"... sonra Meusa bana kitabı getirdi ben de kitabı alıp eve geldim. 3 saat boyunca kitabı okudum. İstediğim şeyi bulunca da yanına geldim." Severus şaşkınlıkla ona bakıyordu. "Sen ne yaptığının farkında mısın? Benim için Karanlık Lord'un yıllardır Lord'u olmaya çalıştığı hanenin Lord'u mu oldun?" "Evet. Öyle. Sanırım şuan sinirden köpürüyordur ve tüm adamlarına Slytherin Lord'unu bulma emri vermiştir. Ayrıca artık fakir olduğunu söyleyebilirim sanırım." Harry kıs kıs gülerken Severus anlamamazlıkla kaşlarını çattı. "Nasıl yani?" Harry yüzündeki sinsi sırıtışla açıklamaya başladı. "Şöyle ki, Slytherin Lord'u olarak, onun kasaya girmesini engellemek amacıyla anahtarları değiştirdim." İksir Ustası, şaşkınlıkla aralanmış dudaklarıyla mırıldandı. "Sen, delirmişsin." Harry, yüzündeki sinsi sırıtışı muzip bir gülüşe çevirdi. "Biliyor musun, Roghooc da öyle söylemişti."
Az sonra şömine canlandı ve Albus Dumbledore içeri girdi. "Merhaba, çocuklar. Yerleşip yerleşmediğinize bakmak istedim." Harry gülümseyerek yaşlı adama koltuğu gösterdi. "Buyurun Profesör, oturun lütfen." Albus oturunca Severus konuştu. "Yerleştik, Albus. Sen ne yaptın? Yoldaşlık'ı uyardın mı?" Albus başını salladı. "Evet. Küçük bir toplantı düzenleyerek hepsini uyardım. Sonrasında ofisime döndüm ve beklemediğim kişiler tarafından ziyaret edildim." Harry meraklı bakışlarla Albus'a döndü. Dumbledore derin bir nefes çekti. "Malfoy Ailesi. Biliyorsunuz ki ikinci sınıfta günlüğün yok edilmesinin nedeni Lucius'du. Bu yüzden Tom ona bir ceza vermek istemiş. Genç Draco Malfoy, Ölüm Yiyen olacak. Bana gelip bir çözüm bulup bulamayacağımı sordular. Ben de araştıracağımı söyledim."
Birkaç dakika sessizliğin sonunda Harry söze girdi. "Profesör, bir süre ofisinizde misafir olmamızda sakınca var mı?" "Elbette. Gelebilirsiniz ama neden gelmek istiyorsun, oğlum?" "Benim bir çözümüm var. Lütfen Malfoy'ları ofisinize çağırın. Saat 18. 40'da orada olacağız."
***
Harry ve Severus hazırlanıp teker teker şömineden geçerek Hogwarts Müdür Odası'na geldiler. "Hoşgeldiniz. Şöyle geçin lütfen." İkili, Albus'un gösterdiği yere, Malfoy Ailesi'nin karşısına oturdular. Harry, yüzünde kibar bir gülümsemeyle konuşmaya başladı. "Merhaba, Mr. Malfoy, Mrs. Malfoy ve Draco." Lucius, cevap verdi. "Merhaba Mr. Potter. Kabalık etmeyeceksem, konunun ne olduğunu sorabilir miyim?" Harry yerinde dikleşti ve ciddi bir tavırla konuşmaya başladı. "Elbette, Mr. Malfoy. Konu Draco. Evet, herşeyden haberim var ve bir çözümüm de var. Fakat, Karanlık Lord'un verdiği cezayı kabul etmemenin ihanet olduğunu size hatırlatmak istiyorum. Bunu göze alabilir misiniz?" Narcissa hemen cevap verdi. "Oğlumuz için ne gerekiyorsa yapacağız, Mr. Potter." Harry, Lucius'a döndü. "Peki kolunuzdaki dövmeden vazgeçebilir misiniz?" Lucius şaşkınlıkla ona baktı. "Potter, bu imkansız. Onu silmenin bir yolu yok ki." Harry ona sakince