@hestiamy
|
≿━━━━༺❀༻━━━━≾ Aşk acıtsa da inandırıyor insanı. Ölüm aşkı korkunç kılıyor. Oysaki ölüm gerçek, aşk şüpheli, çoğu zaman yalan. ≿━━━━༺❀༻━━━━≾ "Ay Aşkın, vallahi billahi her yerim ağrıyor, ben mesleği falan da bırakıp bundan sonraki hayatımı yatarak geçirmeye karar verdim." Aşkın beni yatağıma geçirip yanıma uzandı ve saçlarımla oynamaya başladı. Onu o kadar özlemiştim ve o beni o kadar özlemişti ki tüm bu zorluklardan konuşmak istememiştik. "Tamam, benim param ikimize de yeter zaten." "Höst, ne münasebet! Ben ekmek kapımı buldum." "Ne yapacaksın?" Aşkın düşüncelere dalarken ben gülümseyerek yattığım yerden ellerimi birleştirdim. Beni ciddiye almıştı. "Senin oynaman yasak ancak benimki yasak olmaz. Ben iddia oynayacağım, sen de onları gerçekleştireceksin." Aşkın kaşını kaldırarak bana baktı. "Benle alakalı olan kısmını anlamak istemiyorum, korkuttu." "Ya ne var yardımcı olacaksın altı üstü." "Karşı takıma yazdığın gol tutmazsa ne olacak benim zeki sevgilim?" "Öyle ima yapma, ben cidden zekiyim. Bak şimdi, eğer o da tutmazsa kendi kalene gol atarsın olur biter." ona kocaman gülümsediğimde o buna güldü. "Senin bu ticari zeka almış başını yürümüş." "Yaa, ne demezsin." aramızda gülüşürken ben dikişlerim ağrıdığı için gülmemi durdurmaya çalıştım. "Tamam tamam, gülme bu kadar bir şey olacak sana." Yanıma gelip elimi tuttuğunda gülmemi kestim. Ona soracağım daha mühim sorularım vardı. Acım yaşananları hatırlatmıştı. Ne kadar gölgelesek de aşılmayan gerçekler vardı. Aşkın'ın her dakika hatırlayıp moralini bozan, benim izlerini vücudumun her yerinde taşıdığım gerçekler. "Aşkın, ben öleceğim diye korktun mu?" bir an oda sessizliğe büründü, Aşkın halının desenlerini incelemeye koyulmuştu. "Hem de çok. Kendi ölümünden çok." bir an önce kurtulmak istediği bir leke gibi söyledi bunu. Ben ölmekten korkmuyordum ama Aşkın'ı bırakmaktan korkuyordum. Aşk, korkmadığım ölümü bile zaafım haline getirmişti. "Ben de çok korktum. Senin için yaşamak istedim. Çok korkuyorum, o anı aklımdan silip atamıyorum." gözlerimi kapattım, gözyaşlarımı sakladım. "Artık korkmana gerek yok, ben seni koruyacağım. Ne gerekiyorsa yapacağım." "Kötü şeyler yapmanı istemiyorum." konuşmamızı bölen mesaj sesi benim telefonumdandı. Yine bilinmeyen bir numara, bu sefer mesaj. Telefonu elime aldığım andan itibaren bazen yüzüm kötü bir hale bürünmüş olsa gerek ki Aşkın telefonu elimden almıştı. "Kim olduğunu bilmiyorum." ağzımdan çıkanlara engel olamadıktan ve bunları bir mantığa oturtamadıktan sonra Aşkın kaşlarını çattı. "Siktir oradan." ağzından bir küfür savurduktan sonra aşağı inince ben de endişeyle peşinden gittim. Bizim bu halimizi gören Dante de olaya dahil olmuştu. "Ne oldu abi?" telefonu ona gösteren Aşkın sonra telefonu bırakıp ceketini almaya, kapıya gitti. "Abi bir dur." Dante onu tutacakken ben ayağa kalktım, mesaja bile bakmamıştım ama kötü şeyler olacağını anlamıştım. "Aşkın, gitme." benim sesimi duymasıyla yanıma geldi. "Aşkım bir şey yok, olmayacak da. Tamam