Yeni Üyelik
4.
Bölüm

45+4- 9

@hestiamy

Sabah uyanıp gerindikten sonra üzerime sabahlığımı alıp aşağı inmek için odadan çıktım.

Aşağı kata indiğimde iki kişinin konuşma seslerini duymakla gözlerim irileşti ve koşarak aşağı indim.

"Dede?" dedem ve Aşkın oturdukları koltuktan bana döndüler.

"Uyandın mı kara kızım? Arkadaşın gelmiş onunla oturuyorduk." dedem ne zamandan beri kendi takımından olmayan kişilerle anlaşabiliyordu?

"Hee, öyle mi? Hoş geldin."

"Hoş buldum." Aşkın gergince otururken dedem tekrardan ona döndü.

"Nerede kalmıştım ben? Heh, sen çok iyi bir çocuksun, önün de açık ama tek sorunun yanlış takımda olman." ben de bu konuşmada bir şeyler eksik diyordum ki tamam oldu.

"Efendim size saygısızlık etmek istemem ama ben futbolcu olduğum kadar koyu bir Fenerbahçe taraftarıyım. Bunun olması imkansız."

"Cesur çocuksun ama yanlışsın." Aşkın buna karşın sustu. Sanki şu an dedeme göz devirmek istediğini sezdim ama gülemedim.

"Olsun Efendim."

"Kardeşin nasıl, daha iyi mi?" dedemin ne hakkında konuştuğunu bilmiyordum, o kadar hakim değildim konuya.

"İyi olmaya çalışıyor, iyi olacak."

"İnşallah oğlum. Dualarım onunla."

"Teşekkür ederim." Aşkın bu konu açılınca morali bozulmuş gibi suratı aşırı şekilde düştü. Kardeşi vardı ve hastaydı anlaşılan.

Burnundaki sargı dururken nasıl bu kadar karizmatik durduğunu sorguluyordum. Cidden bu adam nasıl bu kadar yakışıklı ve başarılı olmayı becerebiliyordu?

"Ben dışarı çıkacağım, camiye gideceğim. Sen de şu takım işini bir düşün oğlum." dedem ayağa kalkıp giderken Aşkın bitse de gitse bakışları ile kendini sıkıyordu.

"Hayırlı ibadetler Efendim."

"Sağ ol. Görüşürüz kara kızım."

"Görüşürüz dede." dedemi yolladıktan sonra Aşkın'a döndüm.

"Deden gerçekten fanatikmiş."

"Biraz delirtti deni sanırsam."

"Estağfurullah." hâlâ deli gibi kendini kasıyordu.

"Sen niye gelmiştin bu arada?"

"Rujun odamda kalmış." ne ara düşürdüğümü bile bilmediğim rujumla bakışıp elinden aldım.

"Teşekkür ederim geri getirdiğin için. Benden bir dilek hakkın olsun öyleyse." bana bakıp gülümsedi.

"Öyleyse kolundaki künye değerli bir şey değilse onu istiyorum."

"Bunu mu? Ben bunu çok severek almıştım ama sana verebilirim."

"Çok sevdiysen gerek yok." künyeyi kolumdan çıkarıp kolunu uzatması için ona uzattım. İlk başta duraksasa da buna sevindiğini gözlerinde görebiliyordum.

"Teşekkür ederim, seviyorsan vermene gerek yoktu."

"Sende durabilir. Sorun değil." künyeyi taktıktan sonra koluna baktım. Güzel duruyordu. "Umarım sana şans getirir."

"En büyük şansım sensin, sen beni hayata bağladın, bu anlamda."

"Ya o gün ben olmasaydım? Cidden yapacak mıydın bunu?"

"Evet." kanım donmuştu, bir ölüm olacaktı eğer tüm bunlar yaşanmasaydı, biri öldürecekti kendini.

"Neden?" 

"Bunun cevabını maçta almadın mı?" bunu derken sesi titredi. Ben onu yaşatmıştım. Neden? Nasıl?

"Benim bu kadar büyük güçlerim olduğunu bilmiyordum, birini yaşatacak kadar."

