@hestiadeniz_
|
Soğuk bir kış günü sokakta yürüyordum. En kısa sürede sığınağa ulaşmam gerekiyordu. Cezalandırılmak istemiyordum. Vücudumdaki morluklar şu anlık bana yetiyordu. Devamına katlanamazdım. Ben Yazgı. Yazgı Kandemir. Yılmaz Kandemir’in tek çocuğuyum. Beni hiçbir zaman sevmeyen bir babayla büyüdüm. Küçüklüğümden beri hem şiddeti en sert şekilde gördüm hem de yaşadım. Babam bi’ anneme saldırırdı bir de bana. Bana saldıracağı zamanlar annem önüme geçerdi. Bu sefer daha pis döverdi annemi. Bende bir köşede ağlardım. Babamın bizi dövdüğü günleri her zaman hatırlıyorum. Her tekme vücuduma isabet ettiğinde düşünürdüm. Biz bu adama ne yaptık diye ama hiçbir zaman bir cevap bulamazdım. Şimdi anlıyorum. Büyümek ve bazı şeyleri anlamak canımı daha çok yaktı. Bazı şeyleri yaşamak anlamaktan daha acıydı. Büyüdükten ve çeteye girişimden sonra şunu anlamıştım. Babamın gücü sadece anneme ve banaydı, başkalarına değil. Her zaman yenilen taraf olan babam sadece bize karşı kazanırdı. Okuyacağım okulu hatta bölümümü bile o seçmişti ama mesleğimi hiçbir hastanede yapamamıştım. Ben bir hemşireydim. Hastanede hemşire olacağıma bu lanet çetede olan bir hemşire. Begonvil çetesine zorla katıldığım zaman 16 yaşındaydım. Babam bu çeteyle alakalı her şeyi bilmemi aynı zamanda yapmamı istiyordu. O sana vurdu mu? Sen iki katını vuracaksın, derdi. Bende o zamanki korkaklığımdan onu dinlerdim ve çok çalışırdım. Dövüş sanatları ve bıçak kullanımında artık ustalaşmıştım. Her yıl Begonvil çetesinin kuruluş gününe özel Begonvil Kafes Dövüşü günü olurdu. Ve ben 17 yaşındayken bu dövüşe katılıp, rakiplerimi mağlup etmiştim. Rakiplerimden birisi de babamdı. Babam bu güne kadar hiçbir dövüşü kazanamamıştı. Bu yüzden her yıl kafes dövüşüne katılıyordu. Eğer dedem öldürülmemiş olsaydı babamdan çok utanırdı. Babam bu durumu bile bizden çıkarırdı. Kazandığım yıldan sonraki yıllarda da oynamak istemiştim ama çete geleneği bunu yapmamı engellemişti. Kazanan bir daha ki yıl oynayamaz, diye bir kural getirmiş Adnan dedem. Bize de uymak düşerdi. Begonvil Çetesinin ismi Adnan dedemin eşi Nihal’in yani babaannemin en sevdiği çiçekmiş. Bu yüzden çetenin adını Begonvil koymuş. Ne büyüleyici bir aşk değil mi? Dedem bu ismi çetesine verdikten sonra babaannemi öldürmüş. Babamın dediğine göre dedem sadece sevdiğim tek şey olabilir, demiş ve babaannemin gözünün yaşına bakmadan öldürmüş. Babam dedeme kin bile beslememiş. Çünkü babamda dedemin tıpkısının aynısı. Eşini ve çocuğunu babası gibi öldürmese de cehennemi yaşatıyordu. Öldürse daha az acı çekerdik ve bu lanet adamdan kurtulurduk. İşine yaradığımız için bizi öldürmüyordu. Tüm sinirini, güçsüzlüklerini, beceriksizliklerini, utançlarını ve daha nicesini bizi döverek çıkartıyordu. Bizde bir şey demiyorduk. Çünkü alışmıştık. Alışmışlık hissi çok kötü bir duygu. Bir şeye alıştıktan sonra sanki onu hakediyor gibiymişsiniz gibi hissettiriyor. Onun da bize yaptığı buydu. Uzun lafın kısası babamdan aldığım tek şey bu soyad. Ve bana ölümünden sonra bırakacağı bu lanet çete. Sığınağın önüne geldiğimde içeriye girdim. Girmemle birlikte kan ve ter kokusu burnuma gelmişti. İğrençti. Bu kokuya alışamamıştım. Yıllardır buradaydım ama hala alışamamıştım şu lanet kokuya. Çünkü istemiyordum. Ne burada olmayı ne de bunları görmeyi. Kimsenin o lanet çehresini görmek