Yeni Üyelik
12.
Bölüm

45+12- Sen neredesin kendi hayatında?

@hestiamy

 

 

Sabah tüm hazırlığımı akşamdan yaptığım için şükürler ederek saat onda uyanmıştım. Dün benim için yorucu bir gün olmuştu anlaşılan. Bugünün de pek güzel gitmeyeceğini elbette ki bilmiyordum.

Evden çıkıp havaalanına gidene kadar bilmiyordum. Kenan'ın benimle aynı uçağa bilet aldığını hiç bilmiyordum.

Havaalanının girişinde onunla karşılaşınca yanıma yaklaştı ve bana dokunmadan bir şey demek istercesine bana baktı.

"Naber?"

"O kadar şeyi yaptıktan sonra yüzsüzce buraya gelip naber demek bile çok komik." yalandan sinirle gülümsedim ve yoluma hızla devam ettim.

Kolumu tutup beni kendine çevirecekken bir tane yumruğu ona geçirdim ancak bu elbette onun için pek etkili olmadı. Ona rağmen dudağını patlamıştım.

"Gerizekalı! Bırak beni." kolumu ondan çektiğimde yanımıza hızla birinin geldiğini gördüm. Kim olabilir diye düşünecek kadar vaktim olmadan önümde beliren kişi ile ağzım açık kaldı.

"Aşkın?"

"Sen daha ne dolaşıyorsun istenmediğin yerde lan!" Aşkın Kenan ile kavga etmeye başlayınca onu durdurmak istedim. Kenan onunla kavga etmeye çalışsa da Aşkın daha baskın çıkmıştı ki güvenlik görevlileri kavgayı ayırmaya geldi.

"Aşkın dursana!" hem sesli hem de sessiz bir seslenmeydi bu. Rezil olmuştuk çoktan.

"Bir daha elini sür bakalım bu kıza, gör dünya kaç bucak!" neredeyse Kenan'ı parçalayacak duruma gelmişken aralarına girdim.

"Aşkın tamam." benim dememle duraksadı ama hâlâ gözü Kenan'a kayıyordu.

"Git buradan, mümkünse olabilecek en uzak yere git." Kenan'a ondan nefret ettiğimi anlatan bakışlar içinde bunu söylediğimde bana acır gibi baktı.

"Eskiden olsa beni savunur-"

"Eskiden! Eskiden olsa ama şu anın eskiyle alakası yok!"

"Bu futbola benzemez Aşkın, sahada başına gelmeyecekler sokakta gelebilir unutma!" Kenan tehditler savururken Aşkın'a engel olmadım, engel olunması gereken kişi o değildi çünkü. Kenan'a yaklaşıp onu gitmesi için ittim.

"Ha şunu bileydin. Umarım bir daha karşıma çıkarsın ama bu sefer seni elimden kurtaracak kimse olmaz!"

"Kesin şunu! Kenan sen de siktir ol git! Yeter ya bitti gitti ben seninle mi uğraşacağım." artık ben adeta isyan ederken polisler gelmişti. Başıma kalmadık bir bu kalmıştı zaten.

"Merkeze kadar gelebilir misiniz?"

"Tamamdır." polisin sorusuyla itiraz etmeden kabul ettim çünkü zaten uçağı kaçırmıştım. Yolda gerekli kişileri arayıp işi ertelememiz gerektiği konusunda konuştum.

Arabayla karakola giderken Kenan nerede, Aşkın nerede bunun farkında değildim. Açıkçası bu kimsenin uğraşmak isteyeceği dert değildi. Aşkın'ın bir ara bana hayal kırıklığı ile baktığını gördüm. Bu neyin hayal kırıklığıydı? Bana güvenmemenin mi?

Karakola vardığımda ifadelerimizi aldılar ve kimse şikayetçi olmadığından Aşkın ile karakoldan çıktık.

"Ben bu adamdan çok bıktım. Çok tehlikeli sularda yüzüyor." hala sinirliydi.

