Yeni Üyelik
28.
Bölüm

45+28- Küçük prens

@hestiamy

Aşkın'ın kadroya katılmadığı bir maçtan sonra artık yapabileceğini düşünmüş, hocasıyla konuşmuş ve ilk on birde yerini almıştı.

Ben Serra abla ile tam takım maçı izlemek için gelmiştik elbette. Kerem yine kucağımdaydı, bu çocuğu çok seviyordum. Sanki kendi çocuğum olmadan anne olmuşum gibi seviyordum onu.

Bugün canım sıkkın bir biçimde maçı izliyordum aslında ancak bunu belli etmiyordum. Kimsenin moralini bozmak istemesem de kurşun meselesi toplum içine çıktığımda daha da aklımı kurcalıyordu. Kafamdaki bir tümör gibi taşıyordum bunu ve tümörünle tanışıp onunla arkadaş olabilecekken bu gizli bir düşman, sinsi bir hastalıktı.

O mermi birimize sıkılacak bir silaha aitti.

Bunu atlatabilmek için Kerem'e sarılıp onun süt kokusunu içime çektim, o da bunu anlamış gibi bana o yumuşacık elleriyle sarıldı. Hatta bunu anlayacak kadar büyümüş olmalı ki yanağıma sulu bir öpücük kondurdu.

"Sana kurban olurum." onu güldürmek için kucağıma yatırıp göbeğini gıdıklamaya başladım. Kahkahaya boğulunca ben de gülümsemiştim.

Milli maçtan önceki son maç olduğu için herkes tatil havasında mıydı bilmiyorum ama bugün maç heyecansız ve golsüz geçiyordu, öyle de biteceği kanaatindeydim.

Maçta tam dikkatim dağıldığı sırada Serra ablanın "Çağın!" diye bağırmasına karşı kafamı kaldırmıştım. Çağın abi yerde yatıp bacağını tutuyordu.

Maçın seyrinin devam edeceğini düşünürken Çağın abi yerden kalkamamıştı ve sağlık ekipleri gelmişti. Bu olay taraftarı da ateşlemişti, hepimiz endişeleniyorduk.

"Bir şey oldu adama, normalde böyle yapmaz." Serra abla en çok endişelenen kişiydi elbette. Ayağa kalkmıştı, neredeyse sahaya aflayacaktı.

"Bir şey olmaz inşallah abla. Ciddi bir şey yoktur." berbat teselli verdiğimin farkındaydım ama ne diyeceğimi de bilmiyordum. Ben Kerem görmesin diye uğraşıyordum, babasını tanıyordu ve korkanileceğşni düşündüm.

Sonunda kucağımdaki Kerem de huysuzlanmaya başlamıştı ve Çağın abinin yanında olan Aşkın da gözlerini sıkıca kapatıp kafasını dönderince ciddi bir durum olduğundan emin olmuştum.

Maç iki dakikadan fazla bir duraklamaya girmişti, diğer takımın oyuncuları da oradaydı ve kimse bir şey yapamıyordu. Sağlık görevlileri de şu anlık bir şey yapamadıkları için Çağın abiyi sedyeye alıp götürüyorlardı.

"Ben buradan ayrılacağım, sen Kerem'e bakabilir misin ablam?" Serra abla endişeyle bana baktığında hızlıca kulağına eğildim çünkü sesten kendimi bile zor duyar hale gelmiştim.

"Gözün arkada kalmasın, ben çok iyi bakarım Kerem'e. Hadi sen git."

Kafasıyla beni onayladıktan sonra merdivenlere doğru ilerledi ve gözden kayboldu. Biz ise Kerem ile kalmıştık. Aşkın'ın bu tarafa baktığını gördüğümde ona Kerem ile el salladım.

Buruk bir surat ifadesi ile maça devam eden Aşkın mı, sakatlanan Çağın abi mi yoksa maçın golsüz devam etmesi mi en çok etkiledi bilmiyorum ama tüm tribünün moraline bir anda limon suyu sıkılmış gibiydi.

