Yeni Üyelik
15.
Bölüm

45+15- Azap geceleri

@hestiamy

 

 

Poşetten bana bakan pelüşe baktığımda daha da mutlu oldum. Çok tatlı görünüyordu.

 

"Çok güzel, yumuşacık. Mis gibi de kokuyor." burnuma yaklaştırıp kokusunu içime çektiğimde Aşkın'ın kokusunun üzerine sindiğini fark ettim.

 

Arabaya geldiğimizde içine geçtim ve Aşkın da kucağıma Buğra'yı bırakıp sürücü koltuğuna geçti.

 

Telefona bakmasıyla kaşlarını çattı. "Bir dakika müsaade isteyebilir miyim? Bir telefon görüşmesi yapmam gerek."

 

"Tamam." kafamı salladığımda hızla arabadan inip telefonu hemen kulağına götürdü. Birisiyle konuştuktan sonra morali bozuk bir şekilde arabaya geri bindi.

 

"Ne oldu?"

 

"Bilmiyorum, Çağın abi acilen çağırdı."

 

"Ben de seninle geliyorum." şu an benim gelip gelmememi umursadığını sanmıyordum.

 

Hiçbir şey demeyip arabayı sürdü. Gergin havadan anlaşılacağı üzere pek iyi şeyler olmamıştı. Yol boyunca hiç fikrim olmadığı halde başımıza ne geleceği hakkında düşüncelere takıldım. Sessizlik zamanı daha da yavaşlatıyor, anı daha da geriyordu. Ne olmuştu da bu denli sinirlenmişti?

 

Araba durduğunda ikimiz de aceleyle indik. Merak etmiştik ve Aşkın endişeli duruyordu. Ne olduğunu bilmiyordu ama hissediyordu.

 

Kapı çalındıktan saniyeler sonra Serra abla tarafından açıldı. O da endişeli duruyordu.

 

"Ne oldu abla?" Aşkın endişeyle sorarken Serra abla buruk bir gülümseme bıraktı kapının aralığını arttırırken.

 

"İçeri geçin, konuşalım." içeri geçtiğimizde gergin hava tüm koridor boyunca, oturduğumuzda, her an bizim peşimizi bırakmadı.

 

"Abi artık neden çağırdığınızı söyleyecek misiniz?" Aşkın sesini yükseltirken Çağın abi bu konuda zorlanıyormuş gibiydi.

 

"Öyleyse açık konuşayım. Ben bir şey söyleyeceğim ve bundan sonra senin sakinliğini koruyabileceğine inanmıyorum ama başka bir türlü duyman daha kötü olur."

 

"Tamam. Tamam dinliyorum." aklını başına almak ister gibi gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.

 

"Zeynel geliyormuş." ellerini ovuşturuyordu. Bu paniklemeye başladığı anlamına geliyordu. Çağın abi biraz ani davranmıştı.

 

"İyi, gelsin de bundan bana ne?" Çağın abi daha da ciddileşti.

 

"Takıma geliyor. Seninle forma yarışına girmeye." aniden söylemek iyi bir şey miydi? Bence değildi ki Aşkın'ın vücut dili bunu gösteriyordu. Ama sonradan söylemek de Aşkın'ı sakinleştirmezdi.

 

"Bir dakika... Şaka mı yapıyorsunuz abi? Benimle dalga mı geçiyorsunuz?" Aşkın kendini toparlamaya çalışıyordu ancak her şey onun üzerine geliyordu şu an. Anlıyordum ama neden?

 

"Formayı hak eden sensin. Bu konuda endişe duyuyorsan-" Aşkın hissiz bir şekilde lafımı böldü.

 

"Asıl konu bu değil, o çok kötü bir şey yaptı ve bedel bile ödemedi. Tam tersine şu an ben mi bir şrylerden feragat edeceğim? Ben buraya forma yarışına geldiğimi sanmıyordum binbir ısrarla gelirken. Onun yüzünden suikaste kurban gidecektim. Terapide bahsettiğim arkadaşım oydu." bunu çok kolay bir şeymiş gibi söylemişti. Benim ise kanım donmuştu.

