Harry, Dudley'nin eski oyuncak odası olan, fakat 4 sene önce onun odası haline gelen odadaki yatakta gözlerini tavana dikmiş uzanıyordu. Saat gecenin bir yarısıydı ama Harry uyanıktı. Çünkü unutamıyordu. Rüyalarına giriyordu. Gözünün önünden gitmiyordu. Aklı almıyordu. Sirius Black, ölmüştü. Harry kafayı yemek üzereydi. Sirius gittiğinden beri kendini dünyadan soyutlamıştı. Kimseyle konuşmuyor, konuşunca da çok kısa cümleler kurarak insanları başından savıyor, doğru düzgün yemek bile yemiyordu. Okulda onu dersler hariç görebilen kişi sayısı oldukça azdı. Kendisini odasına kapatmıştı.
Draco Malfoy birkaç kez ona sataşmış fakat aldığı tek cevap boş bakışlar olunca onu rahat bırakmıştı. Dursley'ler onun bu halini umursamamıştı fakat artık Harry'e biraz olsun insanca davranmaya başlamış olan Dudley -artık ona zorbalık yapmak yerine görmezden geliyordu- ona bir kere ne olduğunu sormuş fakat cevap alamayınca umursamamıştı. Hermione ve Ron ise onu birkaç kez teselli etmek dışında pek birşey yapmamışlardı ama onlar da depresif bir ruh halindeydiler.
Kısacası Harry zaten kaybettiği ebeveynlerinin boşluğunun çoğunluğunu dolduran Sirius'u da kaybedince hiçbirşeyi umursamaz hale gelmişti. Kendisini koskoca dünyada yapayalnız hissediyordu. Biraz daha düşünürse delireceğini biliyordu. Belki de çoktan delirmişti. 2 Gün önce parkta öylece otururken bir çocuk çetesi gelmiş ve onu yere serip bir güzel dövmüşlerdi. Buraya kadarı normaldi, zira Harry, yediği yumruklara gülüyordu. Hem de kahkahalarla.
Harry'nin düşüncelerinden sıyrılıp ayağa kalkmasının sebebi, uykulu bir Dudley'nin gelip onu aşağıda bir adamın beklediğini söylemesiydi. Harry gelen kişinin kim olduğunu bilmiyordu ama gidiyordu. Gelen Voldemort olsa bile umursayacağını sanmıyordu. Bunları düşünürken kapının önüne gelmişti bile. Kapının yanında dikilen eniştesine boş boş bakıyordu ki o sesi duydu.
"Potter?" Severus'un ifadesiz yüzü Harry'i görünce şaşkınlığa bürünmüştü. Çocuk resmen dağılmıştı. Saçları her zamankinden daha dağınıktı, bir tutamı yüzüne düşüyordu. Yüzündeki tüm renk gitmişti. Kanı çekilmiş bir hayalet gibiydi. Teni çok soluktu. Zayıflamıştı. Üstünde kırmızı bir tshirt (tişört) ve kahverengi bir pantolon vardı. Gözlükleri burnunun ucundan düşmek üzere gibi görünüyordu. Zümrüt yeşili gözleri şişmişti ve boş bakışlarla kendisini izliyordu.
"Profesör?" Sesi bitkin çıkmıştı ve uzun zamandır konuşmadığının göstergesi olarak çatallıydı. Ses tonu fısıltının bir üstüydü. Severus şaşkınlığından sıyrılıp konuşmaya başladı. "Potter, Profesör Dumbledore seni burdan almamı istedi. Eşyalarını topla. Burada bekliyorum." Harry sadece başını sallamakla yetindi ve üst kata çıkan merdivenlere yöneldi. Severus, Potter'ın en azından 'neden?' diye sormasını beklerdi ama o itiraz etmeden gitmişti.
Yaklaşık 5 dakika sonra Harry, elindeki bavul ve Hedwig'in kafesiyle birlikte aşağı inmiş, kapıya varmıştı. Severus, onun elindeki bavulu bir büyüyle küçültüp cebine koyduktan sonra onu takip etmesini söyleyerek yürümeye başladı. Harry de öyle yaptı. Issız bir yer bulduklarında Severus kollarını Harry'nin omzuna yerleştirdi ve cisimlendiler. Harry ani dokunuşla irkilse de ses etmemişti. Geldikleri yer ile Harry'nin dolan gözlerinden tane tane yaşlar yuvarlanmaya başladı. Hiçbir ses çıkarmıyordu. Sadece gözünden süzülen yaşlar eşliğinde titreyen dudaklarını sıkıca birbirine bastırmış hâlde gözlerini eve dikmiş öylece duruyordu.
Severus, Harry'e baktığında onun gözlerinden süzülen yaşları gördü. Evet, Potter'ı pek sevdiği söylenemezdi ama çocuğa üzülüyordu. Aslında bunca yıl ona bir pislik gibi davrandığı için kendini suçlu hissediyordu ama nereden bilebilirdi ki? Privet Drive'a gitmeden önce Dumbledore'dan öğrenmişti çocuğun ev hayatını. Eniştesinden şiddet gördüğünü, teyzesinin işlerini yaptığını, kuzeni tarafından zorbalığa uğradığını ve 10 yıl boyunca bir süpürge dolabında kaldığını. Severus'un onun hakkında düşündükleri ise çocuğun James Potter gibi şımarık, küstah bir züppe olduğuydu. Eh, James Potter ve arkadaşlarıyla olan geçmiş anıları pek de iyi değildi ve bu da çocuğa karşı ön yargılı yaklaşmasına sebebiyet vermişti.
