Yeni Üyelik
37.
Bölüm

45+37- Gözlerinde kayboldum

@hestiamy

 

.・。.・゜✭・.・✫・゜・。.

Yine bana gel

Seni gördüğüm ilk gün gibi

Gözünü kapat ve öp beni

Kalabilirsem bu hikâyede

Minik elinle sar kalbimi

.・。.・゜✭・.・✫・゜・。.

 

Kapının önüne geldiğimizde Dante ile Müjgan olduğunu tahmin ettiğim kişi sohbet ediyordu. Bahçeye girmiş ve masaya kurulmuşlardı.

"Müjgan bu muymuş?" Aşkın ağzı açık bakarken dirseğimi oturduğum yerden bacağına geçirdim.

"Ah!" Aşkın bağırınca herkes buraya dönmüştü. Kadın cidden taş gibiydi. Hoş bir suratı, sarı saçları ve dolgun dudakları vardı. Benden güzeldi yeminine.

"Buymuş Müjgan, ne yapacaksın?"

"Aa gelmişsiniz, biz de Müjgan ile sohbet ediyorduk. Bu arada sormayı unuttum Mercan'ın ablası mısınız?" Dante tam anlamıyla tanımadığı biriyle sohbete dalmış ve benim neyim olduğunu sormayı unutmuş.

"Babamın müstakbel eşi."

"Ne?! Aman, şey- Yani özür dilerim çok genç duruyorsunuz." Dante ortamı toparlamaya çalışırken Aşkın bizi içeri sokmak için anahtarı çıkardı.

"Tamam, hadi içeri girelim. Sonra konuşuruz bunları."

"Cidden ya Müjgan annem bize bir yemek yapar değil mi?" Dante hâlâ hızını alamamıştı. Bu çocuk ölmek için elinden gelen her kozu şu an harcıyordu.

"Yaparım elbette. Zaten Mercan'a sağlıklı bir şeyler hazırlamamız gerek." kadın hiç yemek yapan birine de benzemiyordu. Bana bakmak için gelmesi falan, üvey anneler böyle olmazdı ya neyse. Biz zaten yeterince kötü insanla mücadele veriyorduk.

"Yorulmanıza gerek yok. Teşekkür ederim gelmeniz bile şaşırtıcı." aramıza bir mesafe koymam gerektiğini düşündüm. Kadın ise yanıma gelip omuzuma dokundu ve bana gülümsedi.

"Elbette annenin yerini dolduramayacağım, öyle bir amacım da yok ancak üvey annen de olsam sana karşı olan görevimi yerine getirmek istiyorum, abla dersn bana anne demezsin olur biter. Eğer izin verirsen sana ablalık yapabilirim." baktığımda iyi birine benziyordu. Anlaşabilirdik. Sanırım biraz önyargım vardı kafamda, bundan başka bir şey yoktu. Hemen kendimi ele vermek istemesem de aramızdaki buzları bir anda eritecek gibiydim.

"Efendim, gerçekten sizi yormak istemiyorum. İnce düşünceniz için teşekkür-"

"Öyle şey olmaz, sana güzel bir çorba yapayım. Baban da bunu istedi. Onlar geri gelemedi ama gözlerini arkada bırakmayacağıma dair söz verdim." eve girdiği an mutfağı nasıl ayırt edebilmişti bilmiyorum ama mutfağa yönelmişti.

"Aşkın sen yardımcı ol Müjgan Hanım'a." Aşkın başını sallayıp gittiğinde Dante benim koltuğa geçmeme yardımcı oldu ve yatırıp üzerimi örttü. Yanıma oturup hemen dedikoduya başlamak üzere bağdaş kurdu.

"Kadın taş gibi kızım. Baban çok... Neydi? 'Lucky'"

"Lucky? Anladım. Sen kanka olmuşsun zaten kadınla."

"Sorma ya, ben arkadaşın ya da ablandır dedim."

"Yalan olmasın ben de öyle sanırdım. Kadın taş gibi ama bir daha öyle davran, etini kemiğinden sıyırırım sen benim kankamsın."

"İyi niyetli de... Neyse, tamam tamam yapmayacağım ama kadının kötü bir amacı yok gibi."

