Yeni Üyelik
32.
Bölüm

45+32- Solan çiçekler

@hestiamy

"Aşkım, nasıl olmuş?" üzerimdeki elbiseyi coşku içinde Aşkın'a gösterdiğimde Aşkın eliyle dön hareketi yaptı. Bir tur dönüp ona elbisemi gösterdiğimde bir ıslık çaldı.

"Harika. Senin için biçilmiş kaftan."

"Tamam, bunu alalım." elimle vücuduma oturup oturmadığını kontrol ettiğim kıyafeti satın almak için çıkarmam gerekiyordu, haliyle ben de gerisin geriye kabine girdim ve üzerimi değiştirip elbiseyi çalışana uzattım. Sonra aklım beş karış havada Aşkın'a doğru yürüdüm.

"Kıyafetler tamam, makyaj ve saç en son halledilecek, onun harici her şey tamam. Sadece üzerimizi giyinmek için otele gitmeliyiz."

"Biraz fazla heyecanlısın bu iş için."

"İlk olacağı için biraz heyecanlıyım." Aşkın bana gülümserken ben de ona otuz iki diş gülümsüyordum.

"En iyi şekilde yapacağından şüphem yok çiçeğim." alnıma alnını yaslayıp bana sarıldı. Güven vermek istiyorsa bunu sonuna kadar başarıyordu.

"Çünkü biz birbirimize inanınca oluyor her şey. Değil mi?"

"Eğer senin olacağını bilmesem maçlara o kadar emin gidemezdim. Emin ol." yanağıma bir buse bıraktığında iyice sakinleşmiştim. Nabzımı duymaz olmuştum.

"Hadi gidelim, daha çok işimiz var." Aşkın tekrardan konuştuğunda kendime gelmiştim. Elimi tutup ilerliyordu ve ben bu anın büyüsüne o kadar çok kapılmıştım ki otele gidene kadar onu düşünmekten başka hiçbir şey yapamaz olmuştum.

Otele vardığımızda odamıza geçtik ve direkt hazırlanmaya başladık. Bir yandan da sohbet ediyorduk."

"Aşkın, biliyorum kötü bir mentalitedesin ve ben şu an bir eğlenceye gideceğim için de özür dilerim, yani seni de yanımda sürüklüyorum ama senin acının dinmediğini biliyorum. Ne yapmam gerektiğini de bilmiyorum. Öncelikle bunun için özür dilerim."

"Özür dileme, hiçbir şey senin suçun değil-"

"Aşkın, bana bir söz ver..." ellerini tutup gözlerinin içine baktım.

"Ne sözü?"

"Ne olursa olsun, isterse kıyametler kopsun ama sen bundan sonra pes etmeyeceksin, her maça çıkacaksın. Çünkü seni sadece sahada bana baktığın kadar mutlu görebiliyorum. Gözlerinin içi gülüyor resmen."

"Ya çok kötü bir şey olur da gidemezsem, sözümü tutamazsam?"

"Hayır, öyle bir şey olmayacak ve sen her maça katılacaksın. Kadroya katılmaman söz konusu bile olamaz. Söz ver bana." uzun bir süre duraksadı, düşündü.

"Söz, nefesimin yettiği kadar her maça katılacağım. Hatta yetmezse de katılacağım, sana söz veriyorum."

"Benim görmek istediğim Barlaaaas Aşkııın Akyol bu işte! Sahalarda doksan dakika resital yaşatan, futbolu yaşayan ve seyircilerin iliklerine kadar işleyen adam!" spikeri taklit ederken Aşkın bu halime gülüyordu. Ben de bir yandan onun gömleğinin yakasını düzeltiyordum.

"Ben aslında sevilen biri olmaktan çok memnun ve mutluyum çünkü bu benim hayalimdi, ama sen beni sevdikten sonra bu sevginin bile bambaşka bir boyutu varmış dedim. Senin sevgin çok başka ya." bana sarıldığında göğsüne yaslandım. Bu adamın kokusu beni iyi hissettirmek için yaratılmıştı.

"Ben de seni çok seviyorum." onu öptükten sonra birbirimizden ayrıldık, ellerimiz hâlâ birbirini tutuyordu.

"Hadi gidelim." Aşkın elimin tekini bırakıp tekini tutarken gülen gözlerle odadan çıktık.

Gideceğimiz kuaföre sahil yolundan gideceğimiz için ve hava da ışıl ışıl bir gün batımı güneşi olduğu için Aşkın arabanın üzerini açmıştı. Bu adam beni tanıyordu.

"İyi dinle duyarsın sesimi uzaklardan

Dinle en kuytu acılardan

Kalbinde yoruldunsa yolculuklardan

Vazgeç artık yıldızlardan..."

