@hestiamy
|
Maç hiç olmadığı kadar dolu bir tribüne şahitlik ederken ben de tribünden, Aşkın'ın bana ayarladığı bir yerden maçı takip ediyordum, sanırsam burası belirli kişilerin ayarlayabildiği ve parayla tutulamayan bir yerdi çünkü biletli olan her yer o kadar doluydu ki kale direğinin üst kısmına bile insanlar sırasıyla yerleşip maçı takip edebilirdi. İlk on birde ne Çağın abi, ne Buğra vardı. Daha doğrusu taraftarların takımda oynamasını istediğini düşündüğüm futbolcular koyulmamıştı. Lysander tanımasam bile iyi oynadığını düşündüğüm bir futbolcuyu. O da kadroda yoktu. Aşkın yedek kulübesinde olabildiğince suratsız bir biçimde oturuyordu, yandan onu görebiliyordum. Maç başlama düdüğü çaldığı andan itibaren benim izlenimime göre kötüydük, beşinci ve otuzuncu dakikasında gol yemiştik. İlk yarı bittiğinde taraftarlar çok gergin görünüyordu. Gözden kaçmayan bir şey de karşı takıma verilmesi gereken iki sarı kartın verilmemesiydi. Ayaklarımı uzattığım sırada bir fotoğraf çekip durum güncellemesi yaptım. Bunu yaparken fotoğrafi paylaştığımda gelen yorumlardan başka arkadaşım olmadığını fark ettim, belki de yalnız olmadığımı hissetmek bir tık daha iyiydi. "Şans diliyorum, tüm yüreğimle." "Abla şans dileyeceğine Aşkın'ı maça fırlat lütfen." gelen yoruma gülerken cevap vermeye koyuldum. "Elimde olsa inan yapardım ablam." "Yaşıyorsun bu hayatı yenge. Erkek halimle ben bile senin yerinde olmak isterdim." Başka birinin yaptığı yorumu okurken gülüyordum ki maçın ikinci yarısı başlıyordu. Zaman çok hızlı akıyordu. "Hocam Aşkın'ı çıkar hocam! Yenileceğiz hocam!" bir genç tüm gücüyle bağırırken Hoca eliyle sakin işareti yaptı. Herkes olabildiğince gergin olduğu için güvenlikler bugün bayağı iş yapmıştı. İkinci yarı fazla ilerlemeden oyuncu değişikliğine giden hocadan dolayı artık içim rahatladığı için elimdeki içecekten koca bir yudum alarak izliyordum. Lysander, Çağın abi ve Aşkın oyuna girerken Zeynel ve diğer iki oyuncu oyundan çıktı. Büyük bir alkış tufanı ile sahaya çıkan üçlüye ben bile alkış tuttum, kaybetme olasılığımız bu üçlünün sahaya çıkmasıyla oldukça azalmıştı. "Haydi Aşkıııın!" bağırdığımda sesimin duyulduğundan bile emin değildim ama Aşkın dönüp bana öpücük attı. O beni duymuştu kimse duymasa da. Maç seyir keyfim haliyle ikiye katlanırken Buğra Aşkın'ın asisti ile bir gol atınca tüm tribün ayağa kalkmıştı. Bir gol daha atacak zaman vardı en azından, rakip zorluydu ama yenemezsek kabak elbette Mehmet Hocanın başına patlayacaktı. Yetmişinci dakikada Çağın abi hücumlarla beraber konumlanırken ikinci golü atınca üçüncü gölün gelme olasılığını düşünen ve bu gole sevinen taraftarların konuşmalarını, sevinç nidalarını dinliyordum. Ben de heyecandan ayağa kalkmıştım. Sekseninci dakikada artık topu sahada dönderiyorlardı, anlaşılan daha gol gelmeyecekti. Tribünler sakin değildi yine de. Tribünler sakin olmamakta haklıydı çünkü seksen ikinci dakikada hücuma geçen bizim takım karşı takımın ne olduğunu anlamasına izin vermeden Aşkın'a pas olarak gönderdiği topu uzaktan aşırtma ile filelere taktı. Gole sevinecekken bir yandan devam eden maça