istemiyordum. Ama yaşamak için mecburdum. Yaşamam ve bu çeteyi ayakta tutmam gerekiyordu. Begonvil elimde olan tek şeydi. Tek varlığımdı ama lanet babam Begonvili bile elinde tutamayacak kadar beceriksizdi. Çete battı, batacaktı. Hepsi babam olacak adam yüzünden. Hayatının büyük bir zamanını dedemin katilinden intikam almak için harcadı. Zemheri çetesinin kurucusu Cantekin Akbora. Her zaman Cantekin Akbora'ya karşı pusu kurmuştu. Ya da direkt sığınaklarına baskın yapmıştı. Defalarca kez hemde. Ama hiçbir işe yaramamıştı. Zararlı olan yine Begonvil olmuştu. Zemheri çok güçlüydü. Hem de çok güçlü. Piyasada onları yenebilecek bir çete yoktu. Ama ahmak babam buna kendisini inandırmak istemiyordu. Sırf Zemheriye yaptığı saldırılarda hem büyük bir mâl varlığını hem de bir sürü adamını yitirmişti. Buna rağmen durmuyordu. Bugün yine bir baskın yapacaktı. Ve emindim ki yine kendisi zararlı çıkacaktı. Zemheriyi yenmek güç isterdi. Bu da maalesef ki sevgili babamda yoktu. Sığınaktaki odama doğru ilerlemeye başladım. Üzerimi değişecektim. Çünkü babam beni de baskına götürecekti. Aklınca beni sınıyordu işte. Acaba Yazgı yeteri kadar güçlendi mi? Acaba Yazgı kendisine saldırana karşılık verebilir mi? Acaba Yazgı kendisine laf atan adamı yerle bir eder mi? Her zaman aklından geçenlerin bunlar olduğuna yemin edebilirim ama kanıtlayamam. Odama geldiğimde Sezin de içerideydi. Sezin çeteye 18 yaşında girmişti. Ailesi yoktu. İlk önce uyuşturucu bataklığına düşmüş sonrasında belasını ikiye katlayarak Begonvile katılmıştı. Hayatının pişmanlığı olacağından bi' haberdi. Babam ölse bile Sezini göndermezdi ya da ona zarar verecek bir şey yapmazdı. Her istediğini verirdi. Sezin’in kaçacağından çok korkardı. Sezin izini çok iyi kaybettirirdi. Değil bir adam bin adam bile göndersek Sezin’i bulamazlardı. Babamda bunu çok iyi bildiği için onu kaybetmek istemiyordu. Çünkü Sezin çok işine yarıyordu. Ajanlık Sezinden sorulurdu. Çeşitli çeşitli çetelerin inine girer ve bir sürü bilgi elde ederdi. Bu da babamın işine gelirdi. Gerçi kimin gelmezdi ki? Sezine dönerek sordum. "İne girdikten sonra nefesi burda mı aldın güvercin?" Sezin gözlerini devirdi. "Maalesef öyle oldu. Gönül isterdi ki hep o inde kalayım ama şartlar el vermedi." dediğinde gülümsedim. "Neden öyle dedin şimdi? Nesini beğendin bu kadar? Siktiri boktan bi çete işte." dediğimde okkalı bir kahkaha patlatmıştı. "Kızım sence ben işin çete kısmında mıyım? Ordaki erkekleri görmen lazım. Hepsi bir içim su" derken bile ağzından salyalar akıyordu. Çok beğenmiş olmalıydı. "Ee orda kalsaydın o zaman. Daha fazla bilgi hepimizin işine gelirdi. Sen erkek keserdin bizde milletin boğazını." derken bile içim kötü olmuştu. Tamam. İyi dövüşüyorum. İyi bıçak kullanıyorum ama bunları yapmak sağlam bir mide ve beden gerektirirdi. Milletin kanının üzerine bulaşması o kadar iğrenç bir durumdu ki, her yaptığımda tiksinir hâle gelmiştim. Arada midem kaldırmıyordu ama belli etmemeye çalışıyordum. Yüzümü ekşitip, başka elemanı kesmeye gidiyordum. "Bidahakine öyle yapacağım Yazgı." dedikten sonra ekledi. "Sen nereye gidiyorsun böyle?" Elim siyah ceketime giderken "Babam ve üyelerle Zemheriyi basmaya gidiyoruz. Bu sefer ki baskında babam beni de görmek istedi." dedikten sonra dudaklarımı kıvırarak konuşmama devam ettim. "Beni mi yoksa yeteneklerimi mi görmek istiyor? Bu