...

Maçın bitiş düdüğü çaldığında Aşkın ve Lysander ağlayarak sahadan çıkıyorlardı. Aslında haklılardı, bu maç için resmen elinden gelen tüm mücadeleyi vermişlerdi ama bazı şeyler olmayınca olmuyordu işte. Hayatın düzensizliği de buydu.

"Beni bekleme, Mehmet abi tesise toplayacakmış herkesi. Bundan dolayı takım otobüsü ile gideceğim. Çok dikkatli ol, çok öpüyorum." gelen mesajla beraber yüzüm asılmıştı ama sonrasında yanımda Kerem'in olduğunu fark edip yalnız olmayacağını fark ettim.

"Sen de kendine iyi bak, elinden geleni yaptın ve bunun için sakın üzülme. Bana göre bugünün kazananı sensin♡"

Attığım mesaj sonrası izdihamda kaybolmaması için telefonumu çantama atıp sıkıca kapattım ve Kerem'i kucağıma aldım.

"Hadi gidelim minik prens."

İnsan kalabalığından arasında arabama ulaşmak ayrı dert olmuşken arabaya bindikten sonra yol almak da cidden ayrı bir dertti. Neyse ki Kerem arkada uslu uslu oturuyordu.

Arabanın radyosundan gelen sesle dikkatimi radyoya verdim. Bir anda, arabanın hızlı gitmemesi canımın sıkmayı bırakmıştı.

"Çok çekişmeli bir doksan dakikaya şahitlik ettik, sonuç ne kadar üzse de iki takım da elinden geleni yaptı. Maçın beraberlikle sonuçlanması hakkında ne diyeceksiniz? Çağın'ın sakatlanması da sonucu etkiledi mi? Düşüncelerinizi takım kaptanı olarak aktarmanızı rica edebilir miyiz?"

"Taraftarlarımızın karşısına böyle bir sonuçla geldiğimiz için üzgünüz ama bir takım her maçı kazanamaz. Biz de olası bir durum yaşadık, buna takılı kalıp üzülmek yerine takım olarak harika işler çıkarmak için ileriye dönük savaşacağımıza eminim. Takım kaptanı olarak eksikliklerimi düzeltip maç sırasında daha kuvvetli bir iletişim köprüsü olmalıyım, kopukluk yaşanmamalı ki iyi bir performans sergileyelim. Bir sonraki maç için daha fazla çalışacağım, söyleyeceklerim bu kadar. İyi geceler."

Sesinden anlaşılıyordu canının ne kadar sıkıldığı. Sarsıcı olaylardan sonraki ilk maçında bunun olması hiç iyi olmamıştı. Tüm suçu kendinde arıyordu.

Öylesine bir durgunluk yaşarken aklıma gelen şeyle elim telefona gitti, zaten trafik o kadar yavaştı ki kaza yapma oranım yoktu.

"Alo? Abla hangi hastanedesiniz, yanınıza geleyim.

"Ben sana konum atayım ablam. Siz nasılsınız Aşkın'ın maçtan çıkışı olay olmuş."

"Biraz morali bozulmuştur haliyle. Ben de bilmiyorum çünkü Aşkın tesise gitti. Ben Kerem Bey ile geliyorum. Çağın abinin nesi varmış?"

"Dizi çıkmış, çok şükür ki ameliyatlık bir durumu yok."

"Çok şükür. O zaman sen konumu at, ben getiriyorum bizim prensi."

"Anne!" Kerem ilk kelime hakkını telefonun ucundaki annesine karşı kullanmıştı.

"Anne dedi!" Serra abla arkadan sevinirken ben de Kerem'e dönmüştüm.

"Helal sana, çak!" elimi ona uzatmamla yavaş hareketlerle o da avucunu elimin içine vurdu.

