Harry, sabah 08.03'de Draco'nun onu dürtmesiyle uyandı. "Hey! Yemek hazır. İki saattir seni uyandırmaya çalışıyorum. Merlin aşkına, sen en geç yedi buçukta uyanırdın. Saat kaçta uyudun?" Harry, susuzluğunu gidermek amacıyla yutkunup hafif çatallı sesiyle konuştu. "Beş buçuktu galiba." Draco şaşkınlıkla ona baktı. "Ne?! O saate kadar ne yaptın?" Harry, omuz silkti. "Hiçbişey. Uyku tutmadı." Draco, onaylamaz bakışlarını ona gönderip arkadaşının kolundan tutarak onu kaldırdı. "Bari elimi yüzümü yıkayayım. Sen git, ben gelirim." Sarışın, başını sallayıp alt kata yöneldi.
Harry, de elini yüzünü yıkayıp onun arkasından salona gitti. "Günaydın, millet!" Masadaki günaydın korosu bittiğinde kahvaltı başladı.
Kahvaltı bittikten yaklaşık bir saat sonra, masada çaylar yudumlanırken şömine canlandı ve Albus, şömineden çıkarak onlara doğru ilerledi. Harry, asasız büyüyle bir sandalye daha oluşturdu. Albus da çok beklemeden oraya oturdu.
"Konuyu biliyorsunuz. Bir fikri olan var mı?" Harry, söze girdi. "Diadem şuan elimizde değil. Yerini bilen iki kişiden biri ölü ve Hogwarts'da. O hortkuluğu aldıktan sonra, Burunsuz'u savaş alanına çağırmak için yem gibi kullanmayı planlıyordum. Tek yapmamız gereken, bir savaş alanı ve tarihi seçmek." Albus başını sallarken Lucius konuştu. "Aslında Dean Ormanı savaş için uygun." Harry bu fikri birkaç saniye düşündü. "Evet. Ben aslında Godric's Hollow'u düşünüyordum fakat orada muggle'lar da var." "O zaman, bir hafta sonra Dean Ormanı'nda. Peki oğlum, Hogwarts'da Diadem'in yerini bilen ölü kişi kim?" Harry sakince gülümsedi. "Profesör, Diadem Rowena Ravenclaw'un yadigârı. Hogwarts'da onun soyundan gelen tek hayalet, Gri Leydi. Yani Helena Rawenclaw. Profesör, sizinle birlikte Hogwarts'a gelip Diadem'i alsam hiç fena olmaz. Draco ile gelebilir miyim?" Albus başını salladı. "Tamam, oğlum. Gidelim."
Draco ve Harry, Albus'un peşinden şömineye ilerledi. Yeşil alevler üçünü de yuttuğunda, Hogwarts Müdür Odası'ndaydılar. Albus onlar gitmeden önce tembihledi. "Kendisine 'Gri Leydi' denilmesinden hoşlanmaz. Çok kırılgan bir kişiliği vardır. Kibar olmalısınız. Onu Astronomi Kulesi'nde bulabilirsiniz. Dikkatli olun."
***
İkili, Astronomi kulesi'ne geldiğinde, Helena orada dışarıyı izliyordu. Harry söze girdi. "Merhaba, Helena." Hayalet, sessiz kaldı. "Senden bir şey istemek zorundayım. Bir hafta sonra... ciddi bir savaş olacak. Bu savaşta belki yüzlerce insan ölecek, boş yere ölmemeliler. Karanlık Lord yok olmalı. Bu yüzden-" Helena ona dönmeden konuştu. "Annemin Diademi'ni arıyorsun." Harry başını salladı. "Evet. O bir hortkuluk. Onu yok edeceğim. Senin de istediğin bu değil mi?" Helena, narin sesiyle bir kez daha konuştu. "Yıllar önce onu yok edeceğini bir kişi daha söyledi. Tuhaf bir çocuktu." "Tom Riddle."
Hayalet bu sefer bakışlarını ona çevirdi. "Ama yalan söyledi. Didademi kirletti. Hem de kara büyüyle!" Birkaç saniye sessizliğin ardından Harry konuşmak için dudaklarını araladı. "Onu sonsuza dek yok edebilirim. Ama nereye sakladığını söylemen gerekiyor. Sana söz veriyorum, tam bir hafta sonra onu yok edeceğim." Helena ona baktı. Hissedebiliyordu. Çocuk doğruyu söylüyordu. Kararını verip ona döndü. Harry'i incelerken, Harry de merakla onu süzüyordu.
"Tam burada... bu şatoda. Her şeyin saklanmış olduğu yerde. Eğer sorarsan, asla öğrenemezsin. Öğrenirsen, sorman yeterli." Harry ona minnetle bakarak söyledi. "Teşekkür ederim." Hayalet, arkasını dönüp giderken, Harry, Draco'ya baktı.
İkili aynı anda dudaklarını aralayarak konuştu. "İhtiyaç Odası." Yüzlerinde bir tebessüm yer edindi. 7. Kat koridoruna gittiler. 'bir şeyi saklayabilecek bir yere ihtiyacım var' diye düşünerek koridorda volta atmaya başladılar.
Önlerinde beliren kapıyı görerek yürümeyi bıraktılar. Derin bir nefes alıp odaya girdiklerinde pekçok eşya birikintisiyle karşılaştılar. Draco, ayrılmalarını tavsiye etti. Bu Harry'e de mantıklı gelmiş olacak ki, bu fikri kabul etti. Şimdi Harry, hortkuluğu hissederek sol tarafa giderken Draco sağ taraftaydı. Harry, Diadem'i bulup Draco'nun yanına gitti. "Buldum." Fakat Draco başka bir şeye bakıyordu. Bir... dolap. Sarışın, bakışlarını Harry'e çevirdi. "Harry, bu kaybolan dolap. Ölüm Yiyen olsaydım, ilk görevim bunu tamir ederek Ölüm Yiyen'leri okula sokup Dumbledore'u öldürmek olacaktı. Bu dolap çok tehlikeli. Yok edilmesi gerekiyor."
Harry, şaşkınlığından sıyrılıp dolabı incelemeye başladı. Ardından tekrar Draco'ya döndü. "Haklısın, Draco. Bunu Profesör Dumbledore'a götürelim." Harry, dolaba havada süzülerek onu takip etmesi için büyü yaptıktan sonra Draco ile birlikte odadan çıkıp Albus'un odasına yöneldi. Sonunda lanet olası merdivenleri tırmanmayı bitirdiklerinde ikisi de nefes nefeseydi. Draco, kapıyı çalmak için elini kaldırmıştı ki kapı kendiliğinden açıldı. İkili, odaya girdiklerinde Harry, dolabı oturduğu koltuğun yanına bıraktı.
"Oğlum, siz Diadem'i almak için gitmiştiniz. Bu dolap ne ve neden burada?" Yaşlı büyücü sorularını sıralarken dolabı inceliyordu. Sonunda Harry'e döndüğünde, zümrüt gözler kendi mavi gözlerini buldu. Harry elindeki küçük kutuyu gösterdi. "Profesör, diadem burada. Bu dolap ise kaybolan dolap. Draco, sen açıklar mısın?" Sarışın, başını sallayıp açıklamaya başladı. "Profesör, bu dolaptan bir tane daha var. Dolapların görevi, bir dolaptan diğerine ulaşım sağlamak. Bu dolabın teki, Burgin ve Burke's'de bulunuyor. Ben eğer Ölüm Yiyen olsaydım, ilk görevim bu dolabı tamir edip Ölüm Yiyen'leri okula alarak sizi öldürmekti. Bu dolap bizce tehlikeli, yok edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu yüzden dolabı size getirdik. Gerekeni yapacağınızı umuyoruz."
Harry de başını salladığında yaşlı adam Sarışın'ı cevapladı. "Tabii ki. Bu işi halledeceğim. Şimdi gidebilirsiniz. Aileniz sizi merak etmiştir. Onlara benden selam söyleyin." Albus, onlara gülümseyerek veda edip evlerine gönderdi.
İkili, şömineden çıkar çıkmaz Cissy tarafından sıkıca sarıldılar. "Nerede kaldınız? Siz gideli iki saati geçiyor." "Sakin ol, Cissy. Teknik bir sorunu da ortadan kaldırdık. Bu yüzden biraz uzun sürdü." Cissy, meraklı ve endişeli bir tonda sordu. "Neymiş o, teknik sorun?" Draco gülerek söyledi. "Anne bir içeri geçseydik?"
***
"... ve Profesör Dumedore da bu işi halledeceğini söyleyerek bizi eve yolladı." Lucius gözlerini devirdi. "Sözde müdür ama okulunda neler olduğu hakkındaki bilgisi 15 yaşındaki çocuklardan bile daha az." Draco kaşlarını çattı. "Hey! Biz çocuk değiliz." Harry'nin de kaşları çatılmıştı. "Dumbledore da gayet bilgili!" Birkaç saniye sessizlik oldu. Harry, hafif pembeleşmiş yanaklarıyla konuştu. "Ehm, şey. Tamam. Bu biraz saçmaydı." Salondan kıkırtılar yükselirken Harry de onlara katıldı.
Akşam yemeğinden sonra salonda çaylarını yudumlarlarken şömine canlandı. Bu sefer şömineden çıkan kişi Albus değildi. Remus gelmişti. Yüzünde değişik bir ifade vardı. Harry onu uzun zamandır görmemişti. Hemen ayağa kalkıp onun yanına gitti ve kollarını adamın boynuna doladı. "Remus!" Remus da kollarını ona sarmakta gecikmedi.
20 dakika sonra, hâl hatır sorma faslı bitmişti. Remus da Harry ile özel konuşmak istemişti. Şuanda Harry ile birlikte, kütüphanede karşılıklı oturuyorlardı. Harry, merakla sordu. "Remus? Ne söyleyeceksen hemen söyle yoksa meraktan öleceğim!" Bu sözler üzerine Remus yüzündeki tebessümle konuşmaya başladı. "Harry, ben..." "Evet, Remus. Sen?" Adam direkt söylemeye karar verdi. "Harry, ben baba oluyorum!" Harry'nin yüzündeki gülümseme dondu, şaşkın gözleri, Remus'a bakarken, ağzı şaşkınlıkla açıldı.
"N-ne?" Remus başını salladı. "Nymphadora hamile." Harry birden kahkaha atmaya başladı. Sonra Remus'a sıkıca sarıldı. "Tebrik ederim, Rem!" Ayrıldıklarında Remus tekrar konuştu. "Aslında birşey daha var." Harry gülerek sordu. "Seni dinliyorum." "Harry, biz seni bebeğimizin vaftiz babası yapmak isitiyoruz. Tabii sen de isters-" Harry bağırarak adamın sözünü kesti. "REMUS ŞAKA MI YAPIYORSUN?! TABİİ Kİ DE BEBEĞİNİN VAFTİZ BABASI OLURUM!" Harry kahkahalar atarak ayağa kalktı ve hoplaya zıplaya bu haberi kutladı. Remus'a defalarca sarıldı. Sonunda biraz sakinleştiğinde adamın karşısına oturdu.
Bir sorun vardı belli ki. Remus üzgün gibiydi. "Rem, sorun n- bir dakika... siz evlendiniz mi?" Remus başını salladı. "Sadece küçük bir tören oldu. Savaş bittiğinde daha iyi bir düğün yapmayı planlıyoruz." "Peki o zaman sorun ne?" Remus bakışlarını yere çevirdi. "Harry, biliyorsun. Ben bir kurtadamım. Büyük bir ihtimalle bebek de öyle olacak. Sadece küçük bir ihtimalle normal-" Harry kaşlarını çatarak onun sözünü kesti. "Aylak, sen gayet normalsin. Sakın 'küçük tüylü problemin' yüzünden kendini toplumdan soyutlamaya çalışma. Bir bebeğin olacak Rem! Sen buna sevinmek yerine olası ihtimalleri düşünerek kendini üzüyorsun. Lütfen kendine gel ve beni senin aklını başına getirmek zorunda bırakma."
Remus gülümseyerek ona baktı. "James de öyle söylerdi. 'Küçük Tüylü Problemin' yüzünden kendini toplumdan soyutlamaya kalkarsan seni döverim, Aylak.'' Harry gülümsedi. "Babam haklı Rem."
***