konu tartışmaya açık." diyerek ceketimi üzerime geçirmiştim. Uzun saçlarımı saç köpüğü ve tarakla iyice taramış, en sonunda at kuyruğu olacak şekilde sıkıca bağlamıştım. "İyi şanslar kardeşim." diyen Sezin'e bir gülüş atarak belime silahımı yerleştirdim. Emektarım olan çakıyı da botumun en ücra köşesine yerleştirdikten sonra elime deri eldivenlerimi geçirdim. Sonunda tüm benliğimle hazırdım. Odadan çıkarak sığınaktaki dövüş salonuna doğru İlerledim. Burası bizim buluşma yerimizdi. Herkes toplanmıştı. Bir tek babam eksikti. O da gelmek üzere olmalıydı. Gelmese de olurdu. Bir işe yaradığı yoktu zaten. Tek varlığı zarardı. Sadece bize ayak bağı oluyordu. Bizim saldırımızı her seferinde engelliyordu. Onu en zargana adam bile dövebilirdi. Ve bizde onu kurtarmaya çalışırdık. Onu kurtarmaya çalışırken de adamlar bize daha şiddetli saldırmaya başlardı ve biz hiçbir şey yapamazdık. Zararlı taraf yine biz olurduk. Bunları düşünürken biranda izlendiğimi hissettim. Etrafımdaki kişilere baktım. Yanılmamıştım. Babamın sağ kolu olan Mete bana bakıyordu. Her zaman bana bakıyordu. Kaç yıldır onun bana aşık olduğunu biliyordum. Çok belli ediyordu ama gelip itiraf etmiyordu. İyi adamdı. Olamayacağımızı biliyordu. Çünkü babam onu asla damat olarak görmezdi. Mete ne zengindi ne de bir çetenin başındaydı. Sadece babamın en iyi çalışanlarından birisiydi. Sıradan birisiydi. Babamın gözünde Mete babamın her işini yapan, ortalığı temizleyen bir köpekten başka bir şey değildi. Mete'nin arkasından hep köpek diye hitap ederdi. Yüzüne söylese Mete babamın yüzünü gözünü mahfeder ve babamı terk edip giderdi. Babam bunu istemediği için hep arkasından atıp, tutardı. Babama acıyorum. O hayatı boyunca hep korkaktı ve hep öyle kalacaktı. Çünkü korkaklar değişmezdi. Hep aynı kalırlardı. Sessiz alan bir anda ayak sesleriyle sese büründü. Gözlerimi demir merdivenlere çevirdim. Babam merdivenlerden aheste aheste sırıtarak iniyordu. Yanımdaki hareketlilik ile odak noktamı değiştirdim. Mete babamın yanına gidiyordu. Babam ve Meteyi izledim. Mete babamın kulaklarına bir şeyler fısıldadı. Ne söylediğini merak etmiyor, değildim. Ne söylediğini öğrenmek istiyordum. “Yazgı sen bizimle gelmiyorsun.” Diyen babamın sesiyle irkildim. Cevap vermek için tam ağzımı açacekken Mete “Senin için tehlikeli olabilir Yazgı hanım” diyen meteyle birlikte konuşmaya başladım “Benim için şiddetin olduğu hiçbir ortam tehlikeli değil,” dedim ve ardından ekledim. “Şiddetin içinden geldim ben. Tehlikenin içinde yaşadım ve yaşamaya da devam ediyorum.” Diyerek babama kısa bir bakış attım. “Kusura bakma babacım ama sınırlarımı zorlamak istiyorum. İstersen sen gelmeyebilirsin. Arkanı toplamayız en azından.” Diyerek sığınağın dışına çıkmak için ilerlemeye başladım. Babamın arkamdan “Hadsiz!” diye gürlemesiyle güldüm. Adını bana söylemesi komikti. Sığınağın dışına çıktığımda üyelerin bindiği siyah transit araca binmiştim. Benim binmemle birlikte yavaş yavaş diğer üyelerde binmişti. Hepsinin elinde beyzbol sopası, bıçak, kalın odunlar ile birlikte hepsinin belinde silahları da vardı. Tamtakım gidiyorduk baskına. Umarım bu sefer yenilmeyiz ve kaybettiğimiz mâlları geri alırız. Alırız ki batmaktan kurtuluruz. Yoksa bu batma mevzusu babamdan çok beni uğraştırırdı. Para için beni bile satardı. Satılmak istemesem bile o beni dinlemezdi. Satardı. Hem