Harry, Gellert'ı hapisden kaçıralı 1 hafta oluyordu. O gün kahvaltıdan sonra sabah saatlerinde Albus geldi. Malfoy'lar ve Severus salonda oturmuş çaylarını yudumlarken Draco ve Harry üst katta büyücü satrancı oynuyordu. Gellert ise kütüphanede takılıyordu. Az sonra Harry ve Draco aşağı indiklerinde Draco'nun yüzünde bir sırıtma, Harry'ninkinde ise dünya yansa umrunda olmayan bir ifade vardı. Az sonra Albus, elinde bir gazeteyle şömineden çıktı. Yüzünde nadir görülen ciddiyet ifadesi hakimdi. Gözlerini salonda gezdirdi. "Acilen konuşmamız gerekiyor."
***
Nurmengard, nrede? Evet, doğru okudunuz, Sayın Okuyucular'ımız. Yıllar önce Grindelwald isimli Karanlık Lord'un hapsedildiği kalenin, Nurmengard'ın nerede olduğu unutuldu. Hiçkimse Nurmengard'ın yerini hatırlamıyor. Orada çalışan görevliler ise, hiçbirşey hatırlamaz ve baygın bir hâlde, bir parkta bulundular. Peki Nurmengard, daha da önemlisi Gellert Grindelwald nerede? Biz, halka hizmet için çalışan Gelecek Postası ekibi olarak, yeni gelişmeleri siz, değerli halkımıza aktaracağız. Takipte kalın.
Rita Skeeter
Harry, Dumbledore'un ona uzattığı gazeteyi sesli bir şekilde okudu. Gülmemeliydi. Gülmemeliydi. Gülmemeliydi...
Draco ile göz göze geldi ve odayı ikilinin kahkahaları doldurdu. Malfoy'lar ve Severus da kıkırdıyordu. Albus ise onların bu hallerini anlamlandıramamıştı. Çatık kaşlarıyla salondakileri izliyordu.
Harry, sonunda gülmeyi bırakıp söze girdi. "Profesör, benim size birşey açıklamam gerekiyor. Gellert hakkında endişelenmenize hiç gerek yok. Kendisi şuan üst kattaki kütüphanede." Tam olayı açıklamaya başlayacakken Gellert aşağı indi. "Harry, sabah verdiğin kitabı bula-" Gellert'ın bakışları Albus'u bulunca yüzünde tatlı bir tebessüm oluştu. "Merhaba, Albus."
Albus ona bakarak gözlerini kırpıştırdı birkaç kere. Sonra açıklama bekler bir tavırla Harry'e döndü. "Harry, sen ne yaptın?" "Profesör, şöyle ki ben bir hafta önce, gecenin bir yarısı Nurmengard'a gittim ve Gellert'ı oradan kaçırdım. Nurmengard'a da fidelius tılsımı yaptık. Aslında ayrıntıları var... Gellert? Sen benim yerime anlatır mısın? Üst kattaki oda müsait. Orada konuşabilirsiniz."
***
"Nasılsın, Albus?" Gellert rahat bir tavırla konuştu. Fakat Albus gerim gerim geriliyordu. "İyiyim, Gellert. Sohbet kısmını sonra halledebiliriz sanırım. Şimdi bana ne olduğunu anlatır mısın?"
"... sonra bozulmaz yemin ettim. Aydınlık Taraf'a ihanet etmeyeceğime dair. Ardından Harry ile tüm adamları bayılttık ve Harry'nin çağırdığı ev cini onları bir parka bıraktı. Biz de fidelius tılsımını yapıp buraya geldik."
***
İkili aşağı indiklerinde Harry bir diğer konuya geçti. "Profesör, aslında gelmeniz iyi oldu. Sizinle hortkuluklar hakkında konuşmalıyız. Lucius sayesinde iki hortkuluğun yerini öğrendik ve ikisini de yok ettik. Hufflepuf'ın kupası Bellatrix'deymiş. Gellert ile birlikte onu Nurmengard'a götürüp sorguladık. Kupa'yı Gringotts'daki kasasında saklıyormuş. Anahtarının yerini öğrenip kopyaladık. Bellatrix'in de hafızasını değiştirip evine bıraktık. Sonra Cissy, Gellert ve ben Gringotts'a gittik. Gellert, hayalbozan büyüsü altındaydı ama goblinler sanırım onu görebildiler ya da hissettiler. Yine de birşey yapmadılar. Kupa'yı oradan aldık. Bir planım daha vardı. Hatta o plan için sizden Seçmen Şapka'yı ödünç almıştım. Ben, Amycus Carrow'un kılığına girip Burunsuz'a Hogsmeade hakkında rapor vermeye gittim. Yanımda Gellert da vardı. Hayalbozan altındaydı yine. Ben Hogsmeade hakkında bir şeyler gevelerken Gellert arkamdan Seçmen Şapka'yı uzattı. Kılıcı onun içinden çıkarttım. Gellert da Burunsuz'a bir büyü gönderdi. Büyünün rengi ve ışığı olmadığı için Burunsuz hazırlıksız yakalandı. O, tahtıyla birlikte düştüğünde yılanı Nagini bana saldırmak için üzerime gelmişti ki onun kafasını bedeninden ayırdım. Hortkuluğunu kaybeden yaralı Burunsuz'un bağırtısı üzerine Ölüm Yiyen'ler geldi. Gellert o sırada benim üzerime de hayalbozan yapmıştı. Sonra o salakların açık bıraktığı kapıdan çıkıp malikâneden tüydük. Açıkçası çok eğlenceliydi. Şimdi hortkulukların hepsi elimizde ve iki tanesi hariç hepsi yok edildi."