 

"Olay bu. Zorlu bir sezon olacak ama atlatabilirsin." Çağın abi hâlâ sakinliğini koruyordu.

 

"Abi, atlatmak falan yok! Delirdiniz mi siz? Adam beni öldürtecekti az daha!"

 

"Kanıtı yok, bir şey yapamıyoruz ve sen kimseye anlatmadın bunu." Aşkın bunu kabullenemiyordu, belliydi. Ben olsam ben de kabullenemezdim, kanıt yok, haklılığımı ispat edemiyorum... Çok kötü bir durum olurdu. Aşkın bu durum yüzünden neredeyse ölecekken hem de.

 

"Ben hava almak istiyorum." hızla kalkıp bahçeye gittiğinde yere çöküp ellerinin arasına aldı kafasını. Ağladığını omuzlarının sarsılmasından anlayabiliyordum. Onun peşinden gelmem iyi bir şey miydi?

 

Yanına gittiğimde onun çok kötü bir halde olduğunu anlamam daha kolaylaştı. Yanına yaklaşmak istemedim aslında, onu bu halde görmek istemediğim için ama benim isteklerim şu an en son öncelikti.

 

"Neden? Neden ben?! Bir insanı cidden her şey bulur mu?" bunu söylerken sesi titremiş ve incelmişti. Acının kaçıncı aşamasıydı bu sahiden?

 

"Aşkın, tamam dur." o kendini hırpalarken onu durdurmaya çalıştım. Ağlamaktan sarsılan bedeni, halsizleşen gözleri ve aldığı nefesler birbirine karışmıştı. Yüzüme baktığında ıslanan gözleriyle buluştu gözlerim.

 

"Tamam, halledeceğiz." bunu söyledim ama ben kimim ve neyi hallediyorum? O da bunu bildiğinden krizini durduramıyordu. Bunu halledecek kimse yoktu.

 

Öyle içten ağlıyordu ki benim de gözlerim dolmuştu. Haklıydı, o kadar uğraştı etti ve olan bu mu? O formayı alsa da tarihin tekerrür etmesinden korkacaktı. Onun laneti bu korkuydu çünkü. Artık tek ona zarar vermeyebilirlerdi çünkü.

 

Hiçbir şey demiyordu, onun bu halinden korkmuştum. Yüzünü tutup ıslanan gözlerini sildim ama devamı geliyordu.

 

Bir süre sonra gözlerini silip ayağa kalkınca bende kalktım.

 

"Gidiyorum ben." hızlıca yol alırken Çağın abi gelip Aşkın'ı tuttu.

 

"Abi bırak!" kurtulmaya çalışınca Çağın abiyi ittirdi ve Çağın abi de bir tane yumruğu Aşkın'ın suratına indirdi. Şok olmuştum. Tam anlamıyla. Erkekler biraz sert anlaşıyordu. Çağın abiden başka Aşkın'ı durduracak biri de yoktu.

 

"Gerizekalı mısın oğlum sen?! En son olanlardan sonra ders almadın mı?"

 

"Çağın tamam." Serra abla onu çekmeye çalışınca kolunu Serra abladan kurtardı.

 

"Neyine tamam Serra? Bıraksak canından olacak görmüyor musun?" Aşkın acının gölegesinin düştüğü suratıyla Çağın abiye bakıyordu.

 

Yalpalayıp ağacın yanına düşünce sırtını ağaca yaslayan Aşkın ağlama krizinin şiddetini arttırıyordu. Şu an ne gibi bir durumun içinde olduğumuzu çözmek benim için zaman alacaktı ancak Çağın abi ve Serra abla defalarca yaşamış gibiydi.

 

"Yapma. Sana bir abi olarak diyorum. Bugün gitsen ne yapacaksın ki? Adamlar sözleşmeyi imzalamış."

 

"Dayanamıyorum artık. Olmuyor."

 

"Dayanmaktan başka çaren de yok ama artık sen on dokuz yaşındaki savunmasız Aşkın değilsin. Kimse sana bir şey yapamaz. Ben varım, en basitinden. Kimse sana bir şey yapamaz Aşkın. Başka şeyler de var, sana dokunamayacaklarını biliyorsun." başka şeyler neydi?