mı?" iki eliyle yüzümü tutup bana gülümsedi. "Öyleyse... Dante ile gidin!" fikrim sonrası Aşkın Dante'ye kafasıyla kapıyı gösterdi. Dante ise düşünmeden ceketini giydi ve dışarı çıktı. "Dante Aşkın'a dikkat et." "Tamam tamam, sorun yok." evden aceleyle çıktığında ben ne yapacağımı bilemeyerek bir ileri bir geri gidiyordum. Müjgan Hanım iyi ki burada yoktu, tüm bunları duyması iyi olmazdı. Tüm bunları babam duymasın diye Aşkın'a engel olamamıştım. Ne yapacağımı düşünürken aklıma gelen tek şeyi yaptım. Telefonu elime aldığımda bilinmeyen numaradan gelen mesaj direkt önüme çıkmıştı. "Geçmiş olsun Mercan." bu numara Zeynel'e ait olmalıydı ki bu denli sinirlenmişti Aşkın. Başka neye, kime bu kadar sinirlenirdi ki? Çağın abiyi aramak için rehberime girdim ve ismine tıkladığımda telefon üçüncü çalışta açıldı. "Buyur Mercan." "Abi, ben kimi arayacağımı bilemedim, özür dilerim-" ellerim titrerken evin içinde dolanıyordum. "Ne oldu?" "Aşkın Zeynel'in yanına gidiyor. Yanına Dante'yi de gönderdim çok sinirliydi, sanki engel olsam beni dinlemeyecek gibiydi bir şey yapamadım." bir an karşı taraftan ses gelmedi. "Tamam, ben halledeceğim ve bir şey olmayacak. Sadece sakince beklemeni istiyorum senden tamam mı?" "Tamam, bana haber ver mutlaka abi." "Tamam." telefon kapandıktan sonra yerime oturdum ama her dakika Aşkın'ı düşünmekten ağrılarımı bile hissedemez olmuştum. "Aşkın ve arkadaşı nereye gitti?" Müjgan Hanım elinde çorba ile gelmiş ve önüme ortadaki küçük masayı çekmişti. "Onların işi çıktı da. Ondan dolayı." korkudan ve acıdan kendimi gitgide kötü hissetmeye başlamıştım. "Sen iyi görünmüyorsun, şu çorbayı iç ve dinlen biraz." arkama birkaç tane yastık koyduktan sonra beni geriye yaslamıştı. "Çorbayı ben içeyim-" "Sen dinlen artık. Yorulmadın mı hala?" elime vurduğunda elimi geri çektim ve o da bu halime gülüp çorbayı içirmeye başladı. "Babamgil, iyi değil mi?" lokmalarımın arasında soru sordum. "İyiler, sadece şu anlık biraz fazla işleri var ama hep akıllarında sen varsın. Bizi çok korkuttun." o kadar olay olmuştu ve kendimi o kadar kötü hissediyordum ki babamı arayamamıştım. Kendimi kötü bir evlat ve kötü bir sevgili gibi hissetmekten geri duramıyordum. "İyiyim, çok şükür. Onlar da iyi, evet." kendimi ikna etmek ister gibi konuştuğumda Müjgan bana daha da yaklaştı. "Özel olmayacaksa, nasıl düştün? Biri mi itti seni?" herkes bu soruyu sorduğunda artık ters cevaplar vermek istesem de bunu yapamazdım. Haberlere yansıyanlar bir yana söylentiler bile benim biri tarafından itildiğim yönündeydi. "Biraz alkollüydüm, dışarıyı izlemek istedim sadece. O sırada dengemi kaybetmişim." "Anladım. Kendine dikkat etmelisin. Bildiğim kadarıyla kolunda platin var. Eskisi kadar özgür hareket etmek canını acıtabilir." alçıda olan kolumu gösterdiğinde koluma bakmıştım. "Bu platinli miymiş? Ben de neden bu kadar çok ağrıdığını merak ediyordum." ayağımın teki sargıdaydı ancak diğer teki alçıdaydı, çok kısa mesafe yürüyebiliyordum bu yüzden. Daha da nerede ne vardı hiçbir