"Ben önyargılı yaklaştım ama cidden öyle galiba. Bizok yakın olmayalım, ne olur ne olmaz."

"Kız onu bırak da ben ne diyeceğim, bizim bakıcı var ya..." bundan bahsederken gözleri parlamıştı.

"Eee?"

"Ben hoşlandım ya ondan. Bizim evin annesi gibi oldu. Hoş birisi yani."

"E şahane!"

"Pşşt! Sessiz ol." eliyle sessiz ol işareti yaparken başımla onu onaylıyordum.

"Ne yapmayı düşünüyorsun peki?"

"Bir şey yapmayacağım, genç kız. Benim gibi bir adam ve çocuğuyla yaşamak istemez."

"E sen de genç adamsın. Ne olacak sanki?"

"Çocuğum var. Ben kızımı çok seviyorum ve o kızımı istemezse dayanamam."

"Bunun futbolcularda fazla sorun olmadığını sanıyordum-" düşüncelere dalmıştım çünkü çıkış yolu şu anlık görünmüyordu. Kızı tanımıyordum bile.

"Olmayabilir de ama oladalabilir?"

"Oladalabilir?"

"Olala- yok, odalala-, o- neydi ya?"

"Oladabilir?"

"Heh, doğru ondan."

"Aman kıza da böyle konuşma, yanlış bir şey söylersin falan."

"Yok yok, evde yabancı konuşuyoruz."

"Tamam bari."

"Bu evde hiçbir şey yok. Alışverişe gidiyoruz biz." Aşkın Müjgan Hanım ile içeri girdiğinde elinde sadece bir şişe su vardı.

"Tamam, kartımı vereyim-"

"Gerek yok."

"Aşkın-"

"Biz çıktık!" Müjgan Hanım ile çıktıklarında Dante'nin telefonu bir dakika sonra çalmıştı.

"Aşkın arıyor." telefonu hoparlöre verip sırıtarak açtı.

"Efendim?"

"Eğer Mercan'a bir şey olursa bana haber ver, yanından ayrılma kızın."

"Tamam, o iş bende."

"İnanır mısın, hiç güven vermiyorsun."

"Niye ya ben sana ne yaptım?"

"Neyse, şimdi o konuları açmayayım istersen."

"Tamam tamam hadi görüşürüz." Dante telaş içinde telefonu Aşkın'ın suratına kapattı ve pis pis sırıttı.

"Of, canım sıkıldı." yatmak çok sıkıcıydı. Ben alışkın değildim böyle şeylere. Dante ise aklına müthiş bir fikir gelmiş gibi ayaklandı.

"Buldum, börek yapalım mı?" Dante'nin söylediği fikirle kaşlarımı çattım.

"Börek mi?"

"Canım çekti ya. Aşkın sebze alır, hamurunu yapalım bari." hâlâ şüpheliydim ama merak da ediyordum.

"Tamam, deneyelim. Yani dene demek istedim aslında, malum benim her yer ameliyatlı."

"O kadarını algıladım, ben yapacağım bebeğim. Dur hamuru yapmak için masaya geçelim. Sen de geçecek misin yoksa yatmak mı istersin?" hiperaktif hareketlerle oradan oraya giderken mutlu görünüyordu.

"Ben de geçeyim, sıkılırım." ilk başta düşünür gibi yapıp sonra tekli koltuğu masaya kadar taşıdı ve kolumdan tutarak beni kaldırdı ve tekli koltuğa oturttu.

"Burada canın daha az yanar." açıklamasından sonra telefonu açıp hemen araştırma yaptı ve mutfağa gitmek üzere ayağa kalktı.

"Bulabilecek misin eşyaları?" peşinden duyması için biraz sesimi yükselttim.

"Bulurum bulurum, araya araya Bağdat bulunurmuş."

"O söz öyle değildi ama neyse."

"Efendim."

"Yok bir şey, tamamdır."

İçeriden gelen birkaç çatırtı, bir cam kırılma sesi ve dolap kapağından çıkan kırılma sesi hariç bir şey olmamıştı.

"Evi başımıza mı yıkacaksın?"

"Geldim, geldim."

Elinde bir kova, un ve birkaç hamur malzemesi ile yanıma geldi.

"Şimdi hamurumumuzu karıştırmak zamanı."