 

Aşkın biraz durulduğunda Çağın abi yanına gidip onu düştüğü yerden kaldırdı.

 

"İçeri geçelim şimdi. Bir elini yüzünü yıka." büyük bir sessizlik hakimdi. Tüm atmosfer kötü hislerle doluydu.

 

İçeri geçtiğimizde Aşkın'ın elinden tutup lavaboya götürdüm.

 

"Yüzündeki kanları temizleyelim." onu götürüp elini yüzünü yıkadıktan sonra yüzünü nazikçe kuruladım. Ara ara yine bir ağlama krizinin eşiğindeymiş gibi oluyordu. Bu onun için anlatması zor bir şeydi. Haklıydı, kaldırması güçtü bu yükü.

 

"Geçmiyor. Bitmiyor benim savaşım."

 

"Bitmeyecek, pes etmeyeceksin." boş gözlerle bana bakıyordu.

 

"Aşkın, bir şey yapmayacaksın. O da sana bir şey yapmayacak zaten. Senin konumundaki birine bir şey yapamaz, emin ol."

 

"Ben ölmekten korkmuyorum. Ben onu görmekten korkuyorum. Onun bana tüm iyi davranışlarının yanında bunu yapması gerçeği beni ezdi. Anladın mı? O benim dostumdu, beni bıraksa sevdiklerimi bırakacak mı? Ben buna nereye kadar engel olabileceğim. O adam Çağın abinin bildiğinden çok daha tehlikeli biri."

 

Bir insan çok güzel görünürken dakikalar sonra yıpranmış, sanki bir sene geçmiş, hayat kalitesi düşmüş gibi, saçlarına kırlar düşmüş gibi görünebilir miydi? Açık kumral saçları ağarmış gibisine görünürken gözlerime, o gözlerime değen gözleri canımı daha da acıttı.

 

Ellerimi yüzünde gezdirirken o da kendinde değildi en az benim kadar.

 

"Olmayacak, ne olur sakin ol." kısık çıkan sesimle ona bir yalvarışta bulundum. Sesim titredi, gözlerim buğulandı.

 

Gözlerim buğulanır seni düşünürken bile, ellerim titrer, görmez olurum hiçbir şeyi. Her şey ağır gelir bana. Ben seni o kadar çok seviyorum ki bakma benim emin olamadığıma. Bu da seni yeterli sevebildiğimi düşünmediğimin yansımasıdır.

 

"Bir şey olmayacak. Bir sene, sadece bir sene..." kendine telkinde bulunuyordu. Hüzünden ölünür müydü? Eğer öyle bir şey mümkün olsaydı şu an önümde eriyen Aşkın'a bir şeyler yapamadığım için hüznümden ölürdüm ben.

 

"Bir şey olmayacak, endişelenme. Şu an her şey zor geliyor ama yaşanırken o kadar zor olmayacak."

 

"O kadar zor olmayacak. Ama zor olacak. Hem de düşünmediğin kadar zor olacak."

 

"Ama geçecek. Bu kadar." yıpranmış suratıyla bana baktı.

 

"Geçecek. Ama benim biraz zamana ihtiyacım var. Beni anla lütfen."

 

"Tek başına kalmak istiyorsun?" o an gardım indi, kollarım iki yana düştü çaresizce. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

 

"Evet. Kısa süreliğine. Belki bir gün, ya da iki gün. Dahası yok. Çok özür dilerim." düzelip elini yüzünü sildi ve salona doğru yürüdü.

 

"Seni eve bırakayım." hâlâ beni düşünüyordu.

 

"Tamam." fazla bir şey demedim çünkü üzerine varmak istemiyordum. Salon boyunca ilerledi ve çıktı. Kimseye bir şey sçylemiyordu, o eski sevecen Aşkın'ı kaybetme ihtimali var mıydı?

 

"Nereye?" Çağın abi yanımıza geldiğinde Aşkın arkasına döndü.

 

"Eve, biraz dinlenmeye ihtiyacım var."

