@hestiamy
|
Barlas Aşkın Akyol Sonunda Türkiye'ye vardığımızda o kadar yorgundum ve yoğundum ki kendimi hastane odasında dinlendirmeye çalışmak bile beş gün sürmüştü, burada dinlenmek yetmiyordu ancak Mercan'ı yalnız bırakmaya yüreğim el vermiyordu. Normal odaya alınmıştı ve başucunda bekliyordum onun uyanmasını. Uyanmıyordu bir türlü. Günlerdir onun suratında hiçbir hareket görmüyordum. "Ben hayatım boyunca parlak bir öğrenci olamadım, iyi bir abi olamadım, hocalarımın gözünde iyi bir futbolcu olamadım, ailemin gözünde iyi bir evlat olamadım... Ben hep insanların gelecek görmeyip ikinci plana attığı, kendim dipte olduğum için kimseye tavsiye hakkı olmayan kişi oldum. Son başarısızlıklarım başıma fena patladı. Bana, bize çok şeye sebep oldu. Seni benden alacak belki de. Ne olur, artık geri dön aşkım. Sen istersen bensiz mutlu ol ama ol... Sanki senin iyi olmanı kendim için istiyormuş gibiyim, birini sevmek böyle değil midir zaten? Karşı tarafın iyi olmasını istersin sevdiğin için. Kendin için yani. Bu bile bana o kadar ağır, bencilce geliyor ki şu an." gözlerimdeki yaşları gizleyip dışarı çıktım yalpalayarak. Arabayı da sürdüm, sürmemem gerekiyordu ama sürdüm ve ayaklarım beni onun evine götürdü. Bir an bile düşünmemiştim bunu yaparken. Evin bahçesinden girerken tüm anılarım derimin altına giriyormuş gibi iğrenç bir his, sanki bir daha yaşanmayacak gibi iğrenç bir düşünce sarmıştı aklımı. Hayır, olamazdı. Böyle bir şey ihtimaller dahilinde bile olamazdı, kabul etmiyorum. Elim anahtara gidip kapıyı açtığımda evde aldığım nefesle onun kokusu yankılandı beynimin dört duvarları arasında. Sanki ne yapacağımı bilir gibi de dolaba gittim bir de, salak halime gülüp oradaki şarabı aldım ve ellerim titrediğinden bir türlü açamadım. En son bir şekilde açabildiğimde oturma odasının köşesine oturup içmeye başladım. Aklımdaki düşünceleri silmek istedim çünkü, çünkü o gitmesin istedim. Bu haberi duyacak gücüm yoktu. Ben böyle bir haberi düzgün kafayla duysam muhtemelen kafayı yerdim ya da kalp krizinden ölürdüm. Çok korkuyordum, kardeşimi kaybettiğim gün gördüğüm hayalleri bilselerdi onlar da korkardı. Alkol kanıma karıştıkça vücudumdaki ısı artıyor gibi geliyordu. Normaldir diyerek devam ettim, bir televizyon ya da başka bir şeye bakmadım, boş boş duvarı seyredip ağlıyordum sadece. Masanın üzerinde bardağını gördüm onun, bardağı elime aldım ama titreyen ellerim onu bir süreden sonra kendiliğinden bırakmıştı. Ben o bardak için ne kadar olduğunu bilmediğim uzun bir aralıkta ağlamıştım. Kapı çaldı bir süre sonra, ama öyle böyle değil, muhtemelen kendimi öldürdüğümü falan düşünüyordu ki Çağın abi, böylesine kapıyı çalıp bana sesleniyordu. Ben de endişelenmesin diye hızlı gitmeye çalışıyordum ama vücudum sanki gittikçe daha da ağırlaşıyor ve ısınıyordu, her adımımda bir sonraki adımım daha da zorlaşıyordu. "Gel-dim." sonunda seslenip kapıyı açtığımda yüzüme vuran soğuk havayla daha fazla dayanamayıp Çağın abiye doğru eğildim. Beni tuttu, hem de sıkıca. Çağın abi beni bırakmazdı. Ben berbat bir insandım ve onlar bana hâlâ yardım ediyordu. "Oğlum sen yanıyorsun!" soğuk ellerini suratımda ve boynumda gezdirirken üşüyordum. "Abi..." cümlenin devamı bir türlü gelmiyordu. Anlamıyordum da ne dediğimi ama ağlıyordum. "Bir içeri geçelim, bu halin ne böyle?" beni tutup yürüttüğünde zar zor, ona çarpa çarpa ilerlemiştim. En sonunda koltuğa düştüğümde Çağın abi üzerimi çıkarıyordu ve ben adeta