Yeni Üyelik
34.
Bölüm

45+34- Issız sokaklar, sessiz gidişler

@hestiamy

 

"Vakit birilerini sevmek ve mutlu olmak için geç olduğunda dökülen yaşlar bir yere varmaz."

 

Barlas Aşkın Akyol

Uyandığımda kolumdaki serumun bitmek üzere olduğunu gördüm. İçine sakinleştiricinin katıldığı bir serum olduğu hislerime yansıyanlardan dolayı barizdi. Yoksa daha çok acırdı canım. Nasıl bu kadar az derecede canım yandığı için kendimi suçladık içten içe.

"Mercan nasıl? Ameliyattan çıktı mı?" ayağa kalkar kalkmaz bu soruyu yönelttim, yanımda kimin olduğuna ya da birinin varlığının olup olmadığına bakmaksızın.

"İyi olacak. Durumu stabil olursa yarın Türkiye'ye gideceksiniz."

"Anladım." ayağa kalkmaya çalıştığımda Çağın abi beni tuttu. Odada sadece ikimiz vardık.

"Serum bitene kadar yatmalısın. Sen de iyi değilsin ve Mercan'ın karşısına böyle mi çıkmak istiyorsun?" ona baktığımda ağlamış olduğunu gördüm, gözleri şişmişti. Serra abla ise odanın biraz arkasında kalan kanepede oturuyordu. Sessiz sessiz ağlıyordu. Onu yeni görmüştüm.

"Abi, tamam. Bakın ben sakinim çünkü şu an başka çarem yok ama siz bana yalan söylüyorsunuz. Ciddi bir şey mi var?" onlara elimden geldiğince sakin davrandım. Yoksa beni gerçeklerden yoksun bırakarak bu odanın içinde antidepresanlarla yatıştırmaya devam edeceklerdi.

"Hayati tehlikesi devam ediyor. Doktor bir dakika sonrasını bilemeyiz dedi."

Avucumun içini alnıma yaslayıp gözyaşlarımı dindirmeye çalıştım ama zayıf hıçkırıklarla ağlıyordum.

"O ölürse ben yaşayamam." kafamı kabullenemez bir kesinlikle salladım. Sevdiğim ölüyordu ve ben yine bir şey yapamıyordum.

"Kardeşim, hepimiz elimizden geleni yapacağız. Yapılabilecek her şeyin yapılabileceğinden emin ol, şu an binlerce insan senin için elinden geleni yapmak istiyor. Kötü bir şey olmayacak, o kadar insanın sevgisi iyileştirecek Mercan'ı. O öyle bir kızdır bilirim ben." gözyaşlarımı silip kafamı dönderdim. Öylece uyumuştum. Sabah beşe kadar da uyumuşum. Özür dilemek istiyordum uyuduğum için, belki de ilaçlar böyle uyuttu beni...

Mercan bu haldeyken ben nasıl uyuyabilirim?

Çağın abi hâlâ yanımdaydı, kendini toparlamış bir haldeydi.

"Pencereden aşağı bakmak ister misin?" Çağın abi bana böyle bir teklifle geldiğine göre bir şey vardı. Gülümsüyordu, buruk bir gülümsemeydi elbette.

"Neden?"

"Hadi gel." elimi tutup beni kaldırırken bir an uyku haliyle takılıp düşüyordum.

"Dikkat et kanarya." gülümseyip beni kaldırdığında ne olduğunu anlamak için pencereye hızla ilerledim. Ben Mercan'a kanarya derdim. Aklıma gelenlerle, tüm anıları bir hiç eden olayla ve aklıma, kalbime dolan onca şeyle daralan nefesimin zıttına bir nefes çektim.

Pencereden baktığımda aşağıda sayısız insanın buraya baktığını gördüm. Herkes geçmiş olsun dileklerini iletiyordu, beni duyacak gibi olmadıklarından pencereden çekilip aşağı inmek için yol aldım. Çok kötü bir durumda da hissetsem yalnız olmadığımı hissettim. Belki de daha az korkuttu, geçecek gibi geldi acılar. Duygulanmıştım, oldukça. Benim her şeyim Mercan ve Fenerbahçe olmuştu. İkisi de beni yalnız bırakmamış, benim için bir şeyler feda vermişti ama ben onlar için bir şey yapabilmiş değildim. Henüz ya da değil ama sonuç itibariyle bir şey yapamamıştım.

Kapıdan çıktığımda Efdal abi yanıma geldi. O da buraya gelmişti demek.

