@hestiamy
|
Eve vardığımda gecenin bir yarısıydı. O zaman açabilmiştim bildirimlerimi ve o zaman görebilmiştim Aşkın'dan gelen mesajı. "Neden? Gelip bana anlatsaydın ya da hâlâ bir açıklama yapsaydın sana ne diyecektim? Bir gün pişman olursan beni bir kelimeyle bıraktığında ne hissettiğimi düşün. Bir çöp parçası gibi davrandın bana. Cidden ben senin için neydim? Günlerini geçirdiğin biri mi? Sadece sarhoşken üzebileceğin biriyim ben artık. Ayıkken seni sevmeyeceğime eminim. En azından deniyorum. Denediğim hiçbir şey üzerinde başarısız olmadım ben." Mesaj yazmak istedim. Soğuyan, titreyen ellerime rağmen. "Bizden olmazmış. Ben yalancının tekiyim ama sen dürüstlükten yana oldun hep. Yapabilecek bir şeyim olmadığı için üzgünüm. Eğer geçmişi değiştirecek gücüm olsaydı inan bunu yapardım. Ama olmadı, yapamadım." "Yapardın. Yalan deseydin, ben yapmadım deseydin Mercan. Bir sözüne baktım, ağzının içine baktım ben orada bir şey söylersin de beni kendine bağlarsın diye. Ama sen beni sevmemişsin ki, neye uğraşıyorum ki ben?" Telefonu elimden bırakıp balkona çıktım, hava almaya ihtiyacım vardı ama Aşkın evimin önündeydi. "Aşkın?" "En çok da neye üzülüyorum biliyor musun? Bu ilişkiye ben değer vermezsem sıfırmış. Hiçbir şey insanların gördüğü gibi güllük gülistanlık değilmiş. Ben öyle sanmışım!" yalpalıyordu, yürüyemiyordu bile. "Git. Lütfen bir taksi çağır ve git." "İstemiyorum!" öksürdükten sonra zorla yutkundu. "Seninle konuşmak istiyorum, bir nedeni vardır. Bir açıklaması vardır." "Yok dedim ya!" "Hayır, inanmıyorum." "İyi, inanma." hasta görüntüsüne rağmen onu orada bırakıp odama girdim ve yatakta cenin pozisyonunda yattım. Ağlıyordum, bir ihtimali yoktu bizim ilişkimizin. Zorlaştıran bendim bu işleri ama aşamıyordum. Gözlerimi kapattım ama asla uyuyamadım o kabusların arasında. Acı çekmek bu muydu? Gecenin daha da ilerleyen saatlerinde pencereden dışarı baktığımda yağmur yağmıştı, sokaklar ıslanmış ve pencereyi açtığımda toprak kokusu etrafı sarmıştı. Aşkın bahçe kapısının önünde oturuyordu. Şaka mıydı? Keşke daha önce yağmuru fark etseydim diyerek bahçeye indim, Aşkın pek kendinde durmuyordu. O yüzden onunla yüzleşmeyecektim, korkum yoktu. "Aşkın, beni duyuyor musun?" "Karbonatlı sakız var mı?" kendinde değildi. Deli gibi sarhoştu ve ateşi çıkmıştı. Ipıslak olduğu için beni de ıslatıyordu ve bol bol saçmalıyordu. "Aynen var." koluna girip eve kadar taşıdığımda çok ağırdı. Yerinden zor kaldırmıştım ama kendi az çok yürümüştü çok şükür. Koltuğa yatırdığımda bu şekilde hasta olacağını fark ettim ama ne yapacağımı da bilmiyordum. "Üzerini değiştirebilir misin?" cevap yerine halsiz bakışlar kazanınca yapamayacağını anladım. Yukarı çıkıp bana bol gelen kıyafetleri getirdim, olmasını umuyordum. Üzerini çıkarmak için kaldırmaya çalıştığımda resmen belimi ağrıttım. Ağırdı. Bir şekilde, çekiştirerek üzerindekini