Yeni Üyelik
25.
Bölüm

45+25- Her şeyin ilacı sensin

@hestiamy

 

Bu bölüm olumsuz örnek içerebilir, hiçbir güzelleme yapılmamaktadır.

 

Yemek masasında toplandığımızda sessizlik hakimdi. Aşkın zoraki pansumana razı olduğu eliyle çatalı tutuyordu ama benim zorlamam hariç küçük lokmalardan öteye geçemiyordu.

Serra abla da Aşkın kadar bitkin duruyordu, Çağın abi yemeği zorla yediriyordu. Diğerleri de farksız bir durumdaydı. Eskiden cenaze evine gidip tadını beğenerek yediğiniz bir tabak yemeğin ya da tatlının içinde o ailenin büyük bir acısı olduğunu anlıyordunuz.

Ben... Ben ise nasılım? Bilmiyorum ki. İyi değilim sanırsam.

Kendi hislerim cidden önemli değildi şu an. Aşkın'ın iyi olması gerekti, o bunu haketmişti. O kötü bir değildi ve kötü bir sonu haketmemişti ama herkes nasibini yaşıyordu işte.

Kapı çaldığında ayağa kalktım.

"Ben açarım." koca salonda topuklarımın ürkütücü ve yankılı sesi eşliğinde kapıya ilerledim.

Kapıyı açtığımda Mehmet Hoca ile karşılaştım.

"İyi misiniz kızım?" girer girmez temkinle bu soruyu sormuştu.

"Biz atlatırız bir şekilde ama Aşkın çok kötü hocam."

"Atlatmasına hepimiz yardımcı olacağız. Onu yalnız bırakmayacağız asla. Ben biliyorum ki Aşkın yalnız bırakılmaması gereken bir çocuk." Hoca çok iyi bir gözlemciydi. Aşkın birkaç gün soyutlanmak yerine yalnız kalmamalıydı.

"Haklısınız, elimizden geleni yaparız."

"Şimdi içeri geçelim, sonra ne yapacağımızı daha detaylı konuşuruz." o an geri çekilmediğimi amlayıp geri çekildim.

"Tamamdır, buyurun." beraber içeri geçtiğimizde Mehmet Hoca da masaya geçti ve Aşkın'ı gözlemlemeye başladı. Aşkın ise parmağıyla masada daireler çiziyor ve gözünü masadan ayırmıyordu.

"Aşkın-"

"Abi ben futbolu bırakacağım." daha Hoca ağzını açamadan Aşkın'ın dediği ile hepimiz ona bakakaldık.

"Ne dedin sen?"

"Mercan özür dilerim ama yapamayacağım." Aşkın dolu gözleriyle çaresizce ve hayal kırıklığıyla bakıyordu bize.

"Aşkın! Buna izin vereceğime seni temiz bir dayaktan geçiririm ben. Bırakmayacaksın, bu kadar." Mehmet Hoca net bir şekilde konuştuğunda Aşkın ağlıyordu.

"Ne yapacağım abi ben? Kardeşim öldü, doğru düzgün oynayamıyorum bile."

"Peki bırakınca ne olacak? Bir köşede ölmeyi mi bekleyeceksin? Sen şu an üzüntüyle saçma sapan kararlar veriyorsun ve ben buna izin vermeyeceğim. Seni hayata bağlayacak tek şey futbolun ve kız arkadaşın bu saatten sonra. Sevmediğini bilsem tamam derim ama sen hep taraftarlara gülümseyen, maçı kazandığın zaman başını yastığa rahatça koyan bir kişilik oldun. Hayatında bir şey değişti diye her şeyi kötü tarafa çekemezsin."

"Benim içim yanıyor. Ölüyorum ben. Bırak abi, benim kariyerimi ben haketmiyorum." kendini parçalıyordu hayatını parçalıyordu.

"Onu bunu bilmem Aşkın. İki gün izin veriyorum. Evde yat dinlen ne yapıyorsan yap ama antrenman yapmasan bile iki gün sonra tesiste olacaksın." Mehmet Hoca biliyordu. Bence biliyordu Aşkın'ın yalnız kalınca kendine zarar verdiğini, saatler boyu içtiğini ve ölmek istediğini.

"Yapamazsam, her gün daha da ölmek istersem ne yapacağım? Takım batarsa ne yapacağız abi?"