 

"Aşkın, kendine iyi bak tamam mı?" Serra abla Aşkın'ı omuzlarından tutup onu hafiften sarstı.

 

"Sen de dikkat et kendine ablam." bana dönüp sarıldığında harabeye dönmüş ruhum kendini buruk ve iyi hissetmişti.

 

İkimiz de başımızı sallayıp evden çıktığımızda sessizliğin hakim olduğu bir yolculuk sürdük. Canım yanmıştı. Onun bu haline canım çok yanmıştı. Neden tam her şey oldu derken koca bir obruğa düşerdik ki bu hayatta? En azından artık daha sakindi. Mantıklı kararlar verebilirdi.

 

"İyi geceler." Çiçek dememişti bu sefer bana. Kırmıştı bu beni.

 

"İyi geceler." o hüznün içinde gösterebildiğim en içten gülüşümü sundum ona. Üzülmesin diye.

 

Eve geçtiğimde ışıkları yakmadım. Odama geçip yattım, belki saatlerce düşündüm; gözlerimden yaşlar aktı ancak yenilmedim. İçimdeki sese yenildim sadece. Gece üçü geçerken tek düşündüğüm şey Aşkın'ı görme isteğimdi. Onu yalnız bırakamazdım. Bu yaptığım yanlıştı.

 

Pijamalarımla arabamın anahtarını aldığım gibi kendimi soğuk havaya atıp derin bir nefes aldım. İçimden bir ses bir an önce yanına gitmem gerektiğini söylüyordu.

 

Gece trafik olmadığından gaza basıp hızlıca evine ulaşabilmiştim. Bahçeye geçtiğimde camdan lambanın yandığını görebiliyordum ama kapıyı çaldığımda açan yoktu. Korkmuştum çünkü kötü bir şey olma ihtimali bedenimi sarmıştı. Gece olması daha da korkutucuydu.

 

Arabanın içine geçip kapıları kilitledim ve yapabileceğim başka bir şey olmadığından Çağın abiyi aradım.

 

"Alo?" uykulu ses telefonu açmışken benim stresten ellerim titriyordu.

 

"Özür dilerim bu saatte aradığım için ama ben Aşkın'n evine geldim. Lamba yanıyor ama kapıyı açan yok. Ne yapmalıyım?"

 

"Ben geliyorum, sen; ben gelene kadar arabanın içinde dur, gecenin bu saatinde ne olur ne olmaz." Çağın abi de panik yapmıştı ve ben bunu hissediyordum.

 

"Tamam abi, ben bekliyorum." telefon kapandıktan sonra beklemeye başladım. Bu süreçte Aşkın'ı aradım, mesaj attım ancak hiçbirine karşı gelen bir yanıt yoktu.

 

Çağın abi geldiğinde arabadan aceleyle indim ve yanına gittim.

 

"Abi, ya bir şey olduysa?" ben ağlamaklı bir haldeyken o sakin durmaya ve durumu idare etmeye çalışıyordu.

 

"Daha bir şey belli değil, belki sızmıştır hemen paniğe kapılma." cebinden anahtarı çıkarıp eve ilerledi. Onda da bu evin anahtarı vardı.

 

Kapı açıldığında salonun lambasının da yanıyor olduğunu gördük ancak ses yoktu.

 

"Barlas?!" Çağın abi bağırdığında ses gelmedi. Yukarı kata çıktığımızda holün sonundaki odada ışık vardı, oraya doğru yürüdüğümüzde yerde yatan Aşkın gözüme çarptı ve istemsizce ellerim ağzıma gitti. Ağzımdan bir çığlık kaçtı. Sonumuz burası mıydı? Onun gittiği gibi mi gidecekti Aşkın da? Bir insan iyi görünürken ölümü düşünebilir miydi sakince? Aşkın sakindi, sessizdi en son.

 

Eski anılarım zihnime hücum ederken kendimi toparlamaya çalışıyordum. Şu an yardıma ihtiyacı olan ben olmamalıyım çünkü.

 

"Ambulansı ara Mercan." Çağın abi bana bunu söyledikten sonra yatağa atılan ilaç şişesine bakıp ağzından istem dışı bir küfür savurdu. İntihar etmişti. Bırakmak istemişti. Pes etmişti. Ben buna engel olamamıştım.