"Ne yapacaksın? Zaten yeterince basına malzeme verdiğimiz yetmemiş, itibarını zedelememişsin gibi bir de onu öldürüp ikimizin de geleceğini mi söndüreceksin? Aşkın bak yeter artık, ben daha fazla agresiflik kaldıramayacağım!" Aşkın bana baktığında kalbim kırıldı. Çok saf bakıyordu.

"Sen beni istemiyor musun?"

"Hayır, şu an sadece çok sinirliyim. Sadece biraz mola verelim."

"Mola? Senin o mükemmel eski sevgilin yüzünden hem de. Anladım ben." gözleri doldu ve birkaç adım geri gitti.

"Öyle bir şey demedim ben."

"İma ettiğin şey buydu." hiçbir şey olmamış gibi dönüp gidiyordu.

"Gel buraya, yok öyle bir şey!" önünü dönmeden veda eder gibi elini kaldırdı ve gitti.

Öylece gittiğinde ben de evime gittim ve en yakın zamana olan uçak biletine baktım.

Eve gidip kendime bir kahve yaptım, tezgaha kupayı koydum ve tezgahın önünde eğilip tekini yumruk yaptığım elime diğerini sararak alnıma koydum. Saatlerce ağladım o gün. Her şey fazla gelmişti, çok hızlıydı. Kalbime saplanan o sinsi ağrı içimi sızlattı.

Sesli ağlayışlarımın arasına çalan kapıyı umursamadım. Kimseyi istemiyordum.

Ağlamam geçtikten sonra balkona geçip duvarına oturdum ve çalan telefonumu açtım.

"Efendim baba?"

"Nasılsın bebeğim?"

"İyiyim, s-sen nasılsın?" hiç normal değildi, normalde babam bu kadar tatlı dilli olmazdı ve durduk yere aramazdı. Aşkın'ı vurmuş olabilir miydi?

"Ben de iyiyim, ya ben sana bir şey diyeceğim ama diyemiyorum bir türlü."

"Baba?" dilim tutulmuştu. Gerçekten vurmuş olabilir miydi?

"Kızım?"

"Söylesene baba." donuk bir an yaşıyorduk. Bu neydi böyle?

"Ben biriyle görüşüyorum, bir süredir."

"Ne?" heyecandan arkaya doğru gittiğimi fark etmeyip çalıların arasına düşmem mi yoksa birinin inleme sesini duymam mı daha garipti bilemiyorum.

Birinci kattan düştüğüm için en azından ölmemiştir diye düşündüm.

Ayağa kalktığımda Aşkın yere yapışmıştı.

"Sen sapık mısın? Ne işin var bahçede?"

"Kapıyı açmadın, sonra sesini duydum buraya geldim.

"İyi, sayende hiçbir yerim ağrımadı." ellerimi çırptığım gibi onu gözlerimle kontrol ediyordum. Dalga geçsem de bir yerinde bir şey olup olmadığı hakkında endişelenmiştim.

"Şu an boyun ağrısından sana cevap veremiyorum."

"Hii, boynunu nasıl incittin?"

"Üzerine düştün ya."

"Kaldırayım seni, bekle." kolundan tutup kaldırmaya çalıştığımda yerden destek almasaydı hayatta kaldıramazdım.

"İyi misin?"

"Biraz iyiyim." kolundan tutup onu bahçedeki puflara kadar taşıdım, bu hoşuna gittiği için yaptığını düşünmüştüm. Acıya dayanıklı bir insandı çünkü.

"Sen neden buraya geldin?"

"Birazcık fazla çıkıştım. Galiba." bana bakıyordu. Ben onun gözlerine bakamazken o benim gözlerime bakıyordu. Ela gözlerinin ne renge çaldığını bile bilemeyecek kadar gözlerine bakmaktan çekiniyordum.

"Ben de ileri gittim. Boş ver o yüzden."

Sessizlik içinde otururken boynunu tutup sağa sola oynattı.

"Ağrıyor mu?"

"Biraz. Ama önemli bir şey yok."

"Eminsin?"

"Eminim."

Tek kolunu bana uzattığında ona doğru yattım ve beraber arkamıza yaslandık.

"Bak! Yıldız kaydı." Aşkın parmağıyla gösterirken ben bakmakta geç kalmıştım.

