünde kocaman bir gülümseme ile Lily'nin elini tutup havaya kaldırdı. "Lily ve ben çıkıyoruz, Mione!" Hermione, rahat bir nefes alıp gülümsedi. Bir şey oldu sanmıştı.

"Tebrik ederim James! Ah şey" elini Lily'e uzattı. "Geçen yıl tanışmamıştık sanırım. Ben Hermione Granger." Lily, kibarca gülümseyerek elini sıktı. "Lily Evans." "Memnun oldum. İkinizi de tebrik ederim." "Teşekkürler, Hermione." Hermione başını salladı. "Ben sizi daha fazla tutmayayım. İyi eğlenceler. Görüşürüz."

Çapulcular ve Lily oradan uzaklaşırken el salladılar. Hermione de aynısını yapıp her zamanki gibi Karagöl'ün yanındaki ağacın önüne oturdu. Riddle'ı bugün görmemişti. Burada da değildi. Omuz silkti. 'Buralardadır.'

Birkaç dakika sonra yanında bir hareketlilik hissetti. Onun Riddle olduğunu sanıyordu. Oraya baktığında bir çift zümrüt yeşili göz görmeyi beklerken, bir çift mavi göz görmesiyle ondan biraz uzaklaştı.

Bu o çocuktu. Siyah saçlı, mavi gözlü, orta boylu bir çocuktu. Yakışıklı sayılırdı ama Hermione'nin tipi değildi. Çocuk, elini uzatıp Bulgar aksanıyla konuştu. "Merhaba. Ben Albin Dag." Hermione, ona uzatılan eli sıkmak şöyle dursun, bakmadı bile. Soğuk bir sesle adını söylemekle yetindi. "Hermione Granger."

Birkaç dakika sessizliğin ardından, çocuk tüm cesaretini toplayıp Hermione'ye döndü. "Benimle Hogsmeade'e gitmek ister misin?" Hermione, sinirli bir nefes verip onu reddetmek için dudaklarını aralamıştı ki başka bir ses doldurdu kulaklarını. "Hayır." Riddle'dı bu. Çocuk, ayağa kalkıp Riddle'ın karşısına dikildi. "Neden?" Riddle Hermione'ye bir bakış atıp tekrar çocuğa döndü. "Çünkü benimle gelecek."

gelecek. Değil mi Hermione?" Hermione'nin içini büyük bir heyecan kapladı. Yanlış anlamıyorsa, Riddle ona Hogsmeade'e gitmeyi teklif ediyordu.

Hermione başını sallayıp adının Albin olduğunu öğrendiği çocuğa baktı. "Evet. Marvolo ile gideceğim." Çocuk, dişlerini sıkıp hızlı adımlarla orayı terk etti. Hermione gülümsedi. "Ee, gidiyor muyuz?" Riddle zümrütlerini ona çevirdi. "Elimi tut." Hermione, kendisini annesinin elini tutan çocuklar gibi hissetti bir an. Bu düşünceyi başından kovup sorgulamadan Riddle'ın dediğini yaptı.

Riddle, asasını çıkarıp ikisinin üzerine de hayalbozan yaptı. Hermione, onu Şamarcı Söğüt'ün yanına sürüklerken bıkkınlıkla nefes verdi. "Burada ne yapacağız?" Hermione, ağacın altında düğme işlevi gören çıkıntıya bir büyü gönderdiğinde, ağaç hareket etmeyi kesti. Ardından Riddle'a döndü. "Beni takip et yeter." Şamarcı Söğüt'ten geçip Bağıran Baraka'ya vardılar.

"Bağıran Baraka'ya hoşgeldin!" Riddle, şaşkınlıkla etrafı incelerken sordu. "Sen burayı nereden biliyorsun?" Hermione omuz silkti. "Çapulcular ile arkadaş olmanın faydaları." Riddle bunu yemiş miydi? Elbette hayır. Ama kurcalamayacaktı.

Baraka'dan da çıktıklarında Hogsmeade'delerdi. Hermione, üzerlerindeki hayalbozanı kaldırdı. "Balyumruk?" "Olur."

***
Güzel bir Hogsmeade turundan sonra, tekrar Hogwarts'taydılar. Büyük Salon'da akşam yemeğini yemişlerdi. Şimdi de tatlılar yeniliyordu.

Ateş Kadehi'nin seçtiği öğrenciler, birazdan açıklanacaktı.

