Hermione, ertesi sabah uyandığında durum önceki günle aynıydı. Kızlar yine uyuyordu. Fakat bu sefer saat 06.12'ydi. Hermione, kimseyi uyandırmamaya çalışarak banyoya gitti. Rahat bir duşun ardından saçlarını kurutup kabarıklığını aldı. Üzerine bol, zümrüt yeşili bir tshirt, koyu mavi dar bir kot pantolon ve siyah sporlarını giydi. Ortak Salon'a gidip şöminenin yanındaki koltuğa oturarak dün yaptığı gibi kitap okumaya başladı. Az sonra Draco- pardon Lucius gelip karşısına oturdu.
"N'aber Granger?" Tuhaftı ama Lucius şuan sadece normal bir insan, bir öğrenciydi. Safkan takıntısı bile yoktu. Hermione kitabını bırakıp bakışlarını ona çevirdi. "Günaydın Malfoy. Erkencisin?" Lucius gerginlikle ona baktı. "Bugün Narcissa ile Hogsmeade'e gideceğiz." Lucius'un yüzünde bir şey söylemek istiyor ama söyleyemiyormuş gibi bir ifade oluştu. Hermione muzip bir sırıtışla ona baktı. "Ve?" Yanakları mı kızarmıştı onun? "Ben ona çıkma teklifi edeceğim." Hermione sevinçle ellerini çırptı. "Cissy çok sevinecek." Lucius umutla ona baktı. "Kabul edecek mi dersin?" "Tabii ki edecek! Yeter ki bu işi eline yüzüne bulaştırma." Lucius sahte bir öfkeyle ona baktı. "Ben hiçbir şeyi elime yüzüme bulaştırmam." Hermione ona gülümsedi. "Tabii. Şaka yapmıştım zaten. Herneyse, sana iyi şanslar. Bana haber verirsin ya da Cissy'den öğrenirim. Görüşürüz."
Hermione, tekrar yatakhanesine çıktı. Cissy, yatağının üzerine bir sürü elbise koymuş, Andy ve Bella'yı 'hangisini giysem' diye darlıyordu. Bella sıkıntıyla yanaklarını şişirerek nefesini dışarı verdi. Hermione yataktaki elbiselere baktı. Gözüne çarpan elbiseyi eline alıp Cissy'e gösterdi. Elbise bordo renkli, diz kapaklarının birkaç santim aşağısında biten, kısa kollu, sade ve şık bir elbiseydi. "Bu sana çok yakışır bence." Diğer üçünün dikkatlerini üzerinde toplandı. "Bu ikisi hiç yardımcı olmuyordu. Ben bunu bir deneyeyim. Teşekkür ederim!" Cissy çocuksu bir neşeyle elbiseyi alıp banyoya gitti.
"Herm! Bizi kurtardığın için çok sağol. Sabahtan beri başımızın etini yiyordu." Andromeda da başını sallayarak onayladı. "Evet." Az sonra Cissy, banyodan çıkmıştı. Hermione'nin seçtiği elbise gerçekten de ona çok yakışmıştı. Hermione yüzündeki gülümsemeyle yere eğilip yatağın yanındaki topuklulardan siyah olanını alarak Cissy'e uzattı. Cissy yatağın kenarına oturup ayakkabısını giydi. Tekrar ayağa kalkıp boy aynasının karşısına geçti. Ardından arkasına dönerek gözlerini üçünün üzerinde gezdirdi. Heyecanla sordu. "Nasıl olmuşum?" Üçü de çok güzel olduğunu söyleyerek kendi işlerine döndüklerinde Cissy makyaj masasına oturarak makyajını ve saçını yapmaya başladı...
***
Kızlar Hogsmeade'e gittiklerinde Hermione de bahçeye çıktı. Karagöl'ün yanına gidip bir ağacın önüne oturarak sırtını ağaca dayadı. Karagöl'ü izlemeye başladı. Bugün ayın 20'siydi. 1 yıl, 24 gün sonra, Sırlar Odası açılacak, Myrtle ölecek ve günlük, bir hortkuluk olacaktı. Bütün bunları engellemeliydi...
Genç kız, düşüncelerinin içinde kaybolmuşken, onu düşüncelerinden ayıran şey etrafındaki hareketlenmeler ve seslerdi. Oturduğu yerden kalkarak arkasını döndüğünde gördüğü manzara bir kalabalık ve-
Merlin aşkına, Severus'un havada ne işi vardı!? Çatık kaşları ve hızlı adımlarıyla olay yerine yöneldi. Kalabalığı yararak olay merkezine ulaştığında Çapulcular ve Severus'u gördü. Çapulcular, Severus'un karşısında duruyorlardı. James asasını Severus'a doğrultmuş, sinsi sinsi sırıtıyor ve onunla alay ediyordu. Sirius, James'in yanında olanları izlerken eğleniyor gibi görünüyordu. Remus'un yüzünde onaylamaz bir ifade hakimdi, sessizce onlara bakıyordu. Peter halâ hasta olduğu için orada değildi. Zavallı Severus ise James'in yaptığı büyü sayesinde havada asılı bir şekilde duruyordu. Yüzünde öfke ve kin hakimdi fakat hiçbirşey yapmıyordu.
