"Granger! Granger!" Hermione, uyku mahmuru gözlerini açtı yavaşça. Açar açmaz da karşısında heyecanla ve neşeyle dikilen Lucius Malfoy'u gördü. Hafifçe esneyip cevap verdi. "Efendim?" Lucius onun elini tutup kaldırdı. Aptal aptal gülüyordu. Bu hâli çok çocuksuydu. Şuan saçma sapan bir şekilde dans ediyorlardı. Hermione gülerek konuştu. "Malfoy? Neler oluyor?" Lucius küçük bir kahkaha attı ve bağıra bağıra söyledi. "CİSSY ÇIKMA TEKLİFİMİ KABUL ETTİ!" Hermione bu habere çok sevindi. "Tebrik ederim!" Lucius onu rahat bıraktığında ikisi de bir koltuğa oturdu. "Halâ inanamıyorum!" Hermione güldü. Sonra aklına Cissy geldi. "Cissy nerede?" "Bella ve Andromeda ile biraz daha gezeceğini söyledi."
Biraz sohbet ettikten sonra Lucius bu haberi başkalarına da vermek isteyerek Ortak Salon'dan çıktı. Hermione de yüzünde küçük bir tebessümle arkasından baktı. Ardından bir battaniye fark etti. Bu battaniye, Lucius onu uyandırdığında kendisinin üzerindeydi. Onu Lucius örtmüş olamazdı. Ortak Salon'da kimse yoktu. Black'ler olamazdı. Onlar Hogsmeade'deydiler. Çapulcular'ın gelmiş olduklarını sanmıyordu. Battaniyeyi eline aldı. Üzerinde bir koku vardı. Nanemsi bir koku.. bu Riddle'dı. Geçen gün pasta yerken yanına geldiğinde de almıştı bu kokuyu. İyi de Riddle onun üzerini neden örtmüştü?
Hermione, kafasında cevapsız sorular ile birlikte battaniyeyi katlayıp bir büyü ile küçülterek cebine koydu. Akşam yemeğine daha vardı. Hava kararıyordu. Bahçeye çıkıp biraz temiz hava alabilirdi.
Yine Karagöl'ün yanına gitmek istemişti. Yere oturup sırtını ağaca dayadı. Gözlerini yumdu ve temiz havayı içine çekti. Birkaç dakika sonra yanında bir hareketlilik hissetmesiyle tekrar açtı gözlerini. Riddle, yanına oturmuştu. Bir süre sessizlik hakim oldu aralarında. Hafif hafif esen rüzgar, şiddetini arttırdığında hava soğumuştu. Hermione'nin aklına cebindeki battaniye geldi. Onu cebinden çıkartıp asa yardımıyla tekrar büyüterek normal hâline getirdi. Battaniyeyi açıp ikisinin üzerine örttü. O, tüm bunları yaparken Riddle sadece izledi. Aralarındaki sessizliği bozan Hermione'ydi. Bakışları gölün üzerindeyken konuştu.
"Teşekkür ederim." Riddle kaşlarını çattı. "Neden?" Hermione hafifçe gülümsedi. "Battaniye için." Riddle'ın kaşları daha da çatıldı. Zümrüt gözleri Hermione'nin üzerine dikildi. "Nasıl anladın?" Genç kız, omuz silkti. "Senin gibi kokuyordu." Bir saat boyunca hiç konuşmadan gölü izlediler. Akşam yemeği vakti gelmişti. Hermione de bunun farkında olarak ayağa kalktı. "Gelmiyor musun?" Riddle başını iki yana salladı. Battaniyeyi yerden alıp katladı. Ardından küçülterek Hermione'ye verdi. "Sende kalsın."
***
Hermione, Cissy'nin yanındaki boş yere oturup yüzünde bir gülümseme ile ona döndü. "Tebrik ederim, Cissy." Narcissa da hafifçe kızarmış yanakları ile ona gülümsedi. "Teşekkür ederim."
