Hermione, sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp sessiz bir duşun ardından Riddle'ı uyandırmamaya çalışarak odadan çıkmıştı. Aşağıdan hiç ses gelmiyordu ve bu da henüz kimsenin uyanmadığı anlamına geliyordu. Sessiz adımlarla merdivenlerden inip mutfağa yöneldi. İçinde yersiz bir boşluk vardı. Bir daha büyükbaba Thomas ile sohbet edemeyecek, Büyükanne Mary ile kurabiye yapamayacaktı. Onları şimdiden özlemişti bile..
Derin bir iç çekerek gözündeki yaşı silip işe koyuldu. Önce Büyükanne Mary'nin özel poğaçalarından yapmaya karar verdi. Poğaçalarla işi bittiğinde onları fırına koydu. Kahvaltıyı hazrladıktan sonra onları fırından çıkartıp servis tabağına koydu. Her şey hazırdı. Tek yapması gereken, ev halkını uyandırmaktı.
"Günaydın Hermione." Hermione, merdivenlerden inen ikiliye döndü. Yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. "Günaydın, Mr. Riddle. Günaydın, Gellert."
Pekâla, şimdi tek yapması gereken, Riddle'ı uyandırmaktı. Merdivenleri çıkarak üst kattaki odaya ulaştı. Kapıyı açıp içeri girdiğinde, Riddle yatakta değildi. Gözlerini odada gezdirirken, dolabın önünde gömleğinin düğmelerini ilikleyen genci fark etti.
"Günaydın Marvolo." Zümrüt yeşilleri, Hermione'nin kahvelerini buldu. "Günaydın, Herm." "Hazırsan aşağı inelim. Mr. Riddle ve Gellert bizi bekliyor."
İkili, alt kata inip mutfağa girdiler. Masaya oturduklarında kahvaltı başlamıştı. Pek de kahvaltı denilemezdi aslında. Dördü de tabaklarındaki yemeklerle oynuyordu. Kimseden çıt çıkmıyordu. Hepsinin bakışlarında hakim olan hüzün, ortamda yas havası oluşturuyordu.
Hermione o an için 'ölenle ölünmez' sözünü sorguladı. Aslında ölen kişinin acısı, yakınlarını kısa süreli de olsa öldürüyordu. En çok da o boşluk. Başka birinin asla dolduramayacağı o boşluk hep sizinle kalıyordu. O boşluğa zamanla alışıyordunuz ama hep hissediyordunuz...
***
Saatler, günleri; günler, haftaları kovaladı. Yaz ayının sonlarına ulaştılar. Evde hakim olan yas havası, biraz olsun dağılmıştı. Elbette büyükanne Mary ve büyükbaba Thomas'ın üzüntüsü halâ onlarlaydı. Fakat gittikleri yerde mutlu olmalarını dilemek dışında yapabilecekleri hiçbirşey yoktu.
***
"Hiçbir yere gitmiyorsunuz!" Gellert, önündeki valizleri arkasına itip huysuzca baktı Mr. Riddle'a. Aslında Mr. Riddle da ondan farklı değildi. "Evet, gidiyoruz!" Gellert'ın arkasındaki valizleri almaya yeltendi ama Gellert asasız büyüyle valizleri çoktan üst kata göndermişti bile. "Gellert!" Söz konusu adam sinir bozucu şekilde sırıtıyordu. "Gellert diyorum! Valizleri geri getir!" Gellert omuz silkti. "Neden böyle bir şey yapayım?" Mr. Riddle tam cevap verecekken merdivenlerden Hermione'nin sesi duyuldu.
"Merlin aşkına! Neler oluyor burada?" Mr. Riddle, Hermione'ye bakıp kardeşini annesine şikayet eden bir çocuk edasıyla Gellert'ı gösterdi. "Hermione, Gellert gitmemize izin vermiyor! Ona bir şey söyle." Hermione, azarlayan bakışlarını Gellert'a gönderdi. "Gellert!" Gellert umursamazca konuştu. "Ne?" Mr. Riddle, kollarını kavuşturup Gellert'a 'sen şimdi görürsün' bakışlarını gönderdi.
"Neden beni de çağırmadın? Sana yardım edebilirdim!" Mr. Riddle'ın zümrütleri hayretle Hermione'ye bakarken Gellert kıkırdadı. "Üzgünüm, Mione. Aklıma gelmedi."
Mr. Riddle gözlerini devirdi. "Gitmemiz gerekiyor." Gellert'ın ve Hermione'nin bakışları anında Mr. Riddle'ı bulurken aynı anda konuştular. "Hayır, gerekmiyor." Mr. Riddle derin bir iç çekerken Hermione yüzüne bilmiş bir ifade takındı.
"Pekâla. Oylama yapalım. Kimler gitmenizi istemiyor?" Hermione ve Gellert ellerini kaldırırken, genç kız, duvara yaslanmış onları izleyen zümrüt gözlerin sahibine dikti kahvelerini. Riddle'ın dudakları hafifçe yukarı kıvrılırken elini kaldırdı.