"Eğer kendinin farkında olsaydın kendi nazarın değmesin diye aynaya bakamazdın." böyle bir iltifatı daha önce hiç duymamıştım. Nasıl karşılık vereceğimi de bilmiyordum.

"Seni övemem, herkesten duyduğun şeyler zaten tüm gün."

"Sen farklısın, herkes değilsin."

"Benim içimdeki sorun da bu, sen herkese göre öylesin, herkes değilsin, o ailelerinin takdir ettiği özel çocuklardansın ama ben hiçbir zaman işe yaramadım. Kimsenin özeli olamadım, bir gün olsun gururdan göğsünü kabartamadım babamın."

"Herkese göre herkes olabilirsin, bu önemli değil birinin seni sevdiğinden emin olduktan sonra. Benim de babam benimle gurur duyamadı, çünkü yoktu."

"Özür dilerim, sana babanı hatırlattığım için."

"Bu önemli değil, alıştım. Babam mutlu öldü o bana yetiyor." Aşkın gerçekten iyi bir çocuktu, iyi kalpli. İşte onun en eksi yönü de buydu, herkes onu sevgisiyle büyüleyip sonra o sevgiyle vurabilirdi.

"Sen çok iyi bir çocuksun, bunu biliyorsun değil mi?"

"Herkes böyle söylüyor ama neden ben kendimi hiç öyle hissetmiyorum?"

"Çünkü hissettiğimiz her şey değilizdir."

"Tam tersine, hissettiğimiz her şey biziz ama insanlardan sakladığımız şeyler olduğundan dolayısıyla insanlar bunu inkar eder. Biz içimizi biliriz sadece." gözlerine baktım. Böyle güzel göz var mıydı başka? koyu yeşil gözleri, çok masum bakıyordu.

"Olsun sen bana göre iyi olan her şeysin."

"Ben bilmiyorum, en ufak üzüldüğüm zaman kalbimin delicesine çarpması, bu tüm kötü hisler beni öldürüyor."

"Öldürmüyor, hayattasın."

"Evet, ölmedim." tuhaf bir atmosfer içindeydik. Eğer benim dertlerimi anlatsa tüm dünyanın duyacağı birine kimsenin duymasını istemediğim duygularımı söylüyordum. Ama sonsuz da bir güvence vardı içimde.

"Eğer buraya gelmeseydim hayatım ne yönde olurdu bilmiyorum. Sonsuz ihtimaller denizinde bir damlayız sadece ama ben çok mutluyum."

"Ben de, bazen üzülsem de mutluyum. Burnun iyi mi bu arada?"

"İyi, estetik yaptıracağım, şöyle kaydırak gibi." eliyle burnunun üzerini kavisli bir şekilde çiziyormuş gibi yaptı.

"Ciddi mi?"

"Şaka tabi, topa kafa atsam burnum düşer öyle bir durumda."

"Yani dikkatli olman gerek ama sende mümkün değil. Topa kafa göz dalarsın."

Elimin altında titreşen telefona baktığımda Aslı'dan bir mesaj gelmişti.

"Şu senin beraber görüntülendiğin futbolcu değil mi?"

Habere tıkladığımda ağzım açık kaldı.

"Futbol camiasının tanınan ismi Barlas Aşkın Akyol Türkiye'deki yeni kariyerinin ilk gününden ünlü bir gece kulübünde görüntülendi. Bu, kayıtlara geçen günlerde yanında bulunan hanımefendinin gerçekten arkadaşı olduğu fikrini getirdi. Tüm gece eğlenen futbolcu o gece herkesin hesabını kendisi ödedi."

"Dün neredeydin sen?" merak ettiğimden sordum, doğruyu söyleyecek miydi?

"Ş-şey, evdeydim."

"Haberlere çıkabileceğini biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum." kabahatli bir çocuk gibi kafasını eğip yere baktı.

"Haberlere çıkmışsın."

"Ne? Efdal abi beni bu sefer kesin öldürecek."

"Ee yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış." telaşla telefonunu karıştırıp haberlere bakıyordu.

"Sadece herkesten gizli eğlenmek istemiştim başıma gelenlere bak."

"Pek gizli olamamış ama, sen bilirsin."

