Dakikalar, saatleri; saatler, günleri; günler haftaları kovalarken, ikinci görevin yapılacağı gün gelmişti.
Hermione, Riddle ile yaptığı kahvaltının sonlarında iken yanlarına gelen Profesör McGonagall yanlarına gelmiş, Hermione'yi alıp gitmişti. İkinci görev başlamak üzereyken Hermione halâ ortalıkta yoktu. Bu da Riddle'ın agresifleşmesine neden oluyordu. Biliyordu ki Hermione'yi bulacağı yer Karagöl'dü.
Düşüncelerinin bölünmesine sebep olan şey, yanına gelen Profesör Slughorn'du. Yüzünde gergin bir gülümseme vardı. "Tom, benimle gel. İkinci görev birazdan başlayacak." Riddle, başını sallayıp ayağa kalkarak Slughorn'u takip etti. Şato'dan çıkıp Karagöl'e ilerlediler. Trübünlerden gelen tezervuat sesleri, yüzünü buruşturmasına neden oldu. Hermione yokken bunların hiç biri çekilmiyordu.
Sonunda Şampiyonlar'ın olduğu yere geldiklerinde, Slughorn ona şans dileyip tribünlere yönelirken Riddle da gözünü diğer Şampiyonlar'a çevirdi. Albin ve Stephan. Albin, etrafa kibirli bakışlar atmakla meşgulken Stephan, elindeki asaya sıkı sıkıya tutunmuş, derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışıyordu. Önüne dönüp Mr. Brown'un düdüğünü çalmasını bekledi. Sonunda düdük çaldığında, asasını üzerindeki kıyafetlere doğrultup onları muggle dalış kıyafetlerine çevirdi. Ardından hiç beklemeden göle atladı.
Derinlere indiğinde hafif hafif dalgalanan yosunlar karşıladı onu. Henüz birşey olmamıştı. Biraz daha ilerlemeliydi. Yüzmeye devam etti. Taa ki, bir şey ayağını tutup onu durdurana dek. Bir garkenez. Zayıf ve çelimsiz kollarını ayağına sarmış, sivri dişlerini göstererek ona bakıyordu. Asasıyla bir büyü gönderip onu uzaklaştırdıktan sonra yoluna devam etti. Duymaya başladığı sinir bozucu şarkı, doğru yolda olduğunun bir göstergesiydi.
Gel, bul bizi.
Anahtarı, onu ve bizi.
Elimizde değer verdiğin birisi.
Birincisi kolay, zor olan ikincisi.
Yerin üstünde arama, bulamazsın.
Onları geri almak istiyorsan hızlı olmalısın...
Şarkının geldiği yönde ilerlemeye devam etti. Burada anahtarlıklara takılmış 3 adet anahtar duruyordu. Anahtarlıklarda farklı armalar vardı. Riddle, elini kaldırıp Hogwarts armalı anahtarlığa takılmış anahtarı aldı. Diğer ikisi halâ burada olduğuna göre, buraya ilk ulaşan kendisiydi. Anahtarı alıp bir kolyeye biçim değiştirerek boynuna taktıktan sonra yüzmeye devam etti.
Biraz sonra, şarkıyı seslendiren deniz hâlkını bulmuştu. Saçları fena hâlde kabarıktı, çalıyı andırıyorlardı. Ellerindeki mızraklar, her an saldırıya hazır hâlde bekliyordu. Bazıları şarkıyı söylemeye devam ederken, bazıları da dişlerini göstererek sinsi sinsi sırıtıyordu. Bütün bunlar, Riddle'ın daha az umurunda olamazdı.
Onun umurunda olan tek şey, deniz hâlkının arkasında duran Hermione'ydi. Saçları su yüzünden usul usul dalgalanıyordu. Başı omzuna düşmüştü. Kahvelerini gizleyen göz kapakları, huzurlu bir uykudaymışcasına kapalıydı. Oradaydı işte. Kendisini bekliyordu.
Ona doğru yüzmeye başlarken, boğazına dayanan mızrak onu durdurdu. Etrafını saran deniz hâlkı, kısa sürede bunu yaptıklarına pişman olmuşlardı.
Riddle, Hermione'sine ulaşmasını engellemeye çalışan bu yaratıklara katlanmak istemeyerek, yaptığı büyüyle hepsini farklı taraflara savurdu. Şimdi önünde bir engel yoktu. Çünkü deniz hâlkı, ona tekrar saldıracak cesareti kendilerinde bulamamışlardı.
Hermione'yi oradan kurtarırken gözüne çarpan diğer rehinelere baktı. Caisa Abbie ve Daisi Bellamy. Onları burada bırakamazdı. Güvenliklerinden emin olmalıydı. Bunları düşünürken kaşlarını çattı. O, ne zamandan beri diğer insanları umursuyordu? Ah, tabii. Hermione hayatına girdiğinden beri.
Düşüncelerini bir kenara bırakıp beklemeye başladı. Yaklaşık olarak 15 dakika sonram kabarcık kafa büyüsünü kullanan Stephan gelmişti. Ona bir bakış atıp 'süre doluyor' anlamında kolunu işaret etti. Riddle başını salladı. Elbette sürenin dolduğunun farkındaydı. Stephan Daisi'yi oradan alıp gittiğinde geriye Albin denen mankafayı beklemek kalmıştı. Bekledi.. bekledi.. hayır. Gelmemişti. Zaten bu saatten sonra da gelmeyeceğini düşünerek diğer rehine olan Caisa'yı da oradan kurtarmaya karar verdi. Bir kolu Hermione'nin, diğer kolu Caisa'nın belinde yukarı doğru yüzmeye başladı.