Tatlılar da bittiğinde, Profesör Dumbledore ayağa kalkıp kürsüye ilerledi. Boğazını temizleyerek dikkatleri üzerine çekti ve konuşmaya başladı.

"Sevgili Hogwarts öğrencileri, Beauxbatons öğrencileri, Durmstrang öğrencileri ve Profesörler. Bildiğiniz üzere, Ateş Kadehi'nin seçtiği öğrenciler az sonra belli olacak. Şampiyonların isimleri ilan edilince, salonun baş tarafına gelip öğretmenler masası boyunca yürüyerek bitişikteki odaya gitmesi gerekmektedir. Herkes hazırsa.."

Dumbledore, elini sallayarak mumları söndürüp kürsünün yanındaki Kadeh'e ilerledi. Kadeh'in üzerindeki örtüyü kaldırdığında, artık tüm salonun ışık kaynağı, oydu. Yaydığı parlak mavi ışık, biraz sonra kırmızı alevlere dönüştü. Dumbledore, Kadeh'in içinden çıkan parşömeni havada yakalayıp okudu.

"Beauxbatons Akademisi'nden Daisi Bellamy ve Stephan Fortin!" Salondan alkış sesleri yükselirken, altın sarısı saçları beline kadar uzanan, mavi gözlü, güzel bir kız, yanında kumral bir çocukla birlikte, heyecanlı adımlarla odaya gittiler.

Kadeh'in mavi alevleri, tekrar kırmızıya dönerek içinden bir parşömen havalandı.

"Durmstrang Akademisi'nden, Caisa Abbie ve Albin Dag!" Bu seferki alkış, biraz daha kısık sesliydi. Albin Dag, yüzünde kibirli bir gülümseme ile yanında siyah saçlı, gri gözlü bir kızla odaya yöneldi.

Kadeh'ten 3. kez yükselen kızıl alevlerin arasından son kez bir parşömen çıktı. Albus, Slytherin Masasına gönderdiği anlık bakışın ardından son yarışmacıları açıkladi.

"Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'ndan, Hermione Granger ve Tom Marvolo Riddle!" Bu sefer kopan alkış, diğer ikisinden 3 kat daha gürültülüydü.

Riddle, zümrüt gözlerini Hermione'ye çevirerek, güven verircesine elini tuttu. İkili, kendinden emin adımlarla öğretmenler masası boyunca yürüyerek bitişikteki odaya ilerledi.

Lucius, Hermione'ye gururla bakarken konuştu. "Kimin kazanacağı belli."

◇◇◇

Riddle, öfkeyle dişlerini sıktı. Kadeh, bu aptalı nasıl seçmişti? Pekâla.. sakin olmalıydı. Öfkesini bastırıp Profesör McGonagall'a odaklandı.

"Bildiğiniz üzere, yarın yılın ilk günü. Noel balosu, Üçbüyücü Turnuvası'nın yıllardır süren bir geleneğidir. Aslında balonun bugün yapılması gerekiyordu. Ama bazı aksiliklerden dolayı, yarına ertelendi. Üçbüyücü Turnuvası'nın yarışmacıları olarak sizin göreviniz, yarın saat 20.00'da başlayacak olan balonun açılışını yapmak. Partneriniz ile birlikte dans ederek açılışı yapacaksınız. Ayrıca, yarınki dersler de iptal edildi. Şimdilik bu kadar. Gidebilirsiniz."

Büyük Salon'a girdiklerinde, pek kimse kalmamıştı. Kalanlar da balo hakkında sohbet ediyorlardı. Hızlı adımlarla Ortak Salon'a gittiler. Yanlarına ilk gelen Lucius ve Rodolphus'du. "Tebirkler Mione! Sana da Riddle!" Hermione gülümsedi. "Teşekkür ederim Lucy." Lucius sahte bir kızgınlıkla kaşlarını çattı. "Bu lakap konusunda anlaştığımızı sanıyordum?" Hermione omuz silkti. "Ben öyle birşey hatırlamıyorum. Değil mi Rod?" Rodolphus sırıtarak baş parmağını kaldırdı. "Evet. Böyle devam Herm!"

Ortak Salon'daki herkes tebriklerini sıralarken cevap veren genelde Hermione oluyordu. Sonunda gelen tebrikler bittiğinde ikisi de odalarına yöneldi.

***

Loading...
0%