"Nereye?"

"Aşağı, görmedin mi?"

"Çok kalabalık. Gitmemelisin."

Ona kulak asmayıp aşağı indim ve çıkış kapısına doğru yürüdüm. Beni seven insanlardan kaçmak ukalalıktan ötesi değildi. Hem de böylesine bir günde görüp görmeyeceğimi bilmeyerek burada beklemişlerdi.

O kadar sesin içine girdiğimde ilk başta konuşacak kadar kendimi duymuyordum ama sonrasında sessizlik oluşturdukları için konuşabildim. Neyi nasıl konuşacaktım ki? Hem onların vefası hem de Mercan'ın bu hali beni bir yağmurun ortasında bırakmış gibi hüngür hüngür ağlatabilirdi sadece. Merdivenlere oturup yüzümü tuttum. Biraz öyle kaldım çünkü ne diyeceğimi ben bile bilmiyordum.

"Çok sağ olun, ben cidden... Ne diyeceğimi bilmiyorum ama bu zor günümde, burada bile yanımda olduğunuz için hepinize vefa borcum var. Siz her zaman taraftardan daha fazlasısınız benim için." kafamı öne eğip yaşlanan gözlerimi sildim.

"Ağlama Aşkın, daha güzel günler var. Yengeyle şampiyonluk kutlayacğız." bir taraftarın söylediği şeyle oraya oturup hüngür hüngür ağlamak istedim ama yapamazdım. Ayağa kalkıp tek elimi kaldırıp diğerini göğsüme koydum ve hepsini ağlamadan selamlamaya çalıştım.

"Hepinize teşekkürler. Bir sonraki sefere Mercan ile çıkacağım karşınıza. Hakkınızı helal edin. Bu yağmurda daha fazla beklemeyin." konuşmayı kısılan sesimle beraber kesip arkamı döndüm ve içeri girdim. Yoksa daha fazla dayanamayacaktım. Verilen helallikler bile bana yüktü.

İçeri girdiğimde köşedeki koltuğa oturup kafamı ellerimin arasına aldım. Ben ne yapacaktım?

"Mehmet Hoca hastaneyle de konuştu, orada da birileriyle konuşuyor. Öğlen Mercan'ı Türkiye'ye götürecekler. Biz de gelelim diye onları da hazır etmiş. En iyi doktorları ayarlamış. Endişelenmeye gerek yok, Mehmet Hoca'ya borçlu olmalısın sadece bu saatten sonra."

"Önce o bana olan borcunu ödesin." gözlerimi Çağın abiye diktiğimde birinin omzuma dokunduğunu hissettim.

"Ne demek bu?" yaban gözlerle bana baktı.

"Zeynel'i başımıza o çıkarttı demek. Zeynel Mercan'ı aşağı itti ya da başka bir şey yaşandı o odada demek."

"Nasıl? Ben şu an hiçbir şey anlamıyorum söylediklerinden."

"Bir dakika Gökalp." izin isteyip yerimden kalktım ve Çağın abiyi omzundan tutup asansöre kadar yürüdüm.

Beraber bindiğimiz asansörde teras katına bastıktan sonra konuşmaya başladım.

"Bugün anlamıştım bir şeyler olacağını. Yani bu kadar kötü bir şey olacağını düşünmüyordum ama Mercan ile Zeynel'in birbirini göreceğini tahmin edip tüm bunları engellemek için kendi yöntemlerimi kullandım ve otelden ayrıldım." neyden bahsettiğimi anlamıştı. Ne yola başvurduğumu biliyordu.

"Böyle mafyavari işlere kalkışmamalıydın. Baştan biz bunu aldığımızda direkt rest çekmeliydin. Bir halt yaramadı zaten. Aşkın, Mercan bilirse masum ya da değil, birilerine silah doğrulttuğunu bilirse..."

"Zaten öğrenecek, bu kaçınılmaz. Ya da Zeynel anlatmıştır. Bu dediğinin hiçbir mantığı yok abi. Sen karını, çocuğunu korumak için yapmadın sanki. Bir de itirazımız işe yarıyor mu? Mehmet Hoca ne derse o, Şevket Bey ne derse o. Zaten ben onlarla savaşamam, Şevket Bey'i biliyorsun."

