Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm: Gerçekler

@hermionegrangerrr5

Hermione'nin Hastane Kanadı'nda uyanmasının üzerinden 4 gün geçmişti. Kendisi uyanır uyanmaz Riddle, Poppy'e haber vereceğini söyleyerek gitmişti. Onun gidişinden biraz sonra Black kardeşler gelmişti. Onlardan sonra Severus ve Severus'dan sonra da Çapulcular...

Hermione, Riddle'ı en son o gün görmüştü. Ayrıca o gün derslere de girmemişti. Popy sağolsun ona bir günlük izin vermişti dinlenmesi için. Bugün cumartesiydi. Saat 07.02. Ayın 27'si. Esneyerek yatağından kalktı. Her zamanki gibi kızlar uyuyordu. Onları uyandırmamaya çalışarak banyoya girdi. Çıktığında üzerine kısa, mavi bir tshirt, bej rengi ispanyol paça kot pantolon ve mavi sporlarını giydi. Saçlarını kurutup, kabarıklığını alarak açık bıraktı. Ortak Salon'a indiğinde Salon'da birkaç kişi vardı. Oradan çıktı. Zindanları terk eti. Evet, Karagöl'ün yanına gidecekti. Yine.

Her zaman oturduğu yere gitti. Riddle, oradaydı. Hiçbir şey söylemeden yanına gidip oturdu. Sessizlik...

"O gece neden sabaha kadar başımda bekledin?"
Hermione omuz silkti. "Söyledim. O soğukt-" Riddle sinirle iç çekti. "Daha detaylı anlatır mısın şunu?" "Pekâla. Saat gece iki civarıydı. Uyku tutmadı. Ben de buraya gelmek istedim. Geldiğimde burada uyuyakalmıştın. Soğuktan dudakların morarmıştı, buz gibiydin. Üzerine battaniye örttüm, iki taş buldum. Birini yastığa birini de battaniyeye biçim değiştirdim ve battaniyelere ısıtma tılsımı yaptım. Yarım saatte bir tılsımları yeniledim. Herhangibir vahşi yaratık gelmesin diye de nöbet tuttum." Riddle anlamamazlıkla konuştu. "Neden beni bırakıp gitmedin?" Hermione öfkeyle gözlerini devirdi. "Aslında ben de bir an için seni bırakıp gitmeyi düşünmüştüm. Bıraksa mıydım?" Riddle ona döndü. "Cevap ver." Genç kız sinirli sinirli ona baktı. "Çünkü lanet olası vicdanım buna izin vermedi. Seni o soğukta, vahşi yaratıkların içinde bırakmak istemedim. Mutlu musun?" Yine sessizlik.

Birkaç dakika sonra sessizliği bozan yine Riddle'dı. "Teşekkür ederim." Bunu söylerken zorlanıyormuş gibiydi. Hermione birkaç saniye şaşkınlıkla ona baktı. Ardından sessizce mırıldandı. "Rica ederim." Birkaç dakika aptal aptal birbirlerine baktılar. Hermione tüm cesaretini toplayıp Riddle'ın zihinbendi henüz öğrenmemiş olmasını umarak yavaşça zihnine girdi. Gelecek planlarını öğrenmek istiyordu.

Riddle, bu yaz tatilinde ailesini araştıracaktı. Hermione bu bilgiyi kafasına not edip zihnini biraz daha kurcaladı. Riddle gelecekte KSKS profesörü olmak istiyordu. "Voldemort olmadan önce tek hayali KSKS profesörü olmakmış" diye düşünerek Riddle'ın zihninden girdiği yavaşlıkla ayrıldı. Bu konuları sonra düşünecekti. Gözlerini göle çevirdi.

