Hermione, şaşkınlıkla aralanmış dudaklarının arasından fısıldadı. "Ne?" Riddle gülümsedi. "Biliyorum, Hermione." Hermione, şaşkınlığını üzerinden atmaya çalışarak sordu. "Ne zamandan beri?" "Uzun zamandır şüpheleniyordum ama vampir saldırısından sonra sizin evde kalırken sıkılmamam için getirdiğin kitapların baskı tarihlerini gördüğümde emin olmuştum." dedi omuz silkerek. "Hiç merak etmedin mi?" "Neden geldiğini mi?" Hermione başını sallayıp onu onayladı. "Hayır. Çünkü buradasın ve bir daha gitmeyeceğinden eminim. Bu benim için yeterli. Merak ettiğim bir kısım var, o da Gellert."
Hermione derin bir nefes aldı. "Pekâla. Gellert, 58 yıl boyunca Nurmengard'da kaldı. Sonra bir olay oldu ve ölümcül bir şekilde yaralandı. Ben de onu iyileştirip Nurmengard'dan kaçırdım. Onunla kaldığım süreçte, beni eğitti. Ailem, arkadaşlarım... hepsi ölmüştü. Ama Gellert, hepsinin yerini tek başına doldurdu. Benim en yakın arkadaşım, sırdaşım, ailem oldu. Zamanda geriye gitmek konusunda ondan yardım istedim. Sonunda ayrılık vakti geldiğinde, kendime onu kurtaracağıma dair söz verdim. Ve sözümü tuttum."
"Anılarınızda gördüklerimden sonra böyle birşey yapabileceğinizi tahmin etmeliydim." diye homurdanan Albus'a dönüp sahte bir kızgınlıkla söylendi Gellert. "Onun üstüne gitme, Albus."
Riddle, ikisine şüpheyle baktı. "Siz ikiniz-" "Başka bir zamanın konusu, Mr. Riddle." diyerek geçiştirdi onu Dumbledore. Sonra da boğazını temizleyip tekrar söz aldı. "Pekâla, her şey açıklığa kavuştuğuna göre, gidebilirsiniz." Gellert güldü. "Demek bizi kibarca kovuyorsun ha?" dedi eğlenerek. Albus'un sinirli bakışlarını görünce ellerini teslimiyetle yukarı kaldırdı. "Çacuklar, sanırım gitsek iyi olacak." "Görüşürüz Albus!"
Mr. Riddle ve Gellert, odadan çıktıktan sonra Hermione ve Riddle'a veda ederek okulu terk ettiler. Akşam yemeğine daha yarım saat vardı. Rahat bir duş, ikisine de iyi gelirdi. Fakat hesaba katmadıkları şey, Slytherin Ortak Salonu'nda onları bekleyen Slytherin'lilerdi.
"Mükemmeldiniz, Mione!" Hermione, ona sarılan Bella'ya karşılık verip gülümsedi. "Sağol Bella!" Bella ondan ayrılır ayrılmaz bu sefer de Cissy sıkıca sardı onu. "O mantikor üzerinize o kadar hızlı koşuyordu ki birşey olacak diye ödüm koptu!" "İyiyim, Cissa. Merak etme. Sadece biraz yorgunum."
Lucius, gülerek Cissa'yı ondan ayırdı. "Kız kardeşimi rahat bırakın hanımlar." Gözlerini Hermione ve Riddle'ın üzerinde gezdirdi. "İkinizi de tebrik ederim. Çok iyiydiniz. Ama şimdi ne kadar yorgun olduğunuzu ancak tahmin edebilirim. Hadi gidin ve biraz dinlenin." dedi gülümseyerek.
Hermione başını sallayıp Riddle ile yatakhane merdivenlerine doğru ilerledi.