donuyordum. "Abi ne yapıyorsun?" "Sence Aşkın? Yine içtiğin için birazcık hastalanmışsın ya hani." kızgındı, ses tonu öyle olduğunu gösteriyordu. Üzerimi çıkardıktan sonra beni kaldırdı ve ben nereye gittiğimizi idrak edemeden beni soğuk bir küvete yasladı. Soğuk kısımları ile cildim temas ettikçe inledim. "Ah be oğlum, gençliğinizi mahvediyorsunuz da haberiniz yok." "Ben böyle gençliğin baharını sikeyim abi." ağzımda gevelediğim sözleri duymuş olmalı ki kafama bir tane indirmişti. "O nasıl söz öyle pislik herif. Bir daha duymayayım." suyu açtığında üzerime gelen damlalar beni dondurmaya yetmişti. Ses çıkarmıyordum ancak tam anlamıyla donuyordum. "Abi, yeterli." "Şu an kendinde olman bile mucize, ateşinin kaç derece olduğundan haberin var mı Aşkın?" elindeki termometreyle beni azarladığını çift görsem de görebiliyodum. "Ateşim mi var?" "Gerçekten delireceğim artık. Mercan bu haldeyken böyle yapman bile hata." "Benim Mercan'la birlikte olmam bile ofsayttan sayılmayan gol abi." "Senin kafa iyice gitmiş. Neyse, artık idare edeceğiz." Ben adeta donmuşken Çağın abi beni çıkarmaya karar verip kucaklamıştı. Kendim kalkacak halde değildim. "Bir dakika-" daha bir dakika dememin üzerinden salise geçmeden midemde ne var ne yok çıkardım. "Abim, iyi misin?" ben öğütmeye devam ederken gözlerim yaşarmıştı. Mideme giren kramplardan dolayı yere oturmuştum. "İyiyim iyiyim." "Sana içme demedik mi? Neden yapıyorsun bunu kendine?" Neden mi yapıyorum? Bu mantıklı bir soru muydu? Hayır. Benim kendime yaptığım mantıklı mıydı? Bu diğer sorunun cevabındaki hayırdan daha kuvvetli bir hayır. "Unutamıyorum. Yaşadıklarımın hiçbirini unutamıyorum. Ölmek istiyorum abi, size yük olmak değil niyetim." Çağın abi beni tutup kaldırdığında midemi tutarak yürüdüm. "Saçmalama bize yük olduğun falan yok ama düzelmek zorundasın yoksa bütün bu zamandan sonra elinde kalan tek şey boşa harcanmış bir gençlik olacak." kanepeye geçtiğimde ateşimi tekrar kontrol ediyordu. Masadan gelen titreşimle masaya döndü ve eline aldığı telefonu açtı. "Serra, benim." elindeki benim telefonum olduğuna göre Serra abla beni aramıştı. "Aşkın içmekten hastalanmış, onun yanına geldim ben de... Tamam geliyoruz. Anladım tamamdır." telefonu kenara koyup eline aldığı peçeteyle terimi sildi. "Hande Mercan'ın yanındaymış, Serra ablan da seni yemeğe çağırmak istemiş o yüzden aramış. Gidelim en azından sıcak bir çorba içip kendine gelirsin." "Tamam." hiç itiraz etmeden battaniyeyi etrafıma sarıp ayağa kalktım. Şu an yorganla bile dışarı çıkabileceğimden bunu ikimiz de sorgulamadık. Ayakkabımı yalandan giyip arabaya geçtiğimde Çağın abi sürücü koltuğuna oturup benim koltuğumu hafiften yatırdı. "Mercan'ın dedesi nasıl?" sorduğum soruyla kafasını salladı. Türkiye'ye geldiğimiz ilk gün Mercan'ın babası hastaneye gelmişti ancak dedesi ile babaannesi sağlık sorunundan dolayı gelememişti. Sonrasında zaten dedesi kalp krizi geçirdiği için babası da gitmek zorunda kalmıştı ki zaten Mercan uyanmıyordu, yatıyordu ve uyanmasını bekliyorduk, hâlâ da bekliyoruz. "İyiymiş, eve geçmişler. Buraya geleceklerini söylediler ancak Mercan'ın yanına kimseyi almadıklarını söyledi Şevket Bey. Gelmelerini istemedi. Buna rağmen geldikleri için konaklamaları için bizim genelde kaldığımız otele yerleştirdi. Onlar da haber bekliyor." "Peki ya Mercan?" onun yanından gelmiştim zaten ama... Ama işte bazen merak ediyordum dakika geçmeden." "Her zamanki gibi." Mercan günlerdir uyanmamıştı, bir