Harry eşyalarını yerleştirmiş, pijamalarını giymeye uğraşmadan yatağına uzanmıştı. Gözleri yavaş yavaş kapanıyordu. Uyumak istemiyordu ama iki gündür uyumamanın sonucu olarak şişmiş gözleri daha fazla dayanamıyordu. Ve kendisini uykunun karanlık kollarına teslim etti.
Lucius'la düello ediyordu. Harry ona bir büyü gönderdi ve Lucius arkasındaki duvara savruldu. "İyi işti Harry." dedi Sirius ona gülümseyerek. O ise anın adrenaliniyle sadece gülümsedi. O sırada gözleri Lucius'un yanındaki Bellatrix Lestrange'a kaydı. Bellatrix asasını Sirius'a doğrulttu ve öldüren laneti haykırdı."Avada Kedavra!" Sirius tam Harry'nin baktığı yere kafasını çevirmişti ki lanet onu vurdu. Sirius, Harry'e son bir kez baktı. Harry o gözlerdeki hayat ışığının söndüğünü, parıltının gittiğini gördü. Harry'nin yüzündeki gülümseme soldu. Hiçbirşey yapamıyordu, şok olmuştu. Sirius ona veda eder gibi arkasındaki tülden içeri süzüldü. "HAYIR!" Harry boğazını yırtarcasına bağırdı
"HAYIR!" Harry gözündeki yaşlarla uyandığında saat sabah 6'ydı. Severus onun bağırmasıyla uyanmış olacak ki üzerine rastgele giyilmiş sabahlıkla paldır küldür odasına daldı. "Potter?" Harry tepki vermiyordu. Severus ona yaklaştı ve hafifçe omuzlarını sarstı. "Potter? İyi misin?" Ses gelmeyince omuzlarını daha şiddetli sarstı. "Potter, beni duyuyor musun?" Harry sonunda gözlerini ona çevirdiğinde hafifçe başını salladı. "İyi misin?" "İyiyim, Profesör. Sizi uyandırdım, özür dilerim." Harry mahçup ve kısık bir sesle bunları söyleyebildi. "Sorun değil, Potter. Ne oldu?" "S-sadece bir kabus efendim." "Ne gördüğünü söyler misin?" Harry yalvaran bakışlarını ona gönderdi ama iksir ustasının kararlı bakışlarını görünce gözlerini yere dikti. "Esrar Dairesi'ndeydik ve-ve S-Sirius öl-ölüyordu."
Cümlesini tamamladıktan sonra gözyaşlarını ve hıçkırıklarını tutamadı. "Potter, sakin ol. Black'in intikamını almak istiyor musun?" Harry anlamamıştı. Gözlerindeki yaşlarla, boş boş Severus'a baktı. "Potter, basit birşey sordum. İntikamını almak istiyor musun istemiyor musun?" Harry tabii ki istiyordu bunu. "İstiyorum, Profesör." Severus istediği cevabı almışçasına memnun bir ifade takındı ve konuşmaya başladı. "İntikamını almak istiyorsan çalışmalısın, güçlü olmalısın. Ama senin yaptığına bak. Dağılmışsın, kendini salmışsın ve hiçbirşeyi umursamaz hâle gelmişsin. Şimdi, o günü unutuyorsun. Yas tutmayı yasaklamıyorum, elbette yasını içinde tutabilirsin ama bu kadar dışa vurduğun yeter. Topla kendini ve al o intikamı. Yarın çalışmaya başlayacağız. Bugün ne istiyorsan onu yap ama yarın ben ne diyorsam o. Anlaştık mı?" Harry iksir ustasının ona yapacağı konuşmadan motive olacağına asla inanmazdı ama olmuştu. Severus'u dinleyecekti. Kendini toplamalıydı. "Evet, Efendim." Severus omuzuna destek olurcasına vurduktan sonra odayı terk etti.
Harry, gördüğü rüyayı, Sirius'u düşündü. Onun intikamını almalıydı. O gün Esrar Dairesi'nde yaşananları zihninin içinde bir kutuya yerleştirdi ve o kutuyu zihninin en karanlık köşesine gönderdi. Sonra da derin bir nefes alıp zihinini siyah bir odaya çevirdi. Evet, zihnini kapatmıştı. Sirius öldükten sonra bunu kendi çabalarıyla öğrenmişti fakat kullanmamıştı. Artık vakti geldiğine göre kullanmalıydı. Harry sonunda yeniden uykuya daldı. Bu sefer rüyasız ve kısa süreli bir uykuya.
***
Harry uyandığında saat 07.53'tü. Aşağıdan gelen tabak çanak seslerinin de söylediği gibi, kahvaltıya az kalmıştı. Harry, rutin işlerini yaptıktan sonra (el, yüz yıkama, diş fırçalama vb.) üzerine koyu yeşil bir tshirt ve siyah bir pantolon giyip alt kata inen merdivenlere yöneldi. Az sonra mutfakta kahvaltı hazırlayan bir Profesör Snape onu karşıladı. "Günaydın, Profesör." Severus'un bakışları onu bulduğunda bir 'günaydın' mırıldandı ve işine devam etti.