Trafik iyice yoğun bir hal alırken maç çıkışı kavgalardan biri yaşanıyordu. Öndeki kavga eden topluluk yüzünden trafik durmuştu, acaba kavga eden kişi Aşkın olabilir miydi? Takım otobüsünün çok yakınında yaşanan kavga ve birazcık, sadece birazcık kavgacı olan sevgilim yüzünden aklıma ilk gelen ihtimal buydu.

"Abla ben bir kapatayım, seni sonra arayacağım."

"Tamam hayatım." telefonu kapattıktan sonra aceleyle Aşkın'ı aradım.

Telefon ikinci çalışta açmıştı.

"Kavga eden sen misin diye kontrol etmek için aradım."

"Yok yok, ben değilim uslu uslu oturuyorum."

"Lan durdursanıza!" Aşkın'ın bağrıltısıyla telefonun ucundaki ses uzaklaşmıştı. Adam resmen başına bela açmak için yaratılmıştı.

"Eğer sen olmasaydın aşağı inip Aşkın'ı bir güzel döverdim bücür. Sana şükretsin." Kerem ile konuşurken telefondan gelen gürültü kirliliği kulağımı delmişti. Hoca Aşkın'a öyle bir bağırmıştı ki telefonu bırakın arabanın penceresinden bile sesi gelmişti.

Bir süre sonra, yani yaklaşık otuz dakika sonra telefonum tekrardan çalmıştı ve trafik açılmıştı.

"Alo?"

"Evet, yine ne tür bir tuhaflık yaptığını dinlemek istiyorum Aşkın." ses kesilmişti. Hatta hiç ses gelmiyordu, herkes susmuş gibiydi.

"Şimdi şöyle, bıçaklı kavga çıkmış da. Ben de taraftarları ayırdım."

"Çevik kuvvet misin sen?"

"Yardım etmeyek mi?"

"E-etmeyek mi? Senin kafa tümden gitmiş." artık trafiğin aktığını görmek sinirimi biraz daha yatıştırmıştı.

"Ağzımdan kaçmış, yanlışlıkla oldu aşkım. Yani ayırmasa mıydım? Yardım etmeyeyim mi?"

"Yok, yardım etmeyek aşkım. Yani görevlileri çağır tabi ama sen neden iniyorsun?"

"Ama arayı yaptım sonuç olarak."

"Aferin, bir daha yapma."

"Tamam. Anlaşıldı Hocam."

"Şimdi ben daha güvenli araba sürmek için kapatıyorum, Çağın abinin yanına gidiyorum. Sonra görüşürüz."

"Nesi varmış?"

"Dizi çıkmış."

"Off, o ne acıtır şimdi. Neyse, görüşürüz sonra."

"Görüşürüz."

Telefonu kapattıktan sonra sanki Aşkın'ın dediklerini anlamış gibi ağlayan Kerem elimi ayağıma dolaştırmıştı.

"Fış fış kayıkçı... Yok bu olmadı." susmuyordu. Ben de telefonu bağlayıp kırmızı balık şarkısını açtım, bunun başını duyar duymaz susmuştu, bundan dolayı tüm yolculuk boyunca arabada gümbür gümbür kırmızı balık çalmıştı.

Hastaneye geldiğimde arabayı durdurduğunu ve yeni bir yere geldiğimizden olsa gerek susup kucağımda etrafı izlemeye koyulmuştu.

"Yaa, burada ne varmış? Baba varmış, anne varmııış." onunla oynarken danışmaya kadar gelmiştim.

"Çağın Abalıoğlu hangi odada kalıyor acaba?" hemşire bana bakıp bir de elindeki kağıda baktı.

"Adınızı alabilir miyim? Güvenlik için verilen isimler harici kişilere bu gibi bilgileri veremiyoruz."

"Anladım, siz de haklısınız. Mercan Yalçınkaya." kadına gülümsediğimde o da bana gülümsemişti.

