Hermione, kabusları eşliğinde çığlık atarak uyandığında saat 07.52'ydi. Gözlerini açtığında, yanaklarından inci gibi süzülen, sıcak gözyaşlarını farketti. Yine aynı rüyaydı. Uzun zamandır görmediği rüya. Harry ve Ron'un cansız bedenleri... yaklaşık 10 dakikalık bir ağlama seansının ardından nerede olduğunu hatırlardı. Kendisini teselli etmeye çalıştı. Hepsinin kaderi onun elindeydi. Bir daha ölmemelerini sağlayabilirdi. Sağlayacaktı da. Kararlı gözleri karşısındaki duvarı izlerken, Albus da onu izliyordu. Kızın duygu değişimi hızına yetişebilmek zordu. Bunu dün gece defalarca kez yaşamıştı. Farkettiği şey ise, kızın duygu değişimleri yüzüne yansıyordu ve bunun nedeni onun duygularını kontrol edememesi değil, etmeye uğraşmak istememesiydi. Sadece zihnini kapatıyordu. Ama uyumadan önce bunu yapmayı unutmuş olmalıydı. Aksi taktirde rüya görmezdi.
Albus, boğazını temizleyerek genç kızın dikkatini üzerine çekti. "Miss. Granger, iyi misiniz?" Hermione'nin kahveleri onun mavilerini bulduğunda kız başını salladı. "Saat 10.00'da Profesör McGonagall sizi buradan alacak. Benim şimdi Büyük Salon'a gitmem gerekiyor. Kahvaltınızı birazdan göndereceğim." Albus, odayı terk ettiğinde, Hermione de üzerindeki battaniyeyi katlayıp yastığın üzerine bıraktı. Derin bir nefes alarak yapacağı şeyleri planlamaya başladı.
Öncelikle, Sırlar Odası'nın açılmasını ve Myrtle'ın ölmesini engellemeliydi. Yanlış hatırlamıyorsa Harry ona, Myrtle'ın 13 Haziran 1946'da öldüğünü söylemişti. O tarihi kafasına not aldı.
Riddle, şuan 5. sınıftı. Ölüm Yiyen'leri henüz kurmamıştır diye düşündü genç kız.
Slytherin bina başkanı Horace Slughorn'du. Riddle ve Slughorn'un arası iyiydi. Hortkuluk konusunu onunla konuşmuştu Riddle. Hortkuluk büyüsünü bir kitaptan bulmuş olmalıydı. Kitap... Kütüphane... Slughorn...
Tabii ya! Riddle, kütüphanenin yasaklı bölümüne girmek için Slughorn'dan izin kağıdı alabilirdi. Hortkuluklar ile ilgili kitabı oradan bulacaktı. Eğer Hermione o kitabı bulup kütüphaneden çıkartır ya da yok ederse, Riddle hortkuluk büyüsünü bulamazdı. Yani tabii bu büyü, okul dışında bazı kitaplarda da mevcut olabilirdi. Fakat en azından şimdilik bu büyüyü bulamaması Hermione'nin işine gelirdi. Evet, bunu yapmalıydı.
Genç kızın düşünceleri, tam karşısında belirmiş, elinde kahvaltı tepsisi tutan bir ev cini tarafından bölündü. "Miss. Granger, kahvaltınız." Hermione, cinin elindeki tepsiyi aldı. "Teşekkür ederim." Cinin göz bebekleri büyüdü. Birkaç saniye şaşkınlıkla Hermione'ye bakarak başını sallayıp gitti. Hermione de kahvaltısını yapmaya başladı. Kahvaltısını bitirdiğinde saat 09.50'ydi. 10 dakika boyunca odayı inceleyip oyalandı. Az sonra Minerva ve Albus odaya giriş yaptılar.
Minerva hafif bir hatta çok hafif bir ya da belli olmayacak kadar bir tebessümle Hermione'ye baktı. "Merhaba, Miss. Granger. Hazırsanız çıkalım." Hermione gülümseyerek başını salladı. İkili, Albus'un şöminesinden Diagon Yolu'na ulaştı.
***
Yaklaşık olarak iki buçuk saat sonra, alışveriş tamamlanmıştı. Minerva ve Hermione de dükkanın birinde karşılıklı oturmuş çay içiyorlardı. Geldiklerinden beri pek konuşmamışlardı. Aralarındaki sessizliği bozan Hermione'ydi. "Profesör... Riddle nasıl birisi?" Minerva hafifçe gülümsedi. "Derslerinde gayet başarılıdır. Bir nevi örnek öğrenci diyebiliriz. Tüm profesörlerle arası iyidir ama Profesör Slughorn ile daha yakınlar. Arkadaşı olduğunu sanmıyorum. Bazen kendi binasından birkaç kişiyle takılır. Dersler dışında en çok gittiği yer kütüphanedir. Bunun dışında... yüzü genelde ifadesizdir. Başkalarından birşey isteyeceğinde ve benzeri durumlarda o kişiyi manipüle etmek için mimiklerini kullanır. Kısacası tam bir Slytherin'dir." İkisi aynı anda gözlerini devirdi.
***
Akşam yemeği vakti gelmiş, çatmıştı. Hermione, bu okula ilk geldiği günki kadar heyecanlıydı. Seçme töreni vardı. İlk önce Seçmen Şapka'yı onu Slytherin'e göndermesi için ikna etmeyi düşündü. Çünkü Riddle'ı değiştirebilmek için ona yakın olmalıydı. Sonra da herşeyi oluruna bırakmaya karar verdi. Seçmen Şapka ne derse, o olacaktı. Fakat eğer Slytherin olsa bile Gryffindor'lar ile arkadaşlık kuracaktı. Ayrıca Harry'nin babasına bir teşekkür borcu vardı. Eğer o gece Hermione'yi bulmamış olsaydı genç kız kurda kuşa yem olurdu.
