@hestiamy
|
"Evet sevgilim, bugün ne yapıyoruz? İlk başta kalkıyoruz, doktora gidiyoruz. Sonra evimize gidiyoruz." Aşkın bana bir şeyler anlatırken ben Alex ile oynuyordum. "Anladım. Tamam." suratına baktığımda Aşkın ne kadar enerjik gözükmeye çalışsa da morali bozuktu, ben onun bu hallerini bilirdim. "Aşkın, neden moralin bozuk bebeğim?" ona gülümsediğimde o da bana burukça gülümsedi. Çok şükür bir aradaydık ya, kalan halledilirdi. "Bilmiyorum, ben kendimi değişik hissediyorum. Kardeşimin vefatından sonra alışkanlıklarım değişti. Eskiden kardeşimle sohbet ederdim, ona hayatımdan bir şeyler anlatırdım ve annemle de bu kadar kötü bir durumda değildik. Şimdi tüm bunları bir anda kaybedince yalnızlaştım. Kendimden uzaklaştım sanki. Bir de kimse yanlış anlamasın diye gülmek zorundayım. Kendimi iyi hissetmek zorundayım. Ondan biraz tuhaf oldu içim. Hiç kardeşimle bu kadar ayrı kalmamıştık." son cümleyi söylerken artık içinde engel olunamaz bir şeyler patlamış ve ağlamaya başlamıştı, yine de gözyaşlarını tutmaya çalışıyordu. "Aşkın, ben seni nasıl teselli etmem gerektiğini bilmiyorum. Şunu unutma ki sen dünyanın en nesşesiz zamanlarını geçirsen de ben senden vazgeçmeyeceğim." ne yapacağımı bilmez halde ona yaklaştım. "Bilmiyorum, bugüne kadar her kötü günümde vazgeçilen bir insan oldum. Belki de haklılardı. Beni tek ailem dediğim kardeşim bırakmamıştı, o da gitti." bunu ona kim düşündürdüyse hepsini dövmek istiyordum. Onu her şeyden ve herkesten korumak istiyordum. "Sen herkesi eğlendirmek zorunda değilsin. İnsanlar seninle birlikte her an, her dakika eğlenebildikleri için olmazlar. İyi insanlar bunu yapar en azından. Ama bundan sonra üzülmek de yok, hep eğleneceğiz. Gençliğimizin baharını saçma sapan şeylere harcayamayız." Bir süre öylece durduk. Bu aralar çok duraksar olmuştuk, geçmişe takılı kalmıştık galiba. "Madem öyle, ben yeni bir karar vermek istiyorum, onu da sana anlatabilirim. Belki değişmeme yardımcı olacak bir şeyler olabilir." "Evet, dinliyorum." cidden merak etmiştim çünkü Aşkın söylediği şey için ciddi manada istekli duruyordu. Tüm bu konuşma yumuşak bir atmosferde gerçekleşse de Aşkın'ın isteğinde bu atmosferi yıkan bir şey vardı. "Ben ikinci üniversiteyi okuyacağım. İstediğim bir bölüm. Belki yeni bir başlangıç olarak." cidden bu kadar küçük bir istek Aşkın'ı bu denli heyecanlandırıyorsa onun için elimden geleni yapmalıydım. O da mutluluğu hak ediyordu. "Bu çok güzel bir şey. Belki bu sayede kendini yenilenmiş hissedersin." "Evet, evi de değiştireceğim. Daha kırsal bir yere taşınalım. Olur mu? Bence benimle yaşamalısın, yani bu benim isteğimden doğan bir zorunluluk değil ancak sen kendini yalnız hissetme diye. Yalnızlık anılarını tetikleyebilir." Aşkın bunu söylerken ciddileşmişti. Kediyi de bana bunun için almıştı sanırsam. Yalnız hissetmemem için. "Benim evim burada kalsın, zihnimden bu düşünceleri atana kadar, en azından sağlıklı bir şekilde yürüyebilene kadar seninle