Yeni Üyelik
13.
Bölüm

45+13- Yarayı sevmek

@hestiamy

 

Sabah uyandığımda yanımda Aşkın yoktu, bunun yerine bir kahvaltı ve üzerinde bir not vardı.

"Dediğim gibi sabah işim olduğundan dolayı çıkmak zorunda kaldım. Seni çok seviyorum, umarım güzel bir kahvaltı hazırlayabilmişimdir." kahvaltıda ne olduğunu umursamadım. Bunu düşünmesi benim için çok kıymetliydi.

Kahvaltımı büyük bir mutlulukla yaptıktan sonra yolculuğum için başlangıç yaptım. Evin kapılarını iyice kilitlediğime emin olduktan sonra havaalanına gittim ve uçağa bindim. Bugün dahil olmak üzere önümüzdeki günler pek anlatacak bir şey yoktu çünkü görev odaklı günler geçirmiştim. Git, işleri hallet, maça yetiş ve gel gibi olmuştu.

Beş gün boyunca pek bir şey yapmadım, sadece iş ve ustalarla konuşmakla geçen bir beş gün oldu benim için ve Aşkın ile doğru düzgün diyaloğumuz bir tek son gün oldu. Hem onun hem de benim işlerim vardı, maçına gittiğim halde orada bile onunla konuşma fırsatım olmamıştı. Şanslıydım ki maç, geldiğim yere yakındı ve bu benim için daha büyük bir kolaylık olmuştu.

Uçağa binmeden bir saat önce Aşkın bana yazmıştı. Onu çok özlemiştim ama ilk ben yazmak istememiştim.

"Saat kaçta burada olursun?"

"Üç saate oradayım."

"Anladım, senin bekliyor olacağım Çiçek. İyi yolculuklar."

"Seni çok özledim, bir an önce orada olmak istiyorum."

"Ben de seni çok özledim."

 

...

 

Havaalanından indikten sonra çıkış yaparken gözüm tek bir şeyi gördü. Barlas Aşkın'ı.

Bana gülümseyen gözlerinin içi ile bakıyordu. Yanına hızlıca gidip olan sarıldım, onun saçımı tutup kokusunu içine çektiğini hissettim. Defalarca öptüğünü hissettim. Onu o kadar çok seviyordum ki bazen bu sevgi içimden taşıyordu. Bu kalıcı bir duygu muydu? Her defasında bunu bu kadar yoğun ve kuvvetli hissedecek miydim?

Geri çekildiğimizde daha fazla ilgi çekmemek adına buradan gitmek için hareket etmeye karar verdik.

"Hadi arabaya gidelim." Aşkın'a kafamı sallayıp onu onayladım.

"Tamam." valizimi elimden alan Aşkın ile el ele çok da uzağa park edilmemiş arabaya geçtikten sonra valizimi bagaja koydu ve evime gitmek üzere mi bilmiyorum ama yola çıktık. Onunla nereye gittiğim önemli değildi, yanında o vardı sonuçta.

Geceler boyu sesine uyandım

Sen sandım ellere uzandım

Sana değil kendime kızardım ben

Sen giderken...

Şarkıya eşlik ederken bugün ikimiz de çok mutluyduk. Birbirimizi bu azıcık arada bile özlemiştik. Deli gibi özlemiştik. Bu ânı sevdiğinden olsa gerek yolu uzatıp sahil yolundan gidiyorduk. Sahil yolu daha sakin güzel ve rahatlatıcıydı. Geçtiğimiz yola vuran dalgalar vardı denizin sahil olmayan kısımları ile yolun birleşmek üzere olduğu yerde. Burada bazen dalgalar büyürdü, yola vururdu o yüzden. Serin olurdu, o tuzlu suyun buharı teninize teninize çarpardı, yaz aşkı gibi kokardı buraları. Arka yoldu burası, pek fazla kişi geçmez, uğrayan da beğenirdi ama kötü yanı diğer yoldan çok daha fazla uzundu. Böyle bir yolun uzun olması benim için daha güzeldi, bu hissiyatı daha uzun hissediyordum. Bir yerlere yetişmek için hayatımızı harcayıp kestirmeleri kullandığımızdan belki de tüm güzellikleri kaçırıyorduk işte.

"Seni çok özlemişim." yoldan bir anlık gözünü kaçırıp bana baktı.

"Ben de çok özledim." o yola döndüğü anda onu öptüm. Saçlarına vuran güneş ışığını geri çekilirken gördüm. Saatlerce izlemek istedim.

"Haberleri gördün mü?" gülerek soruyordu. Alışkındı böyle yaftalanmaya demek ki.

"Gördüm. Çok seviyesizlerini bile." ben de fazla tepki vermedim. Bu yanlış olurdu.

"Kavga etmem doğru değildi, sinirlerimi kontrol edememem de doğru değil. Bunu biraz törpülemeliyim. Ve özellikle duygusallığımı da. Biraz psikolojik sorunlarım var sanırsam. Deliriyor gibi hissediyorum çoğu zaman." aşmış gibiydi, kabullenme aşamasını çoktan geçmişti.

"Sen deli değilsin, sadece bir terapiste ihtiyacın var ve ben ikimizin de gidebileceği bir terapist biliyorum." aklıma gelen fikirle ona gülümsedim.