 

Barlas Aşkın Akyol gece üç civarında yüksek doz ilaç alarak yatağına bile varamadan yatağının önünde yere yığılıp vefat etti. Nedeni ise onu zamanında canı ile tehdit eden arkadaşıydı.

 

Böyle bir haberle iki gün futbolcu eksikliğinden üzülüp üçüncü gülecek miydi herkes? Peki ben bu acıyla ne yapacaktım?

 

O an fark ettim ki sevdiğim bu adam hayattaki en büyük korkuma dönüşmüştü. En büyük zaafım olmuştu. Onu böyle görmek beni yıkmaya yeterdi. Onu böyle görmek beni ölüme götürmeye yeterdi.

 

Ben ambulansı ararken bir yandan ağlıyordum. Çağın abi ise Aşkın'ın yanına eğilip onu sarstı ancak cevap yoktu. Nefesini ve nabzını kontrol ettiğini varsaydığım hareketlerden sonra ilk yardıma başladı. Ben ise hiçbir şey anlamadan yüz on iki ile konuşmaya çalışıyordum.

 

"Hasta şu an ne durumda?"

 

"B-bilinci kapalı, yüksek doz ilaç almış ne olur hızlı olun!" Ne dediğimi bilmiyordum ama işe yarar bir şeyler söylediğimi umuyordum.

 

"İlk yardım biliyor musunuz?"

 

"Hayır ama yanımda bir kişi daha var ve o biliyor. Şu an yapıyor."

 

"Çok güzel. Ben ekipleri yönlendirdim oraya, şimdi bana ilk yardımı yapan kişiye verir misiniz?" telefonu hoparlöre alıp yete koydum ve Çağın abi ile hattaki kadın bir şeyler konuşmaya başladı.

 

Odaya baktım, yapabileceğim hiçbir şey yoktu sevdiğim adam için.

 

Bütün bu çabaların sonucunda Aşkın'ın bilinci yerine gelip her şeyi yere kustu. Kusması iyi bir şey miydi bilmiyorum ama içtiği ilaçları kustuktan sonra gözlerini halsizce açıp ağladı. Derin nefesler aldı, yaşıyordu.

 

Yanına eğilip hızla ona sarıldım.

 

"Özür dilerim, özür dilerim sana yardımcı olamadığım için." ben ona sarılırken onun tüm kasları gevşemiş halde kucağımdaydı. Kumral saçlarını öpüp kokladım bir daha bırakmak istemezcesine. Bir daha onu asla bırakmayacaktım.

 

"Benim suçum." halsiz nefeslerinin ardından gelen sağlık görevlilerine yer açmam için Çağın abi beni tutup çekti. Zaten Aşkın çoktan kendinden geçmişti.

 

"İyi olacak." ona dönüp minnettar bir şekilde ona baktım.

 

"Abi, çok teşekkür ederim. Sen olmasaydın belki de-"

 

"Tamam, aklına kötü şeyler getirme. Geçti." bana sarılıp sakinleştirmeye çalışıyordu ama ben korkuyla titriyordum. Her şeyden korkup hiçbir şeyi yönetemeyecek kadar aptaldım.

 

Hangi hastaneye gideceklerini konuştuktan sonra Çağın abi yeniden yanıma geldi.

 

"Sen bu halde araba sürme, ben götüreyim." onun dediğini başımı sallayarak kabul ettikten sonra hızla arabaya bindim. Arabada Serra abladan gelen aramayı gördüm, merak etmişti anlaşılan. Araba sürdüğü için arabaya bağladığı telefonunu açan Çağın abi sayesinde Serra ablanın sesini ben de duyabiliyordum.

 

"Nerede kaldın? Kötü bir şey mi oldu?" gelen endişeli ses içimdeki ağlama isteğini daha da arttırıyordu.

 

"Aşkın intihar etmiş. Bayağı ilaç içmiş ama çok şükür ki yaşıyor."

 

"Ne?! Hangi hastaneye gidiyorsunuz?"