Profesör'üne yardım etmek isteyen Harry, tezgahta hazır bulunan kahvaltılıkları alıp masaya götürdü. Tabak, kaşık, çatal, bıçak ve bardakları da masaya yerleştirdi. Severus ise bir kere onun ne yaptığına bakıp tekrar önüne döndü. Harry çay suyunun kaynadığını görünce ocağın yanındaki kavanozlardan üzerinde 'çay' yazanını aldı ve çayı demledikten sonra onu da masaya koydu. Severus'un fırından yeni çıkardığı poğaçaları gören Harry, onları bir servis tabağına koyup masaya yerleştirdi. Severus'un yaptığı omlet de piştiğinde kahvaltı hazırdı. İkili sofraya oturdu, Severus çayları servis etti derken kahvaltı yapmaya başladılar.
***
Sessiz geçen bir kahvaltının sonunda Severus, çalışma odasına çekildi. Harry de siyahlar içindeki salona yöneldi. Gerçi evin tüm odalarında hakim olan renk siyahtı. Harry, "Profesör Snape'den de daha azı beklenemezdi." diye geçirdi içinden. Yanaklarını şişirip nefesini dışına verdi. Sıkılmıştı. Aklına bir fikir geldi. Madem kahvaltıyı Snape hazırlamıştı, öğle yemeğini de o hazırlayabilirdi. İksir Ustası'nın o, evi havaya uçurmadıkça bunu sorun etmeyeceğini biliyordu. Ayağa kalktı ve adımlarını mutfağa yöneltti.
***
Harry, yaklaşık iki saattir mutfaktaydı. Tavuk sote, pilav, mercimek çorbası ve kakaolu kek yapmıştı. Yemeklerin kapaklarını örtüp mutfaktan çıktığında saat 09.58 idi. Sıkıntıyla nefes vererek bahçeye çıktı. Merlin! Bu adam bahçeyle hiç mi ilgilenmezdi! Tabi Harry adamın daha iki hafta önce buraya taşındığından habersizdi.
Bahçede iyi görünen tek şeyler bahçe duvarlarının dibine sıra sıra dizilmiş iğne yapraklı ağaçlardı. Bir sürü yabani ot vardı. Ve Harry işe koyuldu.
Yaklaşık bir buçuk saat sonra bahçe tertemiz ve bakımlı görünüyoru. Harry, eskimiş bahçe köşesine doğru adımladı. Rengi gitmiş masanın arkasındaki koltukların yayları çıkmış, kirlenmiş ve bazı yerleri yırtılmıştı. Harry gözlerini kapatıp bir elini koltuklara, diğer elini masaya doğru kaldırıp koltukların ve masanın yenilendiğini hayal etti. Gözlerini açtığında yepyeni siyah koltuklar ve masa onu karşıladı. Yüzünde hafif bir gülümsemeyle eserine son kez bakıp yorgun adımlarını eve yöneltti.
Öğle yemeğine henüz üç buçuk saat vardı. Oturma odasına gitti ve köşedeki küçük kitaplıktan bir kitap alıp kanepeye uzandı. Kitabı okumaya çalışırken gözleri kapanmaya başladı. Elindeki kitap yüzünü kapatırken kitabı bırakmamakta ısrarcı olan eli de kitabın üzerinde onu tutuyordu.
***
Severus çalışma masasında araştırmasını yaparken yorgun gözlerini 15 dakika dinlendirmeye karar verdi. Yapacak başka bir şeyi olmadığından dışarıyı izlemek için pencereye yöneldi. Gözleri, karşısındaki ormandan, evin bahçesine kaydı ve kaşlarını çattı. Evin bahçesi daha... bakımlı gözüküyordu. Yabani otlar yoktu. Sonra Potter'ı gördü, kucağındaki yabani otları bahçeden dışarı atıyordu. Otlarla işi bittiğinde, bahçe köşesine yöneldi. Severus çatık kaşlarının ardında meraklı gözlerle onu izliyordu.
Potter, bir elini bahçe köşesindeki koltuklara, diğer elini de koltukların önündeki orta sehpa tarzı masaya doğru kaldırdı. 20 saniye sonra, koltukların rengi değişerek siyah oldu, masa da aynı şekilde. Çocuk, koltukları ve masayı yenilemişti. Bir dakika... bir dakika... az önce Potter, asasız ve sözsüz bir büyüyle bahçe köşesini yenilemişti. ASASIZ VE SÖZSÜZ BÜYÜ İLE. MERLİN ADINA! ÇOCUK ASASIZ BÜYÜ YAPABİLİYORDU!
Severus, şaşkınlıkla aralanmış dudaklarını kapadı.- Çocuk bu sırada eve girmişti. - Büyü dünyasında şuan sadece üç kişi asasız büyü yapabiliyordu; Albus Dumbledore, Lord Voldemort ve Gellert Grindelwald, ki Gellert Nurmengard'daydı.