***
Hermione, rahat bir duştan sonra kendini çok daha iyi hissediyordu. Saçlarını kurutup üzerini giymeye koyuldu. Koyu yeşil bir etek, siyah bir kazak ve siyah deri botlarını giydi. Pelerinini de omuzlarına attığında hazırdı. Büyük Salon'da sakin bir yemeğin ardından Çapulcular'ın ve Hagrid'in tebriklerini kabul etmişti. Şimdi de Riddle ile birlikte, Karagöl'ün orada oturuyorlardı. Hermione, belini saran kollardan gayet memnun hâlde Riddle'ın göğsüne yaslanmış, kalbini dinliyordu.
"Sandığı incelemeye ne dersin?" Hermione omzunun üstünden ona baktı. "Yanında mı?" Riddle başını sallayıp cüppesinin iç cebinden çıkardı sandığı.
Meşeden yapılmıştı. Üzerinde, kapağın kenarları hariç sade işlemeler vardı. Kapağın kenarlarındakiler daha detaylı görünüyorlardı. Kapağın sağ ve sol yanlarında küçük delikler vardı. Riddle, onu Hermione'ye uzattı. Hermione, sandığı inceledikten sonra pek birşey bulamamıştı. Taa ki sandığın altındaki yazıyı görene kadar.
Sesimiz, kulaklarını okşar. Yazıyı Riddle'a gösterdi. Riddle kaşlarını çattı. "Bu ne demek?" Hermione, düşünceli düşünceli mırıldandı. "Sesimiz, kulaklarını okşar. Sesimiz... kulaklarını... okşar..."
'okşamak' kelimesi aklına Hagrid'in onlara aldırdığı Canavar Kitap'ı getirdi nedensizce. Aklında o an canlandı.
"Hepiniz buraya toplanın ve 49. sayfayı açın." Draco, hafiften alaylı bir sesle sordu. "Peki ama bunu nasıl yapacağız?" Hagrid, hayretle ona baktı. "Tabii ki omurgasını okşayarak."
"Okşayarak!" Riddle, anlamamazlıkla ona bakarken sandığın arkasını okşadı Hermione. Sandıktaki küçük deliklerden gelen ses, ikilinin kulaklarını doldurdu. Bir şarkıydı bu.
Gel, bul bizi.
Anahtarı, onu ve bizi.
Elimizde değer verdiğin birisi.
Birincisi kolay. Zor olan ikincisi.
Yerin üstünde arama, bulamazsın.
Onları almak istiyorsan hızlı olmalısın.
Bir saat sonra her şey bitecek.
Gitti, geri dönmeyecek.
Hermione'nin kafasında bir ampul yandı. Bu görev, Harry'nin 2. göreviyle aynıydı. Riddle'a döndü. "Görev, deniz halkından anahtarı ve ikimizden birini almak. Büyük bir ihtimalle Karagöl'de yapılacak ve görevi tamamlamak için bir saatimiz var." "Peki ama ikimizden birini almak, ne demek oluyor?"
"Şöyle ki, görev için ikimizden birini uyutup Karagöl'e yerleştirecekler." Riddle, Hermione'nin söylediklerini kavradığında sinirle tısladı. "Deniz halkı gibi vahşi bir ırka güvenmek aptallıktan başka birşey değil!" derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalışırken fısıldadı. "O kişi sen olursan ve en ufak bir zarar görürsen, deniz halkını yeryüzünden silerim."
Hermione, hafifçe yutkundu. O kişi büyük ihtimalle kendisi olacaktı. Fakat bunu Riddle'a söyleyip onu daha da kızdırmanın anlamı yoktu. Elini omzuna koydu. "Sakin ol. Görevi başarıyla tamamlarsak, ki bundan hiç şüphem yok, ikimize de zarar gelmez." Riddle, onun haklı olduğunu bildiği için başını sallayarak onayladı. "Pekâla. Yüzme biliyoruz. Muggle'ların kullandığı dalgıç kıyafetleri ve oksijen tüpü iş görür." "Evet. Bunu da çözdüğümüze göre, Şato'ya dönsek olur mu? Biraz üşüdüm."