"Ya, dilek tutsana."

"Yok ki?"

"Nasıl yok." ilginç. Bir insanın hiç dileği olmaz mıydı?

"Dileğim şu an yanımda." bana baktığında derin bir iç çektim.

"Aa, neden öyle iç çektin Çiçek?"

O bana daha çok sarılırken ben ondan ruhen uzaklaşmıştım. Bazı anlar olur ya yalana batırıp kimseye anlatmadığımız geçmişimiz ufak bir yara alır. İçi gözükür de gerçeği görür, hatırlarız. Bizim yarım dediğimiz geçmiş, rafa kaldırdığımız hikayeler aslında bu kadardır. Eğer bir vedayla bitmedi diye yarım diyorsanız hikayeye, ömür boyunca onun emaresini her satırınızda yaşarsınız. Öldüğünüz gecelerde kimse yanınızda değildir. Bu maddesel bir yalnızlık değil, içsel bir hesaplaşmanın yapılmamasının cezasıdır bize. Kim gelse, kim geçse de hayatımızdan her hikayenin sonunda bir vazgeçiş bulunmadıktan sonra yanımızdakilerle yalnızızdır. Baktığımız kişilerin gözlerinde görürüz kafamızda yarım kaldığını varsaydığımız hikayeleri. Ve bunun ağırlığını kimse bilemez, ölçemez. Kimsenin içi acımaz, gözleri yaşarmaz bizden başka.

"Ya ben senin sevdiğin kişi değilsem? Ya sonunda canın acıyacaksa Aşkın? O zaman ne yapacaksın?" bana sarılmasını bırakır sandım, bir gram bile gevşemedi.

"Seni sevdiğim bir andan bile pişman olmam."

İyilik yapması beni üzüyordu, güzel şeyler söylemesi...

"Ya bu arada sana bir şey anlatacağım ama gülme." konuyu dağıtmak istedim, olacağa çare yoktu bari güzel anılar bırakalım öyleyse. Ağlamayalım anlamsız zamanlarda, gözyaşları anlamlandırıldığı zaman normal sayılır.

"Anlat."

"Ben maçlarda da spiker konuşuyor sanıyordum. Konuşmuyormuş. Ondan dolayı hep telefondan dinledim. Yani diğer türlü neyin ne olduğunu anlamıyordum."

"Ben de diyorum bu kız bunları nasıl bu kadar çabuk öğrendi? Alemsin Çiçek." kıkırdarken ben bir tık bozulmuştum.

"Ne yapayım, bilmemek değil öğrenmemek ayıp hem Aşkın Bey." Aşkın şu an uyuklamak üzere olan bir çocuk kadar mutlu ve huzurlu bir şekilde yatmaya devam ediyordu.

"Ne zaman gideceksin?" uçağı kaçırmıştım. Bunu yeniden hatırlatmıştı ama onun kokusundayken ona hiç sinirlenemedim. O gerçekten ihtiyacım olan kişiydi.

"Yarın sabah. Altıda."

"Bu sefer cidden gelemiyorum bir program için yola çıkmam lazım."

"Kısa bir süre gidip geleceğim. Gelmene gerek yok zaten. Kaçırdım falan diye üzülme."

"Nasip olursa ben otuz, belki de kırka gelene kadar böyle yaşamak zorunda kalacağız. Zor olmayacak mı, yani ben dayanırım ama senin için zor olmayacak mı?" kendi itiraf etmekte zorlanmış gibi söyledi bunu.

"Bu koşullar yüzünden ayrılalım diyemem. Yani benim seni bırakmam için mesafeler ya da günlerin etkili olduğunu düşünme. Onlar sadece birer durak benim için. Çok durak geçmen gerekiyor diye varış noktasına gitmeyen çok az insan gördüm ben."

Ondan sonra hiç konuşmadan gökyüzünü izledik. Hiçbir kaygımız olmadan geçirdiğimiz on beş dakika her şeye değerdi. Sadece birbirimizin kalp atışlarını duyuyorduk. Zamanı bir kere durdurma hakkı verseler bu anı seçerdim.