kalabilirim." ona gülümsediğimde bana eğilip beni öptü. "Seni çok seviyorum, bunu unutma." saçlarımı okşadı. "Ben de seni, herkes seni yargılasa da ben her zaman senin yanındayım." Aşkın duygusallaşmışken bana da duygusallık basıyordu ancak kolundaki saate bakıp ellerini çırptı. "Doktor randevumuzun saati yaklaşıyor, haydi gidelim." "Hadi." ayağa kalktığımda bana baktı. "Yardım ister misin?" Aşkın, bir elinde kedinin evi, kafasında benim tokam ve diğer elinde valizle bana bakıyordu. Hangi eliyle bana yardım edecekti acaba. Böyle çok komikti. "Yok yok, sen yürü ben geliyorum." gülmemi tutarak ilerledim. "Peki, ama bir yerin ağrırsa hemen söyle." "Tamam." onu onayladığımdan emin olduktan sonra o da ilerledi. Odadan çıkıp aşağı indiğimizde Aşkın Junior, Çağın abi ve Serra abla salondaydı. Bizi görünce ayağa kalktılar. "Gidiyor musunuz?" Çağın abi şaşkınlıkla bakarken Serra abla yanıma geldi. "Neden daha önce söylemediniz? Çok ani oldu bu." "E siz gelirsiniz. Her zaman bizim kapımız da sizlere açık, şimdilik gitmemiz lazım. Malum yeni bir ev ve yeni bir sayfa açacağız." bu haberi burada vermem doğru muydu bilmiyordum ama heyecanımı daha fazla gizleyemeyecektim. "Siz başka bir eve mi çıkıyorsunuz?" "Abi sana şöyle söyleyeyim, en azından iyileşene kadar. Daha devamı belli değil." tam anlamıyla onaylayıp insanlara yalan söylemiş olmak istemiyordun. "Böylesi bu süreç için iyi olmuş. Hadi bakalım hayırlısı." Aşkın saate bakıp panikle araya girdi. "Artık gitmezsek randevuya geç kalacağız. Dünyanın diğer ucuna gitmiyoruz ya, hadi şimdilik görüşürüz." "En son İngiltere'ye taşınmadan önce de bunu demişti, sonrası büyük bir ayrılık oldu. Bu çocuk hep böyle." Serra abla bunu söyleyince şaşkınlıkla aşkına baktım. "Ne yapayım, vedaları sevmiyorum." eğer veda yoksa yeniden görüşülürdü, değil mi? "O zaman görüşmek üzere. Hadi çıkıyoruz." fazla da Aşkın'ın üzerine gelmeden çıktım, Çağın abi arabaya kadar bana eşlik etti. Ayağımın üzerine basmak ağrıtıyordu, bassam bile ağır aksak yürüyordum zaten. Bu konuda da nasıl hissedeceğimi bilmiyordum. Başkasının yardımına ihtiyaç duymak ya da her gün basitçe kullandığım bir özelliğimi kullanamamak kötü hissettirmişti. .. Hastaneye son dakika yetiştiğimizde doktor hemen beni muayeneye almıştı. Aşkın yine hüzünlü haline dönmüştü burada. Ben de ağlamak istiyordum çünkü doktor ciddiydi. Ondan ziyade aklıma tüm bu olanlar geliyordu, bazen ağır geliyordu ve kaldıramıyordum. Ellerim titriyordu bunları hatırladıkça. "Mercan Hanım sandığımızın aksine çok hızlı bir iyileşme gösterdi ancak bu tamamen iyileştiği anlamına gelmiyor. Zaten çok önceden taburcu olduğu için sık sık ayağa kalkmaması ve beslenmesine çok dikkat etmesi gerekli. Buna rağmen düşük bir ihtimal de olsa yürüme bozukluğu yaşayabilir. Zaten kolundaki platin gereği ileri hayatında kolu konusunda dikkatli olması gerektiği de bariz. Yine de çok yüksek ihtimalle normal hayatına büyük ölçüde dönebilmesini umuyoruz." Aşkın