Riddle ile konuşmalarının üzerinden haftalar geçmişti. Bugün Hogwarts'da son akşam yemeklerini yiyeceklerdi çünkü yaz tatili başlayacaktı. Hermione, akşam yemeğinde Severus ile yan yana oturup tatlı bir sohbet eşliğinde yemeğini yemişti. Ah evet bir de bina kupası vardı. Bina Kupası'nı alan bina 422 puan ile Slytherin'di. Gryffindor ile aralarında 2 puan vardı.Yemekten sonra Black kız kardeşler ile birlikte odalarına gitmişlerdi.
Bellatrix, kıyafetlerini katlamadan valizine tıkıştırıyor, Andromeda dolabında katlanmış hâlde bulunan kıyafetleri valizine yerleştiriyor, Narcissa ise dolabında zaten katlanmış olan kıyafetlerini dolabından çıkartıp teker teker katlayıp özenle valizine koyuyordu. Hermione kıyafetleri zaten katlı olduğu için işini çabuk bitirip Ortak Salon'a indi. Her zaman oturduğu yere oturmuştu ki Lucius geldi. "İhtiyar seni bekliyormuş." Hermione, kaşlarını çattı. "Dumbledore mu?" Lucius başını salladı.
Hermione zindanlardan çıkıp Müdür Odası'na yöneldi. Lucius şifreyi söylememişti. Omuz silkti genç kız. 'Zaten şifre olmasa da birkaç saniye beklersem merdivenler açılıyor.' Düşündüğü gibi de oldu. Merdivenleri tırmanmayı bitirdiğinde nefes nefeseydi. Derin bir nefes alıp kapıyı çalarak içeri girdi. "Profesör. Beni çağırmışsınız?" Albus gülümseyerek masasının yanındaki koltuklardan birini gösterdi. "Oturun, Miss. Granger." Hermione başını sallayıp Albus'un gösterdiği yere oturduktan sonra meraklı bakışlarını Okul Müdürü'ne çevirdi.
"Miss. Granger, biliyorsunuz ki yarın yaz tatili başlıyor. Okulda kalmanız dikkat çekebilir. Geçenki gelişinizde hayatınızı anlatmak konusunda doğaçlama yapacağınızı söylemiştiniz. Ne yaptığınızı sormak istedim."
Hermione derin bir nefes alıp boğazını temizledi. "Ailem muggledı ve Amerika'da yaşıyorlardı. Ben en iyi büyü okulu olduğu için Hogwarts'a gelmek istiyordum ama ailem onlardan uzak olmamı istemiyordu. Ben İlvermorny'deyken öldürüldüler. Ölüm haberlerini 2 gün sonra aldım. Londra'daki teyzem haber verdi. Teyzem beni çok sever fakat eniştem büyüyle ilgili şeyleri sevmez. Normallikten yanadır. Birkaç günlüğüne orada kaldım. Bu süreçte Hogwarts'a nakil olma işlemleriyle ilgilendik. Eniştem, ben Hogwarts'a gelir gelmez teyzemden habersiz, bir yetimhaneyle anlaştı. Tatillerde orada kalacağım."
Hermione, söyleyeceklerini bitirdikten sonra Albus'a baktı. Adamın gözlerinde garip bir parıltı vardı. "Miss. Granger, hangi yetimhane olduğunu soran oldu mu?" Hermione başını iki yana salladı. "Hayır. İyi ki de sormadılar çünkü bir yetimhane ismi düşünmemiştim." Albus'un keyfi yerindeydi. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle konuştu. "Nerede kalacağınızı buldum." Hermione meraklı gözlerle ona baktı. "Nerede kalacağım?" "Wool Yetimhanesi."
"Peki ama oraya nasıl gideceğim?" "Trenden indiğin zaman istasyonda seni bekleyen bir adam olacak. O adam enişten rolünde seni yetimhaneye bırakacak."
