@hestiamy
|
En son kahvaltıda ağlayıp rezil bir şekilde eve vardıktan sonra iki gün boyunca görüşmemiştik. Bana mesaj atınca kendimi iyi hissettim garip bir şekilde. "Bu akşam maç var, gelir misin?" "Bilmem, işim yoksa gelebilirim." "İş falan olmasın. Gel." "Kesin söz vermeyeyim ama büyük ihtimalle gelebilirim." "Ben bilet ayarlıyorum o zaman." "Tamam, görüşürüz." "Görüşürüz Çiçek." O gün ağlamakla her şeyi mahvettiğimi düşünürken onun öylesine bir mesaj atması beni şaşırttı. Beni tekrar yanında istedi, beni başkalarına göstermekten çekinmedi. İlginç duyguların rüzgarlarında sürüklenirken sıcaktan bir vaha mı görüyorum yoksa yolun sonu cidden mi deniz bilemiyorum. Ben adım atmadan birinin atabileceğine inanmadım, yalanmış. Eğer birini ne olarak olursa olsun arkadaş ya da ne olarak seviyorsan her şekilde konuşmanın bir çaresini bulursun, zaman ayırırsın ya da ona yazacak kadar cesaretin olur. İnsanlar bir kuş olmadığından elinde tutamazsın onları, onlara zaman ayırırsın. Bu daha zordur ama elini açtığın zaman bir kuşu kendi yanından gitmez hale getirmek insanı bu hale getirmekten daha zordur. Ama beni korkutan ne? Ben biliyorum. Bir insanın sanki çok yakınmış gibi yapıp her an bırakıp gidebileceği gerçeği. Bir gün o insanın arkama durup da kaçtığım yükseklikten beni aşağı itebileceği gerçeği. Bütün bunları bir anlığına bırakıp eğlenmek istedim. Blöf yaptığım için maça hazırlanacaktım, yani hiç bir işim yoktu aslında. Tüm gün oturtup televizyon izleyecektim eğer maç olmasa. ... Akşam saatlerine yaklaştığımızda ne giymem gerektiği hakkında pek bir şey düşünmedim. Formam hazırda vardı, onu üzerime geçirdikten sonra altına browser jeans modelinde bir pantolon giydim ama bunun diğer insanlarda duruşundan bir tık farkı boyum biraz kısa olduğu için yerleri süpürmesiydi. Altına spor ayakkabımı giyip kendimi hazır hissettiğimde çantamı alıp çıktım. Arabaya bindiğimde maçın saatine bakmak aklıma geldi, maça daha iki saat vardı ve yetişebileceğimi düşünüyordum. Telefonumu arabaya başladıktan sonra çok kısık bir sesle müzik açıp yola çıktım. Yola çıktıktan üç ya da dört dakika sonra telefonum çaldı. "Alo?" "Bana şans diler misin? Çok gerginim şu an." bunu duyduğum an gülümsedim. Onun bu halleri beni de heyecanlandırmıştı. "Senin şansa ihtiyacın yok, sen iyi bir futbolcusun." "Aslında sorun orada, herkes bana güveniyor ama ben-" "Yaparsın, sen yaparsın. Yapamazsan da canın sağ olsun. Bu maç hazırlık maçları gibi bir şey galiba." "Pek önemli değil diye geçiştirmeyeceğiz ama elbette bu maçı kaptırsak da bir şey olmaz." "Arkadaşların da yanında, ben de birazdan yanındayım. Sakin ol." "Geliyor musun?!" sesi gerektiğinden fazla heyecanlı çıkmıştı. "Evet." "Sen bizim girişte bekle, Efdal abi seni alacak tamam mı?" "Tamam." "Şimdi hazırlanmam lazım kapatıyorum." "Hadi görüşürüz." arabayı sürerken bir anlığına öne bakmayı unutup gaza bastım, böyle bir şey nasıl yaptım anlamadan öndeki arabaya çarptım. "Aha şimdi ayvayı yedik." arabadan indiğimde karşı arabada hasar yoktu, benim arabamda da hasar yoktu. Ufak tefek şeyler vardı ki onları da öderdim biterdi. "Abla ne yaptın ya?" "Hiç sorun değil, ben öderim. Numaramı vereyim beni ararsınız." "Ben bunu bugün satacaktım ama." "Tamam. Arabanızı satacağınız miktarı ben size öderim, yeter ki şu an acil bir işim var