gülümsedi ve Severus'a döndü. Severus, ne yapması gerektiğini bilerek, gömleğinin sol kolunu sıyırdı. Bembeyaz teni gören Lucius'un dudakları şaşkınlıkla aralandı. Şaşkın olan tek kişi Lucius değildi. Dubledore'un şaşkınlıkla büyümüş göz bebekleri de Harry'i buldu. Harry tekrar konuştu. "Hiçbirşey imkansız değildir." Lucius yutkundu. "Pekâla. İşaretimi silebilirsin." "Birşey daha var. Biliyorsun ki Karanlık Lord işaretine ulaşamayınca peşinize düşecektir. Bu yüzden saklanmanız gerek. Bizimle kalır mısınız?" Bu teklif karşısında Severus da dahil odadaki herkes şaşkındı. Lucius sonunda sesine kavuştuğunda konuştu. "Sizin için uygunsa bizim için sorun yok." Harry başını salladı. "Önce eşyalarınızı toplayın. Burada bekliyor olacağız." Bu sözler üzerine Malfoy'lar ayaklandı ve şömineden tek tek geçerek Müdür Odası'ndan ayrıldılar.
Dumbledore, Harry'e döndü. "Bunu nasıl yaptın, oğlum?" Harry, her şeyi anlattıktan 10 dakika sonra Malfoy Ailesi tekrar Müdür Odası'na geldiler.
"Hazır mısınız?" Lucius başını sallayıp gömleğinin kolunu sıyırdı. Harry son uyarılarını yaptı ve tüm odağını büyüye vererek sözleri söyledi. "Libertas Facere!"
Yaklaşık bir buçuk saat sonra dövme silinmişti. Evet, Severus'unkinden daha uzun sürmüştü çünkü adamın ruhuna işlemişti işaret. Lucius'un bayıldı bayılacak gibi bir hâli vardı.
Harry ve Severus, Albus ile vedalaştıktan sonra arkalarından gelen Malfoy'lar ile birlikte dağ evine gittiklerinde Albus, ofisinde tek başına kalmıştı.
Severus, arkadaşının koluna girip onu misafir odasına götürürken Narcissa da diğer koluna girdi. Harry ve Draco da eşyaları yukarı çıkardılar. Narcissa ve Lucius misafir odasında, Draco da Harry'nin odasında kalacaktı. Harry büyüyle yatağını kopyalamıştı. Gardırobun da yarısını boşaltıp Draco için her açmıştı. Şimdi de Draco'nun yerleşmesine yardım ediyordu. İşleri bitene kadar ikisi de konuşmadı.
Nihayet rahat bir nefes alarak oturduklarında sessizliği bozan Draco oldu. "Ben... sana teşekkür ederim. Aramızın pek de iyi olduğu söylenemez ama sen beni ve ailemi kurtardın. Sana minnettarım." Harry, sarışın gence gülümsedi. "Teşekküre gerek yok. Kim olsa aynısını yapardı. Ayrıca aramızın iyi olmaması senin suçun değildi. Sen sana öğretileni yaptın. Bu yüzden seni suçlayamam." Draco'nun yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. Odada 2 dakika sessizlik hüküm sürdü. Ardından boğazını temizleyerek söze girdi.
"Eh. Artık aynı evde ve aynı odada yaşayacağımıza göre, küçük bir Ateşkes'e ne dersin?" diyerek elini uzattı. Harry'nin yüzü ifadesizdi. Draco'nun eli birkaç saniye havada durdu. Sarışının yüzü düşmeye başlamıştı. Tam elini indirecekken Harry elini tutup komik bir şekilde konuşmaya başladı. "Bazı ailelerin diğerlerinden daha iyi olduğunu yakında anlarsın, Potter. Yanlış kişilerle arkadaş olmak istemezsin değil mi?" Ardından odayı iki gencin gülme sesleri doldurdu.