***
Hermione, Müdür Odası'ndan çıkalı 30 dakika oluyordu. Az önce Çapulcular ile buluşmuş, onlarla vedalaşmıştı. Lucius, Severus ve Black'ler ile sonra vedalaşacaktı. Nasıl olsa aynı binadaydılar. Şimdi nereye gittiğini soracak olursanız.. Ah, evet evet. Tahmin ettiğiniz gibi, Karagöl'ün yanına gidiyordu. Burayı özleyecekti.
Bir süre orada oturup gölü izledi. Yasak saatin başlamasına dakikalar kala Ortak Salon'a attı kendini. Slytherin'liler, eşyalarını toplamış olmanın verdiği rahatlıkla, Ortak Salon'da oturmuş birbirleriyle sohbet ediyor, vedalaşıyorlardı. Şöminenin yanındaki koltuğa, Severus'un yanına oturdu Hermione.
Severus pek iyi görünmüyordu. "Sev? İyi misin?" Hermione'nin sorusuyla transtan çıkmış gibi etrafa bakındı. "Ne- ah, şey evet. Evet, iyiyim." Hermione elbette inanmamıştı. 'Bu konuyu sonra konuşacağız.' Bakışlarını ona gönderdi. Severus da bu bakışların anlamını bilerek yutkundu.
İkisi Ortak Salon'da bir süre havadan sudan sohbet ettiler. Saatler 23.45'i gösterdiğinde Ortak Salon'da pek kimse kalmamıştı. Severus da saatin geç olduğunu düşünerek Hermione'ye iyi geceler dileyip yatakhanesine gittiğinde salonda sadece Hermione kalmıştı. Uykusu yoktu. Bir kitap alıp okumaya başladı.
Saat 2 civarı elindeki kitabı aldığı rafa bırakarak zindanlardan çıktı. Riddle'ı Ortak Salon'da görememişti. Muhtemelen bahçedeydi. Evet, Karagöl'ün yanında. Hermione, üzerine bir hayalbozan ve sessizlik büyüsü yapıp oraya gittiğinde Riddle çimlerin üzerinde oturmuş gölü izliyordu. Birkaç dakika sonra esnemeye başlamıştı. Uykusu gelmişti galiba. O da böyle düşünüyor olmalıydı ki ayağa kalktı. Hermione, üzerindeki büyüleri kaldırmış, arkasında dikiliyordu. Riddle tam Şato'ya doğru gidecekti ki kolunda bir el hissetti. Kendi zümrütleri Hermione'nin kahvelerini buldu.
Hafifçe gülümsedi. "Ben sırf seni görmek için buraya gelmişken sen benimle konuşmayacak mısın?" Riddle şaşkın şaşkın ona baktı. "Gecenin ikisinde buraya beni görmek için mi geldin?" Hermione omuz silkti. "Evet. Ortak Salon'da değildin. Burada olabileceğini düşündüm." "Pekâla.." ikili, adımlarını Şato'ya yöneltti. Riddle'ın da yüzü Severus'unki gibi asıktı. "İyi misin?" Riddle başını salladı. "Hogwarts'da kalmak isterdim." "Ben de."
***
Ertesi gün Hermione sabah 07.01'de açtı gözlerini. Kızlar biraz sonra uyanırdı. Rahat bir duşun ardından üzerine beyaz bir buluz, mavi bir kot pantolon ve beyaz bir spor ayakkabı giydi. Saçlarını kuruttuktan sonra her zamanki gibi açık bıraktı. Banyodan çıktığında Andy ve Cissy'nin Bella'yı kaldırma çabaları içersinde olduklarını gördü.
"Mmm. Beş dakika daha." Cissy sinirle iç çekti. "Beş dakikamız yok, Bella. Bugün eve gidiyoruz. Daha kahvaltı yapacağız." Andy başını salladı. "Hadi ama. Saat yedi buçuk." Bella en sonunda ikisinin sızlanmalarına dayanamayıp yataktan kalktı. "Aman be. Bir uyutmadınız." dedi esneye esneye. Hermione onların bu hâllerini gülerek izledi.
