@hestiamy
|
. . . ‿︵‿︵ʚ˚̣̣̣͙ɞ・❉・ ʚ˚̣̣̣͙ɞ‿︵‿︵
"Ne yapmak istiyorsun şimdi?" eve geldikten saatler sonra, saat geceyi vurunca Aşkın gelmiş ve bize ayrılan odaya geçmiştik. Aşkın karşımda sessizce oturuyor ve elindeki sigaranın son demlerini tüketiyordu. Karanlıkta tek gördüğüm şey onun sigarasının kıvılcımlarıydı. "Aşkın, bu konuda bir şey demesen de lütfen benimle konuş. Havadan konuş, sudan konuş." yatakta ağrılarımla ve karşımdaki Aşkın ile baş başaydım. O sandalyeye oturmayı tercih etmişti. Yalnızlık kafamın içindeydi ve bu bana acı çektiriyor, sanki bri şeyleri tetikliyordu içimde. "Bir insan ne kadar acıya dayanır? Ne kadar süre korkuyla yaşamaya çalışır? Benim için bana bir şey olması önemli değildi de, senelerdir dayandım ama bir sevdiğimi daha toprağın altına koyamam. Bir insan ne kadar acıya dayanır? Kemiği kırılır, ne bileyim işte kafası kopar ölür gider. Bu acı beni yaşatıyor yaşatmasına, bizi öldürmüyor, bize bir şey yapmıyor. Ben zaten hep acıyla, hasretle yetiştim. Buradan gittim, burayı özledim işte ölmüş sayamadım yaşanan hiçbir şeyi, bir an unuturum diye korktum. Bizim zihnimiz ölülerin, öldürdüğümüz ruhların ya da duyguların mezarı değil. Her an korkuyla, hasretle yaşamak sonsuz kere ölmek demek değil. Ölmek kurtulmak, yaşamak azaptır. Senin bu aşk mabedinde ibadet edebileceğim bir köşe yok, her yerde azap var. Çok zor. Eğer seni sevmenin bedelini bilseydim-" kaşlarım çatıldı, gözlerim doldu. Söylemek istemedim ama tüm benliğimi kusmak da istedim. Yavaş yavaş birleşen kelimelerin kafamdaki anlamı hiç iyi değildi. ben bu kadar panik yaparken o oturmuş sigarasını içiyordu. "Ne yapardın? Sevmez miydin?" sigarasından son yudumu derince ciğerlerine çekti ve izmaritini küllüğe bastı. "Seni sevmemek mümkün mü? Kendimi öldürürdüm. Kolaya kaçmak için değil, sen acı çekme diye öldürürdüm ve bir an gözümü kırpmazdım ama şu an ölmek bile sana zarar vermek demek. Sana dokunmak bile istemiyorum artık zarar veririm diye. Seni görmek istemiyorum, ben sana zarar vermek istemiyorum." sesi kısıldı, benim ise hayatım karardı o an. Ne diyeceğimi bilemedim. "Aşkın, şaka yapıyorsun değil mi?" "Ben sanırsam, yani artık gitme zamanım gelmiş. Anı gibi düşün, geldim ve geçtim gibi. Kötü bir kabustum ben." korkularımla yüzleşmiş gibiydim o an. "Aşkın, yapma bunu bize." gözyaşlarımı sildiğimde onu göndermeyeceğimden emindim. O buradan gitmeyecekti. Gidecek diye değil de panikten ayağa fırladım. Her yerim ağrısı değil kolum kopsa umurumda olmazdı. "Özür dilerim. Yapamam." Aşkın ayağa kalkıp odadan giderken ben ne yapacağımı düşündüm. O buradan gidemezdi. "Aşkın! Gidemezsin hayır!" peşinden gidip kolunu tuttuğumda bana döndü. "Bak, ben gidiyorum ama sana iyi bir şey bıraktım. En azından öyle düşün. Senin artık burada da ailen var, Serra abla var, Çağın abi var. Sana daha az zararı olacak birini sevmelisin. Ben burada devam edeceğim, sen zorda kalsan ben yine buradayım." aşağı indiğimizde benimle göz teması kurdu. "Hemen böyle gidecek misin?! Nereye, ben nasıl olacağım bilmeden!" salonun ortasında tartışırken aşağı inen Serra abla ve diğerlerinin sesi çalındı kulağıma. "Ne oluyor, kim gidiyor?" gözyaşlarımı sildim. "Gitmem gerek abla, Mercan size emanet. Ayrılıyoruz." Aşkın deli gibi ağlarken odada ne varsa yere indirdim. Sinirim bozulmuştu. Camlar kırıldıkça sinirim ya da üzüntüm alevlendi. "Eğer bu kapıdan çıkarsan bir daha geri dönüşü olmaz! Ben kimse için yalvarmadım, kimseyi sevmedim seni sevdiğim kadar! Gururumu çiğniyorum ben şu an." nefesim içime sıkışırken son kez Aşkın'a baktım. Kendimi son derece kötü hissediyordum, kalp kırılması böyle bir şey mi? "Çiçek, iyi misin?" Aşkın suratı bozulmuş halde kapıdan uzaklaşmıştı ve bana doğru geliyordu, mutlu olmuştum ama sanki başka şeyler de hissediyordum, sonrası derin bir uykuydu. .. Uyandığımda herkes yanımdaydı. Aşkın ise kafamı döndürüp baktığım balkonda nereden bulduğunu bilmediğim başka bir sigara dalını yakmıştı. "İyi misin?" Eylül başımda endişeyle bekliyordu. "İyiyim. Aşkın ile biraz yalnız kalabilir