de kendisinden daha kötü bir çeteye satardı. Biten hayatım sonlanırdı. Bu yüzden elimden gelenin en iyisini yapacaktım. Zemheri çetesini yaptıklarına pjşman edecektim. “Hasan bana maske versene” dememle birlikte Hasan kumaş çantadan bir maske çıkartıp bende dahil olmak üzere tüm üyelere verdiğinde araç hareket etmeye başlamıştı. Kar maskesini yüzüme geçirdikten sonra cama yaslanıp, dışarıyı seyretmeye başladım. Gecenin herhangi bir saatindeydik. Saate bile bakmaya vaktim olmamıştı. Sokak lambalarının aydınlattığı sokaklara baktım. Yerler kapla karlıydı. Bu bir işaretti. Zemheriyi yok edeceğimizin işareti. Zemherinin kelime anlamı kış mevsiminin en soğuk dönemine denirdi. Şu an en soğuk dönemde onları basmaya gittiğimize göre ben bunu bir işaret olarak görüyordum. Umarım bu bir işarettir ve bizden yanadır. Orman yoluna girmiştik. Ağaçların altı karla kaplıydı. Çok güzeldi. İlk defa böyle bir manzara görüyordu. Vaktimin çoğu sığınakta geçtiği için böyle yerleri görmeye hiç vaktim olmuyordu. Gerçi vaktim olsa bile babam boş işlerin için vaktini harcama daha fazla çalış, derdi. Bu yüzden sığınakta tıkılı kalırdım. Araba durduğu zaman geldiğimizi anlamıştım. Herkes hızlıca arabadan çıkarken bende çıktım. Ayağımı karlı zemine bastığım gibi etrafta gözlerimi gezdirdim. Ormanın derinliklerinde yer alan kocaman bir sığınaktı burası. Etrafındaki ağaçlar bu sığınağı gizliyordu. Sezin bile zar zor bulmuştu burayı. Sığınağa doğru herkes sessiz adımlarla hareket etmişti. Kapıda bir şifre vardı. “Herkes geri çekilsin. Şifreyi bloke edeceğim.” Enes sessiz bir şekilde geri çekilmemizi söylerken şifreyi bloke etmeye çalışıyordu. Enes çetenin teknoloji ustasıydı. Her türlü şifreyi, hesabı, kasayı aklınıza gelebilecek her şeyin şifresini kırardı. O bizim teknoloji harikamızdı. Birden siyah garaj kapısı açılmaya başladığında Enesin başardığına bir kez daha şahit olmuştuk. Yavaş yavaş yukarı doğru açılan kapı ile birlikte garajin içinde bir hareketlilik olduğu gibi bizimde bir hareketliliğimiz olmuştu. Begonvil üyeleri içeriye akın ettiğinde bende içeriye girdim. İçerisi çok büyüktü. Uzunca bir masa vardı. Toplantı yapıyor olmalıydılar ama biz onların toplantısını bozmuştuk. Hepsi ayaklanmıştı. Herkes birbirine girmişti. Önümde heykel gibi dikilen Zemheri üyesinin karın boşluğuna bir yumruk geçirdim. Dudaklarının arasından “Ahh” diye bir inleme çıktığında tekrardan karın boşluğuna bir yumruk geçirdim. Ardından sağ yumruğumu onun burnuna indirdim. Burnu kanamaya başladığında adam kendinden geçecek gibi olmuştu ama geçmemişti. Başını iki yana sallamıştı adam ve bana saldırmaya başlamıştı. Sağ kroşe indirmeye çalıştığında kollarımla kendimi korudum. Sağ ayağımla ona çelme attım. Başarılı da olmuştum. Adam yere düştüğünde adamın üstüne çıktım. İçimden geldiği gibi yumrukluyordum adamı. Gözüm dönmüştü. Bir kişiyi ne zaman dövmeye çalışırsam çalışayım kendime engel olamıyordum. Gözüm dönüyor, sadece o kişiye odaklanıyordum. Adamı bir güzel benzettiğimde üstünden kalkarak diğer adamlara yöneldim. Mete köşede bir adamı benzettikten sonra babamın yanına yardıma gitmişti. Eneste en zargana adamı almış onunla uğraşıyordu. Hasan desen kendi gibi ayıya benzer adamlar ile uğraşırken gözlerime birisini kestirmiştim. Tam onun yanına gidecektim ki başıma vurulan cisim ile yere yığıldım...
|
0% |