"Hey! Senin, benim tarafımda olman gerekiyordu!" Riddle omuz silkerken Hermione Mr. Riddle'a döndü. "Baskı yok! Kazanan biziz ve bu yüzden hiçbir yere gitmiyorsunuz." Gellert, çocuksu bir neşeyle ellerini çırparken Mr. Riddle ona dil çıkardı. Bizim ikili ise, onların bu hâllerine kıs kıs gülmekle meşguldü.
Tam o sırada pencereden içeri giren Mia, dikkatleri üzerine çekti. Hermione, omzuna konan baykuşun ayağındaki mektupları alıp Riddle'a verdikten sonra mutfağa girip Mia'ya biraz yem verdi. Mia, yemeğiyle ilgilenirken Hermione diğerlerinin yanına geri döndü. Gözleri Riddle'ın elindeki mektuplara kaydı.
"Hogwarts mektupları olmalı." Riddle başını salladı. "Bir mektup daha var." Gellert umursamazca söylendi. "İçeriye geçsek?" Mr. Riddle da ona katıldığını belirtince içeri geçip koltuklara oturdular.
Riddle, elindeki üç mektuptan ikisini Hermione'ye uzattı.
James Potter? James ve diğer çapulcular ile yaz ayının başlarında mektuplaşmışlardı fakat şuan James'ten bir mektup beklediğini söyleyemezdi. Daha fazla oyalanmadan mektubu açtı.
Sevgili Mione,
Biliyorsun ki, Hogwarts'ın açılmasına bir hafta kaldı. Eğer müsaitseniz, seni ve Tom'u yarın Potter Malikânesi'ne davet etmek istiyorum. Burada bir hafta kaldıktan sonra Hogwarts'a beraber gideriz. Geri dönüş yaparsan çok sevinirim. Görüşmek üzere!
Hermione gülümseyerek Riddle'a döndü. "Çapulcular ile bir haftaya ne dersin?" Riddle anlamsızca ona bakarken elindeki mektubu sesli bir şekilde tekrar okudu.
"Gitmesek-" Riddle'ın sözünü kesen Gellert'tı. "Gitmezseniz bu çok büyük kabalık olur. Bence gitmelisiniz." dedi sırıtarak.
Hermione başını salladı. "Gellert haklı. Kahvaltıdan sonra hep birlikte Diagon Yolu'na gidip alışveriş yaptıktan sonra hazırlanırız." Riddle derin bir iç çekti. Gryffindorlar'dan pek hoşlandığını söyleyemezdi. Tabii Hermione hariç.
Genç kız, mutfağa gidip kahvaltı hazırlamaya koyulmuştu. Riddle da ona yardım etmek için mutfağa yönelirken arkasından kıs kıs gülen iki adam bırakmıştı.
Kahvaltıdan sonra hepsi Diagon Yolu'ndaydı. Tabii Gellert yine görünüş tılsımı altındaydı.
Mr. Riddle gördüğü şeylere şaşkınca bakarken Gellert ona açıklama yapmakla meşguldü. "Burası Flourish ve Blotts. Kitap dükkanı."
Hermione ve Riddle'ı dükkandan çıkarmak biraz uzun sürse de gerekli malzemeleri almış, biraz da dolaşmışlardı. Gellert, gözlerini ikilinin üzerinde gezdirdi.
"Bir eksiğiniz yoksa artık gitsek iyi olur." Hermione aldıklarını kontrol etti. "Hayır. Her şey tam."
Eve cisimlendiklerinde Mr. Riddle midesindeki bulantıyla savaşıyordu. Sonunda savaşı kazandığında eve girdiler. Mr. Riddle ve Gellert oturma odasına geçerken Hermione ve Riddle da üst kata çıkıp valizlerini hazırlamaya başladılar.
Sonunda işleri bittiğinde Hermione derin bir nefes aldı. Beline sarılan kollar, hafifçe gülümsemesine neden olurken yorgunca konuştu. "Aşağı insek iyi olacak." Fakat boynunda gezinen dudakların sahibi onu duymuyor gibiydi. "Marvolo." dedi nefesi kesilirken. "Hm." "Aşağı inmeliyiz." Riddle, belindeki kollarını daha da sıktı.
"Birazdan ineriz." Hermione, Riddle'ın kollarının arasında yönünü ona döndü. Kahveler zümrütlerle buluştuğunda, Hermione o gözlerdeki koyulukları farkedip dudağını ısırırken Riddle'ın bakışları o dudaklara kaydı.
Aralarındaki mesafe kapanırken, Riddle, dudaklarını Hermione'nin dudaklarına bastırdı. Dudakları, Hermione'ninkiler üzerinde yumuşakça geziniyordu ki odanın kapısı gürültülü bir şekilde açıldı.
"Basıldınız!" Gellert ve Mr. Riddle, aynı anda söyledikleri şeyden sonra kahkahalara boğulmuşlardı...
***