"Miss. Granger, hazırsanız aşağı inelim." Hermione başını salladı ve Minerva'nın peşinden ilerledi. Heyecandan yerinden çıkmak üzere olan kalbini normal ritmine döndürmeye çalışarak derin nefesler alıp verdi.
Sonunda Büyük Salon'a geldiklerinde, Minerva elindeki tabureyi yere koydu. Bu sırada Albus, kürsüye geçip boğazını temizleyerek dikkatleri üzerine çekti. "Bu arkadaşınız, Hermione Granger. Kendisi Beauxbatons'dan buraya nakil geldi. Seçmesi yapıldıktan sonra 5. Sınıfların arasına katılacak. Hogwarts'ın misafirperverliğini ona göstereceğinize hiç şüphem yok." Dumbledore, konuşmasını bitirip yerine oturdu. Hermione de önündeki tabureye. Birkaç saniye sonra Minerva, Şapka'yı başına taktı.
Seçmen Şapkanın yarık gibi görünen dudakları aralandı. "Hermione Granger... Gelecekten geliyorsun demek. Hayır, hayır. Korkma. Sırrın benimle güvende. Hmmm seni Gryffindor'a yerleştirmişim demek. Aslına bakarsan, halâ kararımın arkasındayım. Şunu unutma ki sen gerçek bir Gryffindor'sun. Fakat bir görevin var. Onu yerine getirebilmen için Slytherin olman gerektiğini düşünüyorum. Sana yardım edeceğim. Bu yüzden:
SLYTHERİN'de başarılar."
Minerva, genç kızın başındaki şapkayı aldı. Hermione zarifçe ayağa kalkıp ona hafifçe gülümsedikten sonra kendisini düz bir şekilde alkışlayan Slytherin masasına yöneldi. Kıvırcık saçlı, siyah gözlü bir cadı, ona gülümseyerek yanındaki boş sandalyeyi gösterdi. Hermione de ona hafifçe gülümseyerek gösterdiği yere oturdu-
Bir dakika... bir dakika... BU BELLATRİX LESTRANGE'IN TA KENDİSİYDİ! Bellatrix Lestrange- aslında teknik olarak henüz Black'ti. Herneyse. Bellatrix ona gülümsemiş ve yanındaki sandalyede onun için yer tutmuştu! Ve şuan ona hoşgeldin diyordu. "Merhaba. Ben Bellatrix Black. Slytherin'e hoşgeldin." Hermione kendisine uzatılan eli sıktı. "Hermione Garnger. Tanıştığımıza memnun oldum." Bella'nın yanından bir el daha uzandı. Bu elin sahibi Bellatrix'e çok benziyordu. "Andromeda Black. Bella'nın kardeşi. Slytherin'e hoşgeldin." Hermione uzatılan eli sıktı. "Teşekkür ederim." Ve bir el daha. "Ben de Narcissa Black. Bu ikisinin en küçük kardeşiyim. Slytherin'e hoşgeldin." Hermione bu şekilde neredeyse tüm Slytherin öğrencileriyle tanışıp el sıkışmıştı. Yemek yenilirken kısa sohbetler oldu. Sonunda yemek bittiğinde, herkes kendi binasının Ortak Salon'una yöneldi. Hermione, Dumbledore'a baktı. Yanında Slytherin sınıf başkanı armalı biri- BU O'YDU. Hızla önüne döndü. Bu kadar erken... Ne yapacaktı şimdi?
Genç kız gerginlikle ayağa kalktı. Ona doğru geliyordu. Yaklaşıyordu. Geliyor gelmekte olan..
Tam karşısında durdu Hermione'nin. Onu şöyle bir süzdükten sonra ilgisiz bakışlarıyla, soğuk ve düz bir ses tonuyla konuştu. "Tom Marvolo Riddle. Sınıf Başkanı. Seni Ortak Salon'a götüreceğim. Beni takip et." Zindanlara gelene kadar ikisi de konuşmadı. Sonunda taş bir duvarın önüne geldiklerinde, konuşan Riddle'dı.
"Şifre 'Pole Star'. Şifreyi unutursan, dışarıda kalırsın." Riddle şifreyi söylediği an bir geçit oluştu. İçeri girdiler. "Kızlar yatakhanesi sağda. Sen, Bellatrix, Andromeda ve Narcissa Black ile kalacaksın. Ders programın bu kağıtta yazılı. Gidip yerleşebilirsin. Eşyaların odanda." Hermione, Riddle'ın uzattığı kağıdı alıp katlayarak cebine koydu. Riddle tam arkasını dönmüş, salondaki koltuklardan birine ilerlerken ona seslendi. "Riddle." Arkasını dönüp ona seslenen kıza baktı. Herşeyi söylediğinden emindi. Acaba bir şeyi atlamış mıydı? Neyi unutmuştu ki? Ne-
"Teşekkür ederim." Genç kız arkasını dönüp giderken Riddle, gözden kayboluncaya dek şaşkınlıkla onu izledi. Şaşkınlıkla büyümüş gözlerini merdivenlerden çekti. Koltuğa oturdu. Daha önce kimse ona teşekkür etmemişti. Bu... değişik bir duyguydu. Ama hoştu.
***