Sırf rakibi olduğu için kızı orada bırakamazdı. Zaten Albin denen mankafa ile Turnuva'ya katılarak hayatının en büyük hatasını yapmış olan kızın bir de ölmesine gerek yoktu.
Sonunda yüzeye çıktıklarında, Hermione ve Caisa, derin bir uykudan uyanır gibi gözlerini açmışlardı. İskeleye ulaştıklarında, Durmstrang'lı birkaç kız gelip Caisa'nın sudan çıkmasına yardım etti. Narcissa ve Andromeda aynı şekilde Hermione'ye yardım ederken Lucius ile Severus da Riddle'ı yukarıya çektiler.
"Tanrım! Bella, battaniyeyi ver." Cissa'nın endişesi, Hermione'nin yüzünde hafif bir tebessüme neden olurken Cissy, Bella'nın elindeki battaniyeyi alıp çoktan sarmıştı kendisini. Hermione o zaman ne kadar üşüdüğünü fark edip battaniyeye daha sıkı sarılarak Riddle'a döndü. O da Lucius'un verdiği battaniyeye sarılmıştı.
"Bayanlar ve Baylar, Şampiyonlar'ımızı artık bıraksanız mı?" Bella, gözlerini devirip Hermione'ye son kez bakarak gülümsedi. Sonra da Cissa, Andy, Lucius, Severus ve Rodolphus ile birlikte tribünlere geri döndü. Hermione onun giderken "Yaşlı keçi" diye homurdandığını duyabilmişti. İçinden bir ses, Albus'un da duyduğunu söylüyordu ama adamın kesinlikle umursamadığını biliyordu. Dumbledore, bu sefer onlara döndüğünde yüzünde neşeli bir ifade vardı. "Tebrikler, çocuklar." diye fısıldayıp giderken Mr. Brown'un sonorus büyüsü ile yükseltilmiş sesi duyuldu.
"Bayanlar, Baylar! Şampiyonlar'ın puanlarını açıklıyorum." Bu sözlerden sonra herkes dikkat kesilmişti.
"Öncelikle Mr. Dag, bu görevde yarım, ama iş görür bir biçim değiştirme yaptı. Gayet iyi ilerliyordu. Tam anahtarı almıştı ki, karşılaştığı garkenezler yüzünden yarışmadan çekildi. Rehinesini de kurtaramadı. Bu yüzden ona 5 puan veriyoruz."
Albin, somurtarak etrafa bakınırken tribünlerdeki Durmstrang'lılardan zayıf da olsa alkış sesleri yükseldi. Alfred Jayden ise, öğrencisine sert bakışlarını göndermekle meşguldü.
"Mr. Fortin, başarılı bir baloncuk kafa büyüsü kullandı. Anahtarını aldı. Karşılaştığı garkenezi ve deniz hâlkını atlatarak rehinesini kurtarmayı başardı. Fakat 1 saatlik süreyi biraz aştı. Ona 22 puan veriyoruz."
Beauxbatons'lular, gülücükler saçarak onu alkışlıyorlardı. Raina Alarie de Alfred Jayden'ın aksine, öğrencisine kibarca gülümsüyordu.
"Ve son olarak Mr. Riddle, eksiksiz bir biçim değiştirme kullandı. Anahtarı aldı. Ona saldıran garkenezi ve deniz hâlkını rahatça geri püskürttü. Ayrıca rehinesine ilk ulaşan kişi oldu. Bir saatlik süreyi fazlasıyla aştı. Ama deniz hâlkı reisinin bize söylediklerine göre, Mr. Riddle'ın geç kalmasının nedeni diğer rehinelerin güvenliğinden emin olmaktı. Sadece kendi rehinesi Miss. Granger'ı değil, Miss. Abbie'yi de kurtardı. Bu yüzden ona da 22 puan veriyoruz."
Tribünlerden yükselen alkış sesleri, kulakları sağır edecek türdendi. Dumbledore, ellerini kibarca çırparken, yarım ay şeklindeki gözlüklerinin ardındaki maviler, gururla parıldıyordu.
Riddle, kolunu kaldırıp Hermione'ye sararak onu da kendi battaniyesinin altına aldı. Beline sarılan kollar, gülümsemesine sebebiyet verdi. "İyi misin?" Hermione, de gülümsemesine karşılık vererek omzunun üstünden ona baktı. "Sen yanımda oldukça." Riddle'ın alnına kondurduğu öpücükle gülümsemesini büyüttü.
"Hey, çifte kumrular!" Hermione ve Riddle, sesin sahibine döndüklerinde karşılarında onları görmeyi bekledikleri pek söylenemezdi. Hermione, kaşlarını çattı. "Gellert!" dedi azarlar bir tonda. Adam omuz silkti. "Öylesiniz." Hermion gözlerini devirdi. "Ondan bahsetmiyorum. Burada olmanızdan söz ediyorum." Gellert sırıttı. "Ha, çifte kumru olduğunuzu kabul ediyorsun yani?" Mr. Riddle, gülerek onun omzuna vurdu hafifçek. "Çifte kumrularımızı rahat bırak, Gellert."
Hermione ve Riddle, bir bakış paylaşıp derin bir iç çektiler.
***
Yazar Notu: Turnuva'daki her görev, 25 puan üzerinden puanlandırılıyor.