fikrim yoktu. "Kafanı çarpmadığın için çok şanslısın, koluna denk gelmiş kafan. Ve sana güzel bir haber vereyim mi?" bana gülümsediğinde ne diyeceğini çok merak etmiştim. "Ayy, anlat abla anlat." biraz iyi haberlere ihtiyacım vardı. Müjgan ona biraz daha yakın davrandığında bu duruma sevinmiş gibiydi. Kötü biri değildi. "Baban bu olaylardan sonra Aşkın'a güvenmeye başladı." "Abla olaysın- aman şey diyecektim, bu çok güzel bir haber." "Elbette." "Şey bir de, siz babamla evlenecek misiniz?" iyice samimi olduğumda kadın şaşırmıştı. "Yani... Evet. Senin sert çıkacağını düşündüğümüz için korktuk açıkçası." "Ben annemi seviyorum evet ama babamın da birini sevme hakkı var bu kadar sene sonra. O yüzden babama bir şey diyemem." bir yandan elimdeki telefondan gelecek habere bakıyor bir yandan da konuşuyordum. "Anladım, çorban bitti. Biraz dinlen çünkü iyi görünmüyorsun." hastaneden çıktığım ilk günden bu kadar şey olunca haliyle kendimi kötü de hissediyordum. Ağrılarımın olması da bunu daha beter yapıyordu. Kafamdaki düşünceleri silemediğim halde yine de gözlerimi kapatma çabasına girdim. Bir saat boyunca sanki uyuyormuş gibi davrandım çünkü dibimde oturup televizyon izleyen Müjgan Hanım ara ara beni kontrol ediyordu. Ben ise tüm bu olanları ona belli etmek istemiyordum. Birden kapı çalınca gözlerimi açtım, Müjgan Hanım kapıyı açmak için kalktı. Benim ise her yerim ağrıdığı için hareket edemedim. Kapıya baktığımda Serra ablayı kucağında Kerem ile görünce gülümseyemedim, kesin bir şey olmuş olmalıydı ki Serra abla bu kadar endişeliydi. "Abla, ne oldu?" Serra abla yanıma gelip ateşimin olup olmadığını kontrol etti ve bir süre beni kontrole devam etti. "Kısmen iyi görünüyorsun, o zaman söyleyeyim." "Neyi söyleyeceksin?" ben iyice endişelenmiştim. "Aşkın Zeynel'i ayağından vurmuş, şimdi üçü de kavgaya karıştığı için nezarethanede." üçünden kastının kim olduğunu biliyordum. tek bildiğim şey şu an sıçmıştık. Müjgan Hanım her şeyi duymuştu. "Ben çocuğa bakayım, siz gidin isterseniz. Babana bu durumu söylemeyeceğimden emin olabilirsin.." benim ayaklandığımı gören Müjgan Hanım yanımıza gelmişti. Serra abla ise bu kim der gibi bana bakıyordu. Bu kadın kesinlikle babamla evlenmeliydi, birlikte organize suç şebekesi gibi babamın arkasından iş çevirebiliyorduk. "Serra abla, babamın müstakbel eşi." hızlıca bir tanıtımda sonra harekete geçtim. "İstersen Kerem'i Müjgan Hanım'a bırak, biz gidelim. Karar senin. Bu arada babam meselesinden dolayı teşekkür ederim abla." "Sağ ol canım. Kerem'i alayım mı?" Serra abla uzatınca Müjgan Hanım da elini uzatıp bebeği almıştı. "Teşekkürler, biz hemen geleceğiz." "Tamam, madem öyle hemen gidelim." ağrıdığı için ayağımın üzerine basamıyordum, bundan dolayı tekerlekli sandalyeye binip arabaya kadar gitmiş, yolculuğun sonunda karakola da öyle giriş yapmıştım. ... "Lan oğlum sen manyak mısın? Hepimizi içeri attıracaksın. Tamam dövmeyi geçtim, adamın futbol hayatını sen başlattın, sen bitiriyordun." nezarethanede Çağın abinin sesi