Bir yandan şarkı mırıldanıp diğer yandan ayağa kalkmıştım. Rüzgarın saçlarımı karıştırmasını istedim. Islanmayacağız diye yağmurda kalmazsak, saçlarımız dolaşır diye rüzgara kapılmazsak, acır diye yanmazsak ne için var bu hayat?

Aşkın'a baktığımda gülümsüyordu, hem de kulakları ağzına varırcasına. Bu beni daha da mutlu etmişti.

Yolculuk yarısına kadar böyle eğlenmiştik, Aşkın tek bir kelime dahi etmemiş ama gülümsemişti.

Sonunda enerjim biraz düştüğünde dinlenmek için oturdum ve soluklandım.

"Doksan dakika iyi koşuyorsun, ben yarım saat şurada sadece durdum, vallahi kalbim yerinden çıkacak." kalbimi tutup atışını hissettiğimde ona baktım.

"Canın istediğinde spora gelip istemediğinde gelmediğin için olabilir. Benden de tembel çıktın sen." bana takılırken ben utanmıştım çünkü ara ara spora gidiyordum ama çoğu zaman tembellik yapıyordum.

"Aman! Ben futbolcu muyum, sporcu muyum? Ne işim var sporla."

"Sağlıklı yaşamak için güzel bir şey. Hem stresi de alıyor."

"Evet, seni ne zaman maçta görsem biriyle tartışıp stres atıyorsun mesela." ben gülerken o da kendini tutmaya çalışsa da suratını saklayarak güldü.

"Olur öyle şeyler, maçın tuzu biberi o. Stresten dolayı iki taraf da gerilebiliyor bazen ama çok büyük bir sorun olmadığı sürece normaldir. Şimdi önemli maçlar başlıyor artık. O yüzden biraz daha sakin oynamalıyım."

"Aynen, kırmızı kart yememek lazım. Bu arada, eğer yersen ne olur?"

"Bende sövmedik yer bırakmazlar. Yani demek istediğim, cezalı duruma düşeceğim için maçta oynayamam, anladığım kadarıyla da şu an yerimi dolduracak biri yok ondan dolayı kötü bir performans sergileriz."

"İyi de, oyuncuların hemen hemen hepsi iyi kişiler, bir kişi olmayınca olmaz mı?"

"Bir tabloyu boyamak için elinde gereken tüm boyaların olması gerekli yoksa eksik olur. Herkesin görevi farklı yani."

"Anladım. O zaman kendine bakacaksın, dikkatli oynayacaksın ve efendi olacaksın."

"Umarım, benden de adam olur umarım." bunu söylerken kendine sinirlenmişti.

"Hayatımda gördüğüm en düzgün adamlardan birisin bir sürü iyi özelliğin var. Çok güzel bir kalbin var, yeteneklisin, yardım etmeyi seviyorsun ve çok iyi bir sevgilisin. Belki hataların vardır ama bu senin içinde bildiğin şeyler, özel şeyler bunlar. Kimsenin bu kusur saydığın şeylerden haberi yok, emin ol. Herkes kusursuz mu sanki Aşkın? Belki etik değil ama sen suçlu olsan bile senin vardır bir bildiğin diye ben sana sorarım ne olduğunu. Senin hep mantıklı bir açıklaman var, kötü insanların mantıklı açıklamaları değil yalanları olur."

Derin bir nefes alıp burukça gülümsedi. "Teşekkür ederim bana inandığın için. Asıl korktuğum şey kardeşimin de bana koşulsuz bir kesinlikle inanması ama benim ona karşı hiçbir sözümü tutamamış olmam. Daha onunla maça gelecektik. İyileşecekti o."

Gözleri buğulanmaya başlayınca sakinlikle konuştum.

"Arabayı sağa çeker misin? Böyle sürmemelisin." sessizce arabayı sağa çekti ve kafasını geriye atıp gözlerini kapattı.

"Kardeşinin yokluğunu dolduramayacağımı biliyorum ama ben seni iyileştirmek istiyorum. Senin için bir yaşama sebebi olmak istiyorum belki de. Yalnız kalmak istemiyorsun, biliyorum. Bu yüzden söz olsun ki cidden seni hiçbir maçında, hiçbir kötü gününde, bana ihtiyaç duyduğun hiçbir zaman yalnız bırakmayacağım."

Kafasını kaldırıp dolu dolu gözleriyle bana baktığında gözlerini başparmağımla sildim.

"Sen de gidersen ben-"

"Şşt, hayır. Öyle bir şey olmayacak. Asla." onu susturduğumda gözyaşlarım akıyordu, bunu görmesini diye dudaklarına kapandım.