"Senin Türkçe arada gidiyor arada geliyor ha."

"Çok odaklanmayınca öyle oluyor ya." konuşurken bir yandan da unun hepsini leğenimsi kovaya dökmüştü.

"Sen bunu yapabileceğine emin misin?" o kadar unla bir tabur askere yemek yapılırdı.

"O iş bende."

Bir saat boyunca un, su, tuz derken dünya bir hamur yapmıştı.

"Şimdi bunu açmamız lazım."

"Mayalanmayacak mı?"

"Tarifte yoktu öyle bir şey. Şimdi halledeceğim."

Eline bir bezi hamur alıp elindeki merdaneyle hamuru açmaya çalıştı, o işe yaramayınca hamuru pizzacılar gibi çevirmeye çalışmıştı. Bir süre sonra hamuru etrafında dolandırıp her yeri hamur olunca sinir krizine girip yerde debelenmeye başladı.

"Nimete laf söylenmez, ben elimin ayarına sokayım! Sıçayım böyle işe!" bağırıp üzerindeki hamurları temizlemeye çalışırken ben gülme krizimi bastırmaya çalışıyordum çünkü yaralarım acıyordu.

Dante dümdüz söverken aniden kapının açılmasıyla Aşkın'ı görmem bir oldu.

"Ne oluyor lan burada?!" Aşkın'ın sesi mi gürleşmişti yoksa benim kulaklarım mı fazlasını işitiyordu bilmiyorum ama kulaklarım sesten ağrımıştı.

"Yemeği beceremedim, hay ben böyle talihi sikeyim!" Dante son gaz bağırmaya devam ederken Aşkın endişeli halini bırakıp sinirle Dante'ye baktı.

"Lan çoluk çocuk sahibi herifsin şu haline bak!" Dante'yi yerden kaldırmaya çalışıyordu.

"Kalk yerden, kalk." Dante yerden kalkarken Aşkın delirmişti.

"Oğlum bu hal ne, hamuru mahvetmişsin." Müjgan abla etrafı toparlayıp hamurun ne için yapıldığını algılamaya çalışıyordu, ben ise hâlâ gülüyordum.

"Ben börek açacaktım ama olmadı, yapamadım." sonunda Dante biraz daha sakinleşmişti.

"Tamam, ben yaparım sen temizlen, her yerin hamur olmuş. Aşkın sen de sakinleş, bir yudum su iç kendine gel. Börek çok güzel yaparım hem." hepimiz bir anda şaşırmıştık. Normalde bize engel olan bir büyük olmadığından bu mantıklı önergeler bizi şaşırtmıştı.

"Seninle sonra hesaplaşacağız oğlum. Yüreğim ağzıma geldi. Sana da zahmet vermeyelim abla-"

"Saçmalama, ben aile büyüğünüz sayılırım. Henüz kabul görmesem de."

Dante lavaboya, Müjgan abla elindeki poşetlerle mutfağa, Aşkın ise masaya gelmişti.

"Sana bir şey oldu diye çok korktum." derin bir soluk bırakıp masadaki bardağı eline aldı.

"Ay sen korktun mu? Benim kocam korkmuş mu? Aman da aman." yanaklarını mıncırırken birden donakalmıştı.

"K-kocam mı?" böyle iltifatlara alışkın olmadığı için şaşırmış, biraz da utanmıştı. Onun bu hallerini çok seviyordum.

"Kocam mı? Ne kocası?" anlamamazlığa yatıyordum.

"Bana dedin ya."

"Ben mi demişim?"

"Demedin mi?"

"Dedim mi?"

"Ben yanlış anlamışım demek ki." yüzü asılmış ve morali bozulmuştu. Birden sesi soluğu kesilmişti.

"Kocam olacak adama kocam dedim, biraz acele mi ettim ki?" ona gülümsediğimde onun da suratı gitgide gülmeye başlamıştı.

"Seni çok seviyorum Çiçek."

"Ben de seni." bana yaklaşıp öpmek için yaklaştı ve beni öptü. Ondan ayrı kaldığım süre içerisinde kokusu hiç değişmemişti. Onu özlediğimden uzun gözlerine baktım. Derin bir kuyu olan gözleri benim her şeyim, yol göstericim ve kaybolduğumdu.

 

 

Loading...
0%