
Beauxbatons ve Durmstrang heyeti geleli üç hafta oluyordu. Bugün 4. Görev yapılacaktı.
Hermione, yanında Riddle ile birlikte kahvaltı ederken üzerindeki lanet olası Albin Dag'e ait rahatsız edici bakışlar yüzünden bozulan sinirlerini göz ardı etmeye çalışıyordu. Riddle da ondan farksızdı. Sonunda kahvaltı bittiğinde Profesör Slughorn yanlarına gelmişti.
"Günaydın çocuklar. 4. Görev için sizi götürmem gerekiyor." İkili, ayağa kalkıp Profesör Slughorn'u takip ederek Büyük Salon'dan ayrıldılar. Yasak Orman'ın yakınlarındaki görev alanının az ilerisinde durduklarında diğer şampiyonlar da oraya geliyordu. Slughorn, onlara şans dileyip giderken diğer profesörler de aynısını yapıp 6 şampiyonu orada yalnız bıraktılar.
Birkaç dakika boyunca yerinde rahatsızca kıpırdanan Hermione ve en az onun kadar rahatsız olan ama rahatsızlığına ek olarak bir de öfkesini kontrol etmeye çalışan Riddle'ı biraz olsun rahatlatan şey, Mr. Brown'un gelişi olmuştu. Çünkü bu sayede Hermione'nin üzerindeki Albin Dag'e ait bakışlar, odağını değiştirmişti.
"Merhaba, Şampiyonlar!" dedi Mr. Brown, her zamanki neşesiyle. "Bildiğiniz üzere, 4. Görev için buradayız ve ben de size görevinizi açıklayacağım." Şampiyonlara kısaca göz gezdirip devam etti. "Bu görevde, felix felicis iksirini yapacaksınız. Her çiftimiz için aynı özellikteki ayrı bölgeler olacak. Hepiniz kendinize ayrılan bölgede saklanmış hâldeki iksir malzemelerini bulup iksiri yapacaksınız. Bunun için 2 saatiniz var. Gayet açık ve net. Sorunuz olmadığını düşünüyorum. Hazırsanız beni takip edin."
Mr. Brown, arkasını dönüp görev alanına doğru ilerlerken Hermione ve Riddle da diğer dörtlünün arkasında onu takip ediyordu. Sonunda alana girdiklerinde tribünlerden gelen karışık sesler, tezahüratlara dönüşmüştü. Biraz daha ilerleyip onları bekleyen üç kapının önünde durdular. Mr. Brown tekrar onlara döndü. "Düdük çaldığında kapılardan içeri gireceksiniz." O, sözlerini bitirir bitirmez de düdük çalmıştı zaten. Mr. Brown derin bir iç çekerek gülümseyip hepsine şans dileyip oradan uzaklaştığında Hermione ve Riddle da üzerinde 'Hogwarts' yazan kapıdan içeri girdi.
Hermione etrafa şöyle bir baktı. Yasak Orman'ın giriş kısmındalardı ama ayrı bir ormanda gibilerdi. Girdikleri kapıya yakın bir yerde bir kazan kurulmuştu. Kazanın yanında tahta bir masa vardı ve onun üzerinde de bir parça parşömen ile bir tüy kalem duruyordu. Genç kız, masanın üzerindeki kalemi alıp parşömene iksir için gerekli olan malzemeleri yazarken Riddle halâ etrafı incelemekle meşguldü.
->Külbükül Yumurtası
->Ada Soğanı
->Laçan Dokunacı
->Kekik tentürü
->Okami Yumurtası kabuğu
->Toz haline getirilmiş Sedefotu
Hermione malzemeleri sesli bir şekilde okurken Riddle az ilerideki bir ağaca doğru yürümeye başlayınca, genç kız susup kahvelerini ona dikti. Riddle, ağacın gövdesine saklanmış olan külbükül yumurtalarını dikkatle oradan çıkarıp Hermione'ye gösterdi. "Sanırım ilk malzemeyi bulduk." dedi gülümseyerek. Hermione de onun gülümsemesine karşılık vererek parşömendeki ilk malzemenin yanına küçük bir tik atıp mırıldandı. "Geriye 5 malzeme kaldı." Riddle başını sallayarak elindeki yumurtaları çantasına koyması için Hermione'ye verdi.
İkili, etraflarındaki her bir ayrıntıyı inceleyerek ormanda ilerlemeye başladı. İkinci malzeme olan ada soğanını buldukları yer, yosunla kapatılmış bir karınca yuvasıydı. Hermione,ada soğanlarını da çantasına yerleştirip Riddle ile yürümeye devam etti.
Genç kız, etrafı dikkatle incelerken gözleri karşısındaki elma ağacına takıldı. Bu ağacın elmaları... değişik görünüyordu. Renk tonları ve yaprakları farklıydı. Sanki bir insan eli değmiş gibi. Ağaca yaklaşıp elmalardan birini kopardığında onun bir elma olmadığını anlaması kısa sürmüştü. Arkasına dönerek Riddle'a elindeki elmayı gösterdi. "Okami yumurtası."