"Neyse ya, onlarla mı uğraşacağım ben? Asıl ne demek için geldim bir sor bana?"

"Ne demek için?"

"Çağın abi bizi yemeğe çağırıyor, bu akşam. Gelir misin?"

"Olabilir, dedem öğlen eve gider zaten."

"Süper, ben haber veriyorum o zaman geleceğiz diye."

"Olur."

"Tamam o zaman, ben şimdi antrenmana gideceğim. Akşam seni almaya gelirim."

"Tamam, iyi antrenmanlar sana."

"Görüşürüz Çiçek." bana el sallayıp evden çıktıktan sonra evi toparlayıp otuz gündür buçuraktığım bulaşıkları yıkadım, dedeme yemek hazırladım ki bu sırada dedem gelmişti. Yemeğini yedikten sonra bir süre dinlendim ve klasik olan hareketini yaptı.

"Bana müsaade kızım, eve gideyim artık." ayağa kalkınca ben de ayağa kalkıp ona sarıldım.

"Tamam dedem, iyi yolculuklar sana."

"Görüşürüz kara kızım."

"Görüşürüz."

Dedemi yolladıktan sonra dışarı alışverişe çıktım. Bebek için bir şeyler ve evlerine beğendiğim bir tabloyu hediye aldım. Dolanırken Fenerbahçe mağazasına denk gelince oraya girdim. İçeride her yaşa uygun ürünler olduğundan bebeğe uygun bir forma buldum, o kadar tatlıydı ki bir an alacaktım ancak onlarda zaten bundan fazlaca olabileceğini fark ettim. Yine de o formayı aldım, eğer çocuğum olursa ona giydirirdim.

Alışverişi tamamladıktan sonra eve döndüm ve biraz uzandım. Tuhaf bir şekilde hâlâ uykum vardı.

Uyandığımda çok uyuduğumu fark ettim. Hava kararmıştı. Hızlıca kalkıp elimi yüzümü yıkadım ve tuvaletten çıktığım gibi odamın yolunu tuttum. Sportif kıyafetler giyinip saçımı topladım ve hafif bir makyaj yaptım. Böyle daha iyiydi. Bütün bunları yaptıktan sonra içimin yaşandığını hissedip aşağı mutfağa indim ve suyu bardağa koyarken telefonum çaldı.

"Alo?"

"Hazır mısın Çiçek?"

"Evet."

"On dakikaya oradayım."

"Tamam." Telefonu kapatıp suyu içtim ve yukarıda unuttuğum çantam ve poşetleri almak için yuları çıktım. Onları hallettikten sonra aşağı inip evden çıktım. Aşkın gelmişti, Charles Leclerc edasıyla hızlıca gelmişti, umarım gelirken bariyerlere çarpmamıştı...

Arabadan inip kapımı açtı ve ben binince o da arabaya bindi.

"Kapıyı açtığınız için teşekkürler."

"Rica ederiz Mercan Hanım."

"Müzik açsam rahatsız olur musun?" kaç numaralı olduğunu bilmediğim bir bakış attıktan sonra gözlüklerini taktı. Sanırsam gözü bozuktu.

"Olmam."

Radyonun sesini açtıktan sonra şarkıya eşlik etmeye başladı. Biraz hiperaktiflik vardı sanırsam çünkü söylerken yerinde duramıyordu.

Sen Allah'ın bir lütfusun

Gözlerimin nurusun

Seni gören şifa bulur

Gel de gönlüm şifa bulsun

Yoldaki ışıklar yüzüne vurdukça tatlı tatlı gözlerini kısıyordu. Bir dakika, tatlı mı?

Benzinlikte durup arabaya benzin alırken arabadan indi.

"Bir şey ister misin?"

"Teşekkür ederim, istediğim bir şey yok."

"Okey." içeri gidip ödemeyi yaptıktan sonra bir poşetle geriye döndü.

"Al bakalım." meyve suyu almıştı, en sevdiğimden.

"Teşekkür ederim." meyve suyunu içerken o da bir sigara yaktı.

"Futbolcular sigara içebilir mi?"

"Hayır elbette." elindeki sigarayı alıp aşağı attım.