Black kardeşler, Hermione'nin de yardımıyla hazırlandıklarında Hermione hepsiyle teker teker vedalaştı. "Üçünüz de her zaman mektup yollayabilirsiniz. Kendinize çok iyi bakın. Sizi özleyeceğim." Cissy ona gülümsedi. "Sen de her zaman bize yazabilirsin, Herm. Kendine iyi bak. Ben de seni özleyeceğim." Bella, Cissy'i Hermione'den ayırdı. "Biraz da bana bırak Cissa." Hermione'ye sıkı sıkı sarıldı. "Seni özleyeceğim." Andromeda aralarına girip Bella'ya dil çıkardı. "Sıra bende." O da Hermione ile vedalaştıktan sonra dördü birlikte Ortak Salon'a indiler.
Black'ler Büyük Salon'a giderlerken Hermione etrafına bakınıyordu. Birden omzunda bir el hissetti. "Günaydın, Granger." Hermione gülümsedi. "Günaydın Malfoy." Lucius da gülümsedi. "Benimle vedalaşacak başka küçük kız kardeşim olmadığı için, seninle idare edeyim dedim." Hermione sahte bir kızgınlıkla söylendi. "Ben küçük değilim."
Lucius elini salladı hafifçe. "Onu boşver de seni özleyeceğim Granger." Hermione elini uzattı. "Her ne kadar gıcık olsan da.. ben de seni özleyeceğim." Lucius da ona uzatılan eli sıktı. "Kendine iyi bak. Ne zaman istersen yazabilirsin. Unutma." "Sen de öyle."
Lucius ile de vedalaştıktan sonra salondaki koltuklardan birinde oturan Severus'u da alıp Büyük Salon'a gittiler. Kahvaltının ardından trenin onları beklediği yere gittiler. Severus, Slytherin'lilerin bulunduğu kompartımana giderken Hermione'yi de götürmek istemiş fakat genç kız gürültülerden uzak bir şekilde kitap okumak istediğini söyleyerek onunla gelmeyi kibarca reddetmişti. Şimdi de boş bir kompartımanda tek başına oturmuş kitabını okuyordu. Yaklaşık olarak 10 dakika sonra kompartımanın kapısı açılmıştı.
Riddle'dı. Genç kız şaşkınlıkla ona baktı. Genelde kendisi onun yanına giderdi. Bu sefer o gelmişti. "Gelebilir miyim?" Hemione başını salladı. "Tabii."
Birkaç dakika boyunca sessizce pencereden dışarıyı izlediler. Hermione biraz şaşkın bir sesle konuşarak sessizliği bozdu. "Ben.. yanıma geleceğini düşünmemiştim." Riddle omuz silkti. "Diğer kompartımanlarda çok ses var."
Bu kısa diyalogdan sonra pek konuşmadılar. İkisi de ellerindeki kitaplara gömüldüler. Hermione, kitabın yarısına gelmişti ki uyuyakaldı. Riddle, kitaba öyle dalmıştı ki onu fark etmedi bile. Birkaç saatlik yolculuğun ardından tren durdu. Riddle, sonunda başını kitaptan kaldırdığında yanındaki camdan King's Cross İstasyonu'nu gördü. Kitabı küçültüp cebine attı. Tam ayağa kalkmıştı ki cama yaslanarak uyuya kalmış Granger'ı gördü. Derin bir nefes alıp yanına gitti.
"Granger. İstasyon'a vardık. Uyan." Hermione, duyduğu tanıdık sesin sahibine çevirdi uyku mahmuru bakışlarını. Yumrukları ile gözlerini ovuşturdu. "Hmm.. Ne? Geldik mi?" Şaşkın şaşkın ona bakarken Riddle başını sallayıp valizini almaya koyuldu. Hermione de aynısını yaptı. Ya da.. yapamadı.
