Yeni Üyelik
14.
Bölüm

45+14- İntihar gecelerinin edebiyatı

@hestiamy

 

arkadaslar hepinize merhaba, yeni özellik gelmiş satırların üzerine tıklayıp yorum ekleyebiliyorsunuz. Belki bu özelliği kullanmak istersiniz diye anlatıyorum yanlisanlasilmasin🙂🙂

hepinizi seviyore, iyi okumalar

"Babam edebiyat adamıydı. Güzel edebiyat yapardı yani. Bizi sevmediği için iyi kalpli değildi, yapamadığından değil. Annem de bizi fazla sevmezdi, nedendir bilmem ama geriye döndüğümde babamın beni sevmemesi daha çok batmış bana. Babam en çok intihar gecelerinde iyi edebiyat yapardı. Annem evi terk eder, babam nerede bilmem ve aniden olaylar büyür, yani ben sonradan okurdum babamın anneme attığı mesajlara bakardım. Onların hepsi birer intihar mektubuydu aslında. Elbette kendine bir şey yapmadı, annem gitti yanına, kısa barışlar yaşandı aralarında. Belki de bana batan şey annemin kimseyi sevmemesi ama babamın annemi deli gibi sevip bana tüm kötülüğünü kusmasıydı." belki de en acı ses tonu buydu. Aşkın'ın bunu anlatırkenki ses tonu.

"Peki, hiç ailenizin sizi sevdiğini düşündüğünüz bir an oldu mu?"

"Düşündüm, bir anlığına düşünürdüm ancak tekrardan kötülükler ardına gelirdi. Derdim zaten bir süre sonra ailem de olmadı. Her parlak görünen şeyin parlamadan önce bir şeyden geçmesi gerekir. Ben de bu yolda çok stres ve baskı altında kaldım. Bunu maçlarda yansıtmamaya çalışıp stresimi en aşağı seviyeye çekip performansımı maksimuma çevirmeye çalıştım. Bir zamanlar iş bağımlılığım oldu bu yüzden."

"Anladım. Şu an kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Biz Mercan Hanım ile kendi duyguları hakkında konuştuk, sizin görüşünüzü de almak istiyorum."

"Mercan... Ben ona aşığım ve bu benim hayatımı değiştirdi. Belki kötü bir şey ama birinden destek alıp karşılıklı bir sevgi alış verişinde olmak kötü bir şey değil bence. Eğer doğru değilse de bunun doğru olmadığını aşıkken göremezsiniz. Akrabalarımın payı büyüktür bu umutsuz hallerimde, bana hep onu olamazsın şunu olamazsın dediler. Ben amatör kulüplerdeyken saçma sapan işler yaptığımı söylediler, benden bir şey olmayacağını söylediler. Babama şikayet edenler, akıl verenler doldu her yer."

"Siz ne yaptınız buna karşı?"

"Bugün olduğum kişi oldum. Ne kadar yetersiz hissetsem de pes etmedim. Belki sıfıra düşecektim ama zirveye de çıkabilirdim. Çok baskı altında kaldım, pes etmedim yine de."

"Çok güzel. Peki hayatınızın hangi aşamasında görüyorsunuz kendinizi? Bu soru ikinize de."

"Gelişme. Daha evlenmedim, çocuğum yok, kariyerimin ucu belli değil o yüzden gelişiyorum." evlenmedim ve çocuğum yok dediği anda duruşumu dikleştirdim. Lafın ucu bana dokunuyordu.

"Ben başlangıçtayım hâlâ, anlatamadığım şeyler var."

"Kayıplarınız mı?"

"Evet, bir kış günü kaybettiğim bir şeyi arıyorum. Bulamayacağım ama özlüyor insan işte. İstemsizce duyulan bu özlem beni içten içe bitiriyor ama yaptığım bir şey de yok bunu yenmek için. Suç benim, unutamıyorum."

"Unutulmayan şeyler büyük acılara sebep olur. Bunu dillendirmemek de tuzu biberidir olayın. Aşkın Bey, sizin unutamadığınız bir şey var mı?"

"Sanırsam var ve bu acıların temelinde yatan şeylerden biri." gerilmişti.

"Neyi unutamadığınızı sorabilir miyim?" bunu duyunca içi karardı sanki, rengi solmuştu.

"Arkadaşım, yani eski arkadaşım. Çok kötü şeyler olur da çok şiddetli bir kavga çıkarmaya bile fırsatınız olmadan ikiniz de sürüklenirsiniz. Nefret edersiniz ya da nefret edilen olursunuz ama yine de birbirinize selam verirsiniz. Nefretle, kinle, kırgınlıkla... Nefret etmem gerekirken edilen ben oldum ama bunu hak etmedim ben." nefesleri sıklaşırken gözleri dolmuştu.

"Aşkın Bey, su ister misiniz?" psikolog sakin bir tavırla konuşurken ben müdahale edip daha da fenalaşmasını istemedim.