Riddle elma görünümlü yumurtaları toplarken Hermione de elindeki listeye bir tik daha attı. Şimdi geriye 3 malzeme kalmıştı.
Biraz daha ilerlediklerinde, mini bir tarla gibi görünen yeri buldular. Tarlanın yarısı kekik, yarısı da sedefotuydu. İkili, bitkileri toplamaya koyuldu. Hermione'nin çantasına bu iki malzeme de eklendiğinde, sadece laçan dokunacı bulmaları gerekiyordu.
İlerlediler.. ilerlediler.. ve.. Bunu bekledikleri pek söylenemezdi. Karşılarında balık haline benzer bir tezgah ve bir de tezgahın başında dikilen at adam vardı. Hermione, tezgaha yaklaşacakken Riddle kolunu tutup onu arkasına aldı ve temkinlice deniz insanına baktı. Hermione, at adamın da onlara baktığını fark etti. Merlin adına, bu ikisinin bakışması ne zaman bitecekti? Gözlerini devirdi.
"Bakışmanız bittiyse, artık şu laçanlar ile ilgilenebilir miyiz?" Riddle, bir an şaşkınca gözlerini kırpıştırdı ama sonra kendini toparlayıp yüzünü ifadesizleştirdi. "Evet, laçanlar." Hermione, zamanları olsaydı onun bu haline dakikalarca gülebilirdi ama zaman azalıyordu. Bu yüzden, hafifçe gülümsemekle yetinip tekrar at adama baktı.
"Laçanları almak için ne yapmamız gerekiyor?" At adam gülümsedi. "Hiçbir şey." Riddle kaşlarını çattı. "Nasıl yani?" "Ben balıkları zaman ile satıyorum. Örneğin bir laçan, bir dakika." Riddle'ın kaşları daha çok çatıldı. Ne diyordu bu?
Hermione ise yine saksıyı çalıştırarak bu satış tekniğini kavrayıp sordu. "O zaman beş laçan, 5 dakika?" At adam başını salladı. Hermione metodu anlamış olmanın rahatlığıyla -anlamasaydı iki gün uyuyamazdı- at adamdan beş laçan balığı sipariş etti.
Riddle ise bunun saçma olduğunu düşünüyor, dakikada üç kez göz deviriyordu. Sonunda 5 dakika dolduğunda, at adam siparişlerini verir vermez haliyle birlikte yok oldu. Pekâla, laçanlar da tamamdı. Şimdi tek yapmaları gereken, başladıkları yere dönüp malzemeleri hazırlayarak iksiri kaynatmaktı.
***
Sirius, bir yanında diğer Çapulcular, diğer yanında Regulus ve Rabastan ile birlikte tribünlerden birinde oturuyor, yanındakilerle konuşuyordu. Regulus az önce gelmişti ve biraz geç kaldığı için -iki saat kadar- turnuvanın 4. Görevinin ne olduğunu bilmiyordu. Eh, Sirius'a da onun sorularını cevaplamak düşüyordu.
"Hayır, Reg. Hepsi aynı iksiri yapac-" Hayır, Sirius'un sözünü kesen şey, başka birinin konuşması değildi. Gördüğü kişilerdi. Regulus ağabeyinin neden sustuğunu merak ederek bakışlarını onunkilerin olduğu yere çevirdi. Göz bebekleri şaşkınlıkla büyürken içine büyük bir korku yayıldı.
İki kardeş aynı anda fısıldadı. "Baba..." James ve diğerleri de onları fark etmişti. Rabastan sertçe yutkundu. Bu adamın burada ne işi vardı? Kesinlikle ortalık karışacaktı. Merlin onları korusun...
Mr. Black, gri ve soğuk bakışlarını Sirius'un üzerinden çekip oğlunu aradı. Fakat onu Sirius'un yanında otururken bulduğunda en az onlar kadar şaşkındı. Birkaç saniye sonra öfkesi şaşkınlığını bastırarak gözlerindeki nefreti ortaya çıkardı. Çenesi kasılıyor, burun delikleri genişliyordu. Kulaklarından duman çıkacakmı gibi duruyordu. Bu hâliyle kızgın bir boğayı andırıyor oluşu, normal bir zamanda Sirius için iki saatlik kahkaha sebebiydi ama şu an hiç de normal bir zaman değildi..
Mr. Black, yanında Mrs. Black ile birlikte ayağını yere sanki bütün tribünü yıkmak ister gibi basarak yanlarına gelirken elleri yumruk hâlindeydi. Regulus ile Sirius bir bakış paylaşıp ayağa kalktığında, sevgili anne ve babaları tam karşılarında duruyordu.
"NE CÜRRETLE! NASIL O KAN HAİNİNİN YANINDA OLABİLİRSİN!" Regulus bakışlarını yere çevirirken Sirius onu arkasına aldı. Babasının ona söylediği kelimeleri duymaya alışıktı. Pek etki etmemişti ama kardeşine bağırıyor olması onu sinirlendirmek için yeterliydi. "Sanane bundan? İstediği kişinin yanında olabilir ve bu da seni hiç ilgilendirmez!"