bakıyordum ki karşı takımdan biri bilerek Aşkın'a elle müdahalede bulundu ve hakem uyarınca Aşkın'a ters düşecek bir şey söylemiş olmalı ki kavgaya tutuştular. Karşı takımın oyuncusu geri çekilirken Aşkın üzerine yürüyünce Aşkın'ı tuttular ama Aşkın sinirden deliye dönmüş gibiydi. Araya hakem girdi ve Aşkın'ı zorla durdurdular ama Aşkın işaret parmağını adama sallayarak bir şeyler dedi. Hiçbir şeyin duyulmaması o kadar sıkıcıydı ki... Maç sonu üç golle galibiyete ulaşmıştık. Maçın bitiş düdüğü çaldığı andan ikinci bir sürtüşmenin aleviyle Aşkın bu sefer adamı cidden dövecekti. Araya Mehmet Hoca da girince kavga durulur sandım ama daha da hararetlenen kavga sonucu Aşkın'ı içeri kadar sürüklediler. "Karşıma gelip bir daha söyle lan!" Aşkın bağırırken ben aşağı, ona bakmaya inmiştim. "Hanımefendi, giremezsiniz." "Aşkın'ın kız arkadaşıyım." "Güvenliğiniz için-" "Yemişim güvenliği! İçeri gireceğim." elimle kendime yer açıp içeri girdikten sonra Aşkın'ın sesini duydum, büyük ihtimal dışarıdan da bu sesi duyabilirdim. Yanına koştuğumda üç kişi tutuyordu, cidden bu huyunu törpülemesi için günlük bir kutu antidepresan onun için yeterli olurdu. "Aşkın tamam." yanına gidip onun kolundan tuttuğumda beni incitmemek için hamle yapmadı. "O şerefsiz ne dedi biliyor musun?!" gözlerimin içine bakarak bağırdı, bana bağırmıyordu onu anlıyordum. "Ne dedi?" "Sen ölen sevgilinin üzerindeki gece kulüplerinden yararlanan bir para avcısıymışsın!" o an kalakalmak gibi bir seçeneğim vardı ancak ben kaderimi kabullenen biri değildim. "Doğru söylemiş." soğuk sesimle tek bir cümle kurup seri adımlarla sahaya doğru çıktım. Hâlâ orada olması benim için iyi bir şey değildi, onun için de iyi olmayacaktı. "Kimsin sen?!" yanına gittiğimde suratına attığım tokadı önlemeye çalışsalar da ben önce davranmıştım. "Sen bilirsin aslında ya, nasıl bilemedin?" "Ben mi öldürdüm lan?! Ben mi istedim böyle olmasını?!" üzerime yürümesiyle Mehmet Hoca onu geri itti. "Yürü git, bir futbolcuya şiddet uygulamak istemiyorum." Hoca onu uzaklaştırdığında ben sinirle bağırıyordum ki Çağın abi beni tuttu. "Bırak abi!" çaresizce bakıyordum. Gerçeklerin ortaya çıkmamasını mı bekliyordum ki? İşte oldu. Beni de içeriye soktuklarında Aşkın ile aynı odadaydım. "Lütfen yalan söylediğini-" "Yalan, her şey yalan Aşkın! Ben senin o hayalinde büyüttüğün kişi değilim!" "Neden kandırdın o zaman beni?! Nasıl bakabildin gözlerimin içine?! Neden seni seviyorum dedin, gelecek hayali kurdurttun?!" her yer onun sesiyle inlemişti. Sessizce odadan çıktığımda dışarıda bir sürü güvenlik ve kamera vardı, ağlamadan çıktım. Stabil bir yüz ifadesiyle çıktım gittim. Taksiye bindim ve otele gidip kimse görmeden eşyalarımı toplayıp odadan çıktım ama Serra abla kolumdan tutup beni kendi odasına çekti. "Kızım, sen deli misin?" "Abla, olanları duyunca sen de beni istemeyeceksin. Şimdiden gideyim." "Delirme, seni dinlemeden bunu yapacak değilim." "Boş ver, bak burada ne varmış?" elime geçen şişeyi tepeme diktim, gerçekten hayat normal kafayla çekilebilecek bir şey değildi benim için. Kafamdaki sesler susmuyordu. Aşkın ve