"Teşekkür ederim. Gerek yok. Zaten sporculuk gereği psikolojik destek alıyorum ancak bu konuları konuşmadım hiç"

"Dediğim gibi, yenmek için üzerine varmalısınız."

"Şu an o kadar hazır değilim sanırsam."

"Anladım. Mercan Hanım, çabalamadığınızı söyledikten sonra unutamıyorum dediniz. Çabalıyorsun aslında, yaraların izi kalır ama acımaz sarılınca. Aşkın Bey sarıyor mu yaralarınızı?" elimdeki bardaktan bir yudum alıp boğazımdan yangını ve düğümü gidermeye çalıştım.

"Evet. Sarıyor ve ben unutamadığım geçmişim yüzünden gerekli özveriyi ona veremediğimi düşünüp üzülüyorum."

"O size asla öyle bir şey demediyse, bu sizin kafanızda kurduğunuz bir şey olabilir mi?" Aşkın araya girdi.

"Evet, ben demedim. Yani demem de. Asla." elimi tutup gülümsedi. İçten içe kendini değersiz hissettirme ihtimalim beni öldürüyordu. Onu her şeyden çok sever olmuştum oysaki.

Terapi bittiğinde el ele odadan çıktık. Aşkın'ın kendini daha iyi hissettiğini ve daha huzurlu olduğunu hissediyordum.

"Nasıl hissediyorsun?"

"Güzel. Rahatlamış gibiyim." derin bir nefes çekti içine.

"İyi oldu, umarım yardımcı olabilmiştir. Daha odaklı maçlara çıkmanı da sağlar kafanı boşalttığın için."

"Aslında daha çok cevapsız sorular var ama bu kadarı benim için fazlasıyla yeterli. İyi hissediyorum."

Yol üzerinde yürürken gözüme takılan aksolotl ile birden gözlerim ışıldadı ve konu dağıldı.

"Şuna bak! Çok tatlı." elimle gösterdiğim pelüşe bakıp güldü.

"Bu ne? Fare türü falan mı?" şaka mı yapıyor diye ters bir bakış attım ama anlaşılan şaka yapmıyordu.

"Semender türü, suda yaşıyor genellikle. Çok tatlılar."

"Gerçekten tatlı görünüyorlar. Dükkanda çok güzel şeyler var bakmak için girelim mi?" bu soruyu sorduğumda mutlu bir biçimde kabul ettim.

"Evet. Güzel olur."

İçeri girdiğimizde her türden pelüşlerin olduğunu fark edip kendimi kaybettim, reyonları geçtikçe daha farklı pelüşlere rastladım, reyondaki pembenin aksine gri aksolotl vardı burada da. Biraz daha bakınırken Aşkın'ın kaybolduğunu fark ettim. Kasada aksolotl pelüşünü satın alıyordu. Ben de griyi aldım ve kasaya, ödemek üzere yürüdüm.

Aşkın beni izlerken satın aldığım pelüşle elini tuttum ve dışarı çıktık.

"Bu senin." elindeki poşeti uzatırken ben de elimdeki poşeti ona uzattım. Kocaman gülümsemesini tekrardan bana sundu.

"İsimleri ne olacak?"

"Sevda ve Buğra." verdiği cevapla kahkahaya boğuldum.

"Sence birbirlerinden mi hoşlanıyorlar?" sorduğum soruyla gülümsedi.

"Başka magazin haberlerine bakmıyorsun galiba. Buluşurken görüntülenmişler.

"Ne? Sevda bana söylemez, öyle sıkıdır ağzı ama sadece kendi sırları için."

"Buğra da öyledir. İkisi birbiri için yaratılmış."

"Doğru. Buğra biraz şey gibi, yani..."

"Gece hayatı aktif biri gibi, öyleydi de ama sevgilisi olunca devam etmez sanırsam."

"Canının bir değeri varsa etmez."

"Neden? Döver misin?" beni hafife alıyor gibi bakışlar atıyordu.

"Ben değil de Sevda siyah kuşak karateci."

"Ne? Zaten senden biriyle dövüşmeni beklemem." dediğime şaşırmıştı. Hâlâ öyle şeyleri asla yapamayacağımı savunuyordu. Herkes sinirlenir ve tartışmalara girerdi oysaki.

"Evet. Ancak o konuda yanılıyorsun, ben kavga edebiliyorum çok sinirlendiğim zaman."

"Sabırlı duruyorsun."

"Maçına geç kalmıştım ya hani, o gün trafikte kavga ettiğim için gelememiştim aslında. Her insan kavga eder hayatı boyunca." elbette ki bu tasdiklenecek bir şey değildir.

"Bana neden söylemedin Çiçek?"

"Daha fazla sinirlenmeni istemedim."

"O zaman umarım Buğra ayağını denk alır. Malum ikiniz meydan dayağı atabilirsiniz." güldü. Çok sevdiğim gülüşlerinden biriydi, o da gülmenin yakıştığı nadir kişilerdendi.

 

Loading...
0%