@hestiamy
|
Bacımlar nasılsınız napıyonuz bi yazın, instagrama kitaplar hakkında gönderiler atıyorum oraya bi gelin kızzz. Neyse uzatmayacağım, iyi okumalar♡
"Neyse ki beş gün sonra maç var." Aşkın, hasta bir şekilde elindeki kahvesiyle Mehmet Hocanın karşısında oturuyordu. "Neyse sağlık olsun, bir daha üzmeyin birbirinizi." "Üzmeyiz. Yani inşallah Hocam." Hoca ve Aşkın gülerken ben gergince oturuyordum. "Bu arada, bu akşam takım yemeği varmış ama gelemezsiniz herhalde. Aşkın hasta-" "Abi! Ben bir aydır bunu bekliyorum. Elbette geleceğim." "İyi hissedersen gel bence." "Hissederim hissederim." "Tamam öyleyse hasta misafirliğinin kısası makbuldür. Ben gideyim." Hocanın ayağa kalkmasıyla ben de ayağa kalktım. "Buraya kadar zahmet ettiniz. Çok düşüncelisiniz, teşekkür ederiz." "Rica ederim kızım, ne demek. Kendinize iyi bakın." "Siz de hocam." Hocayı yolcu ettikten sonra telaşla Aşkın'a döndüm. "Ne giyeceğim ben?" "Herkes rahat takılır genelde bu tarz yemeklerde. Ne ile rahat ediyorsan onu giy. Zaten herkes yalandan konuşup yemeğini yer ve gider." "İyi bari." rahatlamış bir şekilde nefes verince beni öptü. "Sen çuval giysen de dünyalar güzelisin zaten. Bu kadar telaş etme." "Yani öyleyim de, ne bileyim işte. Ben güzelim ama aynı zamanda yakışıklı ve binlerce kişinin aşkı olan bir sevgilim olunca sönük kalmak istemiyorum." havalanir gibi saçlarımı savurup güldüm. "Senin ışığından kimse beni göremiyor, emin ol." "Şımardım ha." ona sarılıp güldüğümde beni belimden kavrayarak kucağına aldı ve salona ilerledi. "Buna alış, ben romantik bir adamım." "Beni süslü kelimelerinle kandırmaya mı çalışıyorsun acaba?" "Bilmem." güldüğünde onu tutup öptüm. Öpmelere doyamayacağım kadar güzeldi. Aşk tuhaf bir şeydi, kimseye karşı duygu beslemeyeceğiniz durumlar karşısında bütün duygularınız tavan yapıyordu sanki bir anda. O kişiydi, doğru kişiydi o an dünya dururdu. "Sana yaptığım her haksızlık için kendime çok kızıyorum." "Bunu yapmana gerek yok, herkesin korktuğu için sesli okuyamadığı hikayeleri vardır." "Özür dilerim." ona kollarımı sıkıca dolandığına o da bana doladı. "Biraz böyle kalalım." beraber yattığımızda Aşkın'ın ricası ile öyle kaldık. ... Akşam olduğunda bir kaos içinde hazırlanıyorduk. "Aşkın çoraplarının koltuğun üzerinde ne işi var!" Ben bağırırken o da arkamdan sessizce gelip çoraplarını aldı. Suçlu olduğu zaman sesi çıkmazdı genelde. Saçlarımı salıp içinde rahat edeceğim kıyafetleri giydikten sonra onun evine gitmek için Aşkın ile dışarı çıkıyorduk. Ayakkabılarımı giyerken Aşkın evin içinde koşuşturarak bir şey arıyordu. "Ne arıyorsun?" "Bana verdiğin künyeyi kaybettim." bir an baktığımda benden çekinir gibi bakışlar atıyordu. "Önemli değil, çıkar bir yerden." "Ben özür dilerim." gerçekten çok pişman ve üzgün gözükmesi beni üzmüştü. "Saçmalama, özür dilemene gerek yok. Altı üstü bir künye kaybedilebilir. Hadi çıkalım." "Sen öyle diyorsan..." sonunda evden çıkabildiğimizde telefonuma gelen mesaja bakmak üzere arabaya bindim. Aşkın arabayı çalıştırırken ben kafamı telefona çevirmiştim. "Bir baksana balım." Serra abla mesaj atmıştı. Normalde böyle mesajlar