çıkardıktan sonra zorlukla giydirebildim. Sonrasında alt eşofmanını da giydirdim, bu daha kolaydı. En azından bacakları daha hafifti. Bakmamaya özen göstererek giydirmiştim, hasta olduğu için bunu yapmanın sakıncası olmadığını düşündüm. Üzerini örtmemek gerekti, bu denli ateşi olan birine havale geçirtmek istemiyordum. Mutfağa gidip hazırladığım sirkeli su ve havluyu Aşkın'ın başucuna getirdim. Kaseden aldığım ıslak havluyu sıkıp Aşkın'ın alnına koydum. "Soğuk." "Ne bekliyordun acaba?" "Beni sevmiyorsun değil mi sen?" ağzında gevelediği kelimelerden ne dediğini anlamıştım. Hiç cevap vermedim, versem de hatırlamayacak, hatırlasa da ben cevap vermeyecektim. Uyuyakaldığında okşadığım saçlarının son bir defa fotoğrafını çektim. Özlemimi bir fotoğrafla giderirdim pişmanlık gece yarıları vurunca. Ateşi yüksek mi bilemediğimden yukarı kata çıkıp ateş ölçücüyü buldum ve geldim. Ölçüm sonucu otuz dokuz olunca Serra ablaya mesaj attım. "Abla bu saatte rahatsız ettiğim için özür dilerim ama çok ateşi olan birine ne yapılır?" "Sirkeli su işe yarayabilir." "Yaptım da inmiyor." "Biraz daha dene, olmazsa duşa girsin." "Tamam abla, teşekkür ederim." "Hayırdır birine bir şey mi oldu?" "Yok, yani bir arkadaşımın ateşi çıktı da." "Anladım, geçmiş olsun arkadaşına." Nedense Serra abla bunu hissediyor gibi gelse de Aşkın'ın olduğunu söylemedim. Asıl konu ise ben bunu banyo yaptıramazdım. Yani, o kadar da değildi, o yüzden tüm gece elini kolunu havluyla silmeye karar verdim. Başına oturup saatlerce bunu yaparken arada gözlerim kapanıyordu kendi kendine. Sabaha karşı yanımdaki kıpırtıya uyandım. Aşkın uyanıyordu. "Su." sesi kısık ve kalın çıkıyordu. Hasta olduğu her halinden belliydi. Masanın üzerindeki sürahiden bardağa doldurduğum suyu ona uzattığımda daha gözlerini açmadan oturdu ve suyu içti. "Kendini daha iyi hissediyor musun?" gözlerini nihayet açabildiğinde üzerine baktı. Kıyafetlere ufak bir güldükten sonra geri eski morali bozuk haline döndü. "Mercan, bana ne olur gerçekleri anlatır mısın?" bana öyle gözlerle bakıyordu ki, biliyordu sanki içimi. O beni tanıyan, anlayan ve içimi bilen tek kişiydi. "İnanacak mısın?" "Senin beni zihnen, bedenen, hiçbir açıdan aldatmayacağına eminim. İnan bunu sormazdım yoksa." elimi tutup bana baktı. Yardım etmek istiyordu bana ama benim için geçti. "O ölmeden önce, yani biz-" ellerim titriyordu, doğrusu panik olmuştum. "Tamam, sakince anlatabilirsin." beni sakinleştirebilmek için olabildiğince yavaş konuşuyordu. "Onunla sevgiliydik, üniversite döneminde çalışıp kazandığım paralar ve onun parasıyla ortak bir işe girdik. Tuttu da, sonrasında burayı açtık ama yemin ederim o da ben de zengin değildik. Sonradan durumumuz iyi oldu. O zamanlar sevgiliydik ve iyiydi aramız. Sonrasında işler büyüdü falan derken biz ayrıldık ama işimiz devam etti. Ben sürdürememiştim ilişkiyi. Benim suçum yani. Ölmeden