yankılanırken Aşkın'dan cevap gecikmemişti. "O kadar yardım ettim, başlattım, ben de bitiririm. Ebe tokadı nereye atıyorsa imam da pamuğu oraya tıkar, hayat başladığı yerde biter abi." çok komikti. Ciddi söylüyorum dünyada bizim kadar salağı bir arada göremezsiniz. "Filmi biraz fazla kaçırmış olmalı-" Dante nezarethanede olduğu halde esprilerine devam ediyor, Aşkın ise atar gider yapıyordu. "Kes lan!" Çağın abi ile aynı anda bağıran Aşkın Dante'yi tokatlayacakken Dante bir adım geri attı, boy farkından aralarındaki uzaklık iyice artmıştı. Aşkın haliyle yetişemedi ve vuramadı. Bizi fark etmeleri onlara cevap vermemiz ile bir oldu. "Asıl siz kesin lan!" Serra abla ile aynı anda bağırdığımızda oldukça sinirliydik. "Tamam." ikisi de suspus olduklarında köşeye sindiler. Bizi gördükleri için şok olmuşlardı. "Biraz sinirliler galiba." bir de analiz yapıyorlardı, Çağın abi de Aşkın'ı onaylıyordu. "Ya siz kafayı mı yediniz? Adamı topuğuna sıkmak ne demek Aşkın?" "Yanlışlıkla oldu." Aşkın hâlâ sinirliydi. "Nasıl oldu o?" "Kafasına sıkacaktım da Çağın abi tutunca ayağına denk geldi!" sinirle nezarethanede ortasında bağıran ünlü futbolcu cinayete teşebbüsten tutuklandı diye haber olmak için çok gençti. "Cidden kafayı yiyeceğim." ağrı yapan kolumu tutarken bir yandan da tüm kaslarımın sinirden gerildiğini anlıyordum. "Ben yapmayın dedim ama-" Serra abla aniden Dante'nin lafını böldü. "İlk ikiniz adamı dövmüşsünüz zaten. Yine de elinize sağlık, müstahak o şerefsize." "Arkadaşlar siz deli misiniz? Ne yapacağız şimdi." Çağın abi hiçbir şey yokmuş gibi elini silkeledi. "Şimdi Şevket Bey gelir, çıkarız birazdan." "Peki Aşkın? O ne yapacak? Birini vurdu sonuçta. Ölebilirdi de." "Sonuç olarak ölmedi, bir şey olmaz." Aşkın'ın rahatlığından ben de istiyordum. Şu an parmaklıklar ardında olan o olduğu halde ben ondan daha gergindim. "Off." ofladığımda artık ağrıdan duramıyordum. "Çiçek, iyi misin?" Serra abla bana baktığında Aşkın da gözleri fırlayacak gibi bana baktı, o endişelenmesin diye kendimi düzeltmeye çalıştım. "İyiyim, iyiyim. Bence bunlar iyi değil, manyaklar." "Şuradan bir çıksaydım, of!" bağırıp demir parmaklıklara vurduğunda onun için endişeliydim. Her ne kadar kötü bir şey yapmış olsa da beni kaybetme korkusu içinde bunu yapmıştı be bu kadar stres bir insan için fazlaydı. Biz sessizliğe bürünürken Aşkın bir ileri bir geri yürüyordu. Bu arada buraya doğru gelen adım sesleri duyduğumuzda kafamızı o yöne çevirdik. "Şevket abi?" "Şevket abi ya, abinizin amına-" adam sinirden dolayı bizim burada olduğumuzu zor fark edebilmişti. Son anda kendini frenleyip kravatını gevşetti ve parmaklıkların ardına baktı. "Şimdi çıkacaksınız, dışarı gelirsiniz. Hanımefendiler benimle gelsin." Serra abla talimatı aldığı gibi beni götürmek için eli sandalyeye gitti ancak Şevket Bey önce davranıp eliyle Serra ablaya yolu gösterdi. "Zaten biriniz hamile, biriniz de ameliyatlı. Daha fazla yorulmayın. Bu hayvanlar da ortada pervane etti sizi." "Teşekkürler. Öyleler biraz." Dışarı