"Neden içtiğini biliyorum, içmene izin vermeyeceğim. Bunun devamının çok sevdiğin mesleğini kaybetmeye kadar gideceğinin farkındasındır umarım."

"Keşke gerçekten neye içtiğimi bilseydin."

"Söyleyebilirsin."

"Sır." gülümsedi, acı dolu bir gülümsemeydi bu. Ondan sonra da eve gidene kadar yumuşak bir sessizlikle geçti yolculuğumuz.

Bir süre sonra bir villanın önünde durduk ve Aşkın arabayı park etti.

"Geldik, hadi bakalım."

Arabadan inip Aşkın'ın yanında yürüdüm. Bir yandan etrafı incelerken bir yandan önüme bakıyordum. Kapıyı çaldıktan bir dakika sonra açıldı. Serra abla kapıyı açmıştı.

"Hoş geldiniz. Kusura bakmayın biraz geç açabildim, Çağın evi yakıyordu da az daha."

"Yine sürpriz olsun diye mangal yakmaya çalışıp eline yüzüne bulaştırmıyorsa ben de bir şey bilmiyorum."

"Tam üzerine bastın."

"Abi yine aç kalmayız değil mi?!" Aşkın içeri girerken kendi eviymiş gibi rahattı, onlar da Aşkın'ı çok seviyordu, yadırgamıyorlardı.

"Sen de buyur gir içeri." Serra abla beni davet edince içeri girmek aklıma gelmiş gibi içeri girdim ve onunla beraber arka bahçeye doğru ilerledik. Hem Çağın abi hem de Serra abla çok cana yakın insanlar olduklarından onları çok sevmeye başlamıştım. Aldığımız hediyeleri köşeye bırakıp bahçeye çıktık.

"Şimdi olacakları izle, birbirlerine girecekler." koluma girip gülümseyerek Aşkın ve eşini gösteriyordu.

"Neden ki?"

"Mangalı en iyi kim yapar yarışına başlayacaklar çünkü. Aşkın da Çağın ile dalga geçecek ve Çağın gerilecek." bunu duyunca ben de güldüm.

"Anlaşılan mangal yaparken bayağı iyi anlaşıyorlar."

"Sorma sorma."

"Abi o öyle olmaz sıçtın mangalın içine ya!" Aşkın sokranırken Çağın abi yanmış etle bakışıyordu.

"Aşkın?" yanlış bir şey söylediğini anlayıp abisine baktı.

"Abi-"

"Sen az önce ne dedin?"

"Bir şey demedim abi."

"Dedin dedin, mangalın içine sıçmış biri."

"Yok abi yanlış duymuşsun." Aşkın bir adım geri atarken Çağın abi ona yaklaştı ve kovalamaca başladı.

"Nasıl konuşuyorsun sen abinle eşek herif?" Aşkın eline Kerem'i alıp onu siper edince Çağın abi durdu.

"Utanmıyorsun değil mi küçücük çocuğun arkasına saklanmaya?"

"Ne yalan söyleyeyim abi, utanmıyorum." Çağın abi ile bakışma yarışına girerlerken biz gülme krizine girmiştik.

"Çağın abi mangal!" etler bildiğiniz alev alırken benim göstermemle mangala koştu ve elbette etlerin hiçbiri kurtarılamadı. Aşkın bana bakarken hadi yine iyisin, benim sayemde dayaktan kurtuldun der gibi göz kırptım.

Serra abla bu anları kayda alırken ben çok eğleniyordum.

Aşkın bir ara köşedeki ağacın arkasına saklanınca Çağın abinin gözü onu aradı.

"Neredesin Aşkın?"

"Buradayım aşkım."

"Kara kara gecelere perde çekiyorsun aşka geliyorum..." Serra abla ikisiyle sağlam dalga geçerken Aşkın güldü.

"Abla ne olur ve videoyu bana at."

"Tamam atıyorum."

"Karıcığım, bunu yapmadın değil mi, atma o videoyu." Çağın abi Serra ablaya bakarken Aşkın'ın telefonundan gelen bildirim sesiyle Çağın abi Aşkın'a baktı. Elinde Kerem Aşkın olduğundan dokunulmazlığı olan Aşkın göstere göstere videoyu sosyal medya hesabından paylaşıp güldü.