"Kes sesini! Bu asıl seni ilgilendirmiyor! O, onun babası!" Bu sefer konuşan Mrs. Black'ti ve aynı zamanda Sirius'un öfkesini alevlendiren de oydu. "Evet, babası! Sahibi değil!" Mr. Black dişlerini sıkıp onun yakasına yapıştı. "BUNU SANA SORDUĞUMU HATIRLAMIYORUM!" Sirius, yakasındaki ele bakıp gür bir kahkaha attı. "Bu pek senlik değil, sevgili babacığım. Sen genelde çocuklarını ruh emiciler veya affedilmez lanetlerle terbiye edersin." Sözlerini duygusuz bir sertlikle bitirip Mr. Black'in elini yakasından bir hışımla çekip döndürdü.
Mr. Black, aşağılanmaya daha fazla dayanamayarak cebinden asasını çıkarıp Sirius'a doğrulturken Regulus çoktan ağabeyinin önüne geçmişti bile. Alayla güldü. "Ne yapacaksın? Crucio? Kemik kırma laneti?" Mr. Black dişlerini sıktı. "NE CÜRRETLE BANA KARŞI GELİRSİN!" Regulus omuz silkerken Mrs. Black deli gibi bağrınıyordu. Sirius bir adım öne çıkıp ebeveynlerine şöyle bir göz gezdirip arsızca sırıttı. "Ne var biliyor musunuz? Kan haininin tanımı siz olmalısınız. Kendi kanınızdan olanlara eziyet ediyorsunuz." Bu, Mr. Black için bardağı taşıran son nokta olmuştu. Ne tribünlerdeki yüzlerce kişinin ona bakması, ne Mrs. Black'in yalvarışları onu durduramazdı. Gözü dönmüş adam asasını Sirius'a doğrulttu. "Cru-" Asası..?
"Bunu mu arıyordunuz, Mr. Black?" diye sahte bir şirinlikle sordu Hermione elindeki asayı göstererek. Gözleri öfkeyle parıldıyor, her an etrafa ateş saçabilirmiş gibi görünüyordu. "NE YAPTIĞINIZI SANIYORSUNUZ?! BURASI BİR OKUL VE ONLAR DA SİZİN ÇOCUKLARINIZ!" Mrs. Black, sinir bozucu tiz sesiyle ciyakladı. "Sen karışma!" Hermione, öfkeyle yanan gözlerini ona çevirdiğinde korktuğunu asla itiraf etmeyecekti Mrs. Black. "KES SESİNİ! O, OĞLUNA ASA KALDIRIRKEN SEN KARIŞMIYORSAN BEN ELBETTE KARIŞIRIM!"
Mr. Black, Hermione'ye doğru bir adım attığında genç kızın önüne geçen Riddle ile karşı karşıya buldu kendisini. Riddle, Hermione'den Mr. Black'in asasını alıp sahibine fırlatırken tehlikeli sakin ve sert bir sesle konuştu. "Mr. Black, bir an önce buradan defolup gitmenizi öneririm." Bakışları Mrs. Black'e kayıp tekrar Mr. Black'e döndü. "İkiniz de konuştukça batıyorsunuz."
Mr. Black ne kadar sinirli olsa da Mrs. Black'in etraftaki insanların onlara baktığı ve rezil olacakları konusundaki konuşmasına kulak vermek zorundaydı. Oğullarına son bir bakış attı. "Bu iş burada bitmedi." diye tısladı sıktığı dişlerinin arasından.
İki yetişkin Black, kalabalığın arasında kaybolurken Dumbledore olay yerinde bitmişti. Black kardeşlerin durumuna ve duyduğu şeylere bakılırsa hiç de iyi şeyler olmamıştı. Sirius, Albus'a bakıp sinirle söylendi. "O ikisinin burada ne işi vardı?" Dumbledore derin bir iç çekti. "Mr. Regulus Black hakkında bilgi almaya gelmişler. Benimle konuştuktan sonra da onu görmek istediler."
Dumbledore, Black kardeşlerin durumuna baktı. Merlin bilir neler olmuştu. Daha erken gelse belki olay bu kadar büyümezdi. Kendisini bir an mugglelardaki polisler gibi hissetti. Asla zamanında gelmezlerdi. Hep olay bittikten sonra- cidden, bunları düşünüyor olamazdı değil mi?
***
Yazar Notu: Bir süredir yoktum. Demişler ki öldü. Söyleyin onlara, kraliçe geri döndü. 😎
Arkadaşkar şaka bir yana gerçekten bir süredir bölüm atamıyorum. Bunun için çok özür dilerim. Sizi çok seven yazarınızı affedebilirsiniz, değil mi?
Bu bölüm, benden size bir yılbaşı hediyesi. Umarım beğenirsiniz.💌
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.47k Okunma |
220 Oy |
0 Takip |
33 Bölümlü Kitap |