Harry, Kreacher'ın sesiyle uyandığında saat gecenin 3'üydü. "Efendi Harry. Kreacher, Gringotts Şefi Roghooc'u ikna etti. Kendisi şuan Nurmengard'da sizi bekliyor."
***
"Şef Roghooc. İyi akşamlar." Roghooc huysuz bir tavırla yanıtladı. "İyi akşamlar, Mr. Potter. Bir ev cinini üzerime salarak neyi amaçladığınızı öğrenebilir miyim?" Harry, gülümsedi. "Rahatsız ettiysem özür dilerim. Sizinle savaş hakkında konuşmak istemiştim." Roghooc, anladığını belirten bir yüz ifadesiyle konuştu. "Aydınlık Taraf için savaşmamızı istiyorsun." Harry başını salladı. "Bunda konuşulacak birşey olduğunu sanmıyorum, Mr. Potter. Siz iki kurucunun varisisiniz. Onlar kadar da güçlüsünüz. Tabii ki sizin tarafınızdayız."
***
Bir Hafta Sonra Şafak Vakti (saat 04.28)
Savaş için Dean Ormanı'ndalardı. Draco ve Cissy, dağ evinde Tonks ile kalmıştı. Diğerleri ise şuan Harry ile birlikte Dean Ormanı'ndaydı. Kısaca açıklamak gerekirse manzara şöyleydi;
Aydınlık Taraf'taki tüm varlıklar ordu şeklinde sıraya dizilmişti. Sol tarafta Yoldaşlık Üyeleri, Hogwarts Profesörleri, Aydınlık Taraf'taki cadı ve büyücüler, yan taraflarında Gringotts goblinleri, onların yanında Kreacher ve Dobby'nin örgütlediği ev cinleri, yanlarında Hagrid ve Madam Maxime'nin ikna ettikleri birkaç dev, yanlarında Frenzee'nin ikna ettiği Atadamlar ve Charle Weasley'nin getirdiği iki adet ejderha vardı. Önlerinde ise 4 güçlü büyücü duruyordu; Albus Dumbledore, Aberforth Dumbledore, Gellert Grindelwald ve bir elinde Basilisk dişi, diğer elinde Diadem'i tutan Harry Potter.
"Hazır mısınız?" Harry'nin, yanında duran üçlüye sorduğu sorunun cevabını Gellert verdi. "Hazırız, Harry." Diğer ikisi de başını salladığında Harry, elindeki dişi Diadem'e sapladı. Yaklaşık 2 dakika sonra cisimlenme sesleri duyulmaya başlandı. Albus, elini sallayarak ordulara komut verdi. Savaş Başlamıştı.
Her taraftan atılan çeşit çeşit büyülerin yaydığı ışıklar, ay ışığına karışarak etrafı aydınlatıyordu. Duyulan sesler sağır ediciydi.
Yara izi az önce yanmaya başlamıştı. Hissedebiliyordu, o buradaydı. Şimdilik onun yanına gitmeyi düşünmüyordu. Alması gereken bir intikam vardı. Sonra elbet diğerini de alacaktı. Harry, kalabalığın içinde öylece dikilirken O'nu gördü. Karşısında gördüğü kişiye doğru ilerledi. Yüzünde kin duygusu hakimdi. Gözlerinde de iğrenti. Kendi öz kuzenini öldüren bu psikopat kadına karşı duyduğu duygular acıma, kin ve iğrentiydi.
Arkası dönük olan Bellatrix'i istese sırtından vurarak öldürebilirdi. Ama yapmadı. O'nun gibi bir pislik olmayacaktı. Ayrıca Sirius'un gözlerindeki parıltının gittiğini görmüştü. Onunkini de görmeliydi. İntikamını ancak böyle alabilirdi. Severus'un dedikleri geldi aklına;
"Topla kendini ve al o intikamı." Kendini toplamıştı. Şimdi intikamını alma vaktiydi.