"Aferin, maskara edeceksin bizi."

"Akım olur belki abi."

"Sen ne yaparsan yap on beş dakika içinde her yere yayılıyor zaten belkisi mi var deli herif."

"Doğru."

"Madem öyle bir şey yaptın, aklıma yanlışlıkla paylaştığın bir gönderi geldi onu anlatayım."

"Abi-"

"Bana cipsin ayak ile aynı koktuğunu söylediği bi video vardı, videoda çorabını koklayıp 'Vallahi aynısı, hatta antrenmandan sonra daha bir baharatlı kokuyor.' diyordu. Bu video telefonuna kaydolmuş, telefonuna su kaçınca bozulup kendi kendine paylaşılmıştı. O zaman da on dokuz yaşında falan, ne kadar utanmıştı. Evden zor çıkarmıştık."

"Ya abi." ben gülmemek için kendimi kasarken Aşkın bana bakıyordu.

"Gül, içinde patlayacaksın yoksa." ben kahkahalara boğulurken o da bu olaya gülümsedi, daha fazla sert durmaya dayanamamıştı.

"Kusura bakma ama komikmiş, bunu herkesin görmesi olayı daha da komik yapıyor."

"O olaydan sonra menajerim beni çağırıp akıl sağlığım hakkında bayağı sorgulayıcı sorular sormuştu."

"Mangal oldu, gerçekten güzel oldu bu sefer." Çağın abi aşkla pişirdiği etlere bakarken masaya koydu.

"Ben Kerem'i alayım istersen, rahat edersin."

"Yok ben yeğenimle mutluyum." Aşkın kucağındaki bebekle yanıma oturdu.

"Abi bir an hiç yiyemeyeceğiz sandım."

"Çok komik." Çağın abi Aşkın'a atarlanırken Serra abla gülünce o da güldü. Karısına aşkla bakıyordu.

"Bu sene şampiyon olsak efsane olur yalnız abi."

"Sen kadir gecesi doğmuşsun oğlum, bu sene şampiyonluk alırsak kutlamanın merkezinde olacaksın hazır ol."

"Biliyorum abi, biraz becerikliyim." yandan yandan gülerken ben onu izlemeyi çok seviyordum.

"Ben yetiştirdiğim için öyle oldu." Çağın abi gururla bakıyordu. Aşkın'ın onun için çok özel olduğu belliydi.

"Bizi bilen bilir, bilmeyen bilmez abi." Bu anlamsız cümleden sonra hepimiz gülme krizine girdik, hatta Kerem bile buna güldü.

"O kadar süre geçti hâlâ konuşuluyorsun. Bu sene umut çok senden, çok çalışman lazım." Serra ablayı pür dikkat dinlerken gözündeki o azmi görüyordum.

"On senedir olduğu gibi sıkı sıkıya çalışacağım. Bilirsin beni abla ben yaparım dediysem yaparım."

"Bilirim, ondan çocuğumun adı Aşkın."

"Evet doğru ya." Kerem'i kucağında yukarı kaldırıp onu öptü ve sarıldı.

"Bu arada sen ne iş yapıyorsun Mercan?" Çağın abi çatalındaki eti yerken bana döndü.

"Ben gece kulübü işletmecisiyim."

"Kendi işinin patronusun yani."

"Evet. Serra abla ve senin asıl mesleğin ne? Yani bölüm olarak ne bitirdiniz?"

"Ben klimatoloğum, Çağın da beden öğretmeni."

"Ooo, ilk defa klimatolog görüyorum cidden olan bir meslek gibi hissetmiyordum, o yüzden."

"Herkes duyunca garip tepkiler veriyor, çok mezun veren bir bölüm değil."

"Evet, güzel hissettiriyordur nadir bir mesleğe sahip olmak."

"Ne yalan söyleyeyim, öyle." Kerem Aşkın ellerini bana uzatmış beni istiyor gibi bana uzanınca onu kucağıma aldım.

"Sen beni sevdin mi?"

"Normalde insancıl biri değil ama seni çok sevdi." Çağın abi bize şöyle bir baktı.