Yaklaşık 20 dakika süren sohbetleri Narcissa'nın alt kattan gelen sesiyle bölündü. "Yemek hazır!" İkili aşağı indiklerinde Severus ve Lucius'u yan yana oturmuş sohbet ederken, Narcissa'yı da yemekleri servis ederken bulmuşlardı. Masanın başında Severus oturuyordu. Sol tarafında Lucius vardı. Sağ tarafında, Lucius'un karşısında Narcissa vardı. Draco, Narcissa'nın yanına, Harry de Lucius'un yanına, Draco'nun karşısına oturdu. Boş olan tek sandalye masanın sonu yani Severus'un karşısıydı. Orası da şöminenin yeşil alevleri arasından gelen Albus Dumbledore sayesinde dolmuştu.
***
Ertesi gün kahvaltıdan sonra Severus ve Harry'nin dersleri kaldığı yerden devam ediyordu. Hatta Draco da derslere katılım sağlıyordu. Şuanki ders ise düelloydu. Severus, ikinci sınıftaki düellonun devamı niteliğinde bir düello yaptırmak istiyordu ikiliye. Ve yaptırıyordu da.
"Sersemlet!" Harry'nin attığı büyü, Draco'ya çarpıyordu ki Sarışın son anda kalkan yapmayı başardı. "Protego! Expelliarmus!" "Protego! Dawod!" "Protego! Blombadela!" "Absorbe Protegus! Aquamenti!" Harry, lanet yağdıran buluttan kurtulup yüzündeki sinsi sırıtışla gönderdiği aquamenti ile Draco'yu ıslattı. Dikkati dağılan Sarışın'ı sersemletip düelloyu kazandı. Sonra da onu kurutup yerden kaldırdı.
Öğle yemeği vaktiydi. Yemekten sonra iksir çalışacaklardı.
***
Bir ay 4 hafta sonra
Harry, bir ay sonra eğitimini bitirmişti. 4 haftadır serbestti. Şimdi ise saat gecenin bir yarısıydı. Ev halkı odasına çekilmişti. Harry de kütüphanede araştırmasına devam ediyordu. Araştırdığı şey herhangibir konu değildi. Bir kişiydi. Yıllar önce Karanlık Lord olarak anılan kişi. Voldemort'tan önceki Karanlık Lord. Gellert Grindelwald.
Harry, bu araştırmaya 3 hafta önce, aklına gelen fikirle başlamıştı. Gellert Grindelwald, kendi inşa ettiği Nurmengard'a hapsedilmişti. Harry biliyordu ki adam isteseydi oradan bin kere çıkmıştı. Ama daha çok kendini cezalandırıyor gibiydi. Belli ki yaptıklarından pişmandı. Büyücülerin mugglelara hükmetmesi gerektiğini savunmuştu gençliğinde. Tabii kendi şahsi amaçları da vardı; Ölüm Yadigârları'nı bulmak. Voldemort gibi onun da bir işareti vardı. Tek fark onun işareti kurukafanın içinden çıkan bir yılan değil, Ölüm Yadigârları sembolüydü. Bir üçgenin içindeki dairenin tam ortasında dik bir çizgi. Üçgen, görünmezlik pelerinini, daire, diriltme taşını, çizgi de mürver asayı temsil ediyordu.
Harry ise Gellert'a ikinci bir şans vermek istiyordu.
Ertesi gün yine gecenin bir yarısı Harry'nin canı sıkılıyordu. Araştırması da bitmişti. Yapacak birşeyi yoktu. Hadi ama o bir bela mıknatısıydı! Aksiyon onun olmazsa olmazıydı! Bir şey yapmalıydı. Bu şey, eski bir Karanlık Lord'u hapisden çıkarmak olabilirdi. Ayağa kalkıp odasına gitti. Sarışın'ı uyandırmadan simsiyah kıyafetlere bürünerek hazırlandı.
->Nurmengard yolcusu kalmasın millet!
***