bana engel olmayın." "Ne acil işin var? Maça mı gideceksin?" "Sizi alakadar ettiğini sanmıyorum?" "O zaman zararı öde." "Durun çantamın köşesinde bir altı yüz bin lira kalmış vereyim bir saniye. Beyefendi iyi misiniz ancak ibanınıza atabilirim bu kadar parayı." "Ya da kişisel numaranızı verebilirsiniz." "Vereyim, bir saniye." sakince konuştuğumuz için çevredeki insanlar işi tatlıya bağladığımızı sandı ama ben adama yumruğumu geçirince insanlar bizi ayırmak için araya geldi. "Bunların hepsini ödeyeceksin!" "Hadi canım, taksit taksit mi yoksa nakit mi?" polis de gelince sakinleşmeye çalıştım. Pis fırsatçı! "Sakin olur musunuz? Böyle olursa olayı merkeze kadar taşımak zorunda kalacağız." "Bu kadın bana vurdu!" "Bana çirkin bir teklifte bulunan kimdi?" "Tamam, yeter artık durun." "Şikayetçi misiniz?" "Benim çok acelem var, şikayetçi olamam ama eğer karşı taraf şikayetçi olacaksa ben de avukatını çağırırım. Bir sapık için bu iyi olmaz. Sonuna kadar uğraşırım." "Beyefendi şikayetçi misiniz?" polis adama soruyu yöneltince tüm gözler ona döndü. "Yok, yok değilim." asabı bozulmuş bir şekilde durumu kabullenmek zorunda kaldı. "O zaman kazayı anlatır mısınız? Tutanak tutmak durumundayız." Oradaki insanlar bu konuda yardımcı olurken tutanağı tuttuk ve gerekli prosedürleri uyguladık. Ben bu adama nereden çatmıştım ya dedirten dakikalardan sonra işim bitti ve arabama bindim. Gaza yüklenip maça yetişmeye çalışsam da maç başlayalı otuz dakika olmuştu ve telefonumdaki sayısız cevapsız aramayı görünce arayan numaraya geri döndüm. "Alo?" "Mercan Hanım, ben Efdal Doğan. Geliyor musunuz?" "Beş dakikaya oradayım. Ufak bir kaza geçirdiğimden dolayı gecikiyorum kusura bakmayın." "Yardıma gerek var mı?" "Yok, teşekkür ederim." "Tamam seni bekliyorum canım." "Tamamdır." geç kaldığım için kendimi kötü hissediyordum. Zaten çok telaşlıydı, beni göremeyince acaba daha da kötü hissetmiş miydi? Yok ya, o kadar önemli değilimdir herhalde. Stadyuma yaklaşınca nereden içeri gireceğim hakkında bilgi almak için menajere mesaj attım ve dediği yere arabayı park ettikten sonra menajer beni içeri götürmek için yanıma geldi. "Hızlıca girelim, girene kadar gözü hep seni aradı." "Birinin arabasına çarptım da, ondan geç kaldım. Umarım Aşkın üzülmemiştir." "Geçmiş olsun, bir şeyin var mı?" "Yok, teşekkür ederim." Soyunma odalarının olduğu koridora girdiğimizde koridorda ses vardı. "Abi, gideyim ne olur. Gideyim!" Bu sesi tanıyordum, koşarak koridoru ilerlediğimde Çağın abi Aşkın'ın kolundan tutmuş onu götürmeye çalışıyordu. Aşkın'ın burnu ve ağzı kanıyordu ama bir şeye sinirlenmiş olmalı ki zorla sahaya gitmek için direniyordu ve ağlıyordu. Onu bu halde görmek en son dileyeceğim şeydi. Onun acı çekmesini istemiyordum. Ciddi anlamda sakatlığı vardı ama ağlama sebebi kesinlikle bu değildi. "Abi bırak!" "Oğlum sen manyak mısın? Belanı mı arıyorsun?!" "Ben dövmezsem rahat edemem!" "Sakin ol, küfürü yiyen benim ama seni sakinleştiriyoruz ya! Şu suratının haline bak bir ilk önce." "Zaten geri dönüşümün ilk maçına bak, bir sürü küfür yediğime yanmam da sana bir şey demesinler abi." "Seni bilen biliyor, bir sonraki maçı var bu işin sakin ol." o kadar gergindi ki beni fark etmemişti. Zaten koridorun köşesinde duruyordum. "Aşkın?" yanına gidip suratına baktım. Bunu nasıl başardı bilmiyorum ama