"Çok güzel aile olur sizden. Çok uyumlu görünüyorsunuz." yediğim yemek boğazıma takıldı ve öksürerek onu çıkardım.

"Abi mangal güzel olmuş ha." Aşkın utandığımı anlayıp konuyu saptırdı.

"Öyle mi olmuş? Hepiniz beğendiniz mi?"

"Evet, güzel olmuş eline sağlık." bunu dememle ciddi mutlu olmuştu.

"Aşkımın ellerinden tabi güzel olacak, beğendim." Serra ablaya yeniden aşık olmuş gibi bakan kocası insanı evliliğe özendiriyordu.

"Hepinize afiyet olsun o zaman."

Yemeklerimizi yedikten sonra ben bahçede Kerem ile oynuyordum. Aşkın yanımıza gelip daha yeni yeni, zar zor ayakta duran Kerem'e çalım atıp topla oynatmaya çalışıyordu.

"Hadi bakalım Kerem Aşkın Abalıoğlu!"

"O daha bir bebek."

"Küçüklükten böyle yetişecek ki usta olsun." daha topu ayağında bir oraya bir buraya atıyordu.

"Sen annenin karnından topla mı doğdun?"

"Hatırlamıyorum."


"Rahat bırak çocuğu lütfen." biz daha tekrardan ağzımızı açamadan Kerem ağlamaya başladı.


"En iyisi ben alayım onu." Çağın abi Kerem'i aldı ancak o da susturamadı.

"En en iyisi bende durması." Serra abla bebeği aldı. Ondan sonra hemen susmuştu, demek ki annesini özlemişti.

"Armağan bir sonraki maçta var değil mi?"

"Bakalım, koyarlarsa oynar."

"Gökalp, kankasının oynaması için Mehmet abiye yalvarıyor arada gizliden, geçen gün yakaladım."

"Vay, adama bak."

"O da arkadaşı için çabalıyor, Armağan da yetenekli çocuk, Gökalp haklı."

"Aynen, mantıksal olarak hem iyi hem de sonuna kadar mücadele edebilecek bir oyuncu."

Onlar konuşurken ben sosyal medya hesaplarıma girdim. Aşkın'ın hesabına girdim, antrenmandan, tatilden, maçtan, gezilerinden, kısacası her yerden çekindiği bir fotoğraf vardı. Nasıl olsa o kadar kişi içinden beni görmez diye takip ettim, ne yaptığını görmek istiyordum.

Onu takip ettiğim için sayfa akışım değişmişti, hep onun hakkında şeyler ve bir saat önce attığı video ile ilgili paylaşımlar vardı. Gülümseyerek baktığımı fark edince Aşkın'a döndüm. Elinde telefonla bana gülüyordu. Saniyeler sonra Aşkın'ın beni takip ettiği bildirimi gelmişti.

"Hesabını gördüm." pis pis gülüyordu.

"İki dakika gizlice stalk yapamamışız. Tüh."

"Bir dahakine daha profesyonel davran."

"Deneyeceğim." telefonumu kapatıp masaya koyduktan sonra herkesin bana baktığını fark ettim. Neyse ki, -bakın neyse ki diyorum bu felakete o kadar utandığım dakikalar içindeyiz- Kerem Aşkın'ın havuza doğru yüzüğünü fark ettim, yani yürüyemiyordu da ama emekliyordu. Annesinin kucağından ne ara kurtulmuştu bu çocuk? Onu gördüğümde havuzla arasındaki mesafeyi gittikçe kapatıyordu, benim görmemle daha heyecanlı gitmeye başlayınca havuza düştü. Koşup sanki çocuk okyanusa düşmüşte asla kurtaramayız edasıyla elbiselerimi ıslatarak havuza atladım. Sudan dolayı bulanık gözüktüğü için çocuğu bulup kıyafetini tutup sudan çıkardım.

"Burada ne işin var senin? Aynı Aşkın gibi yaramazsın." hiç tepki vermiyordu, normalde çocuklar yaptığı yaramazlık sonrası ağlardı adı Aşkın olduğu için bu tepki normaldi.

Serra abla gelip Kerem'i sudan aldı.