 

"Bizimkine, bunun üzerini kapatmalıyız aksi takdirde oyunculuk hayatı biter."

 

"Tamam, ben geliyorum hallederiz." telefon kapandıktan sonra endişeyle Çağın abiye baktım.

 

"Futbol hayatı mı biter?"

 

"Bitmese de iyi olmaz."

 

"Peki nasıl üzerini kapatacağız ki?"

 

"Bunu bir intihar gibi göstermeyerek. Bu hastane Serra'nın babasının. O halleder."

 

"Acaba geç mi kaldık? Biraz daha erken gelseydim-"

 

"Abim, olan oldu. Çok şükür ki iyileşecek. Artık tek düşüneceğimiz şey psikolojik yönü olmalı. Aşkın'a bu dönemi en hafif şekilde atlattırmalıyız."

 

"Bunu deneyeceğim. Ben ona bunu borçluyum."

 

"Hepimiz Aşkın'a bir şeyler borçluyuz. Bundan emin ol çünkü o çocuk kendi dünyası hariç herkesin dünyasını düzenleyip güzelleştirdi. Kendi efendiliğinin ve karakterinin ekmeğini yiyor." Çağın abi bunu o kadar içten söylemişti ki gözünden düşen bir damla yaş bunun kanıtıydı.

 

Hastaneye vardığımızda araba durur durmaz indim. Aşkın ile eş zamanlı geldiğimizden onun halsiz, beyaza çalan suratını görmüştüm. Sahiden çok zorlanmıştı ve ben onu yalnız bırakmıştım. Ölmek isteyecek kadar yalnızdı.

 

Yanında gittim ancak bir yerden sonra yanına gidemedim. Buna izin yoktu.

 

Herkes bir gün gider mi yerine sormamız gereken soru ne zaman gider olacakmış. Herkes sevse de sevgi her şeye yetmediğinden gidermiş.

 

Onu kaybettiğimde bir kış sabahıydı, bu ise bir yaz gecesi... Her mevsim zehir olmak için mi vardı? Kar soğuğu, yaz yakıcı sıcağı yüzümüze vurmak için mi vardı sadece?

 

Bitmiş bir şeyin yokluğu fazla kırmamış da beni, kafamda daha uzun bir devam çizdiğim, sonunu göremediğim hikayenin böyle noktalanacak olması ihtimali bile beni bitiriyor.

 

Bir yaz günü sevgilim.

 

Sıcacık bir yaz günü ve ben üşüyorum. Soğuk mu yattığın yatak? Sen de üşüyor musun yanında olmadığım, bunu sana hissettirdiğim için?

 

Sevme beni, başkasını sev çünkü ben seni iyi hissettiren şey değilim ve ikimiz de birbirimizi deli gibi sevdiğimiz halde gerçeklerin bu olması ne acı.

 

Azap yazları, acı acı çarpıyor denizin dalgaları, sıcak acıtıyor beni. Denize gitsem boğuluyorum başka iklimlere gidecek kadar da cesur değilim. Bu yüzden mahkumuz acı çekmeye.

 

Ne kadar süredir oturduğumu bilmeksizin oturdum. Aşkın odaya alındı ama yanına giremedim. Uyanmamıştı zaten. Ya geç kalsaydım, ya o ölseydi? Ben ne yapardım?

 

Serra abla gelmişti, Çağın abi ile bir şeyleri halletmeye çalışıyorlar, Çağın abi bir yerleri arıyordu ve ben ise öylece ağlıyordum. Elimden bir şey gelmediği için bu konuma kadar gelmiştik ve hâlâ bir şey gelmiyordu elimden.

 

 

 

Evett bölüm sonu arkadaşlar, aslında diğer bölüm eksik oldu bu da önceki bölümün devamı gibi düşünebilirsiniz. Arada bölümlerin başına ya da sonunda sohbet etmeyi seviyorum ondan böyle boş yaparım arada. Siz de bir şeyi merak ederseniz yorumlarda sorabilirsiniz.

 

Sizi seviyore♡

 

 

(Edenhazardayniben)

 

 

 

 

Loading...
0%