üstü bile kan olmuştu. Yüzünü tutup üzerimdeki ceketin koluyla yüzünü sildim. Şu an ceketimin kirlenmesi en son düşüneceğim şeydi. "Özür dilerim, bugün maçta oynadığımı göremeyeceksin." ağlarken benden defalarca özür diledi. Çağın abi bana onu sakinleştirebilirsin der gibi gözlerini kapattı. Ben de beni nasıl sakinleştirdiğini düşünerek o günkü günkü ona sarıldım. "Sorun değil, hiç sorun değil. Sen iyi bir futbolcusun, iyi bir insansın. Bir sonraki maçta çok mutlu olacağız söz." "Bilmiyorum. Buraya gelmekle iyi mi ettim onu bile bilmiyorum." "Gel bir doktora görün, ondan sonra görüşelim bunu tamam mı?" hiçbir şey demeden kabullenince Çağın abiye baktım ve o da bana yardımcı olmak adına doktora nereden gideceğimizi gösterdi. Odaya Aşkın tek başına girdiğinde dışarıda Çağın abi ve ben kaldık. Menajeri bir telefon görüşmesi yapıyordu ve gitti. "Abi ne oldu da bu kadar sinirlendi? Aşkın normalde sinirli biri değildi. Benim gördüğüm kadarıyla." "Aşkın normalde sakindir, iyidir ama maçta öyle değil. Maça kendini tam veremedi, hep tribünleri izledi ve performansı düştü. Seyircilerden de epey laf yedi açıkçası. Sonra ayağı diğer oyuncunun ayağına takılıp düşünce yüzünün üzerine düştü. Düşüren adam umursamadan gidince ben de adamın üzerine gittim, o da küfür edince Aşkın ayağa kalkıp adama bir tane geçirdi, adam da ona vurunca ben de adama vurdum derken üçümüz de kırmızı kart yedik. Bayağı olay çıktı sahada. Bir sonraki maç oynayamayacağız bu yüzden. Normalde hiç böyle oynamazdı, düzelir daha yeni ayak bastı buraların sahalarına." Tribünleri izlemiş, sürekli. "Benim yüzümden tribünleri izledi, geç kaldım çünkü. Elimden geleni yaptım ama geç kaldım." "Niye geç kaldın?" "Kaza yaptım yolda, sonra karşı taraf kısa kesmeyince olay çıktı." "Bugünlük bu durumu Aşkın bilmezse iyi olacak. Çok gergin." "Bence de. Keşke geç kalmasaydım ve bunları yaşamasaydınız." "Hak ettiler. Biz de hak ettiklerini verdik üzülme. Aşkın da düzelir, hayatında ilk defa böyle şeyler yaşamıyor." "Umarım. Hiç ağlarken hayal etmemiştim onu." "Ağladığını ben de ilk defa görüyorum ama o hassaslığı üzerinden atamadığından dolayıdır. Taa yabancı bir takıma gidip sonra buraya hiçbir şey olmamış gibi geri dönmek kolay değil. Çocukluğunda da böyle heyecanlı, aniden karar veren tavırları vardı ama ateşi çabuk söner, tanırım ben onu." evet. Sorun bu. Ben neden tanımadığım biri hakkında bu kadar endişeleniyordum ki? Neden canım yanıyordu ve ben de ağlamak istiyordum. Aşkın odadan çıktıktan sonra kanaması durmuş ve daha iyi haldeydi. "Abi ben ne yapacağım?" ağlaması göğsüme bir iğne gibi batmıştı. Çağın abi ne kadar sakin olup ona sarılsa da onun panik hali geçmiyordu. "Aşkın sen kendinden emin ol. O kadar sene büyük bir takımda oynadın da şimdi kendinden şüphe edesin mi tuttu? İnsanların dediklerine göre şekillendirme kendini oğlum." "Özlediğim her şey değişmiş." Çağın ona sarıldı ve bırakmadı. Bir kez daha Aşkın için bu takımın ne kadar önemli olduğunu gördüm. Hem de öyle böyle değildi. "Tamam, geçti gitti. Sen önüne bak, önü açık bir oyuncusun. Bana da bu kadar değer verme oğlum karın mıyım ben senin." Çağın abi gülerken Aşkın biraz daha durgunlaştı. "Özür dilerim, seni de böyle bir kaosa davet etmemiştim." bana dönüp gözyaşlarını sildi. "Sorun değil, ben de geç kaldım zaten. Geç kalmasaydım