"Gerçekten sorumsuz bir ebeveyn değilim, nasıl oldu anlamadım beş saniye bile gözümü kaçırmam normalde ama dalmışım, şu an kendimi çok kötü hissediyorum." neredeyse ağlayacak gibiydi.

"Sen dünyanın en iyi annesisin. Böyle bir şey söyleme bir daha." Çağın abi gelip Serra ablaya sarıldı. "Hanım iyi de oğlan biraz fazladan yaramaz. Adını Aşkın koymakla hata mı ettik ne?"

"Ayıp ediyorsun abi, o sporcu olacak ondan yerinde duramıyor."

"Öyle mi?"

"Öyle."

Aşkın tribini atıp yanıma geldi ve elini bana uzattı. Onun elini tutup havuzdan çıktım, üzerimden sular akıyordu.

"Sen nasıl suya düştün, iki dakika gözümü kaçırmaya gelmiyor Çiçek." herkes bana gülerken ben ciddi durmayan çalışsam da bunu başaramayıp güldüm.

"Gel ben sana bir şeyler vereyim böyle dolanma."

"Çok iyi olur, birazcık ıslandım da."

"Islandığını görmek için çok ama çok dikkatli bakmamız lazım." Aşkın yine müthiş esprilerine devam ederken ben Serra abla ile gittim.

"Bunlar uygun mu? Hiçbiri kullanılmadı."

"Teşekkür ederim."

"Saç kurutma makinesi de var orada, saçını da kurutabilirsin."

"Tamamdır." üzerimi değiştirmek için lavaboya gittim, resmen üzerimden sular süzülüyordu.

Üzerimi değiştirip saçımı kuruttuktan sonra kıyafetler elimde dışarı çıktım, Serra abla da Kerem'in saçlarını kurutuyordu. Kerem, saçı kurutulurken gülümsüyordu, alttan iki dişi görünüyordu ve bu çok tatlıydı.

"Şurada poşetleri var oradan birine koyabilirsin kıyafetlerini balım."

"Seni de uğraştırıyorum kusura bakma abla."

"Lafı bile olmaz ki sen Kerem için atladın o suya, sana bir Teşekkür borçluyum."

"Estağfurullah. Kim görse bunu yapar."

Ben bahçeye çıkarken Aşkın ve Çağın abi futbol oynuyordu. Aşkın topu küçük fileye atarken 'Messi!' diye bağırıyordu.

"Messi mi?"

"Aşkın futbol oynarken tüm takımların efsane isimlerini sayar." Çağın abi açıklamada bulunurken Aşkın daha sevinç nidaları atıyordu.

"Fenerbahçe'ye gelince kimi söylüyor?"

"Ya benim ismimi ya da Alex de Souza'yı söylüyor."

"O da iyiymiş." 

"Abi Mercan'ın da öyle durduğuna bakma, çok iyi top sektiriyor."

"Gel bir sektir bakalım." Çağın abi beni çağırınca yanına gidip topu aldım ve sektirmeye başladım. Kendimi küçük bir çocuk gibi hissettim, büyükler küçük çocuklar ufacık bir şey yaptığında överler ya, onun gibi.

"Ayağını topun etrafında dönderebilirsin bence, dene bir."

Bir kereliğine de olsa bu hareketi yaptığımda tekrardan topun kontrolünü sağlayabildim.

"İyisin, bayağı." ben üzülmeyeyim diye diyordu bence.

"Sadece bunu yapabiliyorum futbol oynayamıyorum."

"İlgi alanın olmadığı içindir."

"Yani, kısmen."

"Abi futbola ilgi derken Mercan'ın dedesi koyu Trabzonsporlu ve bana ikide bir yanlış takımdasın diyor, yakında ikna olmadığım için benim evden kovacak."

"Bu duyguyu en iyi ben anlarım." kendi aralarında gülüşürken ben ne olduğunu bilmediğim için öyle bakındım.

"Serra'nın babası beni takımından dolayı istemeyip Serra'yı başka biriyle evlendirecekti az daha. Serra ağlayarak beni arayınca kız istemeyi bastık."

"Ay ne kadar kötü bir şey, babasının yaptığını Ebu Cehil görse şaşırır."