Draco heyecanla söyledi. "O zaman... savaşa gerek yok mu?" Harry ona hüzünle baktı. "Maalesef küçük de olsa bir savaş olması gerekiyor." Bakışlarını Severus'a çevirdi. "Çünkü son bir hortkuluk daha var. Ben bir hortkuluğum." Gellert şaşkınlıkla ona baktı. "Sen... bütün bu yaptıkların, zamanı geldiğinde ölmen için miydi? Kendi ölümünü nasıl bu şekilde kabullenirsin! Hayır. Kendini öldürmene izin vermem, seni aptal! Bunu yapamazsın!" Gellert şimdi ayağa kalkmış sinirle Harry'e bağırıyordu. Odadaki hiçkimse Gellert'dan bunu beklemiyordu. Harry de şaşkındı ama önce Gellert'ı sakinleştirdi.
"Sakin olun lütfen. Severus ile bunu daha önce konuşmuştuk. O da konuşmamızdan beri bir çözüm yolu araştırıyordu. Buldu da. Severus, lütfen açıklar mısın?"
Severus, boğazını temizleyip konuşmaya başladı. "Harry, canlı bir hortkuluk. Yani o hortkuluk içine yerleşmeden önce de bir ruhu vardı. Şimdi ise iki ruhu var. Ölürse bunlardan sadece bir tanesi yok olur. Doğru ruhun yok olması için de kedavra lanetini Karanlık Lord'un yapması gerekiyor. Teknik olarak Harry, ölecek sonra da geri dönecek."
Harry tekrar konuştu. "Bu, okul açılmadan önce gerçekleşmeli. Hiçbir öğrenci zarar görmemeli."
Dumbledore başını salladı. "Yarın tekrar geleceğim. Bir plan yapmalıyız. Şimdilik hoşçakalın."
Albus, şöminenin yeşil alevleriyle kaybolurken salonda çıt çıkmıyordu. Harry boğazını temizleyerek dikkatleri üzerine çekti. "Bahçede piknik yapmaya ne dersiniz?"
***
Cissy, sandviçleri yaptı. Harry, çayı demledi. Draco dışarıya bir örtü serdi. Severus ve Lucius hamağı kurdu. Gellert, asasız büyü ile iki adet salıncak oluşturup Draco'nun serdiği örtüye minderleri dizdi. Harry, mutfaktaki atıştırmalıkları piknik sepetine yerleştirip örtünün üzerine koydu. Draco, kamerayı kurdu. Gellert, bir top oluşturdu...
Sonunda piknik ortamını hazırdı. Hepsi minderlere dizilmiş, tatlı bir sohbet eşliğinde atıştırmalıklardan yiyip, çaylarını içiyordu. Yemek faslı bittiğinde, Harry ve Draco, Lucius ve Severus'u kandırıp salıncaklara bindirdiler.
"Severus? Bu salıncaklar rahat değil mi yoksa bize mi öyle geliyor?" Draco da başını salladı. "Evet, baba. İkiniz gelip bir dener misiniz?" Severus ve Lucius da saf saf gelip salıncaklara bindiler. "Hayır, gayet rahat bence. Öyle değil mi Lucius?" "Evet. Bence de size öyle gelmiş-"
Lucius konuşurken Draco ve Harry onların arkasına geçip onları sallamaya başladılar. "Hey! Ne yapıyorsunuz? Draco, Harry? İndirin bizi!" Arkalarında onları sallayan ikili attıkları kahkahalarla onları sallamaya devam ediyordu. Gellert'ın büyülediği kamera da onları çekmeye devam ediyordu. "Harry! Draco! Profesör'ünüz olarak söylüyorum, hemen indirin bizi!" Ve daha fazla gülme sesi. Bu sefer onlara Cissy ve Gellert da katıldı. Severus ve Lucius da gülmeye başladılar.
İkiliyi rahat bıraktıklarında bu seferki planın kurbanı Gellert'dı. Draco, kimseye çaktırmadan kamerayı tekrar büyüledi. Sonra da Gellert'ın yanındaki boş mindere oturdu. Çayının son yudumlarını içerek Harry'e seslendi. "Harry, çayı getirir misin?" Harry, mutfaktan elindeki çaydanlıkla çıkıp Draco'nun yanına doğru ilerledi. Tam Gellert'ın yanından geçerken ayağı takılmış gibi yapıp çaydanlığı Gellert'a doğru salladı. İçinde çay olsa adam cidden yanardı. Gellert, görülmeye değer bir dehşet ifadesiyle ona bakarken kendini arkaya attı. Sonra Harry ona içi boş çaydanlığı gösterdi. Draco ile katıla katıla güldüler. Diğerleri de onlardan farklı değildi. Gellert ise yüzünde sahte bir kızgınlık ifadesiyle onları izliyordu. Kendini daha fazla tutamayıp onlara katıldı.
***