Severus şaşkınlığını bir kenara bıraktığında sakin kafayla düşünüp bunun onlar için iyi olduğu sonucuna vardı. Hem çocuk asasız büyüyü kontrol edebiliyordu. Bununla çok uğraşmasına gerek olmazdı. Bu iyiydi.
***
Saat 13.57 olduğunda Severus araştırmasını bırakıp aşağı indi. Salondan bir ses duyunca oraya gitti. Gördüğü manzara... Potter, kanepede uzanmıştı. Elinde tutarak yüzüne bastırdığı kitap yüzünü kapatıyordu. Diğer eli ve bir ayağı kanepeden sarkıyordu. Kısacası Potter uyuyordu.
Severus gözlerini devirip yemek hazırlamak için mutfağa yöneldi. Fakat masanın üzerinde kendisinin koymadığına emin olduğu üç tencere ve bir servis tabağına konulmuş kakaolu kek duruyordu. Severus tencerelerin kapaklarını açıp yemekleri inceledi. Potter yemek yapmıştı. Bu ona ilginç geldi. Arkasındaki çekmeceden bir kaşık aldı ve zehirlenip zehirlenmeyeceğini düşünerek gözlerini devirdikten sonra yemeklerin tadına baktı... Severus, bunun hayatında yediği en güzel yemeklerden biri olduğunu asla itiraf etmeyecekti. Ama Potter'ın elinin lezzetli olduğunu da inkar edemezdi.
Severus, yemekleri servis ettiğinde Harry hâla uyuyordu. Severus, onun yanına gitti, yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı ve "POTTER!" diye bağırdı. Harry yerinde sıçradı, elindeki kitap yeri boyladı, yüzündeki dehşet ifadesiyle rekor sürede ayağa fırladı. Kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Severus ise onu korkutmuş olmanın verdiği tatmin ile sırıtıyordu. "Yemek saati, Potter." "Snape, beni öldürmek istiyoran söyle bileyim!" Harry söylene söylene mutfağa yöneldi. Bir bardak su içse iyi olacaktı.
***
Yemekten sonra Severus araştırmasının bitmesine az kaldığını, en fazla yarım saat kadar sonra salona geleceğini söyleyip çalışma odasının yolunu tuttu. Harry de salona geçti. Kanepede boş boş otururken gözleri, bir muggle aleti olan televizyona kaydı. Açıkçası bu aletin Profesör Snape'in evinde bulunmasına şaşırmıştı. Omuz silkip televizyon sehpasındaki kumandayı aldıktan sonra tekrar kanepeye oturarak televizyonu açtı. Kanalları gezerken bir çizgifilm buldu. Bu, küçükken izlemeyi en çok istediği çizgifilmdi ama teyzesi ve eniştesi izin vermezdi. Bir keresinde onlar Dudley'nin arkadaşının evine gitmişlerdi. Tabii Harry'i götürmek istememişlerdi. O da evde kalınca bunu fırsat bilmiş ve o çizgifilmi izlemişti. Fakat izlerken uyuyakalmış, eniştesi de eve gelip onu ve açık duran televizyonu gördüğünde güzel bir tokat ve bir haftalık dolaba kilitlenme hakkı kazanmıştı. Harry, düşüncelerini bir kenara bırakıp çizgifilme odaklandı.
***
Severus odaya girdiğinde, kanepenin üzerine oturmuş, çizgifilm izleyen çocuğu gördü. Karşısındaki koltuğa oturup, "Ne o Potter, zihinsel yaşına göre takılmaya mı karar verdin?" dedi Severus, alay damlayan sesiyle. Harry ona 'çok komik ya' bakışlarını gönderip omuz silkti. "Küçükken pek izleme fırsatım olmadı."
Severus konuyu değiştirdi. "Yarın çalışmaya başlıyoruz." "Nereden başlayacağız?" İksir Ustası gözlerini devirdi. "Potter, Karanlık Lord ile savaşırken astronomi dersine ihtiyacın olmayacağına göre?" Harry'nin dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı. "Ya biz savaşırken tam savaş merkezine 'bum!' diye kocaman bir gök taşı düşerse?" İksir Ustası alayla güldü. "Potter, hayal gücünün bu kadar geniş olduğunu bilmiyordum." Harry ona gülümsedi. "Herneyse. Karanlık sanatlar ve karşı savunması, düello, iksir, şifa büyüleri, bitkibilim ve zihinbend çalışacağız." Harry yüzünde bir dehşet ifadesiyle adama bakakaldı. "A-ama tatil?" Snape sinsi sinsi sırıttı. "Potter, yıl boyunca hiçbir dersi umursamadığın göz önünde bulundurulursa tüm okul yılı boyunca tatil yapmış sayılırsın. Şimdi de çalışma zamanı." Harry sıkıntıyla nefes verip başını salladı. Bu yaz, geçecek gibi değildi...
***