kere bile gözümün içine bakmamıştı, gidecekse veda bile etmemişti. Halime bak dertli çal Kemancı başımın tacı Gitme bu gece sen de kal Benim halim çok acı Radyodan sızan ses yüreğimi sızlatıyordu. Sevgilim, yetmez mi bu kadar hasret? Hayat göz açıp kapatmak, bir damla su, bir gündüz güneşi. Hemen bitiyor, yetmez mi başkalarının bizim hayatımızdan çaldığı zamanlar? Korkmak da zaman kaybıdır, korktum ve söyleyemedim ama şu an söylemeliyim. Gitme. Ben senin gitmenden deli gibi korkuyorum. Beni bırakacaksın diye ellerim titriyor, başım dönüyor. Öylesine korkuyorum ki bir gün gitmenden. Ama eğer uyanıp çok kötü acılar çekeceksen uyanma ben acı çekeyim, bunu tercih ederim. "Yine doldu gözler." Çağın abi bana gülümsediğinde ben da ona gülümsedim. "Arada korku geliyor, sanki kaybedecekmiş gibi. Bir de ben bencilim, bu zoruma gidiyor. Hep kendimi düşünüyorum." "Yok öyle bir şey. Olmayacak. Aşkın, sen bencilsin de neden hep naşkaları için hayatını yaşıyorsun? Bir gün kendi evine sevdiğin şeyleri aldığını görmedim. Kendi isteklerini yaptığını sık sık göremedim ama herkesi memnun etmeye çalışıyorsun, her an, her dakika. Herkesi memnun edemezsin ya da her iyiliğin sonucu da iyi olmaz Aşkın." bana güven vermek ister gibi konuşsa da bu saatten sonra hiçbir şey bana güven veremezdi. ... Eve vardığımızda köşedeki tekli koltuğa geçtim, öylece düşünüyordum. Ne yemek ne suydu aklımdaki. Gelme amacımı bile unutmuştum. Avunmam için kucağıma verdikleri Kerem'i seviyordum. Sanki ağlamamamı ister gibi gözlerimi avuçlarıyla siliyordu. Bir anda bana sarılınca ben de ona sarıldım, minicik bedenine sığmayacak kadar büyük bir kalbi vardı. Hissediyordu her şeyi. Birbirimize sarılı kaldığımızda Serra abla yanımıza geldi ve alnıma elini koydu. "Kendini yoğurt gibi sarmışsın da ateşin çok, şu battaniyeyi alayım." üzerimi açmaya çalıştığında donuyordum. "Abla almasan-" "Hamile halimle yorma beni Aşkın, yeğenine yazık." gülerek karnını tuttuğunda kıyamadım, hassas noktamı biliyordu. Ben öz olmasa da Kerem ve doğacak olan ufaklığı yeğenim olarak görüp onlar için her şeyi yapardım. "Tamam tamam, hemen oradan vur beni abla." "Ama ne yapayım, başka türlü inatlaşıyorsun." "Anlaşıldı, sen zahmet etme ben hallederim." Kerem'i yandaki kanepeye bırakıp battaniyeyi götürmek için koltuğa döndüğümde başım döndü ve koltuğun koluna tutundum. "Çağın! Aşkın yine kötü oldu." Serra abla beni tutarken sesleniyordu. "Abla sana bir şey olacak tutma. İyiyim ben." kolumu çekmeye çalışıp yerime geri oturdum ve başımı ovdum. "İyi misin? Bak bir doktora gidelim böyle olmayacak." Çağın abi konuşurken benim başımda atlar tepiniyordu. "Abi o kadar içmişim ki tekrar ve tekrar sarhoş oluyorum yoksa sıkıntı yok yani." "Bu zaten başlı başına bir sıkıntı! Senin ağzına kilit vuracağım kilit! Bak bu son olacak, yoksa tedavi için doktora gitmek zorunda kalacaksın. Tamam mı?" "He abi tamam." şu an umursama seviyem yerlerdeydi. Aslında çoğu şeyi de algılamıyordum ama kendimdeyim sanıyordum kendimi. "Şunu iç, bir kendine gel. Dünyada alkol diye bir şey olmasaydı sen icat eden kişi olurdun yeminle. Dertlerini alkole sığdıramazsın, bu geçici hatta seni bataklığa sürükleyecek bir alışkanlık." Çağın abi Serra ablanın elinden aldığı kaseyi önümdeki masaya koydu. "Tamam." başımı sallayıp birkaç kaşık içtim, sonrasında dinlenmek, ama sadece dinlenmek amacıyla başımı masaya koymuştum ki uyuyakalmışım. Bazen ben de kendime hayret ediyordum.
|
0% |