"Çift halinde mi?" şaşırmıştı, onun için terapiste gitmemi mi yadırgamıştı?

"Evet, nasıl fikir?"

"Güzelmiş. Sadece terapi değil mi?" ilaç almaktan korkuyordu, bu ortaya çıkarsa kariyeri mahvolurdu.

"Evet. Daha önce gittim ve bana çok iyi geldi." bu cümle onu biraz daha rahatlatmıştı.

"O zaman sana güveniyorum."

"Tamamdır. Ben randevu işini hallediyorum o zaman."

"Tamam ama ben yarın öğleden sonra üç saat, perşembe günü de akşam beşten sonra müsaitim. Emrivaki gibi oldu ama bu hafta çok işim var özür dilerim."

"Tamam, sorun etmeye gerek yok ben hallederim." ona büyükçe bir gülümseme sundum. Bu konuda endişelenmeye bile gerek yoktu.

Modumuzu düşürmeden mutlu olmaya devam ettik. Ya da öyle olduğumuzu sandık, biz bunu hakediyorduk. İçimizde hep bir burukluk olacaktı, hayatın kırgınlığıydı bu ama kimse onda onluk bir hayat sürmüyordu ki.

"Denizi çok seviyorum." Aşkın derince denizin kokusunu içine çekti.

"Ben de."

"İnelim mi?"

"Buradan mı?" daha önce hiç buradan plaja inmemiştim, inilebildiğini de bilmiyordum.

"Evet." baktığımda yolun kenarında herhangi bir yer gibi görünüyordu, biraz terk edilmiş gibi.

"Olur."

Arabayı kenara çekip durdurdu ve indik. Burada kimse yoktu, herkes benim gibi düşünüyordu anlaşılan. Sakin olması çok daha iyiydi.

"Sular, üzücü her şeyi hatırlatıyor aslında insana." kıyıya çok yakın oturup üzerimi hafiften ıslatmasına izin verdim suların.

"Çünkü her şey bu birikinti içinde, tüm acılar, atılan yüzükler, çekilen acılar, gözyaşları, kayıplar..."

"Çok sessiz bir katil aynı zamanda. Mateme boğuyormuş gibi içine çekiyor insanı, kimsenin seni duymasına izin vermeden ölüyorsun."

"Ölen kimseyi kimse duymuyor zaten. Benim rahmetli bir arkadaşım vardı. O işte sabah kalktı, hepimizi yemeğe götürdü falan işte. Sonra çok eğlenceli bir günün ardından evinde ölü bulunduğu haberini aldık. İntihar etmiş o gece, sessizce, kimse bilmeden. Üzüldük elbette, insanlar şaşırdı çünkü daha yolun çok başındaydı ama geç kalındıktan sonra elden ne gelir? Keşke daha önce bilseydim dedim, yardım etseydim, yanından gitmeseydim dedim ama ne fayda. Bir denizde damla oldu belki de. Sessizce. En sessiz katil bizim duygularımız." denize bakıyordu hâlâ. Her insanın acısı vardı işte içinde.

"İşte bazı insanlar anlatmıyor, olmuyor, anlatamıyor. Hani bir şarkıda 'Yerine hiç beni koyup sarhoş oldun mu sen?' diyor ya, biz kimsenin yerine geçip onun sarhoşluğunda, acısında kavrulamayacağımız için bilemeyiz kimin ne acı çektiğini. Giden kayıplara üzülünür ama keşke yoktur işte. Giden gelmiyor, acı bitmiyor ve hiçbir şey eskisi gibi olmuyor." gözlerim neredeyse dolacaktı. Aklıma gelen mazi beni hazırlıksız yakalamıştı.

"Üzülmüş gibisin."

"Üzgün değilim, kırgınım sadece." hafif bir gülümseme geçti suratımdan. Geçmişin izi...

"Ben de öyle acı bir gülümseme yapacak her şeyi, içten gülebileceğim her şeyi dövme yaptırdım. Hepsinin izi zaten kalıyor, acılarıma başkaları da boş gözlerle baksın da aslında o kadar da önemli olmayacağını hatırlayayım diye. Sevinçlerim de baktıkça kendim tarafından hatırlansın diye." elimi kolunun üzerindeki ufak tarihe gezdirdim.

"Bu ne?" ona baktığımda koluna bakmadan yanıt vermek için ağzını açtı.

"Babamın vefat tarihi ve benim ilk sahaya profesyonel olarak çıktığım tarih. O yüzden yılı yok. Yıllar farklı." denizi izliyordu. Ben ise yarasını seviyorum gibi hissettim kendimi. Elimi değirdiğim her sayının üzerinde tüylerim diken diken oldu.

"Seni çok seviyorum. Daha çnce gelmediğim için özür dilerim." ona sarılıp öptüm. Hiç bırakmak istemedim.

"Ben de." rüzgar tenime değerlendirme onun beni saçmaladığım anda kesilmesi aşırı güvende hissettirmişti. Aşkın bir gram bile yaş dökmeden bana sarıldı, anlaşılan artık bu acılara alışmıştı. Artık daha fazla acı yoktu, sevgisizlik yoktu. Ben Aşkın'ı kurtaracaktım.

 

 

Loading...
0%