Çağın abi uzun süre olmasına rağmen gelmemişti, biz de balkonda oturup öylece kafa çekmeme dayanamayan Serra abla arabasına bindirip şehir turu yaptırıyordu bize. Kerem de arkadaki pusette oturup açılan şarkılara eşlik ediyordu. "Sevdik, sonunu bile bile sevdik. Daha gençtik, tabi kolay yolu seçtik acıyıp geçtik!" ağzımdan dökülen kelimeler tamamen benim bilincim dışıyken elimdeki telefonun varlığını hissediyordum. Sıcak bastığı için hava iyi gelmişti. Evet bu anı iyi hatırlayın çünkü sabah utanç kaynağım olacak anları bir de kayda alıp paylaşmıştım. "Bir daha bir şeye güzel dersem dilimi sevsinler. Ayrıldılar anasını satayım." "Abla ne oldu maçta onu anlat sen." "Atarlı giderli gönderilerle birbirinize gönderme yapacağınıza konuşarak anlaşsanız diyorum." "Aşkın ve yenge odaya girince bağrıltı kopmuş, kavga etmişler diyordular da inanmıyordum." "Yenge ayrılmayın gözünü seveyim, Aşkın vites düşürüyor sonra maçlarda." Bağıra bağıra şarkı söylerken çift görsem da huyum olduğu için gelen yorumları okuyup daha çok ağlıyordum. Artık tamamen çift görüyordum. Normalde bu yapacağım iş değildi ama şu an düşünme yetim yüzde birlere falan inmişti. Aşkın'ın da gönderi attığını görünce gergince onun gönderisine baktım. "Kalakaldım kışın ortasında yine, yine aldandım sonunu bile bile. Cennetten kovuldum isyan ede ede, hiç utanmıyorum..." Çağın abi, Dante, Buğra ve bu Aşkın denen şahıs boğaz kenarında oturmuş deli gibi şarkı söylüyorlardı. Hayır Aşkın tamam da bunların tribi neydi? "Kalkın mahvolduk." Aşkın bu yoruma cevap vermişti. "Eyvah, eyvah." kafası mı güzel demek hakaret olurdu, Aşkın tam bir alkol bağımlısıydı. "Aşkın sayesinde takımın mentali çöktü." "Toparlan Aşkın bırakma kendini." "Abi ne olur barışın bunu tüm camia istiyor (yoksa şampiyonluk gidecek.)" "Bunlar neden ayrıldı şimdi ki? Olan kavga yerine bunu konuşuyoruz." "Gönderme yapacağına arasana! Deli misin sen? Hadi benim kafa ergenlikte kalmış sen de mi öylesin arasana beni, gelsene yanıma!" sanki görecekmiş gibi telefona bağırırken Serra abla ve Kerem oldukça sakindi. "Biz iki aşık, kafaları karışık..." Serra abla şarkıya eşlik ederken ben sinir krizine girmiştim. Cidden Aşkın ile sonumuz böyle mi olacaktı. "Hayat bitti Serra abla." "Ne bitmesi kızım, biz Çağın ile beş yüz kere falan böyle kavga etmişizdir. Tabii ki bizimki de normal değil ama kavgasız ilişki de olmaz yani." "Bilmiyorum, yaptığım şeyden sonra da beni affetmez. Başka bir futbolcudan, maçta sevgilinin açığını duymak seni nasıl hissettirirdi?" "Sorardım, nedir ne değildir." "Sordu zaten. Ben lafı ağzına tıkadım çıktım." "Aferin iyi yaptın." "Abla haksızım, neyin açıklamasını yapmamı bekliyorsun ki?" "İllaki bir açıklaması vardır, seni tanıyorsam bu böyledir." sustum çünkü haklıydı. Susmak onaylamaktı bazen. Başım daha da bulanıklaşmaya başlayınca koltuğu arkaya yatırıp gözlerimi kapadım. "Mercan, Mercan." bana seslenen biri vardı, gözlerimi açtığımda bulanık bir kadın silueti bana bir şey uzatıyordu. "Şunu iç, biraz ayıl." elindeki ne bilmiyorum ama bana vermeye çalışıyordu, tuttuğum halde bardak elime gelmiyordu. "Hay