Hermione, Marvolo ile birlikte, her zamanki gibi Karagöl'ün yanındaki ağacın önünde oturuyorlardı. Az önce yanlarına gelen Mia'nın -Hermione'nin baykuşu- Hermione'ye verdiği mektubu okuyorlardı.
Sevgili Hermione,
Nasılsın? Umarım iyisindir. Ah, beni sormana gerek yok. Ben iyiyim. Şimdi asıl konuya gelelim. Merlin üzerine yemin ederim ki, BİLİYORDUM! Böyle olacağını biliyordum! Sana aşık olduğunu söylemiştim! Ve senin de ona! Tebrik ederim. Eğer seni üzerse, üzmeye dair en ufak bir eylemde bulunursa, seni üzmeyi aklının ucundan geçirirse bana haber ver. Onu doğduğuna pişman edeceğimden emin olabilirsin. Tom da burada, ikinizi de tebrik ediyor.
Ayrıca Üçbüyücü Turnuvası konusunda seni uyarmıştım. Turnuva'ya katılmanı istemiyorum ama Kadeh'ten adınız çıktığına göre vazgeçme şansınızın olmadığını da biliyorum. İkiniz de çok dikkatli olun. Ve elbette Turnuva'ya seyirci olarak geleceğim. Beni vazgeçiremezsin. Orada olacağım. Tabii hayalbozan tılsımının altında. Tom da gelmek istiyor. Onu da getireceğim. Merak etme bize birşey olmaz.
İKiniz de birbirinize iyi bakın. Seni seviyorum.
G. G.
Hermione, dudaklarını ısırmayı bırakıp endişeli bir ses tonuyla konuştu. "Ya Dumbledore onu tanırsa?" Marvolo, ona güven verircesine elini tuttu. "Endişelenme. O başının çaresine bakar." Hermione, derin bir nefes alıp başını Riddle'ın omzuna yasladı. "Yarın ne yapacağız?" Riddle, umursamaz bir tonla cevap verdi. "Doğaçlama." Hermione gözlerini devirdi. "Birazcık mantıklı olsan?" "Peki, ilk görev mantikorlar ile ilgili." Hermione kaşlarını çattı. "Nereden biliyorsun?" Riddle gülümsedi. "Beni hafife alıyorsun." Hermione, omzuna hafifçe vurdu. "Çok gıcıksın." Riddle'ın gülümsemesi daha da büyüdü. "Sağol."
***
"Tamam Sev. Dikkatli olacağım. Soğukkanlı olacağım. Kendimi tehlikeye atmayacağım. Sakin ol. Bana birşey olmaz." Severus derin bir nefes aldı. Tam birşey söylemek için dudaklarını aralamıştı ki Profesör Slughorn yanlarına geldi. Endişeli bakışları, Riddle ve Hermione'nin üzerinde gezindi. "Çocuklar, beni takip edin. İlk göreve hazırlanmanız gerekiyor." Riddle, başını sallayıp ayağa kalktı. Hermione de aynısını yaptı. "Dikkatli ol, Herm." Bella ve Severus'un aynı anda söylediği şeye güldü. "Merak etmeyin."
İkili, Slughorn'u takip ederek Salon'dan çıktılar. Taş merdivenlerden inip soğuk hava ile buluştular. Slughorn onlara döndü. "Dinleyin çocuklar. Dikkatli olmalısınız. Panik yapmayın. Durum kontrolden çıkarsa diye, yetkililer orada olacaklar. İkinize de güveniyorum. Yapabilirsiniz." Hermione içtenlikle gülümsedi. "Teşekkürler, Profesör."
Omanın arka tarafındaki büyük çadırın önüne geldiklerinde, ikili, çadıra girerken Profesör Slughorn iyi şanslar dileyip oradan uzaklaştı. Diğer şampiyonlar da o çadırda bekliyorlardı. Stephan Fortin ve Daisi Bellamy ikilisi, karşılıklı taburelere oturmuş hararetli bir şekilde fısıldaşıyorlardı. Söyledikleri şeylerin anlaşılmamasından yola çıkarsak, Fransızca konuşuyorlardı. Albin Dag ve Caisa Abbie de yan yana oturuyorlardı. Caisa, stresle dudağını ısırıyordu. Her zamanki kendinden emin duruşunun yerini gergin bir ifade almıştı. Albin de bakışlarını yere dikmiş, kara kara düşünüyor gibiydi. Ayağını ritmik şekilde yere vuruyordu.
Biraz sonra Joe Brown, girdi çadıra. Neşeli neşeli konuştu. "Şampiyonlar! Hazırsanız, görevinizi açıklamaya geldim." Caisa, kısık sesle homordandı. "Hazır olmasak yapmayacaksın sanki." Mr. Brown, onu duymazdan geldi. Hiç de alınmışa benzemiyordu. "Biraz sonra, ismi anons edilen kişiler çadırdan çıkıp görevinizin yapılacağı yere gideceksiniz. Bir çiftimiz görevi tamamladığında, diğer çiftimizi çağıracağız. Yani teker teker. Şimdi görevinizi söylüyorum. Geçen gece okula getirilen üç adet mantikor var. Sizden istediğimiz, o mantikorların koruduğu sandıkları almanız. Her çiftimize birer tane mantikor düşüyor. Evet, anladığınızı düşünüyorum. Bir sorunuz var mı?"