Boyu yetmiyordu ki! O valizini almak için savaş verirken, Riddle kendi valizini çoktan almıştı. Ona bakarak gözlerini devirdi. Ardından onu omuzlarından hafifçe tutup biraz gerilemesini sağladıktan sonra onun valizini de aldı. Hermione yanaklarında beliren kırmızı lekelerle valizine bakarak konuştu. "Teşekkür ederim." Riddle başını sallayıp kompartımandan çıkıyordu ki Hermione'nin sesi onu durdurdu. "Hey!" Riddle ona dönerek soran bakışlarını yöneltti. Genç kız gülümsedi. "Bana veda etmek yok mu?"
Riddle şaşkın şaşkın ona baktı. Nasıl veda edeceğini bilmiyordu ki..
Hermione onu bu düşünceden kurtarmak için ilk olarak kendisi başlama kararı aldı ve elini ona uzattı. "Seninle tanıştığıma memnun oldum." Riddle ona uzatılan eli tutup hafifçe sıktı. "Ben de öyle. Fakat tam bir baş belası olduğunu inkâr edemem." dedi sırıtarak. Hermione gülümsedi. "Evet, tam bir baş belasıyım ama tatlı olanından." Riddle onaylarcasına başını salladı. "Seneye görüşürüz." "Seneye görüşürüz."
İkili, kompartımandan çıkıp istasyonda ayrıldılar. Hermione, 9 ve 10. Peronların arasındaki duvardan geçip etrafına bakındı. Az ileride ona bakan mavi gözler ve kahverengi saçlara sahip, muggle giyinimli bir adam vardı. Bu, onun sözde eniştesi olmalıydı. Adamın yanına gittiğinde adam hafif bir tebessümle konuştu. "Hoşgeldiniz, Miss. Granger."
Bu, Albus Dumbledore'dan başkası değildi. "Hazırsanız gidelim."
Biraz sonra Wool Yetimhanesi'ne yakın ıssız bir sokağın içinde duruyorlardı. "Ben enişten Ethan Taylor. Teyzenin adı da Victoria Taylor. Victoria teyzen, bana kızgın olduğu için benimle gelmedi. Şimdilik bu kadar bilgi yeterli. Yetimhanede kayıtlısın zaten. Seni oraya kadar götüreceğim. Ve... orada bir tanıdığın daha olacak." Hermione merakla ona baktı. "Kim?" Albus gülümsedi. "Sürpriz."
***
"Odan burası. Git yerleş." Elizabeth Wool. Yetimhane müdiresi. Oysa daha 10 dakika önce eniştesi kılığındaki Albus Dumbledore'un yanında ne kadar da kibar davranmıştı...
Elizabeth Wool, simsiyah saçlara, koyu kahve gözlere, uzun bir boya ve ortalamanın biraz üstünde bir kiloya sahipti. Siyah renkli kare çerçevelere sahip bir gözlüğü vardı. Saçlarını başının tepesinde sıkı bir topuz yapmıştı. Üzerinde mavi bir gömlek ve siyah bir etek vardı.
Hermione, başını sallayıp valizini yerden alarak odaya girdi. Küçük bir odaydı. iki tane tek kişilik yatak, iki tane dolap, yatakların arasında bir pencere ve bir tane de kapı vardı, Hermione kapının banyoya açıldığını düşünüyordu. Dolapların olduğu yere yöneldi. Bir tanesi doluydu. Bu da demek oluyordu ki bir oda arkadaşı vardı. Omuz silkip eşyalarını dolaba yerleştirdi.
İşi bittiğinde pencereden dışarıyı izlemeye başladı. Az sonra Hermione'nin banyo olduğunu düşündüğü kapı açıldı. Genç kız, başını o kapıya çevirdi..
Şaşkınlıkla aralanmış dudaklarını zorlukla hareket ettirdi. "Riddle?" Onun şaşkın zümrütleri de Hermione'yi buldu. "Granger?"
***