"Ali Cabbar abim benim, az daha Serra ablanın düğününde gırnatacı oluyordu." Serra abla da bahçeye gelmişti, hepimiz Aşkın'ın şakasına gülerken Çağın abi Aşkın'a ters ters baktı.

"Sen de artık gırnatacı mı olursun, gırnata mı olursun bilemiyorum Aşkın. Tek gol atamadığı kale bu oluyor insanın, deneyimimden yola çıkarak söylüyorum."

Aşkın utanıp kızardı ve arkasını dönüp ağacı gözlemlemeye başladı.

"Abi bu ne ağacı ya?" tüm gördüğü yeşillikler ağaç sanıyordu sanırsam, ağacı bırakıp çalı ile ilgilenmeye başlamıştı.

"Çalı, o çalı Aşkın."

"Senin annen baban burada yaşamıyor galiba." Serra abla yeniden yanıma geldiğinde fark etmeden beni kırmıştı, onun suçu yoktu. Bilmiyordu çünkü.

"Babam burada yaşıyor, annem ben doğarken vefat etmiş."

"Başını sağ olsun, özür dilerim ben bilemedim."

"Önemli değil."

"Abi midem kazındı da şöyle bebek bisküvisi, süt falan var mı ya?"

"Oha Aşkın, oha. Daha yeni sofradan kalktık."

"Ne bağırıyorsun abi tamam kızma parasını öderiz." ikisi tekrardan birbirine sataşırken Serra abla içeri gitti. Geri elinde tersiyle geldiğinde Aşkın'a gülümsedi.

"Senin bebek bisküvisi sevdiğini bildiğimden ondan tatlı yaptım."

"Helal olsun. Bak Çağın abi bak karından feyz al."

"Sen feyz al gibi kelimeler bilir miydin, gelişmişsin."

"Tabi." Aşkın gülümsedi ve kolunu Çağın abinin omzuna attı.

"Geçen gün ayakkabı kelimesini hatırlayamadın."

"Evet ya niye öyle oldu anlamadım."

"Asimile oluyormuşsun az daha."

"Çok eğlencelisiniz gerçekten, değerini bilin." ikisini izlerken çok mutlu olmuştum. Arkadaşlık güzel şeydi, eğer doğru kişiyle o bağı kurabilirseniz.

"Ben zorla arkadaş oldum şahsen, bana kimse sormadı direkt bunu önüme koydular ben de abilik yapmak durumunda kaldım." Aşkın ölü balık gibi bakışlar attı.

"Cidden mi abi?"

"Ya dalga geçiyorum, bir tanesin sen." Aşkın buna ciddi ciddi alınmıştı. Yüzünden bunu anlayabiliyordum.

"Seni sevmesek neden çocuğumuza senin adını koyalım? Hem Çağın abin sürekli seni düşünüyor, dün uyuyamadı bile iyi misin değil misin diye düşünmekten."

"Abi seni çok seviyorum ya iyi ki varsın." ikisi birbirinden ayrılmazken biz de Serra abla ile mutfakta muhabbete daldık. Gece Kerem uyanana kadar sohbet ettik, eğlendik ve artık eve gitme vaktimizin geldiğini uykumun gelmesiyle anladım. Gün o kadar eğlenceli geçmişti ki ne kadar zaman geçtiğini anlayamamıştım.

Arabaya geçtiğimizde Aşkın sesi açıp gece olduğu için yoğunluk olmayan yolda hızlıca gidiyordu.

Benim evime geldiğimizde arabadan inecektim ki kolumu tuttu.

"Sana bir şey aldım, beğenirsin umarım." cebinden bir kutu çıkarıp içini açtı. İçinden gümüş bir künye çıkmıştı. Ortasında yuvarlak, küçük bir levha vardı. Önünde Ç. Yazıyordu, arkasında ise roma rakamıyla 9 yazıyordu.

"Bu çok güzel."

"Senin kadar değil."

"Teşekkür ederim Aşkın."

...Eve geçtiğimde yatağımın üzerinde kalan formasına baktım, 9 numara, Barlas Aşkın Akyol...


Loading...
0%