Kimsenin birşey söylemesine fırsat kalmadan bir düdük sesi duyuldu. Mr. Brown, aceleyle konuştu. "Pekâla şimdi gitmem gerekiyor. Hepinize iyi şanslar!" Sözlerini bitirir bitirmez çadırdan ayrıldı. Biraz sonra Mr. Brown'un sesi yeniden duyuldu. "Evet sayın seyircilerimiz, Turnuva'nın ilk görevi için Beauxbatons Şampiyonları, Daisi Bellamy ve Stephan Fortin'i buraya davet ediyoruz!"
Daisi ve Stephan, kısa bir bakışmanın ardından çadırdan ayrıldılar.
Yaklaşık olarak 50 dakikanın ardından, tezervuat sesleri yükselince, Beauxbatons'luların sandığı başarıyla aldıklarını anladılar.
"Sıradaki Şampiyonlar, Durmstrang'dan Caisa Abbie ve Albin Dag!" İkisi, ayağa kalkıp çadırı terk ederken, Albin kin dolu bakışlarını ikisine göndermeyi ihmal etmemişti.
Hermione, sonunda Riddle ile yalnız kaldığında, ciddi bir ifadeyle ona döndü. "Mantikora zarar vermeyeceğiz. Onu kendi üstümüze çekerek sandıktan uzaklaştıracağız. Sonra blombadela yaparız. Nasıl olsa derisi büyüye dayanıklıdır. Bu sadece onu meşgul eder. O, büyülerle uğraşırken üzerimize hayalbozan yapıp ona farkettirmeden sandığı alırız." Riddle omuz silkti. "Tamam."
Bu seferki tezahürat sesleri daha erken başlamıştı. Durmstrang'lılar, 40 dakikayı biraz geçerek görevi tamamlamışlardı.
"Sırada, Hogwarts Şampiyonları, Hermione Granger ve Tom Riddle var! Çiftimizi buraya davet ediyoruz!" İkili, derin bir nefes alıp çadırdan çıktılar. Az sonra, tribünlerdeki binlerce yüzün bakışları üzerlerindeydi. Mantikor ise, tam karşılarındaydı. Anlaşılan o ki, onu üzerlerine çekmek pek de zor olmayacaktı. Çünkü aşırı derecede sinirli mantikor, onları görür görmez üzerlerine koşmaya başladı. Yaratık koşarken, yüzü öfkeyle kasılıyordu. Ağzındaki köpek balığı dişleri öyle bir sıkılmıştı ki, çenesi kaskatıydı. Dişlerinin arasından yüksek sesli bir hırıltı çıktı.
Hermione, asasını çıkardı. "Salvio hexia." Mantikor, önündeki iki kişinin birden yok olması ile afallayarak etrafa bakındı. Tam o sırada Riddle asasını ona doğrultup fısıldadı. "Blombadela." Yaratığın başının üzerinde beliren bulut, durmaksızın büyü yağdırırken, Hermione ve Riddle, sandığa koştu. Kimse ne olduğunu anlamadan tekrar görünür hâle geldiklerinde sandığı tutuyorlardı.
Mr. Brown, coşkuyla bağırdı. "Hogwarts Şampiyonları, tam olarak 12 dakikalık bir süreyle, sandığa en kısa sürede ulaştılar!" Tezervuat sesleri, Hogsmeade'den bile duyulabilecek seviyedeydi. Mantikor, yüksek sese yüzünü buruştururken başının üzerindeki bulut lanet yağdırmaya devam ediyordu. Bunu fark eden Hermione, asasını çıkarıp buluta doğrulttu. "Blombegoodearo." Bulut yok olurken Hermione gülümsedi.
Profesör Slughorn, tekrar yanlarına geldiğinde, yüzündeki mutluluk tarif edilemezdi. "Harikaydınız çocuklar! Jüri üyeleri puanları açıklamadan önce Madam Pomfrey'i görmeniz gerekiyor. Hadi ilk yardım çadırına." İkili, Slughorn'un arkasından çadıra girdiler.
Madam Pomfrey, diğer iki çiftin yaralarıyla ilgilenmeyi bitirdiğinde onlara döndü. "Yara almamışsınız. Bu iyi. Bekleyin-" eline iki adet iksir alıp birini Hermione'ye, birini de Riddle'a verdi. "Bunları için. Yorgunluğunuzu alır. Sonra gidebilirsiniz." İksirleri içip çadırdan çıkıyorlardı ki iki kişi geldi yanlarına. İkisi de genişçe gülümsüyordu. Mr. Riddle ve Gellert.