atmazdı, acaba ne olmuştu? "Efendim abla?" mesaja cevap gelmeyince elimden bıraktığım telefonla beraber güneşli hava yüzünden arabanın güneşliğini indirdim. "Aşkım biz sözlenelim mi ya?" Yine Aşkın ve yine mükemmel bir teklifle karşılaşınca hızla kafamı çevirdim. "Sevgili arı, sen buna ne dersin? Sözleneyim mi?" arı ile konuşurken Aşkın bana döndü. "Arı mı var arabada?" "Yok aşkım kangal var." ona gülümsediğimde çok komik der gibi histerik bir gülüş attı. "Her neyse, arıyı çıkarır mısın? Alerjim var." "Yani bu arı seni sokarsa ölür müsün?" "Bilmem, en son üç yaşımdayken sokmuş." "Anlaşıldı." elimle arıyı uzaklaştırmaya çalışırken bana meydan okur gibi inatla çıkmıyordu. "Birazdan sokacak birimizi." "Seni sokmasın da, sıkıntı yok." "Sana da bir şey olmasın." artık arı sabrımı sınarken sonunda kendi rızasıyla çıkmıştı. "Sonunda." Arıyla uzun bir uğraş içerisinden çıktıktan sonra Aşkın'a döndüm. "Şampiyonluk elden gitmesin diye kovdum arıyı, değerimi bil." "Çok sağ ol aşkım. Beni değil de kulübü düşünmüşsün gibi oldu biraz." aramızda gülştükten sonra önümüze döndük. "Ne kadar kaldı gelmemize?" "İki üç dakika kaldı." "Çok şükür." yolculuğun biteceğine mutlu olurken telefonuma bakmak yeni aklıma geldi. Serra abla acaba bir şey mi isteyecekti diye düşünürken gelen mesaja tıkladım. "Aşkın ile buraya gelmezseniz çok iyi olur aslında. Aşkın'ın eski sevgilisi burada ve zaten psikolojisini heni toparlamaya başlamışken eski sevgilisinin eski arkadaşıyla bir ilişki içinde olduğunu görmesi hoşuna gitmez." Mesajı okuduğumda gözlerim belerirken Aşkın'ın arabayı durdurduğunu gördüm. Ben bir şey diyemeden arabadan çıkıp benim kapımı açtı. "Aşkın, geldik mi?" "Evet, işte burası. Sen biraz endişeli duruyorsun, bir şey mi oldu?" "Şey... Yok, bir şey yok." kafamı sallayıp içeri girmek için koluna girdim. İçeri geçtiğimizde Çağın abi ile karşılaştık. "Çağın Bey, çok şık olmuşsunuz." "O sizin şıklığınız efendim. Buyurun, geçin." gösterdiği kapıdan içeri büyük bir gerginlikle girdim. Masaya baktığımızda kabak gibi görünen çiftimiz ile Aşkın'a dönen tüm bakışları şaşırtacak bir olay oldu. Aşkın gülümseyip biz herkesle tokalaştıktan sonra yerine oturdu. Kız biraz olduğu yere sinmişti. Takımdan tanışmadığım kişilerle isim olarak tanıştım ancak çok kişi olduğundan aklımda tutacak gibi değildim. "Görmeyeli nasılsın Aşkın? Elin iyi oldu mu?" Zeynel tam bir pislikti. "İyiyim, son maçtan sonra sen nasılsın? Bazen kötü performans sergileyince psikolojik olarak yıpranabilirsin, bunu herkes yaşayabilir. Normaldir." Aşkın bunu öyle bir ayarda söylemişti ki, hem kavga içermeyen bir sohbet gibi görünen hem de büyük bir tehdit içeren bir sohbetti bu. "İyiyim, sevgilim sayesinde. Mercan kadar sosyal olmadığı için bilinmiyor ama o da takımımızdaki bir futbolcunun en büyük motivasyon kaynağı." "Mutluluğunuz daim olsun, senin için en içten bunu söyleyebilirim." "Ben karşına böyle çıkmak istemezdim. Özür dilerim." kız nihayet konuşmuştu. "Eğer karşına kimsesiz bir adam olarak, mutsuz biri olarak çıksaydım sana çok öfkelenirdim belki ama hayatımın bir dönemi benimle vaktini paylaştığın için