senin yerine kırmızı kart yerdim." buna gülünce onun morali biraz daha düzeldi, aklı dağıldı. "Senin birini döveceğini hiç hayal edemiyorum." trafikte kırmızı kart olsaydı kesin bugün kırmızı kart yemiştim ama saha fazla moralinin bozulmaması için sakin bir insan rolüne devam edecektim. "Zaten dövmem." çıkışa doğru ilerlerken basını nasıl atlatacağımızın derdine ben kalmıştım ama onlar rahattı. Aşkın daha da sakinleşmiş ve kendinden emin adımlarla yürümeye başlamıştı. Yaralarımızla dalga geçilen bir dünyada başkalarına yaralarımızı açmanın bir anlamı yoktu. Maç bitene kadar kalacağımızı düşündüğüm odaya geldikten sonra içeri girdik. Kapıda Barlas Aşkın Akyol yazıyordu. Onun odasıydı. İçeri girdiğimizde Çağın abi kendini bir kanepeye, Aşkın ise diğerine attı. "Doktor bir şey dedi mi? Bir şeyin var mıymış?" "Burnum çatlamış olabilirmiş." "Acımıyor mu?" "Acımıyor. Hırstan acı hissedemiyorum." gerçekten o dedikleri, anlattıkları Barlas Aşkın Akyol buydu. Bu adam. Telefonum bu anda çalınca çantamı karıştırıp telefonumu buldum ve açtım. "Alo, efendim dede?" "Kızım ben senin evdeyim, evde değilsin galiba kimse kapıyı açmadı." "Ne?! Yani tamam geliyorum ben dedecim. Beş dakikaya oradayım." "Tamam kızım, ben seni bekliyorum." telefonu bıraktığım an Saçlarımı çekiştirdim. "Dedem gelmiş, bu üzerimdekinden başka bir üst yok mu buralarda?" "Var." Çağın abi ayağa kalkıp dolabı açtı ve içindekileri tek tek çıkardı. "Antrenman forması, deplasman forması, bunun burada ne işi var bilmiyorum ama kaleci forması, fener ceketi, fener tişörtü, yine bunun burada ne işi var bilmiyorum ama Çağın Abalıoğlu forması, Gökalp'ın forması, Buğra Demirezen forması... Oğlum sen sakat mısın ilk on biri dolabına dizmişsin." "Abi hoşuma gidiyor." "Ya hayır, bana fener olamayan bir şey lazım." panikle etrafa bakınırkem üzerime perde sarmayı bile düşündüm. "Ondan yok burada." "Nasıl yok? Siz normal bir kıyafete ihtiyacınız olduğu zaman ne giyiyorsunuz?" "Bunları." "Yemin ederim şöyle kafasını koparıp da bir rahat etseydim. Hiç dayak yememiş hayatında belli." Aşkın farklı alemlerde dolanırken ben yana yana bir şey aramış ama bulamamıştım. O anın paniği geçince mağazadan normal bir üst almaya karar verdim. "Sen daha orada mısın? Geçti bitti sakın birine bir şey yapayım deme gebertirim seni." "Abi kızma da hak ediyorlar bence." "Tamam. Yeter artık daha da sinirlenmek yok. Şimdi benim gitmem gerek ama böyle yaparsan aklım hep sende kalacak. Ne olur düzgün dur, sağlığına dikkat et." "Hiç merak etme, gözün arkada da kalmasın. Böyle bir şey yapmayacağım, ve ben verdiğim sözleri tutarım." "Ne derlerse desinler hiç bir şey yapma." "Tamam." Çağın abi arkadan gülerken ellerimi salladım. "O zaman görüşürüz. Başka bir zaman görüşmek üzere." "Görüşürüz." "Görüşürüz Çiçek. Efdal abi seni çıkarsın, diğer türlü şu an çıkman zor. Bir dakika bekle de onu arayayım." "Tamam." menajeriyle konuştuktan sonra odaya geldi ve onunla beraber çıkışa ilerledik. Dışarı çok doluydu, tamam içeride doluluk vardı da dışarısı neden doluydu anlayamadım. Arabama geçtikten sonra olabilecek en hızlı şekilde yol üzerinde bulduğum bir mağazaya girdim ve düzgün bir tişört alıp üzerimi değiştirdim. Formayı arabanın arka koltuğuna attıktan sonra eve geçtim. Kapıda duran dedem beni görünce gülümseyerek yanıma geldi, arabanın