"Neden geldin? Yani Hogwarts'a?" Hermione, gözlerini gölden ayırmadan konuştu. "Ailem... öldüler." Yalan söylemiyordu, ailesi gerçekten ölmüştü. "Nasıl?" Genç kız omuz silkti. Sakin bir ses tonuyla cevapladı. "Öldürüldüler. Ailem muggle'dı. Ben İlvermorny'deyken öldürülmüşler. Ölüm haberlerini 2 gün sonra aldım. Londra'daki teyzem haber verdi." Hafifçe gülümsedi. "Beni çok sever. Birkaç günlüğüne orada kaldım. Bu süreçte Hogwarts'a nakil olma işlemleriyle ilgilendik. Fakat eniştem büyüyle ilgili şeyleri sevmez. Normallikten yanadır. Ben Hogwarts'a gelir gelmez teyzemden habersiz bir yetimhaneyle anlaşmış. Tatillerde orada kalacağım. Açıkçası pek umrumda değil. Yani okul değiştirmiş olmak. Ben zaten en başından beri Hogwarts'a gelmek istiyordum. En iyi büyü okulu burası olduğu için. Ama ailem Amerika'da yaşıyordu ve onlara uzak olmamı istemiyorlardı.." Birkaç saniye süren sessizliği bu kez Hermione bozdu.

"Peki sen?" Yine sessizlik. Riddle kararsızdı ama anlatmak istiyordu. "Ben de bir yetimhanede kalıyorum. Doğduğum günden beri. Ebeveynlerimi hiç tanımadım. Bu yaz onları araştırmak, kim olduklarını bulmak istiyorum." Sözlerini bitirdikten sonra bakışlarını onu izleyen genç kıza çevirdi. Bekledi.. bekledi.. Onun gözlerinde belirmeyen acıma parıltılarını bekledi.. ama hayır. O gözler acımayla değil, anlayışla parıldıyordu. Riddle ilk defa hayatını anlattığı bir kişinin gözlerinde acıma duygusunu görmüyordu. Hermione, onu anlıyordu...

Göl'ün yanında oturmaya devam ettiler. Öğle yemeğine kadar. Öğle yemeği saati geldiğinde ikisi birlikte Büyük Salon'a gittiler. Salon pek kalabalık olmadığı için dikkat çekmemişlerdi. Slytherin masasındaki boş yerlerden birine, yan yana oturdular. Yemek faslında ikisi de çok birşey yememişti. Yemekler bitip de tatlılar masayı kapladığında Hermione iki tabak alıp birer dilim çikolatalı pasta koydu. Tabaklardan birini kendi önüne koyarken diğerini Riddle'ın önüne koydu. Gülümseyerek konuştu. "Pasta yarışına ne dersin?" Riddle'ın da yüzünde hafif bir gülümseme oluştu. "Bu seferki bir şart değil sanırım?" Genç kız başını iki yana salladı. Riddle önündeki çatalı alıp imalı imalı güldü. "Hayır, normal bir şekilde yemeyi tercih ederim." Hermione omuz silkti. "Nasıl istersen."

Yemekten sonra tekrar bahçeye çıktılar. Hayır, bu sefer Karagöl'ün yanına gitmediler. Yasak Orman'a doğru yürüdüler. Aralarındaki sessizliği Hermione bozdu. Ses tonu çekingendi. "Riddle?" "Evet?" Yutkundu genç kız. "Aileni bulma konusunda... biliyorum, beni ilgilendirmez ama.." Riddle sakince iç çekti. "Söyle Granger." "Acaba Dumbledore'a sormayı düşündün mü?" Başını salladı hafifçe. "Aslında evet. Ama hiç fırsatım olmadı." Hermione heyecanla ona baktı. "Birlikte gitmeye ne dersin? Tam olarak şuan." Riddle yine kararsızdı. Genç kız onun kararsızlığını fark ederek elini kaldırıp onun kolunu tuttu sıkıca. Asasını diğer eline alarak yaptığı büyüyle, sarı iplikler ikisinin koluna dolandı. Hermione kararlı gözlerini Riddle'a dikti. "Orada ne öğrenirsem öğreneyim, ne duyarsam duyayım, senden izinsiz hiç kimseye hiçbir yolla anlatmayacağıma hayatım üzerine yemin ederim."