"Şevket abi ne derse o değil, ne zaman kimseyi dinlemeden bir iş yaptı, tamam istemediğimiz şeyleri yaptı ama bizi asla dinlememezlik yapmadı. Başkan olduğu halde asla ben ne dersem o yapmadı. Mehmet Hoca'yı getirten de sensin, hatta bizim takımda bile değilken yaptın bunu. Ha karşılığında o da senin kiralık gelmeni istedi ve gizli bir sözleşme döndü arkada orası ayrı. Mehmet Hoca en küçük taş senin için. Sen asıl taşı oynatabilecek güçtesin." terasa çıktığımızda sinirle saçlarımı tuttum.

"İstemediğimiz şeyleri yaptı diyorsun ya, o da buna dahil işte. Lan adam beni öldürmeye çalıştı ve bunu bilmeyecek kadar aptal mı bu adam? Tam sezonunda getirdi bir de! Silahların patlamayacağını, birilerine zarar gelmeyeceğini kimse bir varsayımda bile söyleyemezdi!" sinirle ona baktığımda Çağın abi de ne yapacağını bilemiyordu.

"Ben sana haksızsın demiyorum ama herkesin haklı nedenleri var kendine göre. Ondan dolayı bir şey diyemiyorum. Şevket Bey aradı zaten, sen uyuyordun açamadın ben açtım. Sizin odanın balkonunda bulunan telefonda kayıt bulmuş polisler. Soruşturma açıldı, aslında biraz daha uzun sürerdi ama başkan yardımcı oldu bu konuda. Mercan akıllı kız, kayda almış o anları ve can güvenliği tehlikede sayıldığı için delil sayılacakmış mahkemede. Bütün bunlar elbette onların Zeynel'i getirmesini haklı kılmıyor ama herkes elinden geleni yapıyor. Bunun buralara kadar geleceğini kimse bilemezdi. Sadece futnol oynayacaktınız." sadece futbol... Buna kim inanırdı? On yaşında çocuk muyduk biz?

"Eğer bir şey olsun Mercan'a, o Zeynel'in kafasına kendim sıkacağım." sıktığım dişlerimin arasından konuştum. O kadar sinirliydim ki eğer karşıma çıksa Zeynel'i parçalardım.

"Şu an üç gün kaldı bir sonraki maça, yani demek istediğim... Daha hiçbir şey kesinleşmeyebilir, bu yüzden dönüşteki maçta onu görme olasılığın yüksek. Sakin olacaksın, yoksa her şeyi berbat edersin."

"Çıkmayacak. Sikerim onun belirsizliğini. Ben onu o maça çıkarttırmam abi. Tamam, benden de vazgeçsinler ama onu o maça çıkaramazlar. Yapmam yapmam diyordum ama o maça çıkarsa onun başından beri bana yaptıklarını ve buna rağmen onu takıma aldığımızı anlatırım. Yaparım bunu."

"Sen yine de şimdi sakin dur. Ortada hiçbir şey yok. Zaten Mehmet Hoca koymaz onu kadroya."

"Daha da inatla koyarsa ben bu sözleşmeyi feshederim. Ben takımım için canımı veririm ama kimse sevdiklerimin canını alamaz. Bu zaten takımla ilgili de bir mesele değil, bizim üstlerimizin inadı, yani anlamadım iyi olur mu sandılar? Ne vardı kafalarında bilmiyorum. Sanki beni alacak takım yok da buraya geldim. Ben burayı sevdiğim ve destek çıkmak için geldim, takım kalkınsın dedim. Seneye satın alırlarsa verdikleri en düşük teklifi kabul edeceğimi de biliyorlar. Hakkımı vrmek istiyorlar orası ayrı."

"Halledilecek her şey kardeşim, şu an sinirler gerilmesin diye hiçbir şey yapmıyorum ama senin için her şeyi yaparım. Gerekirse ikimiz yönetime takımdan ayrılma isteğimizi belirtiriz. Ben seninle ölüme bile giderim."

"Yine de ailen var, çocuğun var. Benim için ailenin dengesiyle oynama abi. Senin varlığın yeter." Çağın abi bana birden sarıldığında ben de kollarımı ona sardım.

"Ben senin için ölürüm lan."

"Abim." ona o kadar içten sarılıyorum ki bir an kemiklerimin birbirine tamamen geçtiği kanaatindeydim. Benim abim vardı, kanımız farklıydı sadece.aüın abi benim öz abimdi.

"Tamam, yeter bu kadar. Mercan da iyileşecek. Her şey düzelecek eşek sıpası." geriye çekilip arkasını döndüğünde gözündeki yaşları belli etmeden silmeye çalışıyordu.

Loading...
0%