sağ kapısını açıp koltuğa açıp oturdu. "Hiç durdurma arabayı kızım." arkadaki formayı görmemesi dileğiyle ter dökerek gülümsedim. "Neden dedem?" "Bankada işim var, beni oraya götürürsen çok makbule geçer." "Tamam dedecim." bunu derken sesim titremişti, arabayı çalıştırdım ve ecelime doğru ilerliyordum. Dedem arkaya bakacağı sırada terlemeye başladım. "Dede! Nasılsın?" "İyiyim kızım, sen nasılsın?" topu direkten döndürdüm. "Ben de iyiyim, banka neredeyse mahallenin başında, ben yürüyerek gelirdim niye zahmet ettin ki sen?" "Benim imzamı istiyorlar kızım." "Anladım." "İmza demişken senin Fenerbahçe'nin oyuncu kiralama esnasında orada ne işin var?" "Şimdi şöyle, o benim arkadaşım dedem." "Nereden arkadaşın?" "Okuldan." "Kızım Aşkın Biyoloji bölümü mezunu." "Aynı fakültedeydik." "Odtü'de okudu. Sen ne ara o kadar zeki oldun kara kızım benim?" "Yani, şey. Dede sen de ezberlemişsin adamın hayatını ya! Tamam doğruyu söylüyorum benzinlikte tanıştık." Şu an yalan parayla olsaydı muhtemelen icralık olmuştum. Terler sırtımdan bardaktan boşalırcasına akıyordu. "Nasıl tanıştınız?" dedem ne ara bu kadar meraklı bir adama dönüşmüştü? "A! Bankaya geldik. Hadi inelim." gülümseyerek dedemi arabadan indirirken dedem arkaya baktı. DEDEM. ARKAYA. BAKTI. "O forma ne öyle?" "Arkadaşımın. Şimdi bu da şöyle ki arkadaşım zengin, malum. Evinde saha var ve orada antrenmanlara devam ederken sakatlandığı için hastaneye götürdüm. Hatta arkasına da bakabilirsin, onun adı yazıyor." "Bir ara arkadaşınla tanışırız." bunu öyle bir dedi ki yılların tecrübesiyle bana inanmadığına yemin edebilirdim. "Olur." bankaya girmeye karar verip arabadan inince şükürler ederek kapıları kilitledim. Dedem bankadaki işini bitirdikten sonra eve geçip sohbet ettik. Sohbet ederken televizyonda açık olan dedemin izlediği futbol kanalında açıklama yapmak için Çağın abi ve Aşkın çıktı. "İlk olarak galibiyetiniz için sizi kutluyorum. Sahada olan gerginlik hakkında neler söylemek istersiniz?" "Aşkın benim için kardeşten de ötedir, pozisyonu gördünüz, Aşkın'ın nasıl düştüğünü ve yaralandığını gördünüz. Bu konuda takdiri taraftara bırakıyorum. Diğer konuda ise argo söylemlere gerek olmadığını düşündüğüm halde üzerime gelinmesi beni elbette tahrik etti ama benim bir kardeşim olarak Aşkın beni öyle görmeye dayanamadı, çünkü beni ailemden vurmaya çalıştılar. Eğer yargısız infaz yapılacaksa da ben Aşkın'ın arkasındayım ama taraftarımızın böyle bir şey yapmayacağını biliyorum. Tek özür dilediğim konu taraftarlara kötü bir maç günü yaşatmam. Onun dışında edilen küfürler o kadar haddini aştı ki Aşkın'ın büyük teklifleri itip buraya gelmesinden sonraki ilk maçını gözyaşlarıyla bitirmesine sebep oldu. İnanın Aşkın bunlarla pes edecek bir çocuk değil, tam tersine çalışır çabalar, onu yıllar öncesinden tanıyanlar da, Manchester'dan tanıyanlar da bunu bilir." "Aşkın Bey, siz ne düşünüyorsunuz?" Aşkın burnunda bandaj gibi ne olduğunu anlamadığım bir şeyle çıkmıştı, gözleri bile şişmişti. "İlk olarak bunu yapanlar başkalarının ailelerine çamur atmaya çalışırken aynısını kendisi yaşasa nasıl olur bunu düşünmeliler bence. Belki şu an vereceğim röportaj profesyonelce olmayacak ama ben kendimi açıklamak istiyorum. Beni düşürüp üzerine umursamayınca Çağın abinin sinirlenmesi normaldi. Benim düşmemin sebebi de