Bir sihir titreşimi oluştu. Ardından sarı iplikler yok oldu. Hermione elini onun kolundan çektiğinde Riddle şaşkınlıkla ona bakıyordu. Dudaklarını aralayıp hayretle konuştu. "Sen... sen ne yaptın?" Genç kız omuz silkti. "Bozulmaz yemin ettim. Şimdi gidebilir miyiz? Lütfen?" Riddle başını salladı. "20 dakika sonra Griffin Heykeli'nin yanında ol." Riddle önde Hermione arkada Hogwarts'a girdiler. Hermione hemen odasına gidip kısa bir mektup yazdı.

Profesör Dumbledore,

Biraz sonra Riddle ile birlikte Müdür Odası'nda olacağız. Riddle'ın size soracağı sorulara dürüstçe cevap vermenizi istiyorum. Bana güvenin.


Hermione Granger

Elindeki mektubu bir zarfa koyup baykuşu Mia'ya verdi. "Bunu Profesör Dumbledore'a götür kızım." Mia, odanın penceresinden çıkıp Albus Dumbledore'a giderken Hermione de üzerini değiştirmeye koyuldu. Kısa, toz pembe renginde bir tshirt, mavi, ispanyol paça bir kot pantolon ve pembe detaylı beyaz sporlarını giydi. Saçlarını hafifçe tarayıp her zamanki gibi açık bıraktı. 7 dakikası kalmıştı. Aceleyle zindanlardan çıkıp Griffin heykelinin yanına vardığında Riddle'la karşılaştı. İkili, derin bir nefes alıp kısa bir bakış paylaştıktan sonra Griffin heykeline döndüler. Riddle, bu 20 dakikada şifreyi öğrenmişti anlaşılan.

Fısıltının bir üst tonuyla konuştu. "Limon Şerbeti." Şifre söylendikten hemen sonra önlerinde beliren merdivenlere adımladılar. Sonunda merdivenleri çıkmayı bitirdiklerinde önlerindeki kapıyı çaldılar. İçeriden gelen "gel" komutunu aldıklarında içeri girdiler. Albus Dumbledore, her zamanki gibi yüzünde hafif bir tebessümle Müdür Odası'ndaki koltuğunda oturuyordu. Tek fark -Hermione'ye göre- daha genç olmasıydı.

"Hoşgeldiniz çocuklar. Gelin." İkili, Albus'un gösterdiği koltuklara karşılıklı oturdular. "Sizi buraya hangi rüzgar attı?" Hermione ve Riddle bir bakışma paylaştılar. Riddle'ın bakışları 'sen başla, ben devamını getiririm' bakışlarına dönüştüğünde Hermione derin bir nefes alıp kahvelerini Albus'un mavilerine çevirdi.

"Profesör, biz size bazı cevapları alabilme umuduyla geldik. Sizden istediğimiz şey soracağımız soruyu mümkünse bildiğiniz tüm detaylarıyla cevaplamanız." Albus, hafifçe başını salladı. "Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışacağım. Konu nedir?" Bu sefer konuşan Riddle'dı. "Ailem." Birkaç saniye sessizliğin ardından tekrar konuştu. "Profesör, biliyorsunuz ki ben ailemi hiç tanımadım. Onlar hakkında bilgi almak, kim olduklarını bilmek istiyorum."

Albus, bakışlarını ilk önce Hermione'ye ardından Riddle'a çevirdi. 'Bunun özel bir konu olduğu bariz. Onun burada olmasını istediğinden emin misin?' Bakışlarıydı bunlar. Riddle belli belirsiz başını salladı. Hermione ise ikisinin arasındaki sessiz etkileşimi izliyordu. Elbette ne olduğunu anlamıştı.