"Bellatrix Lestrange." Kadın arkasını dönüp ona baktı. Sonra alaycı bir sesle konuştu. "Bakın burada kimler varmış? Çıtı, Pıtı, Bebek, Potter. Ne oldu? İntikam mı almak istiyorsun? Karanlık Lord birazdan burada olur. O zamana kadar seninle oynayabilirim. Kolla kendini Potter!" İlk büyüyü gönderen Bellatrix'di. "Dawod!" "Protego! Stupefy!" "Protego! Curicio!" Harry, iki adım sağa kaydı. "Biliyor musun, Lestrange? Senden nefret bile etmiyorum. Sana acıyorum. O Burunsuz'a duyduğun sadakat gözlerini öyle kör etmiş ki.." Bellatrix ona bir lanet daha gönderip öfkeyle konuştu. "Lord'uma hakaret edemezsin seni iğirenç Kanıbozuk!" Harry, asasız yaptığı kalkan ile büyüden kurtuldu. "Edebilirim ve inan bana hergün ediyorum." Harry yüzündeki sırıtışla bunları söyleyip ona bir büyü daha attı. Bellatrix bu büyüden kurtulmak için kalkan yaparken o tekrar konuştu.
"Sen, benden Sirius'u, en değer verdiğim kişiyi aldın. Ben de sana yemin ediyorum ki senden o çok kıymetli Lord'unu alacağım. Bunun için ölmem gerekse bile yapacağım. Ama önce senin Sirius'u öldürdüğün gibi ben de seni öldüreceğim. Şunu bil ki şuan aldığın her nefes son nefesin olabilir." Harry, sözlerini bitirdikten sonra ona lanetler yağdırmaya başladı. O kadar hızlı ve fazla lanet atıyordu ki, Bellatrix'in yapabildiği tek şey kendini savunmaktı. En sonunda Harry'nin attığı Dawod laneti onu vurduğunda yere serildi.
Harry yerde kıvranan kadına yaklaştı. "Bu zamana kadar öldürdüğün her masum insanı hatırla. En çok da Sirius'u hatırla." Harry dudaklarını tekrar aralayarak öldüren lanetin sözlerini haykırdı. "Avada Kedavra!" Lanet Bellatrix'i vurduğunda, Harry gözlerindeki hayat ışığının söndüğünü, Black'lere özgü delilik parıltılarının yok olduğunu gördü. İlk defa isteyerek birini öldürmüştü. Sirius'un intikamını almıştı. Şimdi de James ve Lily Potter'ın intikamlarını almak için Voldemort'a ilerliyordu ki Remus'a arkasından saldırmaya kalkmış bir Ölüm Yiyen gördü.
Onu etkisizleştirdikten sonra Severus, Albus, Aberforth, Gellert, Lucius ve Minerva ile düello eden Voldemort'a yöneldi. Severus'un yanına yeni yetişmişti ki ihanet eden Ölüm Yiyen'ini kendi elleriyle öldürmek isteyen Voldemort, asasını Severus'a doğrulttu. Yılansı sesiyle tıslayarak öldüren lanetin sözlerini söyledi. "Avada Kedavra!" Harry, saliseler içinde kendini Severus'un önüne attı.
Lanet, onu tam yara izinden vurdu. Harry, yere yığılırken gördüğü son şey dikey, kırmızı göz bebekleriydi. Harry yere düşer düşmez Voldemort'a doğrultulan yedi asanın sahipleri aynı anda lanetin sözlerini haykırdı. Birbirine karışan seslerin söyledikleri iki kelime; "Avada Kedavra!" Voldemort, saniyeler içinde gerçekleşen saldırıya karşı hiçbir savunma yapamadı. O an hissettiği acı sayesinde farkettiği şey, Harry Potter'ın kendi hortkuluğu olduğuydu. O bunları düşünerek Harry'nin cesedine bakarken, yedi asadan çıkan yedi lanet de aynı anda onu vurdu. Önce yere yığıldı. Gözleri dimdik gökyüzüne bakarken bedeni, konfeti gibi patlayarak parçalara ayrıldı. Cesedi olmayan adamın bir mezarı bile olmayacaktı.