Herneyse, şuan birşeyler yapması gerekiyordu.
"Potter, seni anlıyorum ama güçlü olmalısın. Black, bunu isterdi." Harry başını salladı ve gözyaşlarını sildi. "Teşekkür ederim, Efendim." Severus başını hafifce salladı ve ikisi beraber Grimmauld Meydanı 12 Numara'ya doğru ilerlediler.
Kapıda onları Molly Weasley karşıladı. "Severus, Harry. Hoşgeldiniz." dedi kadın, yüzündeki buruk tebessümle. Severus bir baş selamı verip hoşbulduk gibi birşey mırıldandıktan sonra içeri geçti. Harry de Molly ile küçük bir sarılma faslının ardından içeri girdi. Masada üç sandalye boştu. Harry ve Molly de yerlerine oturduklarında boş kalan tek sandalye Sirius'un sandalyesiydi. Harry oraya bakmamaya çalışıyordu.
Albus söze girdi. "Sirius'un ölümü, hepimizi derinden sarstı. Hepimiz çok üzgünüz. Fakat kendimizi salmamalıyız. Sirius bunu istemezdi. Güçlü olmalıyız." Bu sözlerden sonra herkes hüzünlü gözlerle, bazıları dolmuş gözlerle Sirius'un sandalyesine baktılar. Remus, en yakın arkadaşının da gidişiyle kendini iyice salmıştı. Tonks, ona destek olurcasına elini onun eline koydu fakat onun da dolmuş gözleri kendini belli ediyordu. Andromeda gözünden süzülen yaşlarla yere bakıyordu. Moody bile hüzünlü bir şekilde sandalyeyi izliyordu. Hermione'nin gözleri dolmuştu. Ron, üzgün üzgün ona bakıyordu. Severus'un baktığı kişi ise Harry'den başkası değildi. O da üzgündü. Evet, ikisi arasında kavga hiç eksik olmazdı fakat ölmesini de istemezdi.Harry, ağlamamak için kendi içinde savaş veriyordu. Albus da hüzünlü gözlerle masadakileri süzüyordu.
Sessizlikle geçen dakikalar, yine Albus sayesinde son bulmuştu. "Harry, biliyorsun ki artık kan koğuşları geçerli değil. Bu yüzden teyzenlerde kalman tehlikeli. Güvenli bir yerde kalmalısın. Ayrıca eğitilmelisin. Bunun için uygun olan tek kişi var o da Severus." Birkaç dakika sessizliğin ardından Harry bakışlarını Dumbledore'a çevirdi. Albus onun reddedeceğini düşünmüş olacak ki konuşmaya başladı. "Harry, reddetmeden önce bir düş-" "Kabul ediyorum, Profesör." dedi Harry bitkin ve düz bir sesle. Albus ona şefkatle gülümsedi.
Toplantının devamımda her zamanki konular konuşuldu. Sonunda toplantı bittiğinde Remus, Hermione, Ron ve diğer Yoldaşlık Üyeleri ile vedalaşıp Severus ile oradan ayrıldı.
***
Geldikleri yer Severus'un Spinner's End'deki evi değildi. Çünkü orası Ölüm Yiyen'ler tarafından biliniyordu. Bu yüzden İksir Ustası 2 hafta önce oradan sessiz sedasız taşınmıştı. Şimdi ise ormanlık alandaki bir yerleşim yerinde, iki katlı siyah bir evin önündeydiler. Çevredeki evlerin aksine bu evin kasvetli bir havası vardı ve o evlere biraz uzaktaydı. Evin önündeki seyrek ormanlığın biraz ilerisinde bir göl vardı. Harry etrafı daha sonra inceleyebilirdi. Şuan yorgun hissediyordu.
Severus ile birlikte evin bahçesine girdiler. Severus önden giderek evin kapısını açıp Harry'nin girmesini bekledikten sonra kendisi de girerek kapıyı kapattı. "Üst katta, sağdan ilk oda senin. İkinci oda kütüphane. Soldan ilk oda benim, ikinci oda iksir laboratuvarı ve üçüncü oda da çalışma odam. Kısacası soldaki odalara acil birşey olmadıkça ve ben izin vermedikçe girmesen iyi olur. Banyo zaten odanda. Yemek saatleri, 08.00 kahvaltı, 14.00 öğle yemeği ve 20.00 da akşam yemeği. Bunun dışında birşeyler atıştırmak istersen çekinme. Ne istersen hazırlayabilirsin. Şimdi yerleşebirsin. Eğitime bir sonraki gün başlayacağız." Adam konuşmasını bitirdiğinde kendisini koltuğa bıraktı. Harry de başını sallayarak odasına çıktı ve eşyalarını yerleştirmeye başladı.
***