Albus derin bir nefes aldı. Yüzündeki sevecen ifade, yerini ciddiyete bırakırken sakin ve düz bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Annen, Merope Gaunt. Gaunt Ailesi'ndendi. Salazar Slytherin'in soyundan gelen bir aileydi Gauntlar. Little Hangelton'un biraz dışında yaşayan zengin ve seçkin bir aileydiler. Ancak ihtişam arzuları sayesinde bu zenginliği kaybetmeleri pek de uzun sürmedi. Gauntlar, atalarının Çataldili konuşma yeteneğini sürdürüyordu. Zamanın diğer safkan aileleri gibi, kanın saflığının üstünlüğünün savunucularıydılar ve bu “saflığı” korumak için genelde akraba evliliği yapıyorlardı. Ancak 20. yüzyılda ailenin akli dengesi bozuk üyeleri ailenin tüm mirasını harcadı ve bu da elit saf kan camiasında saygınlığını kaybetmesine neden oldu. Buna rağmen, ailelerini saf kan tutma alışkanlıkları, Kutsal 28’den biri olmalarına olanak sağladı.

20. Yüzyılın başlarında Gaunt ailesi yoksullaşmıştı. Sadece birkaç aile yadigârları vardı ve kırık dökük bir kulübede yaşıyorlardı. Ayrıca akraba evlilikleri nedeniyle şiddete yatkın ve dengesiz insanlar olmuşlardı.

Marvolo Gaunt, Merope'a çok kötü davranıyordu. Bunun neden olduğu duygusal travma Merope'un büyü yapmasını güç hâle getirmişti. Bu yüzden diğer insanlar onu kofti sanıyorlardı.

Merope, bir gün ailesinin safkan inançlarına karşı gelerek bir muggle ile evlendi. Tom Riddle ile. Elbette bir muggle olan Tom Riddle, Merope'un cadı olduğunu bilmiyordu. Ona aşık da değildi. Merope, onun için sayılı kez gördüğü bir yabancıydı sadece. Fakat o, Merope için aşık olduğu adamdı. Merope, aşkına karşılık alamayınca çareyi amortentiada buldu. Güçlü bir aşk iksiri. Fakat hiçbir iksir ona gerçek aşkı veremezdi...

Evlendikten sonra Merope sana hamileyken onu daha fazla kandırmak istemeyerek, bir umut kendisine gerçekten aşık olduğunu düşünerek babana aşk iksiri vermeyi bıraktı. Baban... korkmuştu. Düşünsene Tom, bir anda derin bir uykudan uyandın ve kendini birkaç kez rastladığın bir yabancıyla evlenmiş ve bebek bekler bir durumda buldun. Üstelik o yabancı büyü yapabiliyor. Büyüyle seni kendine aşık etmiş! Baban da onu terk etti.

Annen kesinlikle onu suçlamıyordu. Onu bir aşk iksiri ile kandırıp onunla evlenen kendisiydi...

Merope'un doğumu yaklaşmıştı. Elinde tek kuruş para yoktu. Yadigârları satarak elde ettiği para bitmişti. Bir hafta, belki de daha uzun bir süre yemedi, içmedi... sonunda doğumu gerçekleştiğinde içindeki güç bitmek üzereydi. Son gücüyle seni yanına alıp yetimhaneye cisimlendi. Karanlık gecede seni yetimhaneye bıraktıktan dakikalar sonra can verdi."

Hermione, dolmuş gözlerinden istemsizce düşen yaşlara aldırmadan elini ağzına götürmüş, dikkatle Albus'u dinliyordu. Riddle da dikkatle Albus'u dinliyordu. Yüzü ifadesizdi. Fakat içinde yaşadığı duygular..
Şok, üzüntü, öfke, kin, acı, bilinmezlik...

Başını hafifçe sallayıp hiçbir şey söylemeden odadan ayrıldı. Hermione arkasından ona bakarken gözündeki yaşları silip Profesör'üne döndü. "Peşinden gitmeli miyim?" "Hayır. Bunları öğrenmek ona ağır gelmiş olmalı. Sindirmesini beklemelisin."

***

Loading...
0%