Hermione öfkeyle James'in önüne geçti. "Ne yaptığını sanıyorsun! Hemen şu aptal büyüyü kes! Savunmasız birisine böyle birşey yapıyor olamazsın!" James'in yüzündeki sırıtma kaybolurken suçlu bir ifadeyle asasını indirerek Severus'u yere indirdi. Hermione, ateş saçan bakışlarını ondan çekerek etraftaki kalabalığa döndü. "Kaybolun buradan! HEMEN!" Etraftaki kalabalık söylene söylene orayı terk ederken Çapulcular ve Severus gözlerini Hermione'ye dikmiş, öylece dikiliyorlardı. Etraflarında kimse kalmayınca Severus'a döndü Hermione.
Öfkeli bakışları, endişeli bakışlara dönüştü ve aynı şekilde endişeli bir ses tonuyla konuştu. "Sen, iyi misin?" Severus başını hafifçe salladı. "Onlar adına özür dilerim. Gel." Hermione, onu alıp biraz önce oturduğu ağacın önüne götürürken bir anda arkasını döndü. Adeta tıslayarak söyledi. "Burada bekleyin." Ardından tekrar Severus ile birlikte ağaca ilerlemeye devam etti. Ağacın önüne geldiklerinde Hermione bir kez daha konuştu. "Sen, burada bekle lütfen. Hemen geleceğim." Severus başını sallayıp yere oturdu. Hermione bir bardak su oluşturarak onun eline tutuşturup arkasını döndü. Öfkeyle Çapulcular'a yöneldi.
Karşılarına geçti ve bir sessizlik büyüsü yaptıktan sonra sinirle konuştu. "Sizin derdiniz ne? Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Hiçbir savunması olmayan birine nasıl böyle bir şey yapabilirsiniz? Sizce bu adil mi? Üçe karşı bir!" Hepsi suçlulukla yeri izlerken Hermione derin bir nefes alıp sakin bir sesle konuşmaya decam etti. "Onu tüm okulun önünde rezil ettiniz. O size ne yaptı da ona karşı bu derece öfkelisiniz?"
Sessizlik...
Sinirle iç çekti. "Hiçbirşey. Bir açıklamanız yok değil mi? Sadece eğlenmek için yaptınız bunu."
Remus'a döndü. "Peki sen? Sen, Remus. Neden onları durdurmadın?" Remus fısıltının bir üst tonunda konuştu. "Ben... durmalarını söyledim ama dinlemediler." Genç kız bir kez daha iç çekerek Severus'a baktı. Ardından tekrar onlara döndü. "Şimdi, üçünüz de benimle gelip ondan teker teker özür dileyeceksiniz." Şimdi üçünün de bakışları yerden ona çevrilmişti. Sirius itiraz etmek için dudaklarını araladı. "Ama-" Hermione sinirle ona döndü. "Aması falan yok. Özür dileyeceksiniz." Bu sefer konuşan James'di. "Hermi-" Hermione'nin sabrı, an itibariyle taşmış bulunmaktaydı. "HEMEN BENİMLE GELİP ONDAN ÖZÜR DİLEYECEKSİNİZ! Anlaşıldı mı?" Üçü de başlarını salladıktan sonra Hermione'nin önderliğinde Severus'un yanına gittiler.
Hermione'nin az önceki halinden eser yoktu. Yüzünde tatlı bir gülümsemeyle konuştu. "Severus, onlar sana bir şey söyleyecekler." Sözleri biter bitmez Çapulcular'a dönüp gözlerini beklentiyle üzerlerinde gezdirdi. Remus bir adım yaklaşarak boğazını temizleyip gözlerini Severus'a dikti. "Snape, ben.. az önce yaşanan olay ve önceki yıllarda yaptıklarımız için özür dilerim. Bir daha böyle bir şey yaşanmayacak." Remus sözlerini bitirdiğinde Hermione, Sirius'u dürtükledi. Sirius, el mahkûm konuştu. "Özür dilerim, Snape. Bir daha olmayacak." James gelmemekte ısrarcıydı. Hermione dirseğini onun karnına geçirdiğinde yüzünü buruşturdu. Son kez Hermione'ye bakıp Severus'a döndü. "Özür dilerim, Snape."