"Bu takım batacaksa biz beraber batmaya razıyız. Biz batırdıysak çıkarırız da. Sen battıysan elimizi sana uzatmayı da biliriz abi." Gökalp konuştuğunda Aşkın ciddi bir karar vermenin arefesinde gibi ellerini saçlarına geçirdi.

"Kardeşimin kahramanı olmak için oynadım ben futbolu, yalan yok sevdim ama ne yaptıysan kardeşim için yaptım ve o öldü." sesi o kadar titriyordu ki konuştuğu zor anlaşılıyordu.

"O seni izliyor, izleyecek. Seni böyle görmesi onu mutlu eder mi Aşkın?"

"Abi, bilmiyorum ben... Ben sağlıklı düşünemiyorum." Aşkın iyice yelkenleri suya indirmişken Mehmet abi sandalyesini ona yaklaştırdı.

"Aşkın, sen yapacaksın oğlum. Ben senin baban, abin her şeyin olurum. Sen yeter ki iste. Sen ne istedin de yapmadım bugüne kadar? Çok çabaladın bu yolda, sen hayatı kendin kazandın. Her anlamda. Ve devam edeceksin ki kardeşin mutlu olsun, geride kalan insanlar için bir iyiliğin dokunsun." Mehmet Hoca sert biri gibi görünen ama çok iyi olan bir adamdı. Aşkın'ı oğlu gibi görüyordu. Bu her yerden belli oluyordu ama Aşkın korktuğu için biraz kördü bu sevgiye. Yine de Aşkın da onu büyüğü olarak görüp dinliyor ve seviyordu.

"Deneyeceğim. Bilmiyorum belki de yanlış yapıyorum ama ben kardeşimin ölüsü rahat etsin istiyorum en azından."

"Biliyorum oğlum. Biz varız, seni asla yalnız bırakmayacağız. Burada kapı gibi Mercan var bir kere." Mehmet Hoca benden gurur duyar gibi bahsedince gülümsedim ve Aşkın'a sarıldım.

"Evet, ben varım, takım arkadaşların var Serra abla var, Hoca var. Ve hepimiz seni çok seviyoruz."

"Senin gözyaşına dünyayı yakarım ben kardeşim." Çağın abi Aşkın'a dönünce Aşkın buruk bir gülümseme bıraktı.

"Hepinize teşekkür ederim. Gerçekten siz olmasaydınız ben ne yapardım bilmiyorum. Hiç gitmeyin olur mu?" Aşkın bunun korkusunu yaşıyordu. Büyük bir kaybın ardından bunu yaşıyordu. Aşkın kardeşimin ölümünün ardından anmesini tek kalemde silmişti. Her şeyi atabilmişti çünkü her şeyini kaybetmişti.

Dante'nin telefonu çalınca masadan kalkmıştı. Biz ise Aşkın'a yalnız olmadığını hissettirmeye çalışıyorduk.

Telefonla uzun bir süre konuştuktan sonra odaya gelip nefes nefese endişeyle bize bakıyordu.

"Aşkın annen tutuklanmış?" Aşkın artık hiçbir şeye şaşıramayacakmış gibi baktı.

"Neden?"

"Kardeşini öldürmekten." o an Aşkın oturduğu sandalyeyi düşürerek yerinden kalktı.

"Ne?!"

"Gidecek miyiz karakola?"

Aşkın sorulan soruyla beraber durdu. Olduğu yerde öylece durdu ve düşündü.

"Yok." ayakta durmakta zorlanıyordu ama hâlâ iyiymiş gibi davranıyordu.

"O zaman odaya çıkalım mı? Uyuruz biraz." el hareketlerimle Dante'nin olayı üstelemesini engelledim ve Aşkın'ı kolundan tutup odaya götürdüm.

Yukarıda bir odaydı, beyaz bir yatağa uzandık ve açık pencereden sızan ılık esintiyle tül perde havalanıyordu.

"Ben çok kötü bir zamandan geçiyorum galiba, her şey üst üste geliyor. İnsan içine çıkmak istemiyorum, artık insan içine çıkmaktan korkar oldum başıma ne bela gelebilir diye düşünmekten. Öyle bir dipsiz kuyuya düştüm ki çıkamıyorum."

"Bu aralar çok kötü bir dönemden geçiyorsun, evet. Ama cehennem varsa sonunda cennet de vardır. İçilen bir bardak zehrin ilacı da vardır."