Yemekler yenildikten sonra herkes odasına döndü. Hermione de öyle yaptı. Fakat uykusu yoktu. Yatağına uzanıp gecenin 2'sine kadar öylece tavanı seyretti. Yanaklarını şişirerek nefesini dışarı verdi. Ayağa kalkıp dolabından ceketini aldı. Uykusu olmadığı için pijamalarını giymemişti zaten. Ceketi üzerine geçirip kendisine bir hayalbozan yaptı. Sessiz sedasız yatakhaneden çıkıp Ortak Salon'a gitti. Oradan da çıkıp zindanları terk etti. Bahçeye çıkacaktı. Evet, yine Karagöl'e gitmek istemişti. Sabah oturduğu yere geldiğinde görmeyi hiç beklemediği bir manzara vardı karşısında.
Riddle, ağacın önünde, cenin pozisyonunda yatıyordu. Soğuktan dudakları ve tırnakları morarmıştı. Manyak varlık burada uyuyakalmıştı! Bu soğukta, onlarca vahşi yaratığın bulunduğu ormanın az ilerisinde. Hermione sesli fısıltılarıyla onu uyandırmaya çalıştı. "Riddle! Riddle!" Hayır, bu aptalın uyanacağı yoktu. Daha çok ses çıkarırsa onlarca vahşi yaratık tepelerine toplanırdı. Riddle'ı o yaratıklara yem edemezdi. Edebilirdi aslında.. hayır, edemezdi. Lanet vicdanı buna izin vermezdi. Gözlerini devirdi.
Halâ cebinde duran battaniyeyi normal hâline çevirip ısıtma tılsımı uygulayarak Riddle'ın üzerine örttü. Bir taşı biçim değiştirerek yastık yaptı. Riddle'ın başının altına yerleştirdi. Riddle halâ buz gibiydi. Soğuktan ölmezdi, değil mi? Aceleyle üzerindeki ceketi çıkartıp battaniyeye biçim değiştirdi. Ona da ısıtma tılsımı yapıp Riddle'ın üzerine örttü. Birkaç dakika sonra teninin soğukluğu geçmiş, normal hâlini almıştı. Hermione derin bir nefes aldı. Bir taş bulup onu da battaniyeye biçim değiştirerek kendi üzerine örttü. Sabaha kadar buradaydı anlaşılan.
Hermione, yarım saatte bir ısıtma tılsımlarını yeniliyordu. Saat 07.30 civarı uyandı, Riddle. Gözlerini açar açmaz masmavi gökle karşılaştı. Güneş doğalı en fazla 2 saat kadar olmalıydı. Gökyüzünde hafif turunculuklar vardı. Eliyle gözlerini ovuşturdu. Ardından yerinde doğruldu. Üzerinde iki adet battaniye vardı. Biri Granger'a verdiği battaniyeydi. Diğeri de onun kahverengisiydi. Başını kaldırdığı yerde de bir yastık vardı. Etrafına bakınırken hemen yanında Granger'ı gördü. Şişmiş gözleriyle gölü izliyordu. Üzerinde koyu yeşil bir battaniye vardı. Uyandığını fark etmemişti henüz. Sahi, Granger neden buradaydı? Kendisi burada uyuyakalmıştı. Ama o? Ne zaman gelmişti? Neden gel-
"Uyanmışsın." Hermione yorgun bir sesle söyledi kendisine bakarken. Başını salladı. "Sen ne zaman geldin?" Hermione güçsüzce omuz silkti. "Saat 2 gibi. Uyku tutmamıştı. Buraya geldiğimde seni gördüm. Uyuyakalmıştın. Uyandırmaya çalıştım ama uyanmadın." Riddle şaşkınlıkla ona baktı. Saat 2'de geldiyse... "Sabaha kadar başımda mı bekledin?" Gülümsedi genç kız. "Bu soğukta, onlarca vahşi yaratığın olduğu bir ormanın az ilerisinde ölmek için henüz genç olduğunu düşündüm."
Riddle, hiçbirşey söylemeden bulundukları yeri terk etti. Hermione umursamadı. O üstüne düşeni yapmıştı. Yerdeki bataniyeleri eski hallerine çevirdi. Ceketini giydi, taşları yere bıraktı, siyah battaniyeyi katlayıp küçülterek cebine koydu. Yerden kalkıp okula doğru ilerledi. Direkt yatakhanesine gitti. Kızlar orada değildi. Kısa ve hızlı bir duş alıp formasını giydi. Çantasını hazırlayıp omzuna taktı. Büyük Salon'a gidip Slytherin masasında boş bir yere oturdu. Cissy ve diğerlerinin yanı doluydu.