Telefonum çalınca emlakçımın aradığını gördüm. Aklıma ilk zamanlarım geldi Serra ablayı düşününce. Ne güzel telaşlardı.

"Seçtiniz mi dükkanı?"

"Evet. Ödeme işlemleri için aradım sizi."

"Sen bana miktarı mesaj olarak at, yarın hesabına atarım."

"Tamadır, iyi akşamlar."

"Sana da iyi akşamlar canım." telefonumu kapattığımda aşkın bana merakla bakıyordu.

"Tefeci mi aradı?" sadece beni duyduğu için anlam verememişti konuşmama.

"Yok, yeni bir dükkan açacağız, onun için emlakçı aradı."

Aşkın bu cümleyi durduktan sonra yerinde doğruldu ve yere baktı. Gözlerini çimlere odaklamıştı bir anlık ama sonra yeniden gökyüzüne baktı.

"Dükkan deyince aklıma ne geldi, annemin küçük bir dükkanı vardı zamanında. Ben ilgi görmek için annemin eteklerine sarılırdım ama annem pek ilgilenmezdi benimle. Yani çocukların o gürültülü ve bakım isteyen kısmını sevmezdi. Yaramaz olduğumdan beni hiç sevmezdi açıkçası. Ben annemle samimi bir bağ kuramadım, resmiydik yani. Babam da, her baba gibiydi işte. Babalar ne yapar bilirsin, işe gider, işten gelir ve seve gelir uyur." benim babam böyle değildi, anormal olan Aşkın'ın babasının sevgisizliğiydi.

"Peki, seni iyi hissettiren şey neydi?"

"Ailem arada beni severdi. Bunun beni iyi mi kötü mü hissettirdiğinden emin değilim. Annem ve babam bazen dünyanın en iyi insanıyken bazen de çok kötüydüler. Asla beni sevip sevmemelerinden emin olamadım ama asla onlarla aramda bir bağ olamadı. Bunun için kendimi suçladım hep. Sonra işte spora başladım. Evden bir çıkış yolu olarak gördüğüm iki şey vardı artık. Okula giderdim, sonrasında da antrenmanlara. Bu beni iyi hissettirdi. Sonra takım olmayı öğrendim, insanların hepsinin benim evde gördüklerim gibi olmadığını, iyi insanların da olabileceğini gördüm dünya üzerinde. Sevgisiz görünen insanlar bile sevgi dolu olabiliyordu, Mehmet hocamın gözlerinde gördüm onu. Çağın abi o zamanlar başka bir kulüpteydi, ben ise altyapıdaydım o zamanlar. Çok güzel zamanlardı. Kimse anlamıyor buraya verdiğim değeri belki ama bura benim evim, her şeyim. Bu tüm güzel şeylerin üzerine başımı koyduğumda evim hissedeceğim birini buldum. Bu ne kadar kıymetli bilemezsin. Gece yalnız yatarken bile sevilmenin verdiği güven çok güzel."

"Sevilmek bu dünyadaki en güzel duygudur. Ben babamı bazı huylarına rağmen seviyorum ama o da evlenecek sanırsam. Artık hayatlarımızın ayrıldığını hissediyorum."

"Sen ona mı şaşırıp düştün?"

"Evet. Adam gelmiş benden izin istiyor gibi açıklama yapıyor. İnanamadım."

"Şaka gibi cidden. Ama bir yandan da iyi."

"Evet, bu sayede seni vurmaktan vazgeçmiştir." yine o tatlı kıkırtısını bıraktıktan sonra kafasını bana yasladı."

"Yorulursan söyle."

"Tamam." o gece o öyle uyuyunca ben de bahçede uyumaya karar verdim. Hafif, tatlı bir rüzgar eşliğinde uyuduk. Onun kokusu esen rüzgarla beraber güzel güzel burnuma çalınıyordu.

Güzel olan her şey üzücüdür bana göre. Bana göre sevinebileceğm bir şey yoktur, hesaplaşmadan önceki günlerin tadını çıkarmak yerine o güne kadar içimde hesaplaşırım ben.

 

 

Loading...
0%