"Cehennem benim içimde, söndürecek ne su ne de bir şey var ve ben sönsün diye zehir içiyorum. Tutunursam hayata, görürüm cenneti ama zaten cennet de şifasını bulamadığım cehennemin şifası."

"Öyle olmuyor işte, ben bulurum suyu. Kırk kuyu kurusa ben kırk birinciyi bulur şifayı getiririm." Aşkın'a sarıldım. Saçlarını okşadım öptüm ve sakinleşmesini bekledim. Gerçekten ne yapacağımı bilmediğim ve tesellilerin karşılık bulmadığı bir zamandaydık. Böyle zamanlarda uyku tek kaçış yoludur. Uykunun güzel tarafı zorlandığımızda kaçabilmemizdi, gerçeklerden, geçmişten, gelecekten...

Sonsuz uyunmazdı ama. Bir gün sonu vardı bu uykunun, ta ki o sonsuz uykuya dalana kadar. İllaki biter uykular o uykuyu beklerken. Ağlarsın, sızlarsın belki yaşadığın boş bir hayattır ama uyanırsın. Kalbin sıkışır bazenleri, bazenleri de olacak ya her şey üst üste gelir seni pes ettirmek ister gibi. Pes etmemek anlamsız bir savaştır, hayatı yenemezsin ama pes edersen yenilirsin. Ne kadar da adaletsiz bir savaş bu. Ama bir şey diyemezsin. Bu şey düzen değil zorunluluktur, düzenleri yıkarsın da zorunluluk kalır öylece.

Neden sensin? Neden hep acı çeken sen oluyorsun da ben seni izliyorum? Senin acılarını alamadığım için ilacı bende olan bir cennetin cehennemini sana yaşatıyor gibi hissediyorum. Eğer acı paylaşılsaydı senin hiç canın acımayana kadar alırdım ben o acıyı.

Şimdi burada üzgünce yatmayı hakeden sen değilsin ama hayata karşı yenemeyeceğimiz bir adaletsizlik de budur.

Cennetin anahtarı başkasında olabilse de cehennemin şifası o kapıları açanda da yoktur. Bu yüzden çoğu şeyi bir hastalık gibi kabullenir ve onunla yaşarız. Belki dünyada her hastalığın çaresi vardır, belki ölümdür bazı hastalıkların çaresi ama kalbinde yanan ateşin çaresi yok. Ne öldürür ne de yaşatır...

"Çiçek!" Aşkın nefes nefese kalktığında korktum.

"Aşkım, iyi misin?"

"Ben senin ölümünü gördüm. Rüyamda." titreyen ellerini tuttum.

"Öyle bir şey yok, bak ben buradayım ve her zaman senin için burada olacağım." ona sarılıp sakinleşmesini ve nefeslerinin düzene girmesini bekledim.

"Bu da gerçek olsaydı delirirdim. Düşüncesi bile çok kötü."

Mercan ona karşı ne diyeceğini bilemiyordu. Ne dese boştu zaten.

"Ben seni bırakmayacağım. Bunu unutma." ona sarıldığımda titreyen bedenini durdurmaya çalıştım.

"Bana lütfen içecek bir şeyler bul. Dayanamıyorum." elleri ve bacakları titriyordu. Biraz da sıcaktı.

"Aşkın sen gizli gizli içiyordum değil mi?" çünkü bu denli alkol bağımlılığı olan biri bir anda böyle oluyorsa daha önceleri içiyor olması gerekirdi.

"Seni kırmak istemiyorum, lütfen bana yardımcı ol." vücudu kasılırken kolumu tuttu.

"Bak. Lütfen. Benden uzak dur kendimi tutamıyorum." dişlerini sıkarken kolumu biraz fazla sıkmıştı. Kendini tutamıyordu.

"Kolumu bırak. Acıtıyorsun." sakin davranıyordum çünkü o şu an bana bir şey yapmaktan yeterince korkuyordu.

Ateşe dokunmuş gibi elini çekti.

Hızlıca odadan çıktığımda aşağı inip oturma odasında oturan millete baktım.

"Bir şey mi oldu?" Çağın abi gözlerimdeki korkuyu anlayıp ayağa kalkmıştı.

"Çağın abi, sen bir gelebilir misin?" cılız ve titrek çıkan sesime karşın başını sallayıp yanıma geldi ve yukarı çıktık.

"Yardım gerek mi?" Gökalp ayağa kalkacakken onj oturturum.

"Yok yok, önemli bir şey değil sadece Çağın abi gelse olur."