bugünkü vasat performansımla aynı sebebe bağlı. Aklım bir konuda takılı kalmıştı, bunu yapmamam lazımdı ama yaptım, bir süre sonra maça odaklanacakken sevdiklerimden yani taraftarlardan gelen haklı isyanlar yüzünden odağım tamamen düştü. Ben hepsini çok seviyorum, gençliğimden beri onların içinde olmaktan mutluyum, canları sağ olsun. Bir sonraki maç kendimi daha çok göstereceğime ve potansiyelimi karşılayıp kulübümüze galibiyetlerinde yardım edeceğime büyük bir söz veriyorum. Bu camiadakiler bilir ki ben sözlerimi tutarım, yıllar önce giderken buraya geri geleceğimin sözünü verdiğim gibi." "Teşekkürler Aşkın Bey. Şimdi sağlık durumunuz nasıl?" "Burnumda çatlak var ama bu benim için sorun teşkil etmez, ne olursa olsun bu sezonu başarı ile bitireceğim." "Çağın Bey, Aşkın Beyi böyle görmek sizi nasıl hissettiriyor? Siz onu büyütmüş, masraflarını karşılamış biri olarak onunla daha yakınsınız." "Kendisi hakkında benim bir şey söylememe gerek var mı? Zaten başlı başına bir dünya markası oldu kendisi. Yapılan bütün destekleri hak etti. Ben çocuk babası olmanın nasıl bir duygu olduğunu resmen Aşkın'da tattım. Onun babası olacak kadar büyük olmasam da aramızdaki yaş farkı o kadar da az değil ve ona karşı o kadar büyük bir sevgim var ki evladımdan farkı yok." "Bunu görebiliyoruz, Kerem Aşkın isminden dolayı. Geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Sorularımızı cevapladığınız için teşekkürler." Konuşma bitince kafamı televizyondan kaldırdım. Dedem uyumuştu. "Dede, Dede kalk odana geç hadi." "Ben gözümü dinlendiriyorum, sen git yat kızım." "Emin misin?" "Eminim, hadi iyi geceler kara kızım benim." "İyi geceler dedelerin bir tanesi." Yukarı çıkıp odamın lambasını açtım ve duş aldıktan sonra üzerimi değiştirdim ve uzandım. Buna yatma diyemedim çünkü mesaj geldi ve ben telefona sarıldım. "İyi geceler, en azından senin için iyi bir gece olsun." "Sen iyi misin? Eğer konu dert edindiriyorsa sana yükünü benimle paylaşabilirsin." "Sorunumun çözümü de benim. Daha başarılı olmam lazım. Daha sakin bir bünyeyle, efendilikle yarışmam lazım." "Panik yapmaman gerek, panik seni geriye atıyor yoksa sen çok ileridesin, sen efendi birisin ama sadece sinirin haddinden fazla." "İşte bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum, nasıl sakinleşilir kimse bana göstermedi." "Aklım kaldı dediğin konu bendim değil mi? Ben geç kaldığım için oldu hep, özür dilerim." "Senin gelmeni istedim evet ama bunun için asla kendini suçlama. Bunun tek suçlusu benim." "Eğer senin için daha iyi olacaksa bundan sonra her maça gelirim. Bugün benim için de iyi bir gün olmadı, o yüzden geciktim." "Gerçekten gelir misin? Senin için önemli miyim ben?" "Bilmiyorum, seni seviyorum. Arkadaş olarak. Ve üzülmeni istemiyorum." "Bunu duymak iyi hissettirdi. Sen neden kötü bir gün geçirdin?" "Önemli değil, trafikte ufak hasarlı bir kazaya karıştım, o yüzden geç kalınca moralim bozuldu. Bana olan güvenini sarstım." "Öyle düşünme çünkü bu senin suçun değil. Hem kaza geçirmişsin hem de ben amatörce davranmamalıydım maçta." "Senin böyle dediğini duymak iyi geldi." "Biz birbirimize iyi geliyoruz." "Evet, ben şimdi dedem uyumadığımı anlamadan uyuyayım. Sana iyi geceler, sonra uzun uzun konuşuruz." "İyi geceler Çiçek." yüzümde bir gülümsemeyle yatağa serildim ve gözlerimi kapadım. |
0% |