Severus şaşkın bir şekilde Çapulcular'ın özürlerini dinledikten sonra şaşkınlığından sıyrılıp Hermione'ye baktı. O beklentiyle kendisine bakarken özürleri reddedemezdi. Derin bir nefes aldı. "Özürlerinizi kabul ediyorum." Hermione gülümsemesini büyüterek Severus'a elini uzattı. Genç adam, ona uzatılan eli tutarak oturduğu yerden kalktı. Hermione'nin bakışları Remus'u bulduğunda, Remus ne yapması gerektiğini bilerek Severus'a yaklaştı ve elini sıktı. Diğer ikisi de onun ardından el sıkıştıktan sonra 'Artık gidebilir miyiz?' bakışlarıyla Hermione'ye baktılar. Hermione başını hafifçe salladığında üçü de oradan uzaklaştı.
Severus, aklındaki soruyu Hermione'ye yöneltti. "Bunu nasıl yaptın? Ölseler bile benden özür dilemezlerdi." Hermione ona baktı. "Özel güçlerimi kullandım." İkisinin de yüzünde bir gülümseme oluştu.
İkili, biraz sohbetin ardından öğle yemeği için birlikte Büyük Salon'a gittiler. Yemekten sonra, tatlılar yenilirken Severus, ona tekrar teşekkür edip ödev yapması gerektiğini söyleyerek Salon'dan çıktı. Hermione, üzerindeki bakışların elbette farkındaydı. Derin bir nefes alarak Gryffindor masasındaki Çapulcular'a baktı. Kırgın kırgın kendisini izliyorlardı. Hermione ayağa kalkıp adımlarını Gryffindor masasına yöneltti. "Benimle gelir misiniz?" Hiçbiri kıpırdamadı. "Lütfen." Üçlü, ağır ağır ayağa kalkıp Hermione ile birlikte geçen gün gittikleri sınıfa ilerlediler. Sınıfa girdiklerinde Hermione bir sessizlik büyüsü yapıp kapıyı kilitledi. Ardından halâ kırgınlıkla ona bakan üçlüye dikti gözlerini.
"Bana öyle bakmayı bırakın. Haklı olduğumu biliyorsunuz." "Onun için bize bağırdın." Hermione, James'e dönerken bu sefer Sirius konuştu. "Zorla özür dilettin." Hermione derin bir nefes aldı. "O," dedi bastıra bastıra. "Sizin ona yaptığınız zorbalıklara rağmen 7 yıl boyunca James'in oğlunu korudu. Onu korurken öldü. Sizin yüzünüzden tek bir arkadaşı olmadı. Ömrünü yapayalnız geçirdi ve yapayalnız ö-öldü." Çapulcular, şaşkınlıkla ona bakarken Hermione'nin yanaklarından süzülen yaşlar titreyen dudaklarına eşlik ediyordu. Geçmişi hatırlamanın onda yarattığı etki buydu.
En çabuk toparlanan Remus oldu. Hermione'nin yanına fırladı hemen. "Tamam. Tamam, geçti." Diğer ikisi de gelip Hermione'yi teselli etmeye çalıştılar. Yaklaşık olarak bir saat sonra Hermione sakinleşmiş ve odasına gitmek istediğini söyleyerek oradan ayrılmıştı.
***
Hermione, yatakhanesindeki banyoda önce bir duş almış ardından iki buçuk saatlik bir uykuya dalmıştı. Uyandığında daha iyi hissediyordu. Kalkıp üzerindeki pijamalardan kurtuldu. Siyah bir tshirt, siyah bir kot pantolon ve siyah spor ayakkabılarını giydi. Saçını siyah bir toka ile yukarıdan at kuyruğu yaptı. Ardından son bir kez aynaya bakıp Ortak Salon'a indi. Yaz ayında olmalarına rağmen zindanlar soğuktu. Biraz üşüdü ama umursamadı. Eline bir kitap alıp her sabah oturduğu yere oturdu. Bacaklarını kendisine doğru çekerek üşemesini azaltmaya çalışırken kitabını okumaya başladı.
20 sayfa okuyabilmişti. Anlaşılan iki saatlik şekerlemesi pek yeterli gelmemişti. Gözleri yavaş yavaş kapandı. 25 dakika kadar sonra, Ortak Salon'a bir kişi daha girdi. Riddle. Salon'un boş olduğunu sanıyordu. Elinde bir kitapla, şöminenin yanındaki koltuğa kıvrılmış Granger'ı görene kadar. Gözlerini devirerek yanına gitti. Uyuyordu? Yoksa ölmüş müydü? Elini Granger'ın sol elinde nabzın atması gereken yere götürdü. Yaşıyordu ama teni buz gibiydi. Üşüyordu. Tabii zindanların soğuk havasına alışamadığı için üşürdü. Bir de aptal gibi ince giyinmişti. Gözlerini devirdi tekrar. Asasını sallayarak odasından siyah bir battaniye çağırdı. Granger'ın üstüne örtülmesini sağlayıp yatakhanesine doğru yol aldı. Bunları neden yaptığını sorarsanız... kendisi de bilmiyordu.
***