yarabbim, ne içtiysen artık?!" kadın bana kızarken ben ne içtiğimi hatırlamaya çalışıyordum. "Su içtim?" "Aynen, su içtin." ağzıma uzattığı pipetten birkaç yudum çektim, acıydı. "Tamam, istemiyorum çok acı." "Umarım iki yudumla ayılırsın." kahve olduğunu düşündüğüm şeyi çekip arabayı sürmeye başladı. Ben ise gözlerimi yeniden kapattım. Tekrar uyandırıldığımda kendim ayağa kalkmıştım ama yer ayağımın altından kayıyordu. Ayağa kalkmaya çalışırken düşecektim ama biri beni tuttu. "Mercan, bu hal ne?" Çağın abinin sesiydi sanırsam. "Mercan yürüyebilecek gibi değil, sen yardımcı ol. Ben de Kerem'i alayım." "Tamam. Mercan, ayağını basabilir misin?" "Evet." koluma girdiğinde ayağımı bastığım an yer kaydı. "Anlaşıldı, yürüyebilecek gibi değilsin." kucağına almıştı anlaşılan. Yani ayaklarım yerden kesilmişti. "Ben de bu gece Aşkın ile kalayım bari." "Neden? O da mı böyle." "Aşkım, bu ikisine yanıcı ibaresi yapıştırsak sırıtmazlar yani. Bir de ekstra olarak Aşkın sürekli ağlıyor." ikili konuşurken benim tek anladığım Aşkın'dı. "Çok saçma, neden kavga ettiler ki yani?" "Mercan'ın eski bir sevgilisi varmış. Aşkın'a hiç bahsetmediği. Ve bu gece kulübünün hissesinin yarısı ona aitmiş. Futbol maçında karşı takımın oyuncusu söyledi. Bayağı ağır küfürler etmiş Aşkın'da ondan kavga etmiş." "Çocuğu savunmak futbolcu arkadaşına mı düşmüş peki?" "Çocuk ölmüş. Motor kazasında." "Ne?" Bir yatağa bırakıldığımda ağlıyordum. O ölmüştü. Benim yüzümden. "Ağlama, geçecek hepsi." Serra abla bana sarıldı. Buna ihtiyacımın olup olmadığını bile bilmiyordum. "Abla bu bir çok insanı etkiliyor, sadece beni değil ve bu daha fena. Durduk yere insanların nefret ettiği biri olmak istemiyorum ben." "Haklısın, bu çok acı verici bir şey. Aşkın bunu hep yaşıyor, onun için doğru kararlar veremiyor. İkiniz de çok gençsiniz o yüzden birbirinizi ağırdan almanız gereken zamanlar gelecek. Ha ben kaldıramazdım ve kaldıramam da ikinizin yaşadığını. O yüzden gözden uzak bir hayat yaşamaya çalışıyorum." "Ben sevdim, yani insanları sevebiliyormuşum ama herkesin planını kendi planlarımla beraber çöpe atacağım galiba." "Yok yok. Öyle bir şey olmaz merak etme sen." "Olmaz mı gerçekten?" "Olmaz, gerçekten." Orada uyumuştum. Sabah kalktığımda Kerem bana sarılmış vaziyetteydi, diğer tarafta da Serra abla yatıyordu. Kerem'i izledim. Düzenli bir hayatımız olsaydı bizim de böyle bir çocuğumuz, hayatımız olabilirdi. Ama artık biraz değil, bayağı adamın güvenini sarsmıştım. Bana bir daha inanmayacaktı. Kerem'i bırakıp ayağa kalktım ve bu aşkın oluru yok düşüncesiyle yürüdüğüm kaçıncı yoldu bilmeden balkona kadar olan yolu yürüdüm. Balkondayken tam yan odada yatan Aşkın'ın açtığı bir şarkının sesi geliyordu. Biraz kafamı uzatıp baktığımda masanın üzerinde uyuyakaldığını görmek benim için zor olmadı. Şişe de hemen masanın üzerinde boş bir vaziyette konumlanmıştı. Şarkının sözlerinin ağırlığında ezildim, bir insan için sözlerin bu kadar acı verici olması mümkün müydü? Ben duygularımın esiri olmuşum Hatalar yalan duygularla başlıyor Sen de benim hatalarımdan birisin Sen en büyük günahların bedelisin