"Bin üç yüz doksan numaralı odada."

"Teşekkürler, kolay gelsin." başımı sallayıp asansöre doğru gittiğimde Kerem suratımı mıncırıyordu. Minik eller her zaman daha acı verici çimdiklere maruz bıraktığından suratım çok acımıştı.

"Kerem, canım benim. Yapma." hiç durması yoktu bu çocuğun. Yerinde de durmuyordu ki...

En son yere koyup elini tuttum ve yürümesine izin verdim yoksa suratımı kökünden sökecekti.

"Babaya geldik mi? Sen babayı mı göreceksin?" hoplaya zıplaya giderken odaya gelmiştik.

Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde Çağın abi yatıyor, Serra abla ise elindeki pizza dilimiyle televizyon izliyordu. Beni görünce kalktı ve Kerem elimi bıraktığım anda Serra ablaya koştu.

"Sen özledin mi beniiii! Gel bakayım kucağıma, sen bensiz ne yaptın bakalım?"

Kerem bir şeyler anlatmak istiyor ancak dili dönmüyordu. Bu hali çok tatlıydı.

Acaba Aşkın ile benim de böyle bir çocuğumuz olur muydu?

"Geçmiş olsun abi. Daha iyi misin?" Çağın abinin yanına gittiğimde bana gülümsüyordu.

"İyiyim abim. Sen de bizim oğlana bakmışsın, sağ ol."

"Lafı bile olmaz, senin o halini görünce haliyle çok endişelendik. Kerem de çok akıllı bir çocuk zaten."

Serra abla kucağında Kerem ile yanımıza yaklaştığında Kerem onun da suratını mıncırıyordu.

"Sana böyle yapmadı mı?"

"Yaptı da, sorun etmedim pek."

"Zaten anladığımdan sordum çünkü suratını kızartmış."

"Öyle mi olmuş? Bir saniye." Lavaboya gidip suratıma baktığımda yanaklarımın kırmızı kesildiğini gördüm.

Bu sırada telefonuma gelen bildirimle telefonumu açtım ve gelen mesaja baktım.

"Bugün gelemiyorum, beni bekleme aşkım. Seni çok seviyorum."

"Tamam, kendine çok çok iyi bak♡"

Telefonu tekrardan cebime atıp lavabodan çıktım.

"Siz ne zaman çıkacaksınız hastaneden?"

"Doktor gelecek, onu bekliyoruz."

"Anladım, ben şimdi çıkayım o zaman. Size geçmiş olsun." benim aniden gitmek istemem onları şaşırtmıştı ama geçe kalmak istemiyordum, hele ki çantamda bulduğum mermiden sonra asla.

"Yemek yeseydik, hemen gitmeseydin." Serra abla pizzayı gösterirken gülümsedim. Çok masum duruyordu, hamilelik iştahını açmıştı.

"Belki başka zaman, şimdi evde işim var, yarın da yolculuğa çıkıyorum. Yeniden görüşene kadar kendinize iyi bakın." el salladığımda Çağın abi ve Serra ablanın, kucağına koyduğu Kerem bana el sallıyordu.

"Tamam, kendine iyi bak. Umarım çok iyi bir yolculuk geçirirsin."

"Teşekkürler ablam. Görüşürüz."

Odadan çıktığımda aşağı gülen bir yüzle inmiyordum. Çantamdan çıkan kurşun her dakika aklımı oyalıyor ve beni endişelendiriyordu. Neyse ki Aşkın milli ara dolayısıyla benimle gelecekti. Son olaylardan sonra bu arada kadro dışı kalmasına karar verilmişti. Doğruyu söylemek gerekirse Aşkın hâlâ iyi değildi, sadece iyi görünüyordu. Köşelerde ağladığını ben görüyordum, bazen ellerinin titrediğini ben görüyordum ama ellerini tutamıyorum, gözlerini silemiyorum. Ne acı.

 

Loading...
0%