Az sonra ikili birlikte Slytherin Ortak Salonu'ndaki yatakhane merdivenlerinin orada durdular. Riddle, biraz tereddütle Hermione'ye yaklaşıp alnına bir öpücük kondurdu. Ardından hafifçe gülümseyerek fısıldadı. "İyi geceler." Hermione, titrek bir ses tonu ile cevap verdi. "İ-iyi geceler." Hafiften kızarmış burnu, şaşkınlıkla büyümüş göz bebekleri ve yanaklarındaki kırmızılık ile ne kadar tatlı göründüğünü bilemezdi. Riddle, ona son kez bakıp yatakhane merdivenlerini tırmandı.
Hermione de onun arkasından bakmayı bırakıp yatakhanesine çıktı. Üzerindeki kıyafetleri, pijamalarla değiştirip yatağına yöneldi. Yatağının perdelerini çekip bir sessizlik tılsımı yaptı. Onun mutluluk gözyaşlarını ve sevinç çığlıklarını kimsenin görüp duymasına gerek yoktu.
Riddle'ın da ondan pek farkı yoktu. Yüzündeki sırıtma, uyurken bile silinmemişti. Bunu yapmayı uzun zamandır istiyordu ama Hermione'nin ne tepki vereceğini kestiremiyordu. Sonunda yapmıştı ama değil mi?
***
Bella, sabahtan beri gülümsemesi eksik olmayan Hermione'nin yanına oturdu. "Herm? Yüzünde güller açıyor. Ne oldu?" dedi gülerek. Hermione'nin yanaklarındaki kırmızı lekeler, kendini belli ederken sessizce konuştu. "O... beni öptü." Bakışlarını Bellaya çevirdiğinde o, muzipçe sırıtıyordu. Onun yanlış anladığını bilerek heemen ekledi. "Yani alnımdan." Bella gözlerini devirdi. "Ben de birşey oldu sand-" sözünü kesen şey, Hermione'nin ona fırlattığı yastıktı. "Yastık savaşı ha? Pekâla!" Eline bir yastık alıp Hermione'ye atarken Andy de onlara katıldı. Banyodan yeni çıkan Cissy ise, etrafı dağıttıkları ile ilgili söyleniyordu.
***
Şuan Büyük Salon'da öğle yemeği yiyorlardı ve Hermione'nin yanında sürekli sırıtan Severus varken yemeğine odaklanması pek de mümkün değildi. "Sev?" "Hı?" Hermione gözlerini devirdi. "Bana bakar mısın?" Severus bakışlarını ona çevirdi. Gözlerinin içi gülüyordu. Hermione anlamamazlıkla kaşlarını çattı. "Neler oluyor?" Severus, Andromeda'ya bir bakıp tekrar Hermione'ye döndü. Heyecanla fısıldadı. "Andromeda ve ben-" "BİLİYORD-"
Sözlerini kesen şey, Severus'un elini dudaklarına bastırmasıydı. Hermione'nin bağırışıyla onlara çevrilen gözlerin sahipleri merakla onlara bakıyorken, Hermione'nin diğer yanındaki Riddle'ın sert bakışları, hepsini önüne döndürmeye yetmişti.
"Herm! Ne diye bağırıyorsun?" Severus, onu azarlarken o sadece gülümsüyordu. "Tebrik ederim Sev! Çok sevindim." Severus gözlerini devirdi. "Onu anladım zaten." Hermione, omzuna hafifçe vurup önüne döndü.
Riddle'ın tabağındaki yemekler öylece duruyordu. Hermione, gülümsemesini bozmadan Riddle'ın elindeki kaşığı alıp çorbaya götürdü. Kaşığı Riddle'ın ağzına götürürken, "Uçak geliyoor vuuu" dedi gülerek. Riddle kaşlarını çattı. "Hey! Ben çocuk değilim. Kendim yiyebilirim." Hermione dudaklarını büktü. "Ama yemiyorsun?" Riddle derin bir iç çekerek elini çenesinin altına koyup Hermione'nin kahvelerine dikti gözlerini. "Boşver gitsin. Sen yedir."
***