Hiçbirşey yemek istemiyordu. Bir bardak kahve içip gidecekti. İlk iki dersin Sihir Tarihi olması iyi olmuştu. İki ders boyunca uyuyabilirdi.
Kahveyi bitirdikten sonra Sihir Tarihi sınıfına gidip sol köşedeki en arka sıraya oturdu. Çantasını arkasına bırakıp başını sıraya koyarak uykuya daldı.
"Grangeeer! Uyan. İki saattir uyuyorsun. Ders bitti. İksir dersine gireceğiz." Hermione, gözlerini açtığında, kendi kahveleri, Lucius'un mavi-gri gözlerini buldu. Lucius yüzünde küçük bir tebessümle elini uzattı. "Günaydın, hanımefendi. Uykunuzu böldüğüm için üzgünüm. Şimdi zahmet olacak ama iksir sınıfına gitmemiz gerekiyor." Hermione uykulu uykulu gülümseyerek Lucius'un ona uzattığı eli tutup ayağa kalktı.
İksir sınıfına giderlerken Hermione biraz daha iyiydi. "Ders kiminle?" Lucius omuz silkti. "Sadece Slytherin." Sınıfa girdiklerinde Lucius, Cissy'nin yanına gitti. Hermione de arka sıralardan birine yerleşti. Birkaç dakika boyunca etrafı izledi. Yanında hissettiği hareketlilikle sol tarafına baktı. Severus'du. "Merhaba, Hermione." Hermione güçsüzce gülümsedi. "Merhaba, Severus." Severus kaşlarını çattı. "İyi görünmüyorsun." "Ah, hayır. İyiyim. Sadece akşam uyku tutmadı." Severus başını salladı. Tam o sırada Slughorn geldi...
Hermione, eski iksir profesörü ile iksir yapıyordu. Durumun garipliğine güldü.
Bu iksiri hazırlamak için aşağıdaki tarif izlenebilir
Pelinotu İnfüzyonunu ekleyin.
Tozlaşmış çirişotu kökü ekleyin.
Saat yönünde iki kez karıştırın
Tembel hayvan beyni ekleyin.
Uyutma fasulyesi suyunu ekleyin
Saat yönünün tersine yedi kez karıştırın.
Hermione'nin aklına Harry geldi. "Keserek değil, ezerek." (Harry Potter ve Melez Prens)
Severus Snape'in Notları
Uyutma fasulyesi, meyve sularını bu şekilde daha verimli bir şekilde saldığı için kesilmemeli, gümüş bir hançerle ezilmelidir.
Yedi kere saat yönünün tersine karıştırdıktan sonra, saat yönünde bir kez karıştırın.
Hermione kitabın üzerinde yazanları hatırlıyordu. O kitabın üzerindeki notları yazan kişi şuan yanında oturuyordu ve o notları henüz yazmamıştı. Gülümsedi.
Severus, tam fasulyeleri kesecekken onu durdurdu. "Kesme. Ezelim. Böylece suyunu daha iyi salar." Severus, umursamaz bir tavırla başını sallayıp fasulyeleri ezerek suyunu çıkardı. Suyun gerçekten daha iyi salındığını görünce tebessüm etti. "İyi fikirdi." Fasulyelerin suyunu iksire ekleyip saat yönünün tersine yedi kez karıştırdı. Tam karıştırmayı bırakacakken Hermione elindeki karıştırma kaşığını aldı. Bir kez saat yönüne karıştırdı. İksirin rengi ve kıvamı tam olması gerektiği gibiydi. İkili, birbirlerine bakıp gülümsediler. Aynı anda konuştular. "Bitti!" Horace, diğer sıraların yanında dolaşırken şaşkınlıkla onlara baktı. Ardından hızlı adımlarla ikiliye yaklaştı. Hiçbir şey söylemeden kazanın içindeki kaşığı alıp iksirin kıvamına baktı. Gözbebekleri şaşkınlıkla büyürken yüzünde hazine bulmuş gibi bir ifade vardı. Gözleri parlayarak ikisine baktı. Yine hiçbir şey söylemeden oradan uzaklaştı. Dersin sonunda üç kişiyi övgüye boğmuştu Horace.
: Hermione, Severus ve Riddle.