önce onun bir vasiyeti olduğunu bilmiyordum, hatta benim haberimin olması da işi tamamen bana bıraktığı için oldu. Ayrılsak da sevdiğim bir insandı. Bu futbolcu çocuk da arkadaşı sanırsam, daha önce bahsetmişti ama çocuğu hiç görmedim. Ben iş yerini istemedim, vasiyeti öyleydi." Dirseklerini dizlerine dayayıp derin bir nefes aldı. "Tamam, bunda bir sorun yok. Bana anlatabilirdin Çiçek." eğer Çiçek diyorsa işler iyiye gidiyor demekti. "Ama o adamın dediği gibi, para için böyle şeyler yaptığımı zannedebilirdin." "Ben seni hiç yargılamadım ki." "Ama beni yargılamayacağını öğrenene kadar çoktan yalan söylemiştim." "Anladım, hiçbir açıklama yapmadığını görmek beni kötü hissettirdi. Bilmiyorum, her şey tamamen bitti sandım ve şunu anladım ki kısa sürede oluşturduğum bu düzen benim her şeyim olmuştu." "Ben sensiz bir şey yapamam, bunun aksine inanıyor musun? Sen olmaduğun zaman o kadar kötü hissettim ki... Ne yapılır, nasıl yaşanır sensiz, inan bilmiyorum." "Bundan sonra her konuda açıklamanı bekleyeceğimi anlamalısın. Seni anlayışla karşılayacağımı bilecek kadar beni tanıyorsun zaten ki sen kötü bir şey yapmazsın, kötü biri değilsin Mercan. O soğukkanlılıkla söylediğin kelimelerin attığın gönderilerde kayboldu. Ben okuyayım diye attığın o yazıda kayboldu. Ben seni bilirim, bana yazamadığın için o gönderiyi attın. Sen benim hatam değilsin Mercan. O yüzden yazdım sana, o yüzden kapına gelecek gücü buldum kendimde." üzerindeki örtüyü köşeye atıp bana sarıldı. "Özür dilerim, benim yüzümden ateşin çıktı, acı çektin ve ağladın." "Sorun yok, her şey bir yanılsamadan ibaretti ve geçti. Panik yapman senin suçun değil." beni öptüğünde ona kocaman sarıldım. "Kahvaltı yapalım mı?" "Yapalım." "Ama bugün ben hazırlayacağım, karışmak yok." bunu dediğimde güldü. "Bunu demek istemezdim ama işime gelir, kendimi halsiz hissediyorum." "Hadi mutfağa geçelim." ben hareketlendiğimde o da mutfağa geçip masaya oturdu. İş yaparken kahve yudumlamayı severdim, hele ki yağmur yapıyorsa harikaydı. Bir ara yağmuru izlemeye dalmışken arkamdaki kıkırdamayla arkama baktım. Aşkın fotoğrafımı çekiyordu. "Ev halim bile güzel değil mi?" elimin tersini çenemin altına yerleştirip gülümsediğimde o da güldü. "Şüphen olmasın." "Aşk mı lazım?" "Barışmışlar! Dün tüm gün dua etmiştim bunun için." "Umarım bir daha olumsuz bir şey yaşamazlar, neşelerini kaybetmemek için ellerinden geleni yapıyorlar ve mutlu olmayı sırf bu yüzden hak ediyorlar." Serra_abalıoğlu: "Barıştığınızı buradan öğrendim??" Telefonuma gelen bildirime baktığımda Aşkın'ın fotoğrafı paylaştığını gördüm. "Aşk bize lazım değil, zaten bizde çok var. Serra abla bizi öldürecek ama olsun." elimdeki biberleri doğrarken söylediğim sözle gülümserken Aşkın öksürmüştü. "Sen iyi şifayı kapmışsın." "Aşkımdan sırılsıklam olduğum için oldu." onun için sıcak su hazırlarken bu şakasına güldük.
|
0% |