Geri çekildiğinde ikimizin de gözyaşı dinmemişti, ikimiz de aynı anda kendi tarafımızdaki cama doğru dönüp gözlerimizi sildik.

"Geç kalacağız bu gidişle." Aşkın kendini toparladıktan sonra tek cümle edip arabayı sürdü. Soğuk bir sessizlik yoktu ortamda çünkü biz birbirimizi seven iki insandık ve sadece kırgınlıklarımız başkalarınaydı.

Kuaföre vardığımızda saçım ve makyajım için ayrılan zamanda Aşkın da kuaföre gitmişti. Ben ise tanımadığım insanların arasında kaldığımdan sadece isteğimi söyleyip saçımı ve makyajımı yaptırmıştım.

"İşin bitti mi Çiçek?" Aşkın mesaj attığında saçım ve makyajım bitmiş görünüyordu, sadece ufak detaylar hallediliyordu.

"Evet, sen hemen gel de artık gidelim. Az bir zaman kaldı."

"Tamam."

Telefonu kucağıma koyup derin bir iç çektim. Daha başlamadan yorulmuştum.

"Bitti, çok güzel oldu." akıcı İngilizcesiyle hızlı hızlı konuşan kadını anlamam beş saniye sürse de sonrasında gülümsemiştim.

"Teşekkür ederim. Gerçekten çok güzel." ona karşılık verdikten sonra koltuktan kalkıp ödeme için resepsiyona gittim ve ödemeyi tamamlayıp dışarı çıktım. Aşkın da beni bekliyordu. Hem de... hem de çok yakışıklı olmuştu.

"Pardon, ben Barlas Aşkın'ı arıyorum da, gördünüz mü acaba?" arabanın penceresinden onunla konuşurken ilk başta şaşırdı, sonrasında ise oyunuma eşlik etti.

"O herife gerek yok, gel ben seni bırakayım fıstık." tek gözünü kırptığında göz devirip kollarımı bağdaş yaptım.

"Peşimi bırakın lütfen, takıntılı mısınız?"

"Senin takıntılınım güzelim."

"Aslında yakışıklıymışsınız da, tamam götürebilirsiniz beni." arabaya bindiğimde Aşkın beni şöyle bir süzdü.

"Çok güzel olmuşsunuz leydim."

"Siz de çok yakışıklı olmuşsunuz bu yüzden kafanıza poşet geçirip mekana sokmak zorundayım. Maalesef."

"O zaman ben seni bir hediye paketi yapayım, öyle çık yoksa olmaz." aramızda gülerken onun gülüşünü çok sevdiğimi söylemek istedim ona. Ama demeyecektim, ne zaman itiraf etsem o gülüş soluyordu sanki.

...

Hedef noktaya geldiğimizde Aşkın benimle girebilmişti, buna izin vermişlerdi. Böyle isteklerde bulunabildiğimizi bile şu an öğrenmiştim çünkü hayatımda ilk defa böyle bir deneyim yaşıyordum. İsmail de yanımdaydı, o buraya gelip her şeyi benim için hazır etmişti.

"Çok heyecanlıyım." bunu İngilizce bir şekilde dediğimde oradaki adamlardan biri gülmüştü. Aşkın ise elimi beni rahatlatmak için okşuyordu.

Bir şeyler konuşuldu, hazırlıklar yapıldı derken heyecanla nefes alıp sahneye çıktım. O kadar özendiğim ve istediğim bir mesleğe atılmıştım ki heyecanı bile mutluluk veriyordu.

Sahneye çıktığım ilk dakikalar heyecanımı atamasam da sonrasında biraz daha sakinleşip insanları inceleme imkanı bulmuştum.

Serra abla, Çağın abi, Buğra, Dante ve Lysander ile eşi buradaydı. Onun dışında Aşkın ve arkadaşları bir grup halinde takıldığından Çağın abi ve diğerlerinin sohbet ettiği kişilerin onun arkadaşı olduğunu anlamıştım. Milli takımdan tanıdık simalar vardı.

Çok heyecanlanıyorum şimdi şuradan aşağı yuvarlanacak gibiydim ama sanki tüm bunlar hemen elimden kayacak bir rüyaydı.

İçimde kıyametler koparken kendimi müziğin ritmine kaptırıp gidiyordum. Bugün geçen seferki gibi kendimi dağıtmayacaktım, deneyimlenmiştim.

 

Bölümü yıldızlamayanı rüyasında eşekler kovalayabilir arkadaşlar.

Hadi size iyi günler, ben gidiyoreeee.

Loading...
0%