Hermione, öğle yemeğinde de hiçbirşey yemedi. Bu sefer kahve bile içmedi. Sadece masaya oturdu. Severus onu zorla getirmişti. Öğleden sonraki derslerde ölü gibiydi. Sonunda dersler bittiğinde, KSKS sağolsun, silahsızlandırma büyüleri hakkında 370 cm'lik, Protego kalkanı hakkında 290 cm'lik ve diğer koruma kalkanları hakkında 460 cm'lik yazı yazması gerekiyordu. Profesör Linda Wilson, disiplinli birisiydi ve onları zorlamaktan çekinmiyordu. Sıkıntıyla yanaklarını şişirip nefesini dışarı verdi. Saat 21.00'a kadar ödevlerini bitirmeliydi. Sonra Astronomi dersi vardı. Parşömenlerini, tüy kalemi ve mürekkebini alıp kütüphanenin yolunu tuttu.
***
Saat 20.00'ı geçmişti. Büyük Salon'da akşam yemeği yenilirken Hermione ödevlerini bitirmenin rahatlığıyla yatakhanesine gitti. Ödevlerini çantasına koyup duş almak için banyoya yöneldi. Yorgunluktan ölen bedenine sıcak su iyi gelmişti. Yarım saat sonra banyodan çıkıp üstünü giydi. Saçlarını kurutup saate baktı. Lanet olsun. İki dakika rahat rahat oturamayacak mıydı? Sinirle iç çekti. Dersin başlamasına 10 dakika vardı. Merdivenleri çıkıp Astronomi Kulesi'ne ulaşacaktı..
Sonunda lanet olası merdivenleri çıkıp Kule'ye ulaştığında derse ucu ucuna yetişmişti. Profesör William White, hemen arkasından gelmişti. 2 saat boyunca kendisine ninni gibi gelen ders karşısında uyumamak için zor tutuyordu kendisini. İki saniye gözlerini dinlendirmeye bile fırsatı olmuyordu. Ne zaman gözünü kapatsa Profesör White, sanki çok önemli bir an yaşanıyor gibi "Bakın!" diyordu. Genç kız gözlerini açar açmaz ders sıkıcı olmaya devam ediyordu. Sonunda Profesör White, dersi bitirdiğinde Hermione hiç iyi değildi. Teleskobunun önündeki sandalyeden kalktığı anda başı dönmeye başladı. Gözleri karardı.
Ona ne oluyordu? Bayılacak gibiy- bayılıyordu! Riddle hemen yetişip kollarını genç kızın beline dolayarak yere düşmesini engelledi. Etrafına bakındı. Hiçkimse kalmamıştı. Bir elini Hermione'nin belinden çekip dizlerinin altına koyarak kaldırdı. Lanet olası merdivenler sonunda bittiğinde hızla Hastane Kanadı'na ilerledi. Kapının önüne geldiğinde elleri dolu olduğu için kapıyı ayağıyla tekmeledi. Madam Pomfrey aniden gelen sesle yerinde sıçrayıp kapıya yöneldi.
"Geldim!" Kapıyı açtığında Riddle kucağındaki kızı sedyelerden birine koydu. "Astronomi dersindeydik. Birden bayıldı." Poppy başını sallayıp Hermione'yi muayene etti. "Sabahtan beri hiçbir şey yememiş. Dün gece de hiç uyumamış. İkisi birleşince bayılması normal."
Pomfrey, Hermione'ye bir besin iksiri içirdi. Ardından bir de uyku iksiri içirdiğinde genç kız huzurla uykuya daldı. "Sen gidebilirsin. Yarına bir şeyi kalmaz." Riddle düşünceli düşünceli başını iki yana salladı. "Hayır, Poppy. Kalmak istiyorum." Poppy zar zor ikna olduktan sonra Riddle'ı düşünceleriyle başbaşa bırakarak Hastane Kanadı'nda bulunan odasına gitti.
Riddle derin bir nefes aldı. Dün, Granger gittikten sonra oradan hiç ayrılmamıştı. Akşam da orada uyuyakalmıştı. Granger, saat 2'de gelmiş ve sabaha kadar kendisinin başında beklemişti. Onun uyanınca tek yaptığı, hiçbir şey söylemeden genç kızı orada bırakıp gitmekti. Granger şuan buradaysa bu onun yüzündendi. Lanet olsun, en son ne zaman bir şeyin kendisinin yüzünden olduğunu kabul etmişti? Hayır, bu kız ona hiç iyi gelmiyordu...
***