"İkiniz de mükemmeldiniz çocuklar!" Hermione, endişeyle etrafa baktı. "Gellert, size gelmemenizi söylemiştim. Ya birisi seni tanırsa?" Tam o sırada çadıra bir kişi daha girdi. Hermione sertçe yutkunurken Gellert'ın elini tuttu.
"Mr. Riddle ve Miss. Granger, dışarı gelin. Puanlar açıklanacak. Sonra da benim odama gelin. Bana bir açıklama borçlusunuz. Bu arada," Mr. Riddle ve Gellert'a döndü. "Sizler de onlarla birlikte gelip odamda bir çay içmeye hayır demezsiniz umarım." Dumbledore, ifadesiz bir yüz ve düz bir ses tonu ile söyleyeceklerini bitirdikten sonra çadırı terk etti.
Gellert güldü. "Endişelenme Hermione. Henüz seherbazlara haber vermediğine göre sorun yok." Riddle, sessizce mırıldandı. "Bu hiç iyi olmadı.."
Dördü birlikte çadırdan çıkıp puanları öğrenmeye gittiler. Tüm jürilerden 10'ar puan almışlardı ama onlar doğru düzgün sevinemediler. Akılları Dumbledore'dayken sevinmeleri pek de mümkün değildi açıkçası.
Puanları öğrendikten sonra, hiçkimseye görünmeden Müdür Odası'na gittiler. Riddle kapıyı çaldı. "Gel."
İçeri ilk giren, Riddle'dı. Babası da onun arkasından girdiğinde, Hermione de sıkıca tuttuğu eli bırakmadan onları takip etti. Kapı kendiliğinden kapanırken, odada volta atmakta olan Albus, yanlarına geldi. Kırgın bakışlarını Hermione'nin üzerine dikti.
"Neden! Neden bana söylemedin?" Hemione, gözlerini kaçırdı. "Ben-" "Sen ne, Hermione?!" Genç kız, ani çıkışla irkildi. İçinde bir şeyler kırıldı. Gözleri doldu. Gellert, şimdiye kadar bu diyaloğa dahil olmamıştı. Ama kimse Hermione'yi ağlatamazdı. Kaşlarını çatıp Hermione'yi kendine çekti. "Ona bağırma."
Albus da birazdan ağlayacakmış gibi görünüyordu. "Sus! Öldüğünü sandım!" Riddle bir an hayret etti. Gelmiş geçmiş en güçlü büyücü, Albus Dumbledore'un sesi titremişti. Riddle, Hermione'yi aradan çekmeye karar vererek onu Gellert'dan aldı. Ne yapacakları belli olmayan iki delinin arasında kalmasına izin verecek değildi. Gözündeki yaşları silerken fısıldadı. "Sakin ol. Birşey olmayacak."
Gellert elinde olmadan güldü. "Ama ölmedim? Ölmediğim için bana kızamazsın." Albus, yaşlı gözlerle hafifçe gülümsedi. "Aptal." Ve... sarıldılar? Mr. Riddle, kaşlarını çattı. Bu da neydi şimdi?
Biraz sonra hepsi koltuklarda oturuyorlardı. Hermione de Riddle'ın sayesinde sakinleşmişti. Albus, meraklı bakışlarını Hermione'ye dikti. "Bana bir açıklama borçlusunuz, Miss. Granger.'" Hermione derin bir nefes alıp ona döndü. "Özetleyecek olursam, ilk olarak geçen yaz tatilinde yetimhaneden kaçtık. Önce Çatlak Kazan'a sonra da Riddle Malikânesi'ne gittik. Yeni bir ev tuttum, Gellert'ı Nurmengard'dan kaçırdık ve ben Riddle Malikânesi'nden ayrılıp Gellert ile yaşamaya başladım."
Mr. Riddle, şu ana kadar konuya dahil olmamıştı ama kafasında o kadar çok soru işareti oluşmuştu ki dayanamadı. "Gellert'ı Nurmengard denen yerden kaçırdınız?" Gellert ona baktı. "Ben aslında eski bir Karanlık Lord'um. Birkaç yıl önce kendi malikânem olan Nurmengard'a hapsedildim. Size gerçeği söyleyip korkutmak istemediğim için Hermione'nin babasının arkadaşı olduğumu söylemiştim." Mr. Riddle kaşlarını çattı. "O zaman Hermione ile nasıl bu kadar yakınsınız?"
Hermione, Albus'a baktı. Dumbledore, onun ne demek istediğini anlamıştı. Başını hafifçe sallayarak onayladı onu. Riddle'ın bunu er geç öğreneceğini biliyordu ve şimdi öğrenmesinde bir sakınca olmadığını düşünüyordu. Eh, gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir huyu vardı sonuçta.
Hermione, kahvelerini mavilerden ayırıp zümrütlere dikti. "Ben gelecekten geliyorum."
***