miyiz?" herkese seslendiğimde bana kafa salladılar. "Eğer bir şey olursa biz hemen salondayız." Serra abla konuştuğunda anladığımı belirtir şekilde kafamı salladım. Herkes odadan çıktığında Aşkın yanıma geldi. "Kalkma, zaten hastasın." yanıma gelip saçımı okşadı ve gülümsedi. "Aşkın, sen benimle oyun mu oynuyorsun? Aklımla mı oynuyorsun ya benim? Gitme ne olur." Aşkın derin bir nefes verip elleriyle suratını ovuşturdu. "Ben seni dünyadaki her şeyden çok seviyorum. Aşığım sana ama aşk yetmiyor. Sana bir şey olamaz. Buna izin veremem. Bazı vedalar zorunludur." Bazı vedalar zorunludur Aşkın. Ama biz doğru dürüst bir vedayı bile becerememiş olarak mı ayrılacağız? Ben ayrılmak istemiyorum. Ben artık aile olmak istiyorum. Aşkın kararlıydı, beni sevmiyordu artık. Barlas Aşkın Akyol Ben delicesine seviyordum ama artık aile olmak istemiyordum. Benim gibi berbat bir adamla yaşamasını istemiyordum Mercan'ın. Artık onsuz yapamazdım, yapmayacaktım da. Ben onsuz yapamayacaktım ama onun bunu bilmesine gerek yoktu. Unutsun gitsin beni istiyordum. Başkasını sevmesini istemiyordum yalan yok ama beni unutsun yeter ki, sevsin birini. Çocukları olur belki, belki bizim yaşamadıklarımız, hayallerimizi gerçekleştirir başla bir ruhun yanında. Ben aslında Mercan'ı kendi hayatımdan başka birinin hayatında istemiyordum ama hiçbir şey de hayal ettiğim gibi olmadı. Gencecik bir kızı tarif edilemez acılara sürükleyemezdim ben. Daha şimdiden benim yüzümden kolunda fazladan bir parçayla yaşamak zorundaydı, benim yüzümden. Mercan Yalçınkaya "Aşkın, gidersen kendimi öldürürüm. Kafama sıkarım." titreyen ellerimle yapamayacağım tehditler savurdum. Sesim o kadar emin ve sert çıktı ki Aşkın'ın suratını dünyanın en zor kararını verir gibi oldu. "Mercan, yapma. İyiliğimiz için-" "Ben seninle ölüme de varım. Yeter ki sen ol. Ben sensiz yaşayamam." "Yok olmaz-" bunu demesiyle suratına geçirdiğim tokat bir oldu. "Korkak mısın lan sen? Sen git, beni öldürsünler!" öylece kalakaldı ve bana baktı. Ne benim tahammülüm ne de onun beni bırakacak gücü vardı. Siktir, sadece birbirimizi kandırıyor ve olmayan sıfatlarla birbirimizi niteliyorduk. "Seni öldürecek adamın gelmişini geçmişini sikerim bu saatten sonra!" cidden sinirlendiğini ilk defa görüyordum. "O zaman bırakma beni." ona yaklaşıp dudaklarını benimkilere yasladığında kolumun teki sargıda olmasına rağmen tekiyle yanağını okşadım. Geri çekildim bir süre sadece onu izledim. "Seni bırakamam, bunu anladım ben." fısıldadıktan sonra beni yatırdı ve üzerimize yorganı çekip o da yanıma yerleşti. "Kokunu çok özlemişim." saçımı okşadı ve öptü. Ben ise onun göğsüne yaslandım ve öylece durdum. Aşık olmak güzel bir duyguydu ama doğru kişiye aşık olmak güzeldi. Ben hiçbir zaman Aşkın ile hissettiklerimi kimse ile hissetmedim. Sevgi bir çiçek beklemek değilmiş, sevgi içinden çiçeği geçirdiğin zaman karşındakinin ansızın bir çiçek uzatmasıymış. Karanlıktı, ışıklar sönmüştü ama ben Aşkın'ı ezbere biliyordum, sanki Aşkın'ı net bir şekilde görüyordum. "Ben kendimden vazgeçtiğimde seni buldum Çiçek. Sen beni ne zaman buldun?" "Ben mi? Umudumu kesmişken. Bir daha aşık olmak istemezken, kendime aşık olmayacağıma dair söz vermişken." "Ama öyle olmadı. Bazı maçlar doksan artı dörtte dönebiliyor." "Evet. Ölüm bile yanılgı olabiliyor bazen. Atladığım an sana vedamı etmiştim oysaki." "Deme öyle. Yok öyle bir şey. Seni yalnız bıraktığım için o kadar pişmanım ki kendime aynada bile bakmaya tiksiniyorum." "Kendine haksız yere yüklendiğin yetmiyormuş gibi sürekli bunu yapıyorsun. Şimdi her şey geçti ve her şeyi unut, uyuyacağız ve uyandığımızda her şey geçmiş olacak. Biz ne istersek onu hissederiz." "Biz ne istersek onu hissederiz." beceriksizce tekrarladı. Sonra gülümsedi, ben gördüm. Gülüşümüzün ardından birbirimize sarılıp hüngür hüngür ağladık. "Şimdi kapat gözlerini, uyuyalım." ona sarıldım, oda sessizliğe büründü. Biz uyuduk yalanlarla, yalan mutluluk vaatleriyle uyutulduk. Bence beklemekle olmayacaktı, biz gayret edecektik ve mutlu olacaktık. Kader gayrete aşıktı çünkü. |
0% |