teşekkür ederim. Eğer tüm bunlar olmasaydı hayatımdaki en değerli kişiyi bulamazdım. Gerçekten teşekkür ederim." Aşkın o kadar güzel ve nazik konuşmuştu ki ona bir defa daha aşık olmuştum. "Yine de bu yaptığım hiç etik değil." "Yaptığının doğru olduğunu söylemedim zaten ama konuyu daha fazla uzatmaya gerek yok." konuşma biterken içeri giren Serra ablayı görünce büyük bir oh çektim. Yanıma otururken her yere gülücük dağıtıyordu. Aynı zamanda da Aşkın'a bakıp bu neden bu kadar mutlu der gibi gergince bana bakıyordu. "Neden Çağın abiyle beraber gelmediniz abla?" "Pastanede halledilmesi gereken işler vardı da, onu hallettim de geldim." "Sen iyice işleri ilerlettin abla. İkinci minik olmaya ikinci şubeyi de açarsın." Aşkın neşe saçarken Serra abla bu hallerini iyice yadırgamıştı. "Belli mi olur? Daha düne kadar bu iş bile aklımda yoktu. Mercan hepimizin hayatını girdiği gibi iyileştirdi cidden. Kızım sen melek falan mısın?" "Genelde cennetten mi düştün fıstık derler ama melek değilim." kendimi överken Aşkın gerilmişti. "Hayırdır? Kim diyor onu sana?" "Birileri işte." "Hmm, öyle olsun." "Olsun bakalım." birbirimizle yalandan inatlaşırken Çağın abi de gelince bizim ekip tamamlanmış sayılırdı. Sonrasında Lysander, onun eşi, Dante ve Gökalp ile Gloria da gelmişti. Hepimizin beraber sohbet ederken gayet eğleniyorduk. "Siz çok tatlısınız. Keşke daha erken tanışabilseydik. Margaret, yani Lysander'ın eşi İngilizce bir biçimde bunu söylemişti. Hepimiz ortak bir dil bulmak adına İngilizce konuşuyorduk. "Ben de sizi tanıdığıma çok memnun oldum. Umarım sık sık görüşebiliriz." kadının oğlu durmayınca Kerem'in yanına koyup bize geri döndü. Kerem ile Charles çok iyi anlaşıyordu. "Umarım. Ben de sizi sık sık görmek isterim." "Bir gün kızlar olarak gezelim. Serra abla, Margaret, ben ve Mercan." "Çok güzel fikir." partnerlerimiz sadece bizi dinlerken içeri giren çift ile odağımız kapıya tamamen kaydı. "Biz geldik!" Buğra ve Sevda içeri girmişti. "Hoş geldiniz." Aşkın sıcak bir şekilde karşılarken ben kesinlikle bu çifti beklemediğim için donakalmıştım. Bizden de hızlılardı bunlar. "Seni beklemiyordum, şaşırdım cidden. Ama gelmen çok iyi oldu." Ben konuşurken yemekler servis ediliyordu. "Artık resmi ve ciddi bir ilişkiye başladık. O yüzden geldim, diğer türlü olsa gelemezdim." "Ne güzel, umarım hep böyle mutlu olursunuz. Değil mi Buğra Bey?" ben Buğra'ya güven vermediğini ima ederken o da çekinircesine gülümsedi. "Elbette, hiç üzmeyeceğime söz veriyorum Sevda'yı." "Güzel." "Ben ilk defa Buğra'yı bu kadar gergin gördüm. Bunu nasıl başardın bize de öğretsene Mercan." Çağın abi söylediği lafın ardına gülünce tüm masa güldü. "Arkadaşımla çıktığı için böyle sanırsam." "Yok yok, ben seni zaten severim Mercan." "Ben de seni seviyorum ama şüphelisin biraz. Pek güven veremiyorsun." "Kırılıyorum ama." "Tamam tamam şaka yaptım alınma." Güzel bir muhabbetin ardından yemeklerimizi yemeye koyulmuştuk. Aşkın yemekteki patatesleri yememişti, ben ise etleri. Bunları birbirimizin tabağına aktarırken birbirimizi tamamladığımızı düşündüm. Demek ki benim pek et sevmediğim gibi o da patates