elimi sıkıca tutup omuzumu okşadı. Ben bir günde kaybettiğim, değerini bile hatırlamadığım yürüme yetimi kaybetmek istemiyordum. Ama kaderimde bu yazılmışsa... Ya da kaderimi ben mi yazdım? Eğer atlamasaydım... Ölürdüm ama, değil mi? Aşkın ne olacaktı, hadi ben yürüyemiyorum diyelim. Onu nasıl toparlayacaktım? Ailem, onlara ne diyecektim? "Hayatım, iyi misin?" Aşkın önümde diz çöküp gözlerimin içine baktığında kendimi toparlamaya çalıştım. Bunu bizim için yapmak zorundaydım. "Her şey bittiyse gidelim." hemen buradan çıkmak istiyordum. "Tamam, gidelim." yutkundum. Gülümsemeye çalıştım her ne kadar beceriksizce olsa da. Ölüm sessizliği sarmıştı etrafı, Aşkın da tuhaf olmuştu bu duyduklarına ama belli etmemeye çalışıyordu. Uzun uzun konuşmadık bu yüzden bugün. Arabaya bildiğimizde telefonuma düşen beş cevapsız aramayı gördüm. Babam aramıştı. Şu an hiç konuşacak havamda değildim ama son olan olaylardan sonra önemli bir şey olmuştur diye hemen aradım. "Alo-" "Mercan, neredesin?" "Aşkın ile onun evine geçiyorduk." "Konum at, ben geliyorum." "Neden?" "Orada görüşürüz." ve telefon kapandı. Benimle hızlı ve fevri fevri konuşmuştu. Derdi neydi şimdi? "Kim aradı aşkım?" Aşkın sorduğunda ona fazla belli etmedim. Kötü bir şey olduğunu şu an bilmesine hiç gerek yoktu. Zaten başımız sıkıntıdan ağrır dereceye gelmişti. "Babam, yanımıza gelecekmiş. Bir şey konuşması gerek galiba benimle." "Tamam, eve üç dakikaya varırız." Aşkın babam gelecek diye hızını arttırmıştı ama ben gitmek istemiyordum. Bir şeylerle yüzleşecektim ve bunu istemiyordum. "Tamam." gülümseyerek onaylasam da içim içimi yiyordu. Daha ne olmuştu ki? Zaten Aşkın da konuşmuyordu. Yani bir tavır aldığından değil de, gözleri dolar gibi oluyordu konuşmaya başlayınca. İçinde kopan fırtınaları görebiliyordum. ... Eve vardığımızda bahçeye girdiğimiz an babamın orada olduğunu gördüm. Arkadan valizimle gelen Aşkın'a ters ters bakıyor, bana da pek iyi bakmıyordu. Ayağa kalkıp yanımıza geldi ve Aşkın'ın elinden valizimi çekti. "Sen hiç uğraşma bununla, çünkü biz gidiyoruz." bunu Aşkın'ın suratına tokat gibi söylemişti. Bana da sürpriz olmuştu. "Biz? Baba ne oluyor?" babamı ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. Babam belinden çıkardığı silahını geçen seferki gibi değil de gerçekten öldürmek ister gibi doğrultmuştu Aşkın'a. "Yalanlarla kandırdınız, hani Mercan kendi düşmüştü? Hani iyiydi? Kız kendi yürüyemiyor bile, onu geçtim tüm her yer çalkalanıyor. Senin düşmanın olan birisi yapmış bunu Mercan'a. Hem de sen Mercan'ı tek başına otele bıraktığın gece. Ben kızımı mafyadan bozma bir adama da vermem, bunu da bilmeliydin bana ona iyi bakacağının teminatını verirken. Sen önceden sevgili olduğun kişiyi unutamadın diye bunun kurbanı Mercan olmak zorunda değil!" babam neyden bahsediyordu? Aşırı dolduruşa gelmiş gibiydi ama kim neden bunu yapsın ki? "Siz bu hikayeleri kimden dinlediniz bilmiyorum ama-" "Hadi, son defa anlat." babam silahın