Senin için harcanan zamana yazık Sen en güzel duyguların katilisin... Onu izledim, dokunamadığım saçları, bana bakmasına doyamadığım gözleri... Artık hepsi birer anıydı ve o gözler hiçbir zaman benim için gülmeyecekti belki de. Makyajım akmış, saçlarım berbat bir halde olmalıydı ama bu beni hiç rahatsız etmiyordu. Fark etmiyordum bile. "Ben de senin hatalarından biri miyim? Bu kadar zamana ve anıya verilen isim sadece hata mı?" Aşkın'a mesaj atacak yüzüm yoktu. Konuşacak da yüzüm yoktu ama bunu görürdü. Ona son bir mesaj atmak istemiştim, son bir defa sarılıp istemeden ağlaya ağlaya ayrılsaydım da bu böyle olmasaydı. "Anlaşılan iki taraf tarafından da ayrılık acısı çekilmiş." "Abla güzel kızsın üzülme, her aşkın son aşkımız olacağını düşünürüz hep." "Geleceği parlak bir kızsın, kendini bir ayrılık yüzünden mahvetme." "Aşkın'ın neden seninle çıktığını bile anlayamamıştım ki olayların çıkması nokta atışı olmuş." "Bir sonraki alacağın sahne nerede olacak?" Daha parmağımı tam kaydırmadan bile hakkımızda yapılan ilk haberi gördüm. Bakmak bile istemedim, ne abartılar yapılmıştır orada bilmiyorum ama bitti. Bu kadar, bitti. Herkesin her şey hakkında yorum hakkı olan bu dünyada kimseyi susturamazdık. Telefonum çaldığında Aşkın uyanır da beni görür diye içeriye fırladım. İsmail arıyordu. "Evet?" "Mercan, sana güzel bir haberim var. Yani ayrılık gecesinin üzerine iyi gitmez ama..." "Söyle." dışarı çıkmıştım, yoksa odadakiler uyanacaktı. "Bir teklif geldi ve bana ulaşabildikleri için beni aradılar. İyi para teklif ettiler, bir düşün." "Tamam. Ne zaman?" "Gelecek ay. Görüşmen lazım ilk başta, sen buraya gelince haber ver ondan sonra ben halledeceğim." "Tamam." "Görüşürüz." Telefon kapanınca içeri girmek için yeltenirken yan kapının açıldığını görünce hızlıca içeri girdim. Bugün gidecektim, onunla karşılaşmamak için gece çıkacaktım, onlar ise sabah çıkacaktı. Valizimi toplarken Serra abla ile bakıştık, uyanmıştı. "Nereye?" "Gece yolculuğa çıkacağım, ondan önce de bir şehir turu yapayım." "Eminsin?" "Eminim." "Tamam o zaman, çıkarken bana haber vermen gerekirdi bu arada, bunu sonra konuşacağız." kalkıp bana sarılınca ben de ona sarıldım. Bir an nedense ağlayacak gibi oldum. Onları büyük ihtimalle bir daha göremeyecektim. "Aşkın ile küs olsanız bile her zaman evimiz sana açık, her durumda gelebilirsin. Sen Kerem'in bir numaralı adamısın." Serra abla hislerimi anlamış gibi konuşurken onun da sesi titredi. Ayrılıklar zordu, tekrar görüşmeme olasılığı varsa hele. "Görüşürüz abla. Sen de biliyorsun, seni asla yalnız bırakmayacağım. Her daim arkanda bir Mercan var." "Tabi kızım, daha pastanenin açılışına geleceksin." o gülümserken ben de gülümsedim ve elimi sallayıp odadan çıktım. Bir kafeye oturdum, yine o dün oturduğum kafeye. Dün ne kadar güzel anılara sahiplik yaparken bugün kendimi hep onun içinde hissedeceğim, insanların dönüp bakmadığı ama benim çok anlam yükleyip ruhumun bir parçasını bıraktığım, az çok müşterinin içeri girip bir bardak kahveyle şehre karıştığı bir yerdi. Başkası için burası bir uğrak yerinden başka bir şey değildi.
|
0% |