Onları atlatıp Çağın abi ile yukarı kata çıkıp kaldığımız odanın kapısına kadar geldik. O kadar hızlı gelişmişti ki her şey ve o kadar dağıtmıştı ki beni, defalarca geçtiğim merdivenin rengini bile bilemezdim. Sanki tüm gerçeklik aşağı kat ve bu kapının içinde yaşanıyordu.

"Abi aramızda kalacak gördüklerin tamam mı?"

"Aşkın'a bir şey mi oldu?" hızlıca odanın kapısını açtı ve içeri girip Aşkın'a baktı.

"İçmek istiyor. Kolumu sıkıp canımı acıttığının bile farkında değildi. O derece kendinden geçiyor ve titriyor."

"Abi bir tane, lütfen!" Aşkın yandaki komodinin üzerinde duran bardağı fırlatmıştı.

"Mercan, asansöre binip A katına in ve oradaki mahzenden bir şişe şarap getir. Görmesinler ama." Çağın abi çare ararken umarım ne yaptığını biliyordu.

"Tamam."

Bulunduğum kattan asansöre bindiğim için kimse bir şey soramamıştı. Asansörün A yazılı tuşuna basıp mahzen gibi görünen ve tüm rafların şaraplarla dolu olduğu labirent gibi bir kata indim. Panikle elime geçen ilk şarabı alıp asansöre geri bindim ve ikinci kata çıktım.

Kapıdan içeri girdiğimde Çağın abi bardağı bana uzattı. Uzattığı bardağı doldurduğumda Aşkın'a verdi ve Aşkın büyük bir titremeyle içtiği için birazını yatağa dökmüştü.

Bardağı komodinin üzerine koyduğunda ikinci bir bardağı istiyordu.

"Bir bardak daha."

"Hayır, bu kadarı sadece titremeni durdurmak için. Dahasını veremeyiz ve elimizdeki yöntemlerle bunu azaltıp bitirmemiz lazım, aksi takdirde biten sen olursun. Bu sır kapının ötesine geçmeyecek, rengini belli etmeyeceksin."

"Abi ya birine zarar verirsem? Ben ne yapacağım?" Aşkın korkuyordu, o biri bendim çünkü.

"Bizimle kalacaksın. Ben senin yanında duracağım hep tamam mı?"

"Kimseye rahatsızlık veremem. Kendim ettim bunu kendime."

"Aşkın saçmalama seni bırakmam. Kimse hiçbir yere gitmiyor ve seni bırakmıyor. Ev iki katlı, dar mı gelecek dört kişiye?"

"Abi çoluk çocuk sahibi adamsın, benim gibi biri sizin eve olmaz. Hem Serra abla-"

"Aşkın! Serra'nın bir şey demeyeceğini biliyorsun. Soracağım, eğer hayır derse o zaman başka çaresini buluruz ama ben eşimden eminim ki demez. O ne zaman sana evini açmadı? Şimdi sakinleşmeye çalış. Başka bir şey düşünme."

Çağın abi Aşkın'ın titremesini durdurmak için çabalarken konuştu. Alkolün damarlarına işlemesi için biraz zamanı vardı Aşkın'ın.

On dakika sonra Aşkın daha sakindi ve nefesleri daha düzenliydi.

"Abi çok teşekkür ederim. Her zaman seni rahatsız ediyorum ama-" Ben lafımı bitirmeden eliyle beni durdurdu.

"Hayır, hiç öyle düşünme Mercan'ım. Aşkın benim kardeşim sayılır, artık sen de benim küçük kız kardeşim sayılırsın. Elbette benden yardım isteyeceksin."

"Çok sağ ol abi." utançla kızardığımda Çağın abi güldü.

"Ben şimdi gidiyorum, eğer bir şey olursa hemen aşağıdayız. Bir de bunu kimse duymasın elbette ama asla Mehmet Hoca duymasın. Sorarlarsa Aşkın baygınlık geçirdi diyeceğiz."

"Tamam abi."

Çağın abi odadan çıktığında boş odada sessizce yatan Aşkın'ın yanına yattım ve onun saçlarını uyuyana kadar okşadım. Ben onu canımdan çok severken onun kendine kıyması aklıma mantığıma sığmıyordu ama düzeltecektik. Her şey iyi olacaktı. Yoluna girecekti Her şey.

"Her şey düzelecek, inan bebeğim."

 

 

Loading...
0%