emniyet kilidini açtığında korkuyla bağırdım. "Baba yapma! Lütfen." "Senin daha fazla zarar görmene göz yumacak adam değilim ben. Ben sana dedim Mercan, böyle bir adama aşık olma diye. İstemedim ama bir şey demedim. Bu sefer farklı, bu sefer farklı..." Aşkın gözlerini kapatıp ağzından çıkan cümlelere hakim olamadı. "Baban haklı. Koruyamadım seni. Benim yüzümden sakat kalabilirsin." babam bunu duyunca gözleri belirdi ve bana baktı. Bunu yeni öğrenmişti, oysa daha ben bile kendime açıklayamamıştım. Olan burada olsun, sıkıldım ben de bu oyundan. Babamla sürekli köşe kapmaca oynamaktan sıkıldım. "Bu ne demek?" "Baba, silahı bırak." "Mercan, bu ne demek dedim?" babamı tanıyamıyorum. İçinden bir şeytan çıkmıştı sanki. "Baba! Silahı bırak artık!" babam kendini toparlamaya çalıştı. Aşkın'ın yüzüne bile bakamıyordum korkudan. Babam Aşkın'ı vuramazdı, ben bu kadar perişan olmuşken yapamazdı bunu. "Tamam, eğer benimle geleceksen tamam. Buradaki işimiz bitti." bunu tek bir nefeste söylemişti. Bu muydu ikna olma şartı? Üç yaşında bir çocuğa ceza verir gibi bizi ayırmak mı? "Böyle bir şeyi benden nasıl isteyebilirsin?" "Evet ya da hayır. Tek cevap." O an Aşkın'a baktım. Bana gülümseyerek gözlerini onaylar biçimde kapattı gözlerinden akan yaşları umursamadan. Onu bırakmak istemiyordum. Yere küçücük bir çocuk gibi oturup ağlamak istiyordum. Aşkın'a bir şey olmasını istemiyordum. Onu korumak için mantıklı bir karar vermem lazımdı. Bu aralar istediğim hiçbir şey olmamaya yemin etmiş gibiydi. "Tamam, tamam geliyorum seninle. Ama şunu unutma ki aklım her zaman Aşkın'da kalacak Baba. Ben onu seviyorum." babamı hâlâ ikna etme peşinde olsam da tanıyamadığım bu adam bana acı öektirecekti. "Herkes sevebilir ama zarar veriyorsa bırakırsın o şeyi. Sigara içmek gibi bir şey senin sevmen. Seni gizli gizli öldürüyor bu sevgi. İleride beni anlayacaksın." Ben gerçekten gidiyordum. Babamı ikna etmiştim en azından. "Mercan, senin için en iyisi bu. Babanın bir suçu yok. Kendine iyi bak sevgilim." Aşkın son sözünü söylediğinde veda etmişti. Bu sefer biz bitmiştik, bir şeyler tamamıyla kopmuştu. Fırtınalar koparken içimde, bu hislerin sözü bile geçmezdi şu an. "Elveda." yanına gidip ona sarıldığında ikimiz de ağladık ama Aşkın bana sarılmadı. Ben yine de son sözümü bırakmadım. "Eğer bir gün beni kurtarmak istersen, ben her zaman seni bekliyor olacağım sevgilim. Ama ben her zaman kurtarılmayı beklemek yerine kurtarmayı denerim, sen de o günü bekleyebilirsin." ama bu dediğim şu an olmazdı. Aşkın'a zarar gelmeden bitmeliydi bu iş. Yine de elbet bir gün geri dönecektim. Tek umudum kısa sürmesiydi. Aşkın'ı bırakıp babamın arkasından bahçeden çıkmak için ilerlediğim sırada arkamdan bir ses duydum. "Bir kere olsun bekle. Birileri senin için çabalasın tamam mı Çiçek?" Aşkın gözyaşlarını silip bana gülümsedi. Ben de tekrardan önüme dönüp ilerledim. Artık tamamen döneceğime inanıyordum. Aşkın bir şeye söz verdiyse yapardı çünkü.
|
0% |