çıktığımızda arabaya doğru ilerledik. Doğrusu Şevket Bey o kadar sinirliydi ki bir şey yapamıyorduk ya da diyemiyorduk. Haklıydı da. "Siz arabaya geçin, bu havada dışarıda beklemeyin." Serra abla başıyla onaylayıp arabaya geçtiğinde ben Şevket Bey'in yardımıyla arabaya geçtim. "Aşkın'a çok kötü bir yaptırım olacak mı?" gözlerime baktığında biraz daha yumuşadığını gördüm. Ben ise endişeliydim, Aşkın halkında oldukça endişeliydim. Büyük bir dayak yemesi muhtemel ihtimaller arasındaydı bence. "Kendisiyle biraz konuşacağız sadece, önemli bir şey olmayacak. Endişelenme, her sezon saçma bir durum yaşanıyor zaten." "Tamam, size güveniyorum." Son sözümün ardından karakoldan çıkan üç kişinin arasından Aşkın'ı tutmak için kapıyı örtüp giden Şevket Bey görüş açımızda bir konuşma gerçekleştiriyordu. Aşkın ile beraber başka bir arabaya bindiklerinde Dante ve Çağın abi buraya doğru geliyordu ki taksiden inen kız ağlayarak herkesin dikkatini üzerine çekmişti. Dante şaşkınlıkla bir şeyler söylediği anda kız Dante'ye bakıp sıkıca sarılmıştı. Elinde de Dante'nin kızı Rosalinda vardı. "Bu kim kız?" Serra abla bana yönelttiği soruyla birlikte gülüyordu. Bunların arasında cidden bir şey vardı. "Eylül değil mi? Kız hoşlanıyor bence, abla olay." "Şuna baksana, hiçbir şey Dante'nin hayal ettiği gibi siyah beyaz olmayacak." "Ee, kul kurarken kader gülermiş. Terk edilmiş bir adam olarak kalacağını sanıyor ama o işler öyle olmuyor." Serra ablanın olduğu tarafın kapısı açılınca konuşmamıza ara vermek zorunda kaldık. "Merhaba kızlar, size arkadaş getirdim." Dante göz kırpıp güldükten sonra kapıyı kapattı. Eylül ise bize gülümseyip başıyla selam verdi. "Merhaba, nasılsınız?" gözleri hâlâ yaşlıydı. "İyiyiz de, sen iyi misin asıl?" Serra abla anlam veremeyen bakışlarla bakıyordu. Tabi, kızcağız ne yapsın bu hayvanları tanımıyordu ki. Biz alışmıştık, şahsen ben binadan düşmüştüm yani. "Ben Dante birini vurdu sanıp korktum." "Ha, yok Aşkın vurdu." kız kim olduğumu bilmiyor olamazdı. Değil mi? Benim attığım gönderiden iş bulduğuna göre hayır. "Ne?! Çok sakin duruyorsunuz." "Bir şey olmaz, yani umarım. Zaten oldukça kötü bir haldeyim. Daha ne olabilir ki?" ben güldükçe o da gülmeye çalıştı ama beceriksiz bir çaba olarak kaldı. Arabanın sürücü koltuğuna binen Çağın abi ve diğer koltuğa yerleşen Dante konuşmamızı yarıda bölmüştü. Dante, kucağındaki kızıyla bana dönmüş gülümsüyordu. "Aynı ben, değil mi?" "Aynen, hık demiş burnundan düşmüş." "Hadi bizim eve gidiyoruz." Çağın abi arabayı sürerken Serra abla doğruldu. "İyi, hizmeti de siz yapacaksınız, hepimizi yordunuz." "Tamam tamam. Siz artık dinlenin." "Biz acıktık amcası, sen yaparsın yemekleri artık değil mi?" Dante kızına odaklandığı an Çağın abi her işin kendine kalacağını anlamıştı. "Tamam lan, tamam." Tam Serra abla ağzını açacağı sırada konuştum. "Merak etme abla, Aşkın'a söylerim, gelirken Kerem ve Müjgan Hanım'ı getirir." "Bu kız içimi okuyor." Çağın abi güldükten sonra arabayı çalıştırdı ve yola çıktık. |
0% |