sevmiyordu. Aslında biz bu sofrada zehir de yesek bu aşkın etkisiyle çok lezzetli gelirdi. Yemek süresince herkes partneriyle mırıltılı sohbetler etmişti. Yemek bittikten sonra tatlılarımızı da yedik ve bir boşluğa düştük. Gerçekten herkes biraz eğlenceye ihtiyacı var gibi duruyordu. "Bizim oraya geçelim mi? Üst katı bize ayırabilirim." bu güzel bir fikirdi, bana göre. "Kulüpten mi bahsediyorsun?" Zeynel konuşunca göz devirmemek için kendimi zor tuttum. "Evet." "Biz gelmeyelim, zaten birazdan çıkacaktık. Siz gidin." "O zaman kalanlar, gelecek misiniz?" Millete döndüğümde herkes arasında münakaşaya girdikten sonra olumlu mırıltılar çıkardılar. "Öyleyse gidelim!" herkesi kaldırıp kavimler göçü gibi bir yolculuğa başlarken biz arabamıza geçmiştik. "Aşkın! Ben neyi unuttum?" "Neyi unuttun?" aklıma yeni gelen bilgiyle duraksadım. "Bir yerde sahne alacaktım, onun detayları hakkında İsmail ile konuşacağım" "Ne güzel." "Unutturma lütfen, ben hemen unutuyorum." "Tamamdır." yol boyunca pencereden kafamı uzatıp akşamın esenliğine bıraktım kendimi. Mekana geldiğimizde herkese nereye gitmeleri konusunda yardımcı olduktan sonra ben de ikinci kata çıktım. Çağın abi ve Lysander sonra gelecekti, ikisinin de bakıcıya bırakmaları gereken minikleri vardı çünkü. İkiliyi beklerken yarım saat sonra da onlar gelince beraber eğlenmeye başlayabilmiştik. Zaten yarım saat mekan keşfi ve ne istediklerini düşünüp sipariş etmekle geçmişti. Aşkın onlara önderlik ederken ben de İsmail ile üstünkörü bir konuşma gerçekleştirmiştim. Herkes ortama uyum sağlayınca eğlenmeye başlamıştık. Şöyle bir baktığımda insanlar tarafından sevilen biri olmuştum. Onları eğlendirebiliyordum. Şarkılarla beraber eşlik ettiğimiz sözler ve yanında huzur bulduğumuz ruhlar... Gerçekten bir sene önceki hayatımdan eser yoktu, bu renkli hayatın o hayatla uzaktan yakından alakası yoktu. Bazılarımız şarkı söylerken bazılarımız fotoğraf çekiyordu. Arada dönen sohbetler benimle olmadığı sürece gürültüden duyamıyordum onları. Bir süre sonra anlaşılan herkesin sevdiği bir parça çıkmıştı ki herkes eşlik edip eğleniyordu. Bu anı ölümsüzleştirmek için telefonumu açtığımda herkes kameraya döndü. Tüm ruhumu söktün dün Tam 21 gram eksik ölçtürdün Sen bekle, su içip seni öksürsün Gelip söksün, işim gücüm gönlüm Bi' sonraki ömrüm gör beni lütfen İsterse elimden alınsın bütün süksem Gel benle yüksel Dudakların iksir O nası' mimikler Sen bi' fidan olsan her yere seni diksem Serpil filizlen... İşin şaşırdığım tarafı Lysander ve Margaret'ın da bu şarkıyı bilmesiydi. Benim enerjim onlar kadar çok olmadığından on beş dakika daha onlara eşlik ettikten sonra köşeye oturmuştum. Aşkın da yanıma gelmişti. "İlk defa neredeyse tüm takımı birlikte ve mutlu görüyorum. Çok iyi." "Aşkın'ı görünce günüm güzelleşti." "Daha fazla hayal kurmak istemiyorum..." "Diğer takımlar çalışmaktan ölürken bizim takımın rahatlık seviyesi;" İnternete bakınırken Aşkın konuştu. "Yemin ederim elini değdiğin her yer güzelleşiyor. Senden önce böyle bir eğlence kimse düzenlememişti." "İnsanların mutlu olmasını seviyorum." "Ben de seni seviyorum, sadece seni."
|
0% |