***
Harry, bembeyaz, aydınlık bir yerdeydi. Gözlükleri yoktu ama net görebiliyordu. Biraz ileriden ona doğru gelen üç kişi vardı. Harry de onları daha iyi görebilmek için yaklaştı. Bunlar... James, Sirius ve Lily. Üçünün yüzünde de sakin gülümsemeler vardı. Ona ilk yetişen, Sirius oldu. Harry kollarını ona doladı. Bu gerçekti! Üçü de onun yanındaydı!
Sarılma faslı bittiğinde ilk konuşan James oldu. "Harry, seninle gurur duyuyoruz." Harry şaşkınlıkla ona baktı. "Voldemort öldü mü? Ben de mi öldüm?" Lily konuştu bu sefer. "Evet, Voldemort öldü. Ama sen sadace bir süreliğine buradasın." Harry başını salladı. "Biliyor musunuz, Remus'un bir bebeği olacak. Beni vaftiz babası yapmayı planlıyorlar." Harry'nin heyecanla söyedikleri hepsini güldürdü. "Herşeyi gördük tatlım. Ona bizden selam söyle." James de Lily'den sonra konuştu. "Evet. Herşeyi gördük. O aptalın üzüntüsünün nedenini de. Sen zaten gerekeni yaptın Harry. Ben orada olsam senin söylediklerinin aynısını söylerdim." Sirius da ilk kez konuştu. "Harry, seninle gurur duyuyoruz ve seni çok seviyoruz. Bunu sakın unutma. Yas tutmayı bırak ve hayatını yaşa. Şimdi gitmen gerekiyor. Kendine çok iyi bak."
Harry, üçüyle de vedalaştıktan saniyeler sonra gözlerini gerçek hayata açtı. Dağ evindeydi. Her şey kafasının içinde olup bitmişti. Tüm ev halkı başında bekliyordu. Uyandığını ilk gören, ağlamaktan gözleri şişmiş Narcissa'ydı. "Harry!" Sesi titreyerek konuştu Cissy. Harry yerinde doğrularak Cissy'nin sarılışına karşılık verdi.
Cissy'den sonra Draco dolmuş gözlerinden yaşlar süzülerek ona sarıldı. Ardından Gellert geldi. "Bir daha ölürsen öldürürüm seni, aptal çocuk!" Bunu söylerken sesinin titremesini zar zor engellemişti. Ya da engelleyememişti. O da Harry'e sardı kollarını. Odadaki herkesle sarılmıştı. Lucius ve Severus hariç. Lucius ona yaklaştı. Yumuşak bir ses tonuyla konuştu. "Bizi çok korkuttun Harry." Lucius, sözlerinde samimiydi. Gerçekten korkmuştu. Her ne kadar kendine bile itiraf edemese de onu oğlu gibi görüyordu. O da Harry'e sarıldığında sadece Severus kalmıştı. Odadaki tüm kişiler bunun bilincindeydi. Bu yüzden onları yalnız bırakmak amacıyla odayı terk ettiler.
Severus ona yaklaştı ve yatağının kenarına oturdu. "Kendini benim önüme atarken ne düşünüyordun?" Harry gülümseyerek yanıtladı Severus'u. "Babamı kurtardığımı." Severus dondu kaldı bir an. Sonra şaşkınlıkla aralanmış dudaklarını güçsüzce kıpırdatarak konuştu. "N-ne?" "Sen, Sirius'dan sonra benim babamın boşluğunu doldurdun. Her daim arkamda durdun. Beni eğittin. Korudun, kolladın. Babam oldun. Ben sadece babamı kurtardım."
Severus'un dolan gözlerinden yaşlar süzülürken titreyen sesine aldırmadan konuştu. "Ölebilirdin. Geri dönmeyebilirdin." Severus'un gözündeki yaşları gören Harry'nin yüzünde buruk bir gülümseme belirdi. "Ama döndüm